Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

30 Kasım 2015 Pazartesi

Can’a ve Erdem’e: Orada uzun kalmayacaksınız!

İkiniz de hücrelerinizden güzel şeyler yazdınız. Can uzun yazısıyla harikaydı.. Hapishane bu ülkenin kaderi. Dün de böyleydi yarın da böyle olacak, taa ki ülke düzlüğe çıkıncaya kadar. Mesleğimizi doğru düzgün yapıncaya, anayasaya uygun koşullar oluşuncaya kadar.
Can doğru söyledi, biz kahramanlık yapmıyoruz, salt gazetecilik yapıyoruz, haberlerimizi yazıyoruz, görüşlerimizi dile getiriyoruz, yorum ve değerlendirmelerle bu ülkenin insanlarına istediklerinde ulaşabilecekleri nesnel haberler, bir kanaat, bir bakış açısı pınarı yaratmaya çalışıyoruz.
Gireceğiz, yazacağız, üzüleceğiz, kederleneceğiz, özleyeceğiz, nefret edeceğiz, haykıracağız, çıkacak ve yine yazacağız.
Neler yaşamadı bu Cumhuriyet. Çok geçmişi anımsamaya gerek yok, başta Uğur Mumcu olmak üzere bayraklarımızda yazılı o isimleri Cumhuriyet on yıllardır onur anıtları gibi gönderinde dalgalandırıyor. Son yıllarda da Silivri’ye İlhan Selçuk’u kurban olarak verdik. Balbay ve Manisalı’nın da Cumhuriyet’in - Silivri’nin şeref defterlerinde isimleri yazılı.
Şimdi de sizler.

Yaşadığımız bir siyasi plan
Silivri dönemindeki Cemaat savcı ve yargıçların bir karbon kopyası faaliyette şimdi. İktidar onlara Silivri’yi yarattırdı, tüm hukuksuzlukların bilincinde ve arkasındaydı, “Silivri’nin savcısıyım” diyordu o zamanın Başbakanı. Şimdi de Anayasa’nın iptal ettiği yasaya göre düzenlenen ve atamalarla kurulan, benzer bir iktidar mahkemesi, Yargıtay Başkanının deyimiyle içinde bulunduğumuz olağanüstü halde –sanki– doğrudan siyasi talimatlarla adeta kafa kesiyor. Tabii Cemaatçilere ek olarak muhaliflerin.. Saray’ı adeta hiç bir söz söylenemez bir kutsal mekan ve kişi olarak korumaya almış durumda.
Başbakan ve hükümet sözcüsü “tutuksuz yargılanmalıydılar” deyip dursunlar, ama bu “özel kişisel mahkemeler”i ortadan kaldırsınlar da görelim!
Keyfi yönetimin ve tek adam sözünün hüküm sürdüğü bir ülke hayalleri var, ama sandıktan aldıkları ülkeyi karanlığa yuvarlamak cesaretleri buna yetmeyecek.
Üst üste yaşadıklarımız, bir siyasi planın parçaları..
Bir Rus uçağı düşürüldü.
Sizler tutuklandınız..
Dün ülkede çatışmanın ortak vicdanı o sevimli ve cesur adam Tahir Elçi katledildi.
7 Haziran seçimlerinden sonra iktidarın yarattığı kargaşa sanki tüm hızıyla sürüyor. 7 Hazirandan sonra 1 Kasım’da ilk hedefe ulaştılar.

