Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

30 Ekim 2019 Çarşamba

Hançeremizi yırtarcasına bağıralım: Yaşasın Cumhuriyet!


29 Ekim Salı 2019 / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı

Cumhuriyet Bayramı, Cumhuriyet’in ilanı kutlu olsun.
Nevşehir’de, Cumhuriyet yurttaşlarının vergileriyle maaşını alıp geçimini sağlayan bir memur Cumhuriyet törenini, yürüyüşünü yasaklamış! Gerekçesine bakın:
Ülkemizin içinde bulunduğu hassas durumdan dolayı milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla, yürüyüşün yapılması uygun görülmemiştir.”
Ama memur bey bonkör, lütfen Ata büstüne çelenk konmasına ise izin vermiş.
Şüphesiz hata Cumhuriyet Bayramı için bu izni talep edenlerde bence..
Yürüyüşü düzenleyen CHP İl Başkanlığı.
Millet bu yasağa uyar mı bilmiyorum.
Gerekçede “..başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” gibi bir ucube ifade var. Şu mu yani: “Ülkemizde padişahçılar var, Atatürk ve arkadaşlarının Cumhuriyeti ilan etmesine karşı çıkanlar var; bu kutlama ile onları rencide edeceksiniz, Yürüyüş yaparak onların hak ve özgürlüklerine saldırmış olacaksınız..”
Aslında bu iktidarın kalben, ruhen, ideolojik olarak Cumhuriyetçi olduğuna inanmak zor.
Atadıkları memurların kafa yapısına bakın, yukarıdakilerin zihniyetini anlayın. Tek adam, sultan, padişah, Abdülhamit hayranlığı vb gibi sıfatlardan rahatsız olmayan bir lider var. Olsa, bunları yasaklıyorum, ben cumhuriyet çocuğuyum der. Cumhuriyeti, ilanını yüceltir. Düşünün, Diyanet’ın başında oturan bir memur da var. Cumhuriyetçi mi, Atatürk ve arkadaşlarına zerre minnet, vefa duymayan, ama onun kurduğu bu topraklar üzerinde doğan, yaşayan, ekmek yiyen...

Yaşasın Cumhuriyet

Hançeremizi yırtarcasına bağıralım: Yaşasın Cumhuriyet, yaşasın bu ülkeyi sıfırdan yaratan Atatürk ve tüm silah arkadaşları, Kurtuluş savaşı kahramanları, savaşanları.
Cumhuriyeti kuranlar ve yaşatanlar bin yaşasın!..
İnşa ettikleri, tarihe atılan büyük bir imzadır. Silinmeyecek ve her yıl anımsanacak olan.
Bu imzanın karşılığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığıdır.
Bundan daha büyük onur ve gurur olur mu!


Türkiye’nin varlığını uyguladıkları politikalarla tartışma konusu yaptıranlar, diyorlar ki Cumhuriyet bayramı her gün ülkeyi korumak içini savaş veriyoruz..
Yurtta barış dünyada barış poltikisını pasif bulduklarını açıklayanlar, bu politikayı mezara gömmüşler ve sözde aktif bir “yurtta barış dünyada barış”a dönmüşler. Zerre ilişkisi yok.
Ne yurtta barış var, ne de başucumuzda barış.
Ülkenin tapu senedi olan Lozan Anlaşması için bile, alınacakların asgarisi elde edilmiştir, gibi sözler edenler, hele hele Lozan üzerine utanılacak laf eden ucube proflar, Kurtuluş ve Kuruluş’a şu veya bu şekilde karşı olduklarını belirtmek için hiç bir fırsatı kaçırmıyorlar.
Kurdukları saltanat bile, başlı başına Cumhuriyet karşıtlığıdır
Cumhuriyet halktır.
Cumhuriyet sadeliktir.
Cumhuriyet, gece - gündüz aç ve çıplak gezmeyenlerin yatmayanların rejimidir.
Cumhuriyet fırsat eşitliğidir, gelir adaletidir.
Yaşasın Cumhuriyet!

YÖK ve Üniversite
Okur notu, Bekir Onur: YÖK'ün nitelikli bilim insanı yetiştirme programı sevindirici ama nitelikli bilim nitelikli üniversiteden çıkar. Yani önce üniversitenin gerçek bilim yuvası olması beklenir. Üniversitelerimizin ve ülkemizin bilim fotoğrafının değişmesi için öncelikle yapılacak şey üniversiteyi evrensel bilim yuvası yapacak kültürü, atmosferi, iklimi yaratmak olmalı.
Bunun önlemlerini almadan ne eski ne yeni YÖK başarılı olabilir. Fotoğrafın değişmesi nasıl sağlanır sorusuna birkaç öneri:
Üniversiteyi kapalı kutu olmaktan çıkarmalı, saydamlaştırmalı (herkesin ne anlattığını, ne yazdığını herkes görebilmeli, korkmadan eleştirebilmeli). Akademik dereceler al gülüm ver gülüm, usulüyle alınıp verilmemeli (örneğin İngiltere'de olduğu gibi tez danışmanı tez jürisine girememeli). Soru sorma, eleştiri yapma özgürlüğü olmalı, cesareti verilmeli, bu amaçla geniş katılımlı serbest tartışma saatleri oluşturulmalı. Çalışma alanı ne olursa olsun bütün lisansüstü öğrencilerinin bilim felsefesi dersleri alması sağlanmalı... Veri üreten ama fikir üretmeyen yığınla tez çalışmasının  en önemli kusuru bu noktadadır... Üniversiteyi toplumla bütünleştirecek önlemleri de almak zorundayız: Halka açık konferanslar; üniversite kütüphanelerinde halka açık okuma ve tartışma saatleri; halkla birlikte yürütülecek araştırma projeleri..

