Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

30 Eylül 2020 Çarşamba

Korona aşılarını zengin ülkeler kapattı, Türkiye’de yerli aşı 1 yıl sonra

 Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 29 Eylül Salı, 2020

Biz yazaduralım, bilim insanları konuşadursun, Dünya Sağlık Örgütü demeç veredursun, bilim ve düşünce adamları açıklayadursun: Üretilen aşılar dünya üzerinde tüm ülkelere paylaştırılsın, bu konuda eşitlik gözetilsin, buna göre bir sistem kurulsun....

Kazın ayağı öyle değil. Daha şimdiden parası olan zengin ülkeler neredeyse üretilecek aşıların büyük kısmını kapatmış durumda, hemen hemen bir yıllık üretim stoklarını satın almış durumdalar.

Şüphesiz henüz kesinleşmiş ve yaygın kullanılabilecek aşı ortada yok. Çin ve Rusya dahil, büyük şirketlerin aşıları 3.Fazda on binlerce insanda denenmeye başladı. Bu son aşamada aşıların etkinlikleri ve güvenirlikleri kanıtlanır ve “reçeteleri” yazılırsa, yaygın kullanımına izin verilecek.

Ama durun, size bize düşmeyecek.

 

Zenginlere öncelik

 

Zengin ülkeler bir yıllık üretimlerini neredeyse satın almış durumdalar.

Şu anda 9 kadar aşı son klinik aşamada.

Oxfam araştırma şirketi, bunlardan satış ilişkileri açıklanan 5 şirketin (AstraZeneca, Gamaleya / Sputnik, Moderna, Pfizer ve Sinovac) son klinik aşamada olan aşı anlaşmalarını inceledi. Üretecekleri toplam 5,3 milyar doz aşının 2,7 milyarlık dozu ABD, İngiltere, Avustralya, Japonya, İsrail, İsviçre’ye satılmış. Bunların yanında bazı AB ülkelerinin de adı geçiyor. Tabii Çin, Hindistan da var.

5 şirket üretimlerinin yüzde 51’i satmışlar.

Mesela adı sık geçen Moderna şirketi bir yıllık üretiminin hepsini satmış, 2,48 milyar doları kasasına koymuş.

Yani dünya nüfusunun yüzde 13’ü, üretilecek aşıların yüzde 51’ini satın aldı. Hesaplamalara göre dünya nüfusunun üçte ikisi, 2012 yılına kadar  aşıya ulaşamayacak.

 

Halk aşısı çağrısı

 

Öyle ki zaten bu 5 aşının etkinliği de kanıtlanmayı bekliyor. Paraların boşa gidebileceği olasılığına rağmen, muhtemel aşılar satın alınmış durumda. Ayrıca bu aşılardan hepsi veya bazıları iki doz vurulmak zorunda kalınacak. Tek doz aşının fiyatı ise, şirketine göre 12- 35 dolar arası değişecek. İngiltere, her yurttaşına 5 doz aşı yetecek kadar anlaşmalar yapmış. AstraZeneca ise farklı politika izliyor ve üretim kapasitesinin üçte ikisini gelişmekte olan ülkelere satacak.

Dünyada pek çok örgüt, herkese bedava ve ucuz ve adil dağıtılacak halk aşısı üretimi için çağrıda bulunuyor. Oxfam ve diğer kuruluşlar, ilaç şirketlerini bilgilerini patentsiz olarak özgürce paylaşarak aşıların olabildiğince dünyanın her yerinde geniş bir şekilde üretilmesine izin vermeye çağırıyor.

Slogan: Kâr aşısı değil, Halk aşısı! Gezegendeki herkesi aşılamanın tahmini maliyeti ise  70,6 milyar dolar olarak hesaplanmış

 

 

Türkiye’de aşı 1 yıl sonraya

 

Bu arada bakan Varank, Türkiye’de yapılan ayı çalışmalarından üçünün, laboratuvar ve hayvan deneylerini başarıyla bitirdiğini ve insan üzerinde denemelere başlanacağını, yani faz 1 aşamasına gelindiğini açıkladı. Türkiye’de TÜBİTAK’ın koronavirüsüne karşı COVID-19 Platformu’nda 17 araştırma var.

Bu aşılardan FAZ 1 aşamasına gelen çalışma Adıyaman’da Vetal AŞ’de çalışılıyor. Türkiye'de en yüksek biyogüvenlik seviyesine sahip olacak BSL-4 laboratuvarı da burada inşa ediliyor.

İnsan üzerinde denemelere ne zaman başlanacağı ise bilinmiyor.

Bilim insanlarımız diyor ki, bugün başlasa denemeler, ve Faz 1, 2 ve 3’ü başarıyla tamamlasa, 2021 yılının bu aylarında “yerli aşı” hazır olabilir.

Eğer bu başarılabilirse, Türkiye’de bilimsel araştırmalar, en azından bu niş alanda büyük bir sıçrama yapmış olacak.

Bu başarıyı bekliyoruz ve umuyoruz.

HDP siyasetini engelleme neyi tetikler ve İyi Parti etkilenir mi?

 Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 28 Eylül Pazartesi, 2020 

 

 

İktidarın “6-8 Ekim Kobani olayları” üzerine, 82 HDP’liye gözaltı operasyonunu anlamak ve muhtemel hedeflerini analiz etmek için, dünkü kapsamlı yazımdan sonra, bugün iki nokta üzerinde duracağım. Daha sade ve basit.

Konunun görünen yönü HDP. Üzerinde biraz daha duralım, çünkü çok önemli. İktidar HDP’yi “siyaset yapamaz” hale getiriyor. Milletvekillerini de Meclis’ten neredeyse hepsini tasfiye edecek. Sahadaki siyasi önderlerini de temizliyor.

Parti kapatmak zorlaştı, bunu kendileri zorlaştırdı ama iktidar bunu mümkün hale getirebilir. HDP yerine, atayacakları bir “Kürt kayyım” liderliğinde yeni bir “Kürt partisi” kurmak akıllarından geçiyor mu bilinmez. Ama bunun Kürt seçmenler nezdinde herhangi bir karşılığı olabileceğini düşünmeyeceğimiz için bu olasılığı saf dışı bırakalım.

Sanırım HDP’yi siyaset yapamaz hale getirmenin tek bir anlamı var: Kürtler arasında şiddeti kışkırtmak. Normal ortamlarda yasal siyaset yapamıyorlarsa, zaten şiddeti elinden bırakmayan PKK ve yandaşlarının bu kez yaygın şiddeti yeniden ülke içi gündeme sokmaları mı isteniyor? Böyle bir durumu düşünmek bile abesle iştigaldir, diyebilirsiniz. PKK ve diğerleri böyle bir siyasal tuzağa gelirle mi, bu da bilinmez. Ama denetlenemeyen şiddet yanlılarının da varlığını düşünmek gerekir.

Hayır, Türkiye 2015 Temmuz – Kasım arası kaosu yeniden yaşamaz, bu ülkeye hiç bir güç bunu bir daha yaşatamaz.

 

İyi Parti: İktidara destek mi?

 

Gelelim operasyonların ikinci hedefi İyi Parti üzerindeki etkilerine.

Şüphesiz AKP ve MHP İyi Parti’yi “yerli ve milli” okşamalarıyla “Cumhur İttifakı”nın bir parçası haline getirmek istiyorlar. Daha Bahçeli “gelin yuvaya dönün” diyor.

İyi Parti’nin “Bahçeli’nin yuvasına” dönecek hali yok.

Peki İyi Parti’nin “Cumhur İttifakı”na katılma olasılığı var mı? Özellikle İktidarın HDP’yi şeytanlaştırma operasyonları sonucunda?

Bu sorunun yanıtı, İyi Parti seçmeninde saklı.

İyi Parti’nin seçmen kitlesinin büyük çoğunluğu aslında eski sağ partiler, daha çok mesela Anavatan’a oy verenler. Şüphesiz, MHP’den, Bahçeli yönetiminden umudunu kesmiş eski MHP seçmeni de İyi Parti’ye destek veriyor. Ama ana kitleyi, değil azınlığı oluşturuyor. İyi Parti’nin ana kitlesi daha liberal ve iktidardan tamamen umudunu kesmiş ve kopmuş eski seçmenler.

 

Seçmeni etkilenmez

 

Bu kitle, iktidardan kaçıyor ve alternatif arıyorken, İyi Parti’nin gidip Cumhur İttifakına yamanması ve seçmeninin kaçtığı iktidarı ayakta tutmaya kalkışması, mümkün değil, siyasetin ruhuna aykırı. Bu durum, eski merkez sağ seçmenin kendisine yeni bir kulvar bulmasıyla sonuçlanır. İyi Parti de kaybolur ve MHP’nin kucağına düşer.

Yani İyi Parti iktidar bloğuna katılmaz.

İktidarın bu yönde planlarının gerçekleşme olasılığı adeta sıfırdır. İyi Parti seçmeninin büyük bir kısmı ise HDP’yi şeytanlaştırma operasyonundan etkilenmeyecektir. Yani HDP’nin Millet İttifakı’na muhtemel gönüllü desteğinden İyi Parti seçmeni çok da etkilenmeyecektir. Üstelik meselenin özünde kötü bir iktidardan kurtulma isteği varken.

Bu arada, İyi Parti içindeki Kurultay operasyonunun amacının daha çok, Bahçeli sonrası MHP’ye yönelik olduğunu da bu arada bir dip not olarak belirteyim. Şimdilik konumuz dışı.

 

Boşuna bir çaba

 

Özetlersek, iktidarın Kobani operasyonu, istediği sonuçları verecek gibi değil. Kürt seçmenini daha sıkı olarak Millet İttifakının arkasına itecek potansiyel taşıyor.

Fakat, dünkü yazımda belirttiğim iktidarın seçimlere yönelik Ajandasında neler var, tam bilmiyoruz.

Kötünün de kötüsü maddeler varsa, iktidarla birlikte Türkiye de çok şey kaybedecektir. 