İkinci Hedefe koşuyor
Şimdi önlerinde baş koydukları ikinci hedef var: Başkanlık Sistemli yeni anayasayı kabul ettirmek.
Can sen “kahraman değiliz” diyedur, ama sizleri ve yaşadığımız tüm nefret olaylarını kullanarak, büyük bir tarihi kahraman olmak isteyen var. Her şey bu amaca yönelik bir figür.
Putin’e ve Rusya’ya kafa tutarak, tarihimizde Rusya aleyhine kültürümüzde ne kadar birikim varsa harekete geçirdiler, bu birikim Muktedir’in çevresinde çimentolaşıyor.
Türk, İslam ve Milliyetçi” ne varsa, MHP ve diğerleri başta, hatta solcu kisvesi dahil, iktidar potasında yüksek sıcaklıklara atılıp eritiliyor.
MHP’den geriye fazla bir şey kalmayabilir. Bahçeli’ye karşı olan adayların bile ne düşündüklerini bilen yok. Bahçeli’yi bile!
Ülkemize çok şeye patlasa da, yoksullaşsak da, gerilere de düşsek, her şeyi bu potada eriterek başkanlık projesine gerekli destek sağlanması hedefleniyor gibi.

Hükümet ve Meclis kurşun asker olamaz
Hükümet ve Meclis, kendilerini de yok edecek ve minicik kurşun askerlere dönüştürecek bu projeyi yakında kucaklarında bulabilirler.
Türkiye dört nala koşturuluyor..
CHP ya bu gidişatın karşısında güçlü bir cephe olarak ortaya çıkacak, ya da etkisizleştirilecek ve “vitrin demokrasisi”nin cicisi muhalefet olarak var olacak.
Ama bildiğim bir şey var, siz orada fazla kalmayacaksınız.
Yakında sizleri dışarıya alacağız...
Ülkenin ve dünya demokrasi birikiminin bu kadar gücü kaldığına inanıyorum..

Gözlerinizden öperim.
29 Kasım 2015 Pazar / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

28 Kasım 2015 Cumartesi

Yükseköğretim Kalite Kurulu, vakıf üniversiteleri, 120 milyon maaşlı yönetici meselesi

CBT Gündem, Sayı 1497; 27 Kasım 2015


-Yeni- YÖK şu sıralarda gündemden düşmüyor.. Tıp (ilk 40 bin), Hukuk (ilk 150 bin), Mühendislik (ilk 240 bin) kararlarından sonra Mimarlık programına girebilmek için de ilk 200 bin içinde olmak gerektiği ilan edilmiş ve göreceli giriş zorluğu (sınav notu barajları) getirilmişti; ama YÖK’ün kamuda yaptığı reyting daha çok disiplin yönetmeliği yasa taslağı ile oldu. Bu yönetmeliğin de vakıf üniversiteleri ile ilgili el koyma maddesi, “YÖK Cemaat üniversitelerine el koyacak, bunun hazırlığı” olarak medyada yorumlandı.
Cemaate yakın şirketlere ve medyaya, terör örgütü kapsamına alınarak iktidarın politikası gereğince mahkemece kayyumlar atanması, sıra Cemaat üniversitelerine mi geldi, YÖK’ün yeni disiplin yasa tasarısı bunun için mi hazırlandı, sorusunu üretti.
Aslında yasalara göre faaliyetini yürütemez duruma gelen vakıf üniversiteleri, yasa gereği öteden beri devlet üniversitelerince devralınıyor, yani böyle bir madde var. Şüphesiz YÖK’ün böyle bir hazırlığı olması gerekmiyor, ama siyasal iktidar eğer Cemaati üniversitelerde de bitirmek istiyorsa, bunun için öncelikle YÖK’e gerek yok. YÖK şüphesiz vakıf üniversiteleri hakkında muamele yapabilir, ama şimdiye kadar da herhangi bir vakıf üniversitesine de el koymuş değil.
Soru şu: Acaba el konacak durumda olan vakıf üniversitesi yok mu, yoksa YÖK buna cesaret mi edemiyor? Kulağımıza çalınanlara bakılacak olursa, bir kaç tane var.. En rezilinden de bir tane.
***
Yeni disiplin yasa tasarısı, üniversitelerde akademik ve idare personel ile ilişkili disiplin cezalarını tamamen üniversitelere bırakıyor. YÖK’ün atadığı rektör ve dekanlar dışında. Dahası bilim hırsızlığı (intihal) olayları da. Bu şüphesiz üniversitelerin, bu tür sorunlarını YÖK’e havale etmekten kurtarıyor, YÖK de merkezi bir işini yerellere devrediyor.
Şimdi geldi üniversitelerin disiplin intihal vb gibi konularda “rüştlerini ispat”larına.. Titizlikle araştırma, hak adalet ve yasalara uygun davranış ve kararlar alma konularında üniversiteler bunları ne kadar başaracak; özellikle bilim hırsızlıklarıyla yükselme unvan gaspetme yolunu seçenler konusunda titizlikle durulacak mı.
***
YÖK çevresinden aldığımız bilgilere göre, yeni disiplin yönetmeliğindeki her madde, karşılarına çıkan ciddi sorunlara çözüm getirme amacını taşıyor. 20 kadar maddede değişiklik yapmışlar. Durup dururken masa başında yazmamışlar. Vakıf üniversitelerinin bazılarında ciddi mali kayıtlar, sorunlar var. Bir üniversitede yönetici maaşı olarak 120 milyon lira gibi bir rakama bile rastlamışlar. Yani iç boşaltma operasyonu! 90 kadar vakıf üniversitesinin dörtte birinde, yönetmeliğe göre irili ufaklı sorun var.
Medyaya da yansıyan mesela üniversite kuran THK’nun İstanbul Laleli’deki o güzelim evleri ve üzerinde yapılan Ramada oteli, şimdi kimlerin malı oldu çıktı ve satıştan gelen paralar nerelere aktarıldı?!

