Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

29 Temmuz 2016 Cuma

F. Gülen nasıl bir uçakla Ankara’ya gelirdi ve nereye yerleşirdi?! Air Force One ile bi Beştepe'ye mi?


Önümüzde salt bir “askeri darbe girişimi” ve faili subaylar var. Ama darbe başarılsaydı kimlerin ülkenin başına geçecekti? Bir liste falan? Henüz kamuya yansıyan ciddi bir bilgi yok.
Darbeci subaylar kendiliklerinden kalkışmadılar bu işe.
Bir siyasi, ideolojik sivil yapı darbeyi yönetti. Bu yapının liderinin Pensilvanya’da bir çiftlikte ikamet ettiği biliniyor.
Türkiye’den sürü sepet gazeteci, subay, iş adamı siyasetçi vb soluğu sürekli olarak bu çiftlik - karargahta aldı. (Artık lanetli yer!) Neden sıra sıra sürü sepet taşındı çiftliğe?
Çünkü orası bir siyasi güç merkezine dönüşmüştü.
Türkiye’de ciddi bir iktidar alternatifi haline dönüşmüş bir siyasi karargah!
Okuldan yetiştirilmiş, beynini esir vermiş doğrudan müritleri şakirtleri değil konu.

Siyasi iktidar karargahı

Koca koca iş adamları... koca koca siyasiler.. koca koca kılıklı gazeteci-yazarlar, Gülen’in nur yüzünü şu yalan dünyanın günışığında bir görelim diye mi sıraya giriyorlardı!
Şüphesiz ki hayır (aralarında böyle düşünen bazı aptallar olabilir.)
Bir ciddi iktidar seçeneğiyle ilişki kuruyorlardı. Yabana atmayın, kimine göre dünya çapında 100 milyar, kimine göre 25-50 milyar dolarlık bir varlığı yöneten bir imparatorluğun merkezi orası.
Ve yeryüzü için bir ikbal kapısı! (Tabii ki müritler için de cennetin kapısı!)

Milyarların satın aldığı

Gazeteci-yazarları çok iyi ücretlerle besleyen devasa bir medya ve iletişim imparatorluğunu yönetiyor, büyük finans kuruluşlarına sahip, kârlı büyük şirketleri kendine bağlamış, sadece paranın gücünün öttüğü Amerikan siyasi ve akademik vb çevrelerini durmadan yemleyen ve bu yollarla karargahı üzerine muazzam bir koruyucu şemsiye ve dokunulmazlık zırhı kuran bir lider ve şürekası..
Üstüne üstlük, Amerikan iktidarının siyasetinin, Türkiye’de “siyasi iktidar alternatifi” konumu kabul edilen, zerre sevilmeyen RTE’nin yerine bir seçenek olarak desteklenen bir güç.

Büyük çevre alkışlayacaktı

Ne dedik? Ordu’daki örgütünü feda etti bu karargah. Son Kale’sini. Darbe zamanlıymış zamansızmış, böyle aptallık olur muymuş.. gibi tartışmalar zırvalık. Onlara göre tam zamanında harekete geçtiler.
Darbecilerin Fetocu olduklarına ve Feto adına, emir kumandası altında hareket ettiklerine, zerre şüphem yok. Burası “polisiye olay yeri inceleme” değil. Genel anlamda 2007’den bu yana, özel olarak da 2009’den sonra siyasi gözlem altında incelediğim F.Gülen / RTE-AKP iktidar ilişkisinin vardığı son duraktır darbe girişimi.
Kaybettiler.
Ama bunların başarısına son ana kadar bel bağlayan büyük bir çevreyi hiç unutmayın. Şu veya bu nedenle. Bu çevre genellikle de Silivri kumpaslarında onların yanındaydı..
Mesela düne kadar tüm Balyoz ve Ergenekon davalarında haksızlıklara çanak tutan, bu düzmece davalar Yargıtay’dan dönmeye başlayınca ancak “dönen” bir anlı-şanlı yazar, darbe girişiminden sonraki ayan beyanlık karşısında da artık “evet bu artık kesindir” diye yazabilmiştir.