28 Eylül 2020 Pazartesi

Müflis iktidarın HDP operasyonu, İyi Parti, Operasyon Ajandası

Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 7 Eylül Pazar, 2020 

Birden akıllarına 6 yıl sonra 6-8 Ekim 2014 Kobani olayları geldi ve operasyona başladılar.

Tam iktidarın azınlığa düştüğü ve seçimi kaybedeceğini gördüğü zaman diliminde...

Kobani derken, orada kafa kesici IŞİD aklımıza gelmeli, AKP iktidarı Eylül’de IŞİD’in Kobani’yi ele geçireceği beklentisi içindeyken PKK Suriye kolu ve ABD’nin büyük desteğiyle IŞİD bölgeden çıkartıldı, ama Kobani olaylarının Türkiye’de yansıması da kanlı oldu. 6-8 Ekim 2014 arası gösterilerde insanlar öldü öldürüldü yağmalar yaşandı.

Unutmadan: O sırada Başbakan RTE hükümeti ile PKK arasında HDP’liler aracılığıyla barış süreci masası çalışıyordu. 6-8 Ekim arası gösterilere çağrı yapan HDP’liler ise, şiddet olayların karşı çıkan açıklamalar yapıyordu. 6-8 Ekim büyük bir vandalizmdir, olayların içinde PKK’lılar da olması mümkündür!

 

Aradan geçmiş 6 yıl

 

Bu kısa anımsatmalardan sonra geçmişte yargılanmaların ve beraatlerin olduğu Kobani olaylardan sorumlu tutularak şimdi 82 kişinin göz altına alınmasının anlamı nedir?

Tamamen siyasi operasyon olduğunun altını çizelim.

Türkiye iktidarın siyasi operasyonlar ülkesi oldu. Başlıca silahı da yargı. Yargı ile defter dürüyor, sonuçta düremese bile siyasal büyük olaylar yaratıyor, bu yolla muhalefeti durmadan taciz edip düşmanlıklar, yeni cepheler oluşturuyor.

Özetle muhalefeti dağıtmaya yönelik operasyonların önemli bir aşamasındayız.

İktidar seçimlere yönelik bir ajanda oluşturdu..

Bu ajandanın ilk maddelerini yürürlüğe koydu. Bunu açıklayacağım, ama bir özet verirsek:

Kobani tutuklamaları gündem değiştirmek değildir; bizzat gündem oluşturmak ve siyasal seçim- seçmen ve parti mühendisliği olayıdır; halk nezdinde bugün azınlığa düşen, yarın seçim olsa kaybedecek bir iktidarın seçmen tercihlerini etkilemek, karşısında oluşan muhalefet bloğunu parçalamak ve buradan iktidarı için yarar çıkarmak amacına yöneliktir.

 

Neyin peşindeler?

 

Soru bu. Yani ana hedef ne, kim?

Başarısızlığın dibine vurmuş ve eline geçen ekonomik fırsatları har vurup harman savurmuş, tüm devlet olanaklarını adamlarına şirketlerine peşkeş çekmiş, köprü- yol - hastane tüm yatırımlarını Türkiye’nin geleceği üzerine altından zor kalkınacak bir yük olarak bindirmiş bir iktidar, operasyonlarla kendine bir çıkış yolu açmaya çalışıyor.

İyi Parti başlıca hedefleri. Millet ittifakını dağıtmayı planlıyorlar. İyi Parti’yi çökertme veya ittifaklarına katma girişimi var. Bu operasyon aslında Ayasofya açılışı ile başladı. RTE İyi Parti’yi yerli ve milli ilan etti! Hatta, parlamenter sisteme dönüş önerisinin Meclis’te tartışılabileceğini belirterek bir de sanal dal uzattı. Bahçeli yuvaya dön çağrısı yaptı...

HDP ile uzaktan da olsa İyi Parti arasında sabah kahvaltısı diyaloğu, Millet İttifakı’na HDP’nin seçimlerde kendi çıkarları doğrultusunda gönüllü desteği (özellikle yerel seçimleri AKP’nin kaybetmesinde etkili oldu), İyi Parti seçmenini partisinden uzaklaştırmayı gündeme getirdi.

Şimdi HDP’den bir “Kobani canavarı” yaratmaya giriştiler.

 

Millet İttifakında yer alma!

 

İki başarı istiyorlar: Millet İttifakı içindeki İyi Parti içini parçalamak, partiyi dağıtmak veya kendi saflarına çekmek... Bu amaçla operasyonu parti içinde de yürüttükleri açık. Hiç bir şekilde İyi Parti, HDP’nin dışarıdan destek olduğu Millet İttifakı içinde yer almamalı!

Bunu ne kadar kararlılıkla uygulayabilecekler, bekleyelim.

Kobani operasyonunun diğer yönü de, Kürtlerin yasal siyasi örgütlenmelerini dağıtmak. Örgütsüz bırakmak. Kazandıkları halde yerel yönetimlerin hiç birinde HDP’yi bırakmamak. Kaybettikleri illeri ilçeleri beldeleri bizzat AKP’nin yönetimine devretmek. Bunu gerçekleştirmiş durumdalar. Kanunsuz.