***
Önemli bir karar hayata geçirilen Yükseköğretim Kalite Güvencesi Kurulu. Üyeleri belli olmaya başladı. Bu karar “Yükseköğretim kurumlarımızda eğitim-öğretim, araştırma faaliyetleri ile idarî hizmetlerinin iç ve dış kalite güvencesi, akreditasyon süreçleri ve bağımsız dış değerlendirme kurumlarının yetkilendirilmesi süreçlerini” kapsıyor.
YÖK’ten aldığımız bilgiye göre “Yeni YÖK olarak kalite merkezli büyüme ve buna bağlı süreçlerin geliştirilmesi öncelikli gündemimizde. Yükseköğretim Kurulu ile ilişkili fakat karar alma süreçlerinde bağımsız ve şeffaf bir yapıda olacak Kalite Kurulu tarafından gerçekleştirilecek”.
Kurul’da ilgili paydaşlar yer alıyor. Kurumsal değerlendirme ve program akreditasyonu merkezli bir dış değerlendirme sistemi gerçekleştirilecek. “Bu kurumsal dış değerlendirme, kurumların misyon farklılıklarını dikkate alan bir özdeğerlendirme sistematiği esasına dayanacak, bu da kurumlarımıza daha fazla özerklik ve kendi hedeflerine odaklanmasına imkan sağlayacak.”
Ayrıntı fazla.. Ama önemli bir nokta, “Kalite Kurulu, yasal zorunluluk gereği gerçi YÖK ilişkili bir yapıya sahip., ancak “Kurul’un oluşumu ve üye yapısı, karar alma süreçlerinde bağımsız olmasına özen gösterilmiş ve en önemlisi tespit ve önerilerini Yükseköğretim Kuruluna sunarken eş zamanlı olarak kamuoyu ile” paylaşabiliyor.
“Yeni YÖK” diyor ki “Kalite Kurulu Türk yükseköğretim sistemimizde yapısal bir değişimi de başlatacak.”
***
Neyse, YÖK cephesinde durum böyle..
Dergimizde dikkatinizi ana konumuza çekmek isteriz, 30 Kasım’da Paris’te başlayacak olan İklim Değişikliği konferansından önce, biz de iklim değişikliğinin, dünyada terör dahil, yaratabileceği olumsuzluk konusunda derli toplu bir dosya sunuyoruz.

Devam edecek.. Gelecek Cuma yeniden buluşmak dileğiyle..

Mesele Esad değil Suriye’yi yemek, hala anlamadın mı!