29 Ekim 2019 Salı

Suriye macerası ülkeyi batırdı, sonuç büyük fiyasko


28 Ekim Pazartesi 2019 / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı

Erdoğan’ın hem ABD hem Rusya ile yaptığı anlaşma “büyük başarı” olarak sunuluyor ve seçmenini yeniden geri kazanma şansını yakaladığı inancı pompalanıyor..
Çok yanlış…
Biz millet olarak böyleyiz: Süreci baştan sona değerlendirerek bir sonuç çıkarmak yerine, son safhasına bakarız. Son safha ise 2012’da başlayan “Şam’da Emevi Camisinde Cuma namazı kılacağız”sözleriyle başlayan Suriye macerasının sonuçlanmasıdır.
Aradan 7-8 yıl geçmiştir. Nokta konmamıştır ama son görünmüştür.
Peki 7 yılın bilançosu nedir, Türkiye 7 yılda ne kazanmıştır ne kaybetmiştir?
Neden soruyoruz??


Çünkü 2012’de başlayan Suriye Politikası, 2019’da yeniden 2012’ye dönmüştür.
Yani başladığımız yere.. Aradan 7 yıl geçmiştir..
Bunun hesabını yapan var mı?
Maliyet çıkartan?
Mesela CHP’nin etkin adamları veya bağımsız ekonomistler bir ekonomik hesap yapabilirler mi? Bunun toplumsal maliyeti nedir? Ya psikolojik? Siyasal? İnsani? Küresel?
Mesele 7 yılın salt Türkiye’ye maliyeti değil.
Kadim, tarihi ilişkiler içinde var olduğumuz Suriye’ye maliyetini düşünen var mı; ülkelerin, milletlerin birbiriyle empati yapma yeteneği sıfır mıdır?

Bir başlangıç niyetine

Mesela, 2012’den itibaren. Suriye’ye yönelik yapılan “askeri operasyonların”, “askeri hazırlıkların”, “askeri girişimlerin – harcamaların” bilançosu nedir? Hava kuvvetleri, kara kuvvetleri maliyetleri tutuluyordur. Bunlar açıklanır mı?
MİT’in bu alandaki ekstra maliyetlerini biliyor muyuz?
Saray’ın ödenekleri?
Mesela iktidarın iki de bir ileri sürdüğü bir rakam var: 40 milyar dolar!
Bu miktarın içeriğinde neler var?
2012-2019 arası verdiğimiz insan kaybı ne kadardır? Asker ve sivil?
Bu ailelerin yaşadığı acıların hesap edilebilir tarafı var mıdır?
Toplam parasal malmiyet olarak 100 milyar dolardan bahsedebilir miyiz?

Elimizde bir enkaz var

Ülkemizde 4 milyon Suriyeli mülteci var, yarattıkları toplumsal gerilim ve yaralar? Harcanan paralar?
Bu insanların savaşa sürüklenen ülkelerinden ayrılmak için maddi ve manevi kayıpları?
Avrupa’ya büyük göçleri sürecinde verdikleri kurbanlar?
Ülkemiz insanlarının iş kayıpları, ücret düşüşleri, yol açtığı işsizler?
Ekonomik krizdeki payı?
Suriye ile yaşanan düşmanlığın bedeli? İlişkilerdeki ekonomik kayıplar?
Mahvolan bir Suriye’yi düşünen var mı?
Türkiye’de yaşanan acılar? İçeri atılanlar, gazetecilere baskılar? Hak ve özgürlüklerin kısıtlanması?
Türkiye’nin uluslararası itibar kaybı?

360 derece dönüş

AKP iktidarı ve “büyük dünya lideri” Emevi Camiinde namaz kılacağız diyerek soyunduğu dramatik maceradan gelinen nokta 2012 başlangıcıdır. 360 derece bir geri dönüştür.
Bir olanaksız deneme, doğal olarak başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Amerikalılara büyük bir fırsat yaratılmış ve bir Amerikan koridoru ile birlikte 50 bin kişilik bir PKK Ordusu oluşturulmasının koşulları yaratılmıştır.
Bunlar da siyasi ve askeri sonuçlarıdır ülke için.
Büyük bir enkazla karşı karşıyayız

Neyin başarısını kutluyoruz?

50 bin kişilik ordunun 32 km geriye atılmasanının başarısını kutluyor iktidar ve mensupları..
Ama, bu orduyu, oradaki Amerikan varlığını, Suriye’nin bölünmüşlüğünü, Rusya’nın bölgede egemenliğini, Suriye meselesinde uluslararasılaşmasına katkıları, acaba Ankara’nın hang politikları yol açtı?
Sorgulayan var mı? Yok.
İktidarın Suriye politikası büyük bir fiyaskodur.
Türkiye’ye bedeli maddi, manevi ve toplumsal bedeli çok ağır olmuştur.
Umarım ülkemizde bu maliyeti bir rapor halinde ortaya koyacak ve milletin gözüne sokacak bir bilim ve siyasi güç vardır.
Var mıdır?