Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

29 Mart 2017 Çarşamba

Türkiye parçalanacak ülkeler kategorisinde


Tüm kötü gelişmeleri haber veren küçücük işaretlerdir. Okuyunca şaşırmadım, yaşadıklarımızın doğal gelişmesi gördüm, ama yine de epey irkilerek okudum.
Türkiye ABD’nin “Avrupa Masası”nda ele alınan bir ülkeydi. Şimdi artık “Orta Doğu Masası”nda kayıyor! Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi’nde Obama döneminde Türkiye’nin “kaydırılması” tartışılmışken, şimdi Trump döneminde bu gerçekleştiriyor! “Suriye krizindeki rolü, bölgeye yakınlığı, Türkiye’nin Suriye ve Irak ile beraber alınması gerekliliği”ni doğuruyormuş.  
Olaya, emperyalist boyutundan bakarsak, bir süper ülke, oturmuş dünya haritasının önüne, yap-boz parçalarıyla ülkelerin kaderlerini çiziyor. Dünya egemeni çıkarları doğrultusunda kimlerin nerede olması ve hangi olaylar bağlamında değerlendirilmesi gerektiğine karar veriyor.

Hızla kademe düşüyor ülke

Bu bilmediğimiz bir gerçek miydi? Hayır tabii ki... Türkiye Batı ittifakının uç noktasında, NATO ülkesi. Rusya’ya karşı bir vuruşta darmadağın edilecek ve bir savaş stratejisinde Batı’ya zaman kazandıracak bir uç beyi olarak kullanıldı.
Şimdi koşullar değişti, yeniden haritalandırılan Orta Doğu içinde bir ülke konumuna indirgeniverdik. Eee, bu iş böyledir, işbirlikçi ve zayıf ve kendi ayakları üzerinde duramayan ve haddini asla bilmeyen bir yönetimin altında inliyorsan, ülke başına her şey gelir!
Süperlerin öncelikleri değişir. Bir zaman sırtı sıvazlanan “aslanım benim” ülkesi idin. Şimdi ise kademe düştün, epey ama!

Bu ne demek? Pek çok şey..

* Mesela “Avrupa’nın bir parçası olarak görülmüyorsun”dan başlayabilirsin.
* Orta Doğu’da hazır haritalar yeniden çizilirken, “sen de işin içine katılıyorsun” dersin.
Bir dakika, bunu açalım, çünkü Orta Doğu masasına kaydırılmak tam da bu noktaya denk geliyor: Irak parçalandı mı, evet, 3 parçaya. Şeklen bir arada duruyormuş gibi, şimdilik. Suriye parçalandı mı, evet, parçalanmış ama bir tek parça Suriye projesi var Rusya’nın. ABD’liler kesin 3 parça istiyor: Sünniler, Esat Şiileri ve Kürtler.
Ama bütün bunların yanında kesin olan bir şey var: ABD köprüleri yakar yıkar, Kürtlerden bir devler çıkarmadan oradan çekilmez. Zaten Barzani zorluyor. Ama Pentagon-Beyaz Saray’ın derdi Barzani değil, Suriye’de bir Kürt oluşumunu resmileştirmek. “IŞİD’e karşı muazzam savaşıyorlar” teraneleri, nihai amacı perdeleyen bir politik yalan. Tabii ki savaşıyorlar, ama mesele bu değil. Türkiye bırak onları, ben savaşayım der demez, bu kez El Bab’a hapsedildi!

Güneydoğu BOP’un parçası

Başka bir açı daha: Rusya’nın Orta Doğu’da, özellikle de Suriye’de konumunu zayıflatmak. Rusya, Esad ile dar bir bölgeye sıkıştırılacak. Ne kadar küçük, parçalanmış bir bölge ve çok devletler, o kadar daha büyük egemenlik, oyun, birbiriyle savaştırmak..
Güneydoğu bölgesini de bu yeniden haritalandırmanın bir parçası olarak görmediklerini ancak aptal olanlar veya Amerikancılar söyleyebilir..
BOP (Büyük Orta Doğu Projesi), aslında bu projenin diğer bir adıydı. Ama bizimkiler bunu bir “uygarlık projesi” olarak algıladı. Dünya lideriydik ya! Türkiye şimdi bu kaydırma ile doğrudan “BOP’a tam dahil oluyor.
Trump’ın İstanbul’a büyük elektronik cihazla uçaklara binme yasağı getirmesi de, Orta Doğuya kaydırılmanın parçası. Tabii, yan sonucu olacak: THY zaten 6,5 milyar TL zararda. Şimdi buna en az 1-2 milyar dolar zarar daha binecek.  qBu bir çökertmedir aynı zamanda! Hiç ummadığınız bir yerden bir darbe daha!