Teşbihte hata olmaz: Bir ülke parçalanmaya görsün, tüm çakallar üzerine üşüşür; Suriye tıpkı vahşi yaşamda öldürülen bir hayvanın leşi gibi görülüyor. Şüphesiz Suriye henüz ağır yaralı, ama son darbelerle onu canlı canlı parçalayıp herkesin payını tıkınacağı bir yemeğe dönüştürme uğraşısı var.
Hayır, vahşi hayvanın gözü sadece o anı, yemeği, görür. Ne gerisi (geçmiş) ne ilerisi (gelecek) vardır. Mesela Osmanlı İmparatorluğu’nun son anını anımsayan var mı? Sevr haritasını? O haritayı yayın masaya ve Suriye’nin parçalanmış haritasını da yanına koyun... 2003’de ABD’nin 22 ülkenin haritası değişecek sözünü anımsayan var mı?
Suriye’yi parçaladılar ya, biz de, düne kadar IŞİD’ten başka gözü görmeyen iktidarın aklına Türkmen’lerin yaşadığı bölge düştü.. Yoksa o bölge üzerinden içeride tehlikeli bir başkanlık savaşının temeli mi oluşturuluyor.

ABD’nin iki yönü
Afedersiniz, Birleşmiş Milletler’e üye Suriye var! Başkenti Şam ve meşru yönetiminde Esad ve rejimi oturuyor. Diktatör falan, bütün bunları bir kenara koyun. ABD için diktatör olması mı önemli? O zaman Suudiler de diktatör ve Körfez ülkeleri de.. 
ABD için, Suriye’nin parçalanmasının iki yönü var: İlki Rusya’nın dostu Esad’ın yerine bir Amerikan işbirlikçisinin alması, ikincisi de ülkenin parçalanıp bir Kürt bölgenin daha serbest kalması. Diğer parçalarla da bir şeyler yapılabilir tabii.
Büyük mü büyük bölge analizcilerine bakıyorum, ne kadar rahatlar, Rusya’nın stratejik planlarından, ABD ile politik çekişmesinden vb yazıp çiziyorlar; ama hiç biri yahu bu ne utanmaz bir durum, bir ülke parçalanıyor gözler önünde, durun, o bir BM’nin tanıdığı ülke, diyen yok.  
Türkmen’lerden bahsedenler, onların Suriye yurttaşı, yaşadıkları bölge de Suriye olduğundan söz eden yok. Ne kadar silahlı çete varsa dağlarda; Suriye’nin Rus desteği ile de olsa (ve İran), ülkesinin topraklarına yeniden sahip çıkma savaşını lanetleyen lanetleyene!
Orada gerçekten rejime karşı savaşmayan sivil Türkmen halkına kıyım mı var, yoksa bu salt bir savaş propaganda yalanı mı.. Bu köşede, yalan propagandaya bilerek alet olmama kararı var. Gerçek neyse onu bulmalıyız.

Vurdun da, ne kazandın ne kaybettin
Ankara Rus uçağını vurdu. Mesele “sınırı geçti mi geçmedi mi” sorusunun ötesindedir. Geçtiyse bile, bu Türkiye’ye karşı bir saldırı amaçlı mı, yoksa bir kaza mı veya “it dalaşı” mı..
Angajman kurallarıymış. Bu “kurallar” sadece siyaseten önem taşır! Uygularsan ne elde edersin, uygulamazsan ne kaybedersin, bunun hesabıyla ilişkilidir.
Bu denklemden bakarsan, diyelim bu kurallara uygun davrandın ve vurdun, ne kazandın?  
Yooo, kazanacağın bir şeye yatırım yaptın: İçeride başkanlık rejimini geçirmek için uygun ortam hazırlıyorsun.. Çünkü 7 Haziran’dan sonra gördün ki, bir kaotik ortam yaratma riski alman, sana seçimi kazandırdı.
Şimdi savaş aletiyle bu kez Suriye üzerinde oynarsan, içeriden hem büyük alkış yaşa varol, büyük Türk ve Müslüman naraları  ve kahramanlık çığlıkları altında, mesela MHP’den 14 kişiyi çekebilirsin hesabına odaklanmayı planlarsın. Bu öncelikle seçime yatırımdır. Bir de “vahşetin içinde olalım, bize de pay düşer” beklentisine yatırımdır...

Ama ne pahasına?
1)   Suriye’nin parçalanmasına hizmet pahasına! 
2)   Bu kez de Rusya’yı düşman kazanma!
3)   Büyük ekonomik kayıplar: yılda 3 milyon Rus turist, 3 milyar $ döviz..
4)   Rusya’ya ihracatımız 4 milyar $
5)   Rusya’da inşaat işlerinin son 5 yıldaki rakamı yaklaşık 22.5 milyar $
Doğal gaz bağımlılığını, dostuluğu geliştirerek ekonomik faydayı arttırmayı, Batı’ya olan bağımlılığı dengelemeyi falan bir kenara bırakıyorum. Ve Rusya ile Suriye üzerinde artan çatılma olasılığını da..  Tabi ülkemizin bütünlüğünün de masaya konması tehlikesini de..

İktidar, risk almanın yararını gördü, ama her risk bekleneni vermez, baten çökertir de..
26 Kasım 2015 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

25 Kasım 2015 Çarşamba

YÖK üniversitelerin görevlerini farklılaştırıyor, 4-5 kategoride üniversiteler

CBT Sayı 1496, Gündem, 20 Kasım 2015


Araştırma üniversiteleri, eğitime öncelik verecek üniversiteler, teknoloji üretecek üniversiteler ve bölgesel sorunlara odaklı uzman üniversiteler olarak üniversiteler arasında misyon farklılıkları 6 ay içinde başlayacak..


Yüksek Öğretim Kurumu YÖK, sayıları sayıları 109’u bulan kamu üniversiteleri arasında görev farklılığı yaratma için çalışmalara başladı. Bir süredir akademi dünyasında dile getirilen, dergimizdeki tartışma sayfalarımızda da yazılıp çizilen bazı üniversitelerin “araştırma üniversitesi” olarak ayrıştırılması gereği üzerine düşünceleri, daha kapsamlı olarak YÖK’ün hayata geçireceği belli oldu.
YÖK Başkanı Yekta Saraç üniversiteler arasında bu misyon farklılığının şart olduğu görüşünde.. Bu sürecin de altı ay içinde başlatılması için çalışmaları yoğunlaştırdıklarını belirtiyor. Prof. Saraç’ın danışmanı ve YÖK Yürütme Kurulu üyesi Prof. Hasan Mandal bu misyon- görev farklılaşmasının bu süreçte 109 kamu üniversitesini kapsadığını belirtiyor. Bu programın geliştirilmesinde de Kalkınma Bakanlığı yardımcı. Bakanlık, iktidarın 2023 hedeflerine uygun olarak bu sürecin içinde. Vakıf üniversiteleri bu sürecin dışında, farklılaşma kamu kaynaklarını kullanan devlet üniversiteleri için geçerli..
Buna göre üniversiteler kendi aralarında görevlerine göre uzmanlaşacaklar ve birbirinden farklılaşacaklar. Bazı üniversiteler, ki en eski ve araştırma kültürü gelişmiş üniversiteleri kapsayacak, araştırma üniversitesi olacak. Kendi alanlarında uzmanlaşacaklar ve araştırmacı özelliklerinin daha da gelişmeleri desteklenecek. Bazı üniversiteler ki bunlar daha çok yeni kurulanlar, bulundukları bölgenin sorunları üzerinde uzmanlaşacaklar.
Böylece, ülkemizde geçerli kurala ve işleyişe göre tüm üniversitelerin benzer ders programlarına sahip olmaları sona eriyor. Üniversiteler arasında kalite farklılıkları ve üniversiteler arası rekabet daha çok ortaya çıkacak. Dünyada da başarılı üniversitelerin misyonlarını farklılaştırak diğer üniversitelerden ayrıldığı biliniyor. Hasan Mandal bu eğilimin Çin, Rusya ve Tayvan gibi hızlı ekonomik gelişme yaşayan ülkelerde de görülmeye başlandığına dikkat çekiyor.
Ülkemizde özellikle gelişmiş üniversitelerin (örneğin ODTÜ, İTÜ, Boğaziçi, Hacettepe, İstanbul Üniversitesi vb gibi) aratırmacı niteliklerinin gelişmesiyle, nitelikleri yüksek uluslararası üniversite olmaya doğru da bu sayede hızla evrimleşmeleri gündeme gelecek.
YÖK Başkanı Saraç ve Hasan Mandal şu görüşü bizimle paylaştı:
Her üniversitemiz araştırma yapmalı, her üniversitemizin uluslararasılaşma politikası bulunmalıdır. Ancak araştırma yapmak ile ‘Araştırma Üniversitesi’ olmak, uluslararasılaşma ile ‘Uluslararası Üniversite’ olmak farklı misyonlardır. Bunun için üniversitelerimizin bir kısmının eğitimde bir kısmının araştırma ve teknoloji üretiminde bazılarının da bölgesel kalkınmaya katkı sağlamakta farklılaşmasını istiyoruz. Bu farklılaşma kesinlikle birinci ikinci lig şeklinde kabul edilmemeli.”

“YENİ YÖK” YENİ ÜNİVERSİTE DÜZENİ
Bugünkü YÖK kurumunun kendini “Yeni YÖK” olarak kabul ettiğini görüyoruz ve bunu da vurguluyorlar.
Bölgesel sorunlara odaklı çalışacak üniversitelerle bir süredir toplantılar yapılıyor. “Yeni YÖK” bu üniversitelerin “bulundukları şehir ve bölge ile bütünleşmesinin sağlanması, iktisadi, sosyal ve beşeri sermayeyi geliştirmesi, bunun için de yükseköğretim kurumlarımızın misyonlarını tekrar gözden geçirmesine, tek tipten uzaklaşarak kurumsal farklılık ve çeşitliliğe yönelmesine, güçlü yönlerini dikkate alarak odaklaşmasına ve bazı üniversitelerimizin üniversite olmanın bütüncül yapısından uzaklaşmadan belli alanlarda temayüz etmesine ihtiyaç” olduğu görüşünde.. Ve böylece yüksek öğretimde yeni bir “yapısal değişim sürecini”ne damga vurma hazırlığında.
Bu gelişme içinde 2006’dan sonra kurulan Anadolu üniversiteleriyle, ilki Bingöl’de geçen Haziran ayında 22 üniversite rektörü ile ilk ‘Bölgesel Gelişmede Üniversitelerin Rolü’ toplantısı yapıldı, ikincisi ise Ordu’da geçen Ağustos ayında bu kez 27 üniversite rektörü ile gerçekleştirildi.

BEŞ ANA KONU
Bu toplantıların beş ana konu etrafında yürütüldüğü öğrenildi:
1-              Üniversitenin bulunduğu şehrin ve bölgenin öncelikli sorunları ve / veya gelişmeye açık yönleri,
2-              Üniversitenin kurumsal misyon ve hedefleri kapsamında bulunduğu şehir ve bölgenin gelişimine katkısı kapsamında gerçekleştirdiği faaliyetleri,
3-              Üniversitenin gerçekleştirdiği bu faaliyetlerin şehrin ve bölgenin gelişimine katkısı açısından değerlendirilmesi,
4-              Bu katkının arttırılmasına yönelik yakın gelecekteki planları / faaliyetleri,
5-              Bu katkının arttırılmasına yönelik Yükseköğretim Kurulu düzeyinde beklentiler.
***
Bu gelişme ile YÖK’ün kurulmasına öncülük ettiği ve oldukça özerk yapıdaki “Kalite Kurulu” adımıyla “birleştiğinde, yükseköğretimde yapısal değişim sürecini başlatacağı” belirtiliyor..
Kalite Kurulu üzerine yazı sonraya..

Yeni bir sürecin eşiğindeyiz.. Gelecek Cuma yeniden buluşmak dileğiyle..