Siyasi karargah nerede?

Elimizde darbeci subaylar var. Peki siyasi karargah? Ülkeyi, hükümeti, devleti, tüm kurum ve kuruluşları kimler devralacaktı?
Darbeye girişen, bunları da tepeden tırnağa hazırlar.
Bir yerlerde de yazılıdır. Ama Bond’un 007 filmlerinden bildiğimiz, görev başarısız olunca tüm isimler, şemalar, görev ve talimatlar, kendini yok etmiş olabilir.
Bu listelerin Türkiye’de olduğunu düşünmeyin. Karargah bu kadar aptalsa çok gülerim.
Darbeci subayların da çok kısmi bilgilere sahip fedailer olduğunu varsayın.

Air Force One ile mi, Beştepe mi?

Ama darbenin Türkiye’de siyasi kanadı yok mu. Şüphesiz var. Türkiye’de meydanlarda savaşanlar da fedailerdir.
Başarılsaydı, onların pek çoğunu kilit yerlerde ülkeyi yönetiyor görebilecektik! (Gel de filmin göremediğimiz ikinci yarısında neler olabileceğini merak etmeJ!)
Şüpheniz olmasın ki, darbe yerleşseydi, takip eden günlerde F. Gülen karargahını Ankara’ya taşıyacaktı..
Air Force One ile mi, bilemiyorum?

Nereye yerleşirdi? 
Kaçak Saray’a mı yoksa Çankaya’ya mı?

26 Temmuz 2016 Salı

Açılan yeni kapıdan Cumhurbaşkanı, demokrasiye mi fırsatçılığa mı bakıyor?


Hangisini yazsam diye debelenip duruyorum, hadi ön plana Saray’daki görüşmeyi alalım... Görüşme sonuçlarını beklemeden yazıyorum, çünkü yazdıklarım daha geniş bir çerçeveye odaklı.
Cumhurbaşkanı’nın daveti önemli, Kılıçdaroğlu’nun bunu kabul etmesi de. Cumhurbaşkanı’nın, bu davetin önündeki arkasındaki niyetlerini bilemem. Ama yaşadığımız darbe girişiminin ülkede yeni bir siyasal dönemin kapısını araladığını, RTE’nin bu kapıdan dışarı baktığını varsayalım. Mı?
Konuya iyimser ve kötümser bakışlar var. Zaten görüşmeden önce Kılıçdaroğlu eleştirildi. Bir görüşe göre, Cumhurbaşkanı şimdi muhalefeti de yanına- eteklerinin altına alarak Başkanlığa doğru daha emin adımlar atıyor. Bazıları, Taksim’de onaylanan 10 maddelik Manifesto’yı göndermesi yeter, diyor.

Saraya, manifesto desteğiyle çıktı

Burada bir saptama yapalım: Manifesto büyük bir açıklama. Kılıçdaroğlu’nun bunu okuması ve üstelik yüzbinlere onaylatması büyük bir olay.  
Saray’a Manifesto’yu ve yüzbinleri arkasına alarak çıktı.
Aslında bu da yeni  bir “muhalif halk iradesi”nin dile gelmesidir ve muhalefet için de yeni bir durumdur. İktidara, Cumhurbaşkanına karşı yapılan darbe girişimine herkesin karşı çıkması bu yeni durumu yarattı. Çok büyük bir tehlikeye karşı birleşildi.
Belki de başka bir olay bu görüntüyü sağlayamazdı.
Kılıçdaroğlu, muhalefet samimidir. Manifesto’yu bulup okuyun, Türkiye’yi bu çıkmazlardan kurtaracak ve önünü açacak bir bildiri olduğunu görürsünüz.

Temel soru şu

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, RTE, birlik çağrısı, veya milletin darbeye karşı yaptığı ittifakın açtığı yeni kapıdan dışarıya başını uzatması, ne kadar samimidir? RTE  nereye bakıyor?
Gerçekten de RTE için bir şeyler değişmiş midir?
Bugüne kadar izledikleri politikalar sonucu ortaya çıkan kamplaşmış birbirine düşmüş, savaş halinde, nefret dolu, ötekileştirilmişler toplumunun, Fethullahçıların darbe girişimleri için uygun bir zemin yarattığını düşünüyorlar mı?
Ya, Fethullahçı güçleri orduda ve toplumda demokratları, gazetecileri, muhalefeti ezmek için kullanmanın; bu amaçla onlara devlet içinde alabildiğine örgütlenmeleri için “ne istediler de vermedik...”  sözüyle dile getirilen neredeyse tüm araçları “hibe” etmenin sonuçlarından öğrenecekleri bir şey var mı?
Fethullahçılar da “din-iman” sahibidir. Yakın zamana kadar RTE ve arkadaşları da çok emindiler. Öyle ki “onlar da Allaha inanıyorlar, üstelik yetişkin insanlar, her işimizi de görüyorlar” biçimindeki düşünüyorlardı.
“İki imanlı gücün” birleşmesi ile, nasıl toplumu dönüştürdüklerini, karşılarındaki herkesin defterini dürmeyi kolaylaştırdığını yaşıyorlardı!

Ama müttefiklerinin, kendilerinin de defterini düreceklerini, o kadar yazıp çizmemize rağmen göremediler veya buna cesaret edemezler dediler. Veya yeltenirlerse ezer geçeriz diye düşündüler.
Yoksa RTE’nin Fethullah’tan öğrendiği, eğitimi ve toplumu imam hatipleştirerek kendi “altın nesil”ini yetiştirmek mi, TÜRGEV vb kanalıyla?!
Orduyu imam hatipleştirerek bize bağlı bir “İslami ordu” yaratırız düşüncesini de tartıştığınızı biliyoruz.
Öyle mi? Tüm bunların demokratik bir toplum yaratmayacağını, tam tersine bölünmüş bir toplumu daha da derinleştireceğini görecek bir politik vizyondan uzak mısınız hâlâ?
Toplumu, bu milleti, ülkenin bütünlüğünü mü düşünüyorsunuz, yoksa iktidarının ebedileşmesini ve bu anlamda selametini mi?
Böyle bir düşüncenin, böyle bir toplum mühendisliğinin, bugüne kadar olduğu gibi parçalanmışlığa yaradığını görüyor musunuz?

RTE darbeden ne öğrendi

Özetle şunu merak ediyorum: Cumhurbaşkanı yaşadığı darbe girişiminden ne öğrendi?
Araladığı kapıdan, gerçekten yeni bir anlayışa, gün ışığına mı bakıyor?
Yoksa, kuvvetler birliğine dayanan otoriter bir başkanlık sistemini gerçekleştirmek, Türkiye’nin 93 yıllık kuruluşunu yok sayacak ve kendi adıyla “yeni Türkiye”yi kurmak için doğan veya açılan büyük bir fırsat kapısına mı bakıyor?
Bunu önyargısız soruyorum. Ne olacağını merakla..

Ama Kılıçdaroğlu güçlü bir destekle Saray’a çıktı. Muhalefet de nihayet alanlarda sahne aldı.  
26 Temmuz 2016 Salı / Bilim ve Siyaset - Cumhuriyet

Darbe istihbaratı: MİT niye RTE’yi uyarmadı, çünkü..



En çok konuşulan ve merak edilen konu... Cumhurbaşkanı Erdoğan bile, “eniştemden öğrendim..” diyerek, MİT’in darbe haberini kendisiyle paylaşmamasından şikayet ediyor..
Eniştesi de Kemerburgaz taraflarında askerlerde hareket görmüş ve geç saatte 20’yi geçe RTE’ye bildirmiş.. eniştemden öğrendim dediği bu. Ama ciddiye almamış. Sonra gelen başka bilgilerle durumun farkına varmış. MİT ve Genelkurmaya ulaşamamış. Demek ki saat 21’den sonra oraları aramış. Tabii darbe girişimi başlamış o sırada.. MİT’e saldırı var ve Genelkurmay derdest edilmiş vaziyette!

İhbar ne kadar ciddiydi?

Bilinenler ve bilinmeyenler var. Ben burada MİT’e gelen ihbarın niteliğini tartışacağım. Üzerinde hiç durulmayan temel soru şu: MİT’e ulaşan bilgi, ne kadar ciddi bir ihbar niteliğindeydi?
Açık kaynaklara, yani gazete ve televizyonlara yansıyan bilgiler: MİT Müsteşarı Hakan Fidan “darbe ihbarı” almış. Bunu saat 16’da Genelkurmay Başkanı ile paylaşmış. Genelkurmay karargahında darbe olacağı bilindiği halde bunun Cumhurbaşkanı ve Başbakanla paylaşılmaması sorgulanıyor Ama dikkat: “Darbe olacağı biliniyor...” gibi çok iddialı bir “laf’ üzerine kurgunuzu yaparsanız, yazamayacağınız şey kalmaz.
Genelkurmay, kuvvet komutanlarına bilgi veriyor, uçakların kaldırılmamasını istiyor vb. Ama bunun dışında Genelkurmay’ın aldığı bir önlem yok.
Burada bilmediğimiz can alıcı noktayı gözden kaçırıyoruz: Hakan Fidan’ın elindeki bilgi neydi? Genelkurmay ile neyi paylaştı?
Yani darbe ihbarı ne kadar ciddiydi?

6 ayda 150 darbe ihbarı

Bu soruyu yöneltmemin bir nedeni de, son 6 ayda MİT’e 150 tane askeri darbe ihbarının gelmiş olması. Fidan, şüphesiz bunların önemli bir kısmını eledi. Peki, bu eski ihbarlardan ciddiye alıp da Genelkurmayla, Erdoğan ve hükümetle paylaştığı var mıydı ve varsa kaç tane?
Eğer mesela 10 tanesini paylaştıysa ve bunlardan bir şey çıkmadıysa, 2 noktanın altını çizmemiz gerekir: Darbe ihbarları artık kanıksanmış olabilir. Belki de o ihbarlarda da bazı benzer önlemler alındı. Haberimiz olmadı çünkü darbe yoktu. (Cemaat, boş ihbarlarla bu kanıksamayı yaratmış olabilir mi?).
15 Temmuzda gelen ihbarın diğerlerinden farkı, ayrıcalığı var mıydı? Varsa neler?
Varsayalım ki bu ihbar, kalite olarak diğerlerinden daha dikkate alınabilir özellikteydi.. Ama o kadar. Anlaşılıyor ki, ihbarda ayrıntı yok, isim yok, olgu- olay yok, önceden harekete geçilmesi gereken somut bir hedef-darbeci yok. Düşman belli değilse, kime neye karşı harekete geçeceksin?
Demek ki, gelen darbe ihbarı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nı hareket geçirecek ve telaşa verilecek önemde görülmedi. Yoksa ciddiyeti fazla yüksek olsaydı, alarm düzeyi, ihbarı sadece Genelkurmay ile paylaşacak kadar düşük olmazdı.

İstihbarat zaafı nerede?

Evet şimdi bu soruya gelebiliriz. Cumhurbaşkanı da özellikle itiraf etti. Ama zaaf nerede? İhbarı Saray’a ve Çankaya’ya iletmemekte mi?
Şüphesiz hayır. Zaaf, MİT’in, Cemaat’in Ordu içindeki yapılanmasından ve muhtemel harekat, plan ve programından habersiz kalmasında. Bu kadronun içine adamlarını sokamamışlar! Bunun nedenlerine bakabiliriz:
1)            Cemaatin Ordudaki çekirdek örgütlenmesi ve faaliyeti çok sıkı. O kadar ki, belki de bir imam tarafından doğrudan Gülen’e bağlı, çünkü Ordu son vurucu kale.
2)            MİT’in Ordu dışında Cemaat içinde faaliyeti diyelim ki var, ama doğrudan Ordu hakkında bilgi toplayamıyor.
3)            MİT’in Ordu içinde bir “casusluk-karşı casusluk” faaliyeti” zaten yok.

AKP yürüyün kullarım dedi

Tamam, darbecilerin Ordu içinde ve önemli yerlerde varlığı bilinmiyor değil, yazılıp çiziliyor. Ben bile siyasi analiz olarak, dün burada yayınladığım 2002’deki yazım gibi, son hesaplaşma Ordu içinde olacak diye vurgulamışım. Balyozdan yargılanan subaylar kitaplar yazdılar.
Yani her şey biliniyor
MİT ve Genelkurmay bu bilinenleri seyretti mi? Evet..
Tabii en önemlisi, 2010’dan itibaren AKP’nin Cemaatin Ordu üzerindeki operasyonlarını adeta teşvik etmesidir. İktidar böyle yaparken, Cemaatçilerin darbeci örgütlenmesini kim ciddiye alacak ta... önleyecek.
Hayal kurmayın.

Darbenin arka planında AKP duruyor! 
Bir de Genelkurmayın tutumu.
25 Temmuz 2016 Pazartesi / Bilim ve Siyaset- Cumhuriyet

25 Temmuz 2016 Pazartesi

4 yıl önce yazdığım darbe şimdi gerçekleşti

Cemaatin RTE’ye karşı bir askeri darbe düzenleyebileceğini yazdım. Tarih 20 Mart 2012. Bundan bir ay önce de Cemaat yargı yoluyla MİT / Hakan Fidan üzerinden RTE’ye saldırmıştı. MİT olayından hemen önce de, “Gülen- RTE amansız kapışacaklar” demiştim. Bütün bu kapışma, Çatışmanın Anatomisi kitabımda belgelenmişti. Ordu üzerine çok iyi bir bölüm var kitapta.. O kitabı okuyanlara, Gülen’in bu son askeri saldırısıyla son barutu atması beklenen bir şeydi… 
Hiç alçakgönüllü olmadan, 4 yıl önceki yazıyı sunuyorum..

***

“Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kullanır mı? Erdoğan’a karşı MİT Darbe Girişimi’ni, bu kez Askeri Darbe Girişimi izler mi, nasıl ve ne zaman izler?
Bu köşe “fantezi” üretir oldu. Cemaat, denetlediği özel yargılama güçleriyle Erdoğan’a hukukun mızrağını gösterir mi, diye sorduk, bir ay geçti geçmedi MİT üzerinden Erdoğan’ı silkelediler!
Bu güçler, tıpkı yargı mekanizmasında olduğu gibi, uzun zamandır orduyu da denetim çabası içindeler..
Kayseri’deki dava ile ilgili belgeleri okuyunca, birden, Ergenekon ve Balyoz davaları konusundaki tutumları üzerine tanrının ışıkları düşüverdi!
İşte bu, dedim!
***
Cemaatin keskin kalemlerinin neden dört tahliye oldu diye, “dikkat Ergenekoncular güçleniyor” toplu yayınına giriştikleri anlaşıldı! Sorun sadece Odatv değil, hatta hiç değil.. Odatv, onların yarattıkları sadece bir korku havasıydı, fosladı!
Cemaatçiler için esas sorun ise Ergenekon ve Balyoz!
Hele hele Balyoz! Bu davada amiralinden generaline, 365 subay yargılanıyor, 249’u tutuklu! Burada tahliyeler çorap söküğü gibi gelirse, bir de beraatler olursa diye korkuyorlar. Balyoz davasının, normal bir mahkeme ve yargılamada, iler tutar tarafı sıfır, bir iki kişi ceza alır mı tali şeylerden, o bile meçhul.. Davadaki hızlanmaya bakılacak olursa, bu tahliye ve beraat olanaklarını ortadan kaldırmak için, hemen ceza yağdırılacak bir sürece gidiliyor gibi..
Çünkü, ceza alırsa yargılanan subaylar, ordudan tasfiye olacaklar. Yerlerine ise yeni ordu güçleri yükselecek. Yani, cemaatin ordu içindeki stratejisinin ilkesi, suçlu-suçsuz değil, hızlı tasfiye! Ergenekon ve Balyozda mahkumiyetler, cemaate kendi güçlerini yükseltme fırsatını doğuruyor.
***
Kayseri’deki davası dedim, o da ne diyeceksiniz..
O dava, Hava Kuvvetleri Başsavcısı Zeki Üçok davasıdır. Üçok cemaatçi 3 astsubayın 2009’da “TSK sistemine girerek bazı belgeleri kopyalayarak birlik dışına çıkartıklarını” saptar ve olayın soruşturmasını sürdürür.
Dava Avukatı Hüseyin Ersöz şöyle diyor:
Soruşturma derinleştikçe bu kişilerin bir cemaatle bağlantılı oldukları tespit edilir. Bu bağlantılarını kabul eden şüpheliller, ifadeleri alındıktan sonra tutuklanır. Hiçbir kötü muamele görmediklerine ilişkin Adli Tıp ve GATA Raporları da dahil 39 sağlık raporu bulunmasına karşın, Başsavcı Zeki Üçok hakkında işkence yaptığı gerekçesiyle Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açılır. İddia o ki, şüpheli ifadeleri "hipnoz" yöntemiyle alınmıştır! Kayseri Ağır Ceza Mahkemelerinde talep ettiğimiz tanık dinlenmesi, keşif vs taleplerinin hiçbiri kabul edilmeksizin, Savcılık esasa ilişkin mütalaasını Mahkemeye sundu. Zeki Üçok bu soruşturmanın ardından önce Sahte Çürük Çetesi Soruşturması'nda tutuklandı. Sonrasında 1. Sınıf Hakimliği düşürüldü. Sonra Balyoz Davası'nda da tutuklandı. Bir başka ifade ile "dokunan yanar" durumu...”
Yani Üçok hakkında, bir dizi uydurma suç oluşturuldu, Rusya’dan kadın getirip pazarladığı dahil!!!
Dava ile ilgili belgeleri okudum, astsubay ifadelerini, cemaat ilişkilerini, TSK bilgisayar sistemine nasıl girdiklerini, nasıl dışarıdan dosya eklediklerini, çıkardıklarını…
Üçok’un savunmasını okudum.. Belgelere, iddialara baktım… Bir “sahte belge üretim çetesi veya merkezi” sırıtıyordu. Siz de bakabilirsiniz: http://wp.me/pPwBF-1r9
Tam illegal komünist partilerin gizli hücre örgütlenmesi taktiğiyle TSK içinde ilerleyenler var..
***
 Ergenekon ve Balyoz davasında yargılanan subayların hepsi süründürülmeli.. Zamana oynuyorlar.. Suçsuzluklarının ileride ortaya çıkmasının önemi yok, o zamana kadar yükselen güdümlü kadrolar “malı götürecek..”
***
Peki bu durumun, “Başbakana askeri darbe ile ne ilgisi var”, diye sorar gibi bazılarınız..
Poliste ve yargıda örgütlenmelerinin, Başbakan ve hükümetle ne ilgisi varsa, aynı ilgi var!
Erdoğan ve (AKP) ile F. Gülen arasında savaş, yeraltında yerüstünde sürüyor..
TSK üzerinde denetim ve yönlendirme, cemaatçiler için, yılbaşı ikramiyesi önemindedir!
En büyük joker, yani!
***
Erdoğan bunun farkında (mı)!?
Hukukun mızrağı.. derken gelecek zamanda ordunun mızrağı
Şimdi bir yarış var:
Cemaatçiler hızlı bir mahkumiyet yarışında!.. Bir an önce, hemen!
Erdoğan ve iktidarı ise, özel yetkili mahkemelerle ilgili yasada bir an önce değişiklik isteğinde..
Bakalım kim kazanacak!”
***


Yazı bu kadar. Başka diyecek söz kaldı mı? 
Yarın şu darbe ihbarı neydi, yazacağım.
24 Temmuz 2016 Pazar / Bilim ve Siyaset- Cumhuriyet