Referandum sonucu son darbe mi?

Türkiye’yi yönetenlerin yaptıkları neredeyse her şey, bu makus talihine daha hızlı koşmasına yardımcı oluyor.
Hiç bir dostu yok RTE ve iktidarının. Tam sıfır. Ülke bir çembere sıkıştı. Başkanlık diktatörlüğü projesi, hızla parçalanmaya yardımcısı olur ancak. Avrupa’dan tam kopuş. PKK’nın arkasında Avrupa’nın büyük desteği zaten var. Şimdiki gerekçeleri “Türkiye dikta ile yönetilen bir ülke, basın özgürlüğü yok, bağımsız yargı yok, insan hak ve özgürlükleri sürekli askıda. Bu ülkenin nesini savunacaksın! At Avrupa’dan, vur kafasına, kurtul..”
Referandum evetiyle tam bu tuzağın içine çekiliyoruz. Diktacı başkanlık, hem çok kolay boyun eğdirir çaresizlikten.. Hem de Avrupa değerleri sıfırlanacağı için, diz çöktürülmesi kolay olur.
Bunu meydanlarda anlatacak kimse var mı?

İKİ BİLGE KONFERANSI:

Bu Cumartesi, 1 Nisan’da Bahçeşehir  Üniversitesi Beşiktaş Yerleşkesi’nde. Saat 17’de. Doğan Kuban kitap da imzalayacak.
28 Mart 2017 Salı / Bilim ve Siyaset–Cumhuriyet

28 Mart 2017 Salı

Bu millet aptal mı ki, Avrupa’ya kızıp evet desin!?


Biliyorsunuz, Almanya’nın MİT’i BND’nin şefi Bruno Kahl, Türkiye, darbe ile “Gülen Hareketi” arasında bir kanıt gösteremiyor, dedi. “Gülen’in darbenin arkasında olduğuna ilişkin hiç bir işaret yok” diyor bu kişi. “Türkiye çeşitli düzeylerde bizi inandırmaya çalıştı ama başaramadı!” Kocaman bir yuh çekmenin anlamı yok. Çünkü konu inanmak meselesi olunca, keyfi durum ortaya çıkar. “İnanmıyorum kardeşim” der çıkarsın, sen istediğin kadar yırtın. Ama darbeye nesnel olarak bakarsan Gülen’i görürsün. Ama istemiyorsun! Peki, neden?
Kahl, istihbaratın başına siyasal olarak atanmış kişi. Ama sözlerindeki yanlışlık, “meslekten istihbaratçı” olmamasından kaynaklanmıyor. Bu Almanya’nın politikası, BND şefi de bu politikaya uygun ötüyor. Ayrıca medyası da, mesela Der Spiegel’in haberleri de genellikle bu telden çalıyor. En son İngiltere de aynı koroya katıldı.
Gülencilerin Avrupa’da en güçlü olduğu yer Almanya. Şimdi düşünün, Gülen’in darbe işinde olduğunu gördükleri zaman işler karışacak, başlarına bir ton iş açılacak! Bu birincisi.

Sizi niye kabul etsinler

İkincisi ise, Türkiye’deki iktidarın burnu büyük, tüm dünyaya meydan okuyucu, yalanlarla bezeli, Avrupa’nın siyasal ve hukuk değerleriyle ilişkisi sıfır, basın özgürlüğünü yok etmekte kararlı, yargıyı kendine bağlayan, üstüne üstlük şimdi de anayasa değişikliği ile bir diktaya hazırlanan bir iktidarı asla kabul etmemeleri.
Adaylık görüşmelerini sürdüren, ben AB’ye üye olacağım diyen bir iktidarsınız. AB’nin değerleri belli, tam bir uyuşmazlık içindesiniz, neredeyse 180 derece, sizi sert eleştirecek tabii ki.
Hoşunuza gitmiyorsa, üyelik görüşmelerini iptal edersiniz. Nerede o cesaret.
Bu iktidarın yaptığı ise bol keseden saldırı. Yok Nazi imiş yok bilmem ne. Türkiye’de şu anda yaptığınız uygulamaların hiç birinin Avrupa’da yeri yurdu yok.
Ama AB ilişkileri askıya almaya hazırlanıyor. Referandum sonrası gider yalvarırsınız, aman biz ettik siz etmeyin! AB ile ilişkiler kesildiğinde, iktidarda kalma olasılıklarınız hızla azalır. Ancak büyük şiddete dayanarak orada oturursunuz, ki buna da hazırlıklısınız!

Kapılar açılsa, millet Batı’ya koşar!

Avrupa’dan mı çıkacaksınız! Kapılar açılsa millet nereye koşar, körfez ülkelerine mi, Suudilere mi, yoksa Batı’ya mı? Niye bunu anketçiler millete sormaz! Yüzde 99 Batıya! Göç Batı’yadır! Kör değilsiniz, kasıtlısınız..
Bir sürü palavra: AB batıyormuş! Batırdığınız bu ülke! Her ay yüzbinleri işsiz bırakıyorsunuz.
Şu sözlere bakın: “Buradan bize parmak sallayan Avrupalılara sesleniyorum. Türkiye; itilecek, kakılacak, bakanları kapılardan kovulacak.. bir ülke değildir.. Siz böyle davranmaya devam ederseniz yarın dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir Avrupalı, hiçbir Batılı güvenle huzurla sokağa adım atamaz. Bu tehlikeli yolu açarsanız en büyük zararı siz görürsünüz..”
Kendilerine bu tehdidi yapan iktidarı- Cumhurbaşkanı’nı ciddiye alıp konuşacak kimse olur mu AB’nde?

Yüzde 2 oy kazanmışlarmış

AB’ye yüksek perdeden atıp tutmak, her seçim dönemindeki “düşman yaratma” politikası uygulaması. AKP İzmir Milletvekili Hüseyin KocabıyıkAlmanlara Hollandalılara kızmayalım, belki azıcık teşekkür de etmeliyiz.. yurtdışında ve yurtiçindeki ‘Evet’ oyları 2 puan arttığını görüyorum” diyor. Ömer Çelik te benzer konuşmuştu.
 AB ile atışmak, neden bir diktatörlük projesine oy verecekleri çoğaltsın?! AB’ye kızmak ile Anayasa değişikliğinin içeriği arasında somut ne ilişki olabilir?
Hiç.. Bu şu anlama gelir: “Ey Avrupa, sana kızdım ülkeyi diktatörlere teslim ediyorum..” Bu aptalca bir beklenti tabii ki!
Bu denklem içinde hareket edecek ve oyunun rengini değiştirecek yüzde 2 seçmen olacağını varsaymak, iktidar ve mensuplarının bu ülke seçmenini aptal yerine koyması anlamına gelir. AKP seçmene “göbeğini kaşıyan adam” gözüyle bakıyor. İlgisiz şeyleri ileri sürer oyu kaparım, ensesine vurur ekmeğini ağzından alırım, diyor.
Bu millet aptal mı ki bu oyuna gelsin! Avrupa’ya kızıp yorganını yaksın, diktayı başına getirsin..
Üstüne üstlük Avrupa’dan kovulsun! Kapılar yüzüne kapansın.. İçeride ekonomik zorluklar altında daha da ezilsin..
Çifte vatandaşlar da bu hakkını kaybetsin.. Almanya bunu kararlaştırma peşinde!

AKP bu milleti aptal mı sanıyor? Sadece merak ettim de..
27 Mart 2017 Pazartesi / Bilim ve Siyaset–Cumhuriyet

27 Mart 2017 Pazartesi

Bu Anayasa ancak Diktatör yaratır, patlar çatlar, dikiş tutmaz.


Dünyada başkanlık sistemlerini okuyorum. Doluya koyuyorum olmuyor boşa koyuyorum, bize yerli ve milli diye yutturulan ancak basitinden Latin Amerika Başkanlık sistemlerinin en ucubesini, en diktatörlüğe elverişlisini, en demokrasi karşıtını nasıl bulup buluşturdular ve bu ülkeye giydirmeye çalışıyorlar, hayret bir şey diyorum, ama şaşmıyorum..
Üstelik her maddesini tepeden tırnağa yanlış, adeta demokrasinin şahı bu ülkeye geliyor yalanıyla reklamını yapıyorlar ya, pes ki pes..
Bu anayasa değişikliği ancak diktatör yaratır, kimsenin şüphesi olmasın.
İster RTE olsun ister bir başkası, mesela Kılıçdaroğlu.. Bu yetkilerle demokratik davranması asla mümkün değil. İlhan Kesici ne demişti: Oylanacak bu öneri Evliyaları azdırır! Demokratik insanları bile baştan çıkarır, ulan elime bu fırsat geçti dedirtir, sözde ülkenin yararına gibi davrandırır, ama ülkenin ve tüm insanların ve tüm kurumların canına okutur!

15 yıl daha başımızda bir adam düşünün

Ama ilk başkan adayı olarak, bu anayasa taslağını tamamen kendine biçen ve 3 dönem, tam 15 yıl daha bu ülkenin başında durma düşleri kuran Cumhurbaşkanı, düşünce yapısı, yasa ve anayasalara uymaması ile; eline silah almamış ateş etmemiş, bir terör örgütü üyeliği sıfır gazetecileri henüz yargılama bile başlamadan iddianameleri bile hazırlanmadan terör örgütü üyeliğiyle durmadan suçlamaları ile, daha baştan daha derin problemler yaratacağı konusunda bu ülkenin yarısından fazlası hem fikir..
Hem de kendisini daha düne kadar diktatör heveslisi olarak suçlayan Bahçeli’nin kendisine yolu açmasıyla: Özgür Mumcu yazdı: “Erdoğan kendi kişisel kariyer hedefleri tek adam olmak, diktatörlüğe kaymak için taşıdığı makamın imkânlarını edep ve hayâya sığmayacak ölçüde ucuzlatmıştır.” Bu sözler üzerine kitap yazılacaktır yarın. Kimlerin tarihine?
Lâf çok, biz işe bakalım, dönelim Latin Amerika’ya..

Şili de Başkanlık ama Türkiye’ye beş basar

Birileri ekranlarda ötüyor: “tüm başkanlık sistemlerinin diktatör ve geri kalmış ülkeler olduğu doğru değil.. Bakın mesela Şili.. Başkan ne güzel ülkenin tüm standartlarını yükseltmiş, şili önde gelen ülkeler arasında..”
Ben de açtım “Dört Kıtada Başkanlık Sistemi” kitabını (İlyas Doğan, Serdar Ünver, Astana Yayınları). Şili yönetim sistemini açtım hemen… tabi kullanışlı elemanların dizboyu yalanlarının sıra sıra.. Evet Şili, Türkiye ile kıyaslanamayacak bir hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı var. Medya özgür! Ve dolayısıyla, hukuk ve özgürlüklerde ve diğer pek çok standartlarda Türkiye’yi katlayıp bir kenara koymuş bir Şili var!

Bakın şimdi:                             Şili                   Türkiye’ye istenen

Yönetim Sistemi                      Başkanlık      Geçmek istiyor
Başkanlık süresi                        4 yıl                5 yıl
En fazla kaç dönem                   1 yıl                2+1
Bağımsız basın                           Var                 Yok
Medyaya baskı                           Yok                Var
Akademik Özgürlük                   Var                 Yok
Toplanma özgürl.                        Var                 Var da yok da
Bağımsız yargı                            Var                 Yok
İnternette yasaklar                       Yok                Var
Yaygın yolsuzluk                         Yok                Var
Başkanlık ve Meclis
seçimleri ayna anda mı                Hayır              Evet

Ayrıca, Senato var, 8 yılda bir seçiliyor (ve 3 yargıç atıyor), Meclis 4 yılda bir seçiliyor. Başkan var ama ABD’deki gibi olmasa da kuvvetler ayrılığı var. 
Meclis kabine üyelerine güvensizlik oyu verebilir. Türkiye’de veremez. Başkanı dengeleme ve frenleme sistemleri  var. 
Şili’de gazeteci mahkumiyeti yok.

Özgürlükler ve hukukun üstünlüğü çok iyi

Bunların sonucu Şili medya özgürlüğünde 180 ülke arasında  31. sırada. Türkiye ise 151. sırada! 
Mutluluk raporunda 24.sırada, Türkiye 78. 
Şili özgür ülkeler arasında, Türkiye özgür olmayan ülke konumunda. 
Dünya Adalet Projesi’nde Hukukun üstünlüğünde 102 ülke arasında 26.sırada. Türkiye 80.
Bizimkiler Başkanlık Sistemleri arasında en kötüsünü seçip Türkiye’ye gidirmeye çalışıyorlar. En kötü Låtin Amerika başkanlık ve diktatörlük sistemlerini araştırdılar. Mesela Şili’ye değil, en kötüsünden Meksika’ya gitti Cumhurbaşkanı ve adamları!
Ve Şili’nin adam başına düşen milli geliri 13 bin doların üstünde.
Türkiye’de dayatılan Başkanlık sistemi ancak ağır diktatörlükler yaratır. 
Türkiye bu elbiseyi giyemez, giydirirlerce çatlar patlar, dikiş tutmaz

Ve sonunda yırtar atar.. 
Yazmadı demeyin!
                                         26 Mart 2017 Pazar / Bilim ve Siyaset –  Cumhuriyet