AKP’nin ne demokrasiyle ne seçim ve sonuçlarıyla ilgisi var, kazandıklarında demokrat görünümlü, sandığa ve millet iradesine sözde saygılı; kaybettiklerini gördükleri anda ise, sandığı tekmeleyen, iradeyi hiçe sayan, diktatörce, iktidarını sürdürmek için de her türlü girişimde bulunabilecek bir operasyonel yönetim...

***

Nereye uzanabilir? İleride muhalefetteki tüm liderlere ve partilere yönelik maddeler var mı Ajanda’larında? İyi Parti içinde amaçlarına ulaşabilirler mi, operasyon geri teper mi, erken seçimi hedefliyorlar mı..

Yarınki yazının konuları...

26 Eylül 2020 Cumartesi

İyi Parti, yeni siyasi ortaklıklara ve gelişmelere gebe

     Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 24 Eylül Salı, 2020


İyi Parti kurultayında ilginç olaylar oldu. Merkez sağdan İyi Parti’de politika yapan siyasilerin önemli isimleri Genel İdare Kurulu’na seçilmediler. Ana hatlarıyla Kurultay sonuçlarıyla ilgili, yakın geleceğe yansıyabilecek durumlar üzerine tartışmaya açık siyasi değerlendirmelerim şöyle:

1- İyi Parti merkez sağ açılımına sanki son veriyor gibi. Bu çizginin düzgün isimlerinden bazıları, başta Aytun Çiray, yönetimin dışına itildi. Oysa Aytun bey İyi Parti’de başlı başına merkez sağı temsil eden ve İyi Parti’ye güçlü bir içerik kazandıran isimdi.

2- Aynı zamanda Ümit Özdağ gibi, bu kez yine düzgün, bilinçli akılcı ülkücü – milliyetçi kanattan Ümit Özdağ da çizildi.

3- Partinin teşkilatlanmasından sorumlu Koray Aydın. Yorumlara baktığımda bu gelişmelerden ve “temizlikten” sorumlu gösteriliyor. İyi Parti’den bir politikacının yorumu: “delegeler değiştirildi ve yerlerine önemli ölçüde kendilerine denileni yapacak insanlar getirildi”.

4- Koray beyin geldiği yer, otoriter parti siyasetinin tipik örneği MHP. Siyasetin yapılış biçimini de öğrendiği yer orası. Parti teşkilatını istediği gibi yönlendirme özelliğine fazlasıyla sahip. Parti örgütü ve tabanında MHP’den kopan ülkücüler epey varlar. Aydın’ın disiplinine epey uyan bir örgüt yapısından bahsedilebilir. Dolayısıyla önlerine konan “seçilmeyecekler” listesine önemli oranda uydukları da görülüyor.

 

Tasfiye parti için mi, liderlik için mi

 

5- Ümit Özdağ ve Koray Aydın, MHP’de liderliğe de soyunan isimler, Meral Hanım üzerinde uzlaşı ile kanatlarda yerlerini aldılar. Aytun bey de performansıyla İyi Parti’nin gözde isimlerinden. CHP’den bile İyi Parti’ye oy taşıyan isim. Merkez sağ ve CHP’den Koray Aydın’a ağzıyla kuş tutsa oy akmaz.

Peki bu tasfiye, liderlik yarışında bir rakip temizleme işi mi? Yarın da sıra kuşatılan Meral hanıma kadar uzanacak?

Yoksa arka planda başka politik hesaplar mı yatıyor?

 

Ne gibi hesaplar?

 

 Evet bunu soruyorsunuz. Mesela,

1) Parti’de MHP tabanının da ilgisini çekecek bir değişimle, MHP ile bir hesaplaşmaya gitme ve MHP’yi epey yutma hesabı mı var? İyi Parti’ye büyümü yolu olarak MHP ve seçmenini gösteren bir yeni siyaset?! Ohoo bu çok iyimser bir bakış derseniz, o zaman buyurun daha gerçekçi bir yoruma:

2) Kurultay öncesi iki gelişmeye dikkatinizi çekeyim. Önce Devlet Bahçeli Meral Akşener’e “evine dön” çağrısı yaptı. 5 Ağustos. İyi Parti Kurultayı belli. Arkasından Erdoğan bu çağrıyı çok olumlu karşıladı ve “Temenni ederim ki birlik beraberliğin tesisine yönelik inşallah bir adım olabilir...Ülke genelinde de bir bütünleşmenin gereği bana göre önemlidir” dedi.

3) Bu çağrılar, AKP-MHP’nin önümüzdeki seçimlerde iktidara gelme olasılığının zayıflaması üzerine yapılıyor. Cumhurcular, şimdiden karşı tarafı dağıtma ve ittifaklarını güçlendirecek politikalara derinden giriştiler. Sonuç alıncaya kadar her şeyi deneyecekler.

4) Koray Aydın, bir ayağı MHP’de diğeri İyi Parti’de ise, İyi Parti içindeki bu siyasi tasfiyenin, o zaman hükümet ve MHP ile ilişkiler konusunda bir anlamı, karşılığı olabilir.

5) İyi Parti içindeki bu tasfiyenin Meral Akşener’in bilgisi dışında gerçekleştiğini söyleyemeyiz. Liste seçimi ve isim çizmelerinden habersizdir demek doğru olamaz. Meral Hanım kaçın kurrası ve parti teşkilatını Aydın’a teslim eden de kendisi.

 

Gelelim sonuca

 

1)       Bir yıl içinde İyi Parti’deki yeni yönelimlerin sonuçlarını görebiliriz. MHP – RTE iktidarı ile flört ve merkez sağı boşaltma. Her ne kadar Meral Hanım ayak diretiyor görünse de.. Olur mu?!

2)       Bu durumda merkez sağa hızla mesela Ali Babacan gibi politikacılar yükselebilir.

Yani Cumhur ve millet ittifaklarında önemli değişimlere gebe bir sürece girdiğimizi şimdiden düşünelim. Zorlamalar diz boyu olacak.

24 Eylül 2020 Perşembe

Otoriter ve totaliterlerin ana meselesi, hukuka boyun eğdirmek

 Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 22 Eylül Salı, 2020

 

Şu sıralarda Amerikan demokrat  çevrelerin başlıca sorunlarından biri, Trump’un boşalan Yüksek Mahkeme üyeliğine yapacağı bir atama.. Amerikalıların hiç bu kadar ‘Anayasal demokratik düzen’ derdine düştüğünü görmüş müydük bilmiyorum.

Trump her şeyi iğdiş eden bir adam. Toplumu bölen, silahlı- silahsız olarak karşı karşıya getiren, iç savaş körükleyen bir otokrat. Diyeceksiniz ki Türkiye de oranın küçük ölçekli modeli değil mi... Bilemem, ben derdimi anlatayım önce.

ABD’de şu sırada yaşananlara bakınca, Türkiye’de yaptığımız yargı ve hukuk (ve sosyal çatışma) tartışmalarının şimdi de oraya sıçradığı görülüyor. Hem de en ağır biçimde..

Bize dönmeden önce, kısaca anlatayım...

 

Bir efsane savaşçının ölümü

 

ABD çok önemli bir kadın hakları, eşitlik, hukuk, özgürlük savaşçısını, avukatını kaybetti: Ruth Bader Ginsburg. Yılmaz bir mücadeleci ve ABD’nin ikon insanlarından biri. Bu nedenle büyük bir yas tutuluyor ülkede. Yas derken, şüphesiz muhafazakar çevrelerde bir sevinç bir sevinç!

Ginsberg’in çok önemli bir özelliği de, ABD’nin Yüksek Mahkemesi’nin üyesi olması. Hak savunuculuğunda keskin dilli ve tüm demokratların özellikle de kadınların ve genç kuşağın adeta taptığı bir insan! Cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadelesi ile, Amerikan tarihine damgasını vuran ve açıklamalarıyla yargıda içtihat yaratan efsane bir kadın.

Bu kısa özet sadece bir anımsatma, anma ve ayrıntıyı araştırmanız için.

 

Hemen yargıç atamak istiyor

 

Ginsberg’in vefatı üzerinden daha bir kaç saat geçmeden Trump hemen yerine bir yargıç atayacağını duyurdu!

Bu ne acele diye ayağa kalktı ABD!

Çünkü daha önce, Barack Obama, Yüksek Mahkeme’de ölen bir yargıcın yerine adayını açıklamış ama başkanlık seçimlerine 9 ay kaldığı için resmi atamanın seçimden sonra yapılmasını kararlaştırmıştı

Muhafazakarlar utanmazdır. Trump da bunların başı olunca, seçimlere şurada 40 gün kadar kalmasına rağmen, hemen muhafazakar yargıç atamaya soyundular. Yüksek Mahkeme’de çoğunluk muhafazakar başkanlar tarafından atanan yargıçlarda olmasına rağmen..

Alelacele yargıç atanması “soygunculuk” olarak nitelendiriyor. Yüksek Mahkeme’den bazı yargıçlar da atama yapılmasını yanlış buluyor.

Yüksek Mahkeme’de büyük muhafazakar çoğunluk, kürtaj hakkından tutun, cinsiyet eşitliği ve pek çok toplumsal sorunların çözümünü bloke edebileceği tartışmaları sürüyor. Bir de tabii, anayasal ve yasal çerçeveye aykırı başkan tutumlarına destek...

Daha önemlisi, atama seçim kampanyasının eksenine oturabilir, pandemideki yalanlarıyla binlerce Amerikalının ölümünde parmağı olmakla suçlanan Trump’ın, suçlamaları unutturmak için atama konusunu öne çıkartacak kampanya başlatma ve toplumu germe vesilesi olarak kullanabileceği de gündemde.

 

Geride enkaz bırakıyorlar

 

 Keyfi yönetimlerin, verdikleri kararların anayasa ve yasalara uygunluğunu sürekli tescil ettirmek, muhalefete göz dağı vermek, toplumu istedikleri siyasi ve sosyal cendereye sokmak ve tabii ki kendi haklarında açılabilecek davaları engelleyebilmek.. Otoriter ve totaliter liderlerin yargı ve hukukla olan ilişkilerinin temelinde bu düşüncelerin yattığını biliyoruz.

Bizde de otoriter iktidar ile yargı bütünleştirilmesi, kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırılması ve mahkemeler üzerinde güdülemelerin nedenleri, yukarıdaki saptamalarda yatıyor.

Otoriter rejimlerin ve liderlerin duru durağı yoktur, sürekli olarak totaliterliğe doğru yol almak isterler.

Onları anayasal ve yasal sınırlar içinde tutmak, demokrasilerin en zayıf yönü, otoriterleri yasal sınırlar içinde tutmak genellikle mümkün de olamıyor, totaliter lider yapacağını yapıyor, her ne kadar sonra çekip gidiyorsa da.

Geride ise, toplumun büyük bedeller ödeyerek kaldırmak zorunda kalacağı bir toplumsal ve siyasal enkaz kalıyor.

Yalancı’dan Başkan Olmaz,

 

Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 21 Eylül Pazartesi, 2020

 

Başlığa bakıp da yanılmayın. Hayır, 2019 Yerel Seçimleri’nde Ankara Büyükşehire Mansur Yavaş’ı seçtirmemek için uyduruktan bir çek davası açarak, iktidar cenahının Başkanı tutuklamaya götürecek kadar büyük bir kampanya sürdürmesini kastetmiyorum. Tepeden tırnağa... Yani en tepeden en altta kadar.

Biliyorsunuz Yavaş beraat etti ve öne sürülen veya alet edilen sahtekar “işadamı” ise 6,5 yıl aldı ve kaçak, aranıyor.

O zamanlar, artık en son katıldığım programlarında, CNNTürk’ün kıdemli kadrolusu, iktidar listesinden bilmem ne paçavrasının Ankara temsilcisinin, bu sahtekarlığın (ve daha nicelerinin) gönüllü ve kasıtlı propagandacılığını da yazmayacağım... Gazeteci adı altında kara propaganda faaliyetlerinden de bahsetmeyeceğim. Zamanı gelir hepsi kitaplaşır...

Türkiye medyası bir kara kutu adeta.. Her şey yazılı çizili görüntülü ortada, ama geriye gidip sergileme çok çok zayıf.

Yavaş’a kurulan kumpasın Anayasa Mahkemesi’nde yüzde yüz bozulduğuna göre, ortada utanç verici bir durum yok mu?

Olmaz olur mu! Ama siyasette utanmak diye bir şey yoktur derseniz, susarım..

 

Yalancı Başkan ile kastım...

 

Evet yalancı başkan başlığım aslında Trump ile ilgili !!!

Önceki gün Özlem Yüzak yazısında bahsetti, 175 yıllık Scientific American isimli saygın bilim dergisi, ilk kez Trump’ın seçilmemesi için karşı kampanya açtı. Biden’ı destekliyoruz, açıklamasını yaptı. Nedeni, Trump’ın hem koronavirüs konusunda hem de diğer bilim konularında halkına durmadan yalan söylemesi.

Diyor ki dergi: Donald Trump ABD'ye ve halkına büyük zarar verdi -çünkü kanıtları ve bilimi reddediyor. Bunun en yıkıcı örneği, Eylül ortasında 190.000'den fazla Amerikalının hayatına mal olan COVID-19 salgını karşısında, dürüst olmayan tutumudur. Halk sağlığı önlemlerini reddetti ve felaketlere yol açtı. Halkına yalan söyledi. Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin projeksiyonlarına göre, ABD'deki herkes halka açık yerlerde maske taksaydı, Aralık ayı başında yaklaşık 66.000 hayat kurtarabilirdi

Sadece bu kadar değil Trump’a eleştirileri, şunları ve daha pek çoğunu da söylüyor: bu ülkenin gelecekteki büyük sorunlara hazırlanması için çalışan çevre korumalarına, tıbbi bakıma, araştırmacılara ve kamu bilim kurumlarına saldırdı. Bu nedenle, sağlığımızı, ekonomimizi ve çevremizi korumak için gerçeklere dayalı planlar sunan Joe Biden'e oy vermenizi tavsiye ediyoruz.... (Tamamını merak edenler: www.scientificamerican.com/article/scientific-american-endorses-joe-biden/

 

Onbinlerin ölümünden sorumlu

 

Ülkenin ve dünyanın en etkili ve ciddi 3 tane mesleki bilim dergisinden biri olan Science da, Trump’ın Koronavirüs konusunda bilinçsizce değil, bilerek yalan söylediğinin kanıtlandığını yazdı. Ölümcül olduğunu havadan yayıldığını bildiği halde halkına yalan söyledi, maske takılmasını engelledi ve on binlerce Amerikalı savunmasız bırakarak ölümüne yol açtı, diye yazdı. https://science.sciencemag.org/content/369/6510/1409

Kanıt da Washington Post’tan gazeteci Bob Woodward’ın yayınladığı Trump’ın ses kaydı! Şubat’ta yaptığı röportajda Trump “COVID-19 gripten daha ölümcül ve havaya yayıldığını biliyorum diyor!

Science, bu affedilir bir şey değil çünkü insan sağlığı ile ilgilidir ve on binlerce kişinin ölümü söz konusudur, diyor.

 

Yenilik, bütünlük, doğruluk, verilere sadakat

 

Science dergisinin geçmişi 1880 yıllarına gider ve dünyayı değiştiren akademik araştırmalara ev sahipliği yapmıştır! Dergide bir araştırma makalesi yayınlatmak, bilim insanı için önemli bir kariyer demektir.

Önemli teknoloji dergisi Wired, Science Editörü ile yaptığı söyleşide dergi için şöyle diyor: Science sadece yeni bilgileri yayınlamaz, aynı zamanda dünyanın kültürel geleneklerini de temsil eder: Yenilik, bütünlük, doğruluk, verilere sadakat...

Science editörü H. Holden Thorp’un sorulara verdiği yanıtlar, bilim ile siyasi aktörlerin ilişkileri konusunda zihin açıcı.

Ve ilk kez bilim siyasi tavır alıyor, çünkü siyaset bilimi kötüleyip gözden düşürmeye yeltendi.

Bu süreç aslında Trump’ın seçilmesiyle başladı ve Trump’ın bilime ilişkin yalanlarına karşı ilk kez ABD ve dünya çapında “March for Science” yürüyüşleri yapıldı!

***

Bilim o kadar önemli... dünya gerçekler üzerinde kurulu çünkü!

Bizim yöneticilerin de bilimsel gerçeklerle derin sorunları var.

Bu sorunlar, üniversitelerin başına atadıklarıyla başlıyor öncelikle.

Tabii, seçimler kazanabilmek için düzenlenen komplolar, ayrı bir kategori..

Özetle yalancıdan siyasetçi olmamalı, bırakın başkanlığı..

21 Eylül 2020 Pazartesi

Söylenmeyen sözler üzerinden kopan boşa kıyamet, Canan Kaftancıoğlu

 Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 20 Eylül Pazar, 2020


 Yeniden merhaba ile başlayayım. CHP içinde ve dışında Canan Kaftancıoğlu üzerinden kopan kıyametin bu kadar uzun süreceğini sanmadım. Bir kez daha değinmeden olmaz. Biz öyleyiz, önemli olan demokratik bir ülke için mücadeleden çok birbirimize kıyarak toptan ortadan kaldırmak..

1. İktidar cenahı, vay CHP Atatürkçü olmaktan uzaklaşıyor haberleri yorumları, üretilmiş yazıları ve propagandasıyla CHP içinde bölünmeyi körükledi.

2. Artık “ben parti kurayım mı..” diye mitinglerinde sormaya başlayan (bakınız, önceki son yazım: İnce ancak parti kurabilir..) ve CHP’den kendini dışlayan Muharrem Bey de “CHP’de Atatürkçülere yer yok” politikasıyla bu cephenin bir parçası olmuştu ve iktidar cenahınca pek beğenilmişti..

3. Bir de CHP’nin artık Atatürk’ün partisi olmaktan çıktığını düşünen, CHP yönetiminde artık olmayan, veya bugünkü politikalarını beğenmeyenlerin, kendi inandıkları, bilinçlerinde yer etmiş politikaları “altın oran” kabul ederek eleştirenler.

Bir dizi yazı, söz, demeç.

Yahu bir durun...

Pire için yorganı yakmaya hazır bir CHP “yanlısı” veya taraftarlığı.

 

Söylenmeyen söz

 

Niye Atatürk demedin de Gazi Mustafa Kemal dedin. Canan hanım da kendi açıklamasını yaptı.

Kıyamet niye demedin üzerinden kopuyor. Engizisyon gibi. Devrimci Uluç Gürkan zaman geçtikçe tutuculaştı mı ne, “CHP’de işi bile olamaz” demez mi. Hayır Gürkan’a değer veririm.

Yine bir dostumla tartıştım. Canan hanımın söylemediği söz üzerinden tavır alınca şunu söyledim:

“Bugün Türkiye’nin meselesi, muhalefet içinde tartışılacak ve ayrışma yaratılacak söz- eleştiri bu mu. En geniş muhalefet cephesi yaratılarak iktidar hedefine odaklanmak varken, bu cephede ayrışma kavga, tartışma yaratmanın anlamı ve mantığı ne? Atatürk böyle yapsaydı, birlik yaratamaz ve zafer kazanamazdı..”

 

Peki yarın Atatürk derse?

 

Canan Hanım niye Atatürk demesin ki? O gün öyle dedi, yarın da kalkar “Atatürk asla vazgeçebileceğimiz bir söz kavram değil, ülkenin Kurucu Lideri’nin soyadıdır, bunu kullanmamazlık edebilir miyiz, hele Atatürk diyemeyenler iktidardayken” derse, iki haftadır süren tartışmada tüm yazılıp çizilenlere kafa ütülemelere yazık olmayacak mı?

Geleceği tartışmak, kafa yormak yerine, geçmiş üzerine kalem sallamak en kolay iştir. Çünkü sepette ezbere çok şey var, çıkarıp kullanırsın.

Canan hanımla her şeyde görüş birliği içinde olmak zorunda değiliz. Farklı düşünceleri olması doğaldır. Hele ayrıntılara girdikçe kimsenin kimseyle birlikte yürümesi mümkün olmayabilir!

Bizi birleştirenlere mi bakacağız yoksa ayrıştıranlara mı..

Ne yazık ki geçmişin tüm hastalıkları bu cümlede yatıyor.

 

Neden salt  Mustafa Kemal dedi?

 

Ben, “Gazi Mustafa Kemal” vurgusunu, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı mücadelesi sürecindeki kişiliğine gönderme yaparak, kendisini de belki de o günkü koşullarda düşündüğü için yaptığını varsaydım. Bilemem.

Ama buradan bir parçalanma çıkarmak ayıptır. Enerjinizi olumlu ve iyi şeyler için kullanalım. Bu enerjimiz yoksa da susalım.

Bırakın CHP kendi zamansal gelişmesini yaşasın. Mutlaka eskiler bu partiyi yönetmek zorunda değiller.

CHP’yi CHP yapan Atatürk’ün partisi olmasıdır. Onun kodlarıdır. CHP içinde kim başa gelirse gelsin, bu kodları dışladığı anda milletten de kopar, yıkılır gider: Atatürk, Mustafa Kemal, Kurtuluş, Kuruluş, Cumhuriyet, bağımsızlık, laiklik, özgürlük, eleştirel düşünce, fikri hür nesil, bilim ve bilim..

Artık CHP içinde koltuk kavgasının aleti olmayalım.

Canan hanımı partililer oraya getirdi. Bırakın İstanbul’u hallaç pamuğu gibi atsın arkadaşlarıyla ve ülkenin esenliğe kavuşmasına karınca kararınca yardımcı olsun.

Bunu yapamıyorsa, eminim kendisi çeker gider

11 Eylül 2020 Cuma

Muharrem İnce, neyi başarır? İki olasılık...


Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 10 Eylül Perşembe, 2020


 

Kısadan yanıt mı bekliyorsunuz? Aslında yanıtım hazır da, o zaman hiç bir şey anlatmadan her olayı geçiştirmemiz gerekir. Daha uzun zaman konuya gireceğimi sanmıyorum, sanki bir İnce kapanış yazısı yazıyormuşum hissi içindeyim.

Öncelikle belirteyim, İnce konusunda hiç bir önyargım yok. Sevimli ve başarılı bulur, direncini ısrarını takdir ederim.

Ama, siyasi koşullar böyle sürerse mesela 3 yıl boyunca bir başarı ve iyi bir çıkış umudu yok.

1000 günlük Memleket Gezisi, sanki daha ilk günden noktalanmış gibi.

Ama başarabileceği iki şey var... Birazdan!


İki büyük kayıp anı


İnce’nin Cumhurbaşkanlığı kampanyasını yakından izledim. Tek Adam Şov olarak geçmişti. Sistemin, seçimlerin Tek Adam üzerinden yürüyor olması, siyasetin ve ülkenin en büyük zaaflarından biri. Bir Fikir Hareketi ve güçlü bir kadro ile bütünleşmiş bir yeni liderlik çıkışı, farklılık yaratabilir bundan sonra.

İnce kaybedeceği bir seçime girmişti.

Fakat “kazanabilir umudu” yaratmıştı. O aratmamış bile olsa, kitleler ir başka lider adayı kazanmalı, kazanabilir umudu ile İnce’nin arkasındaydı.

Bence seçim gecesi İnce hem umudu bitirdi hem de kendini. Liderler için tayin edici anlar vardır, bunu büyük bir başarıyla kullandınız kullandınız, yoksa kaybettiniz demektir; kırılan vazoyu tamir edemezsiniz. 

Siyaset de çoğunlukla bir vazo gibidir.

***

İnce’nin kaybettiği ikinci an, yerel seçimlerdir. 

Sonuçların yarattığı umut, CHP’yi Kılıçdaroğlu etrafında birleştirmiştir. 

Başarılı bir Millet İttifakı Politikası, iktidar umudunu ciddi olarak 2023’e taşımıştır. 

Şimdi ise bu umudu başarıyla inşa etme dönemidir.

Bu da ayrı bir dinamizm gerektirir ki, başka bir yazı konusu. Ben bu dinamizmi henüz görmüyorum.

Ayrıca, ortada yeni Cumhurbaşkanları adayları söz konusudur. Geçen Cumhurbaşkanlığı öncesi CHP adaysızlık içindeydi. Seçim ikinci tura kalmadan bitti. İnce ikinci tur umudunu yaratamadı, eldeki tek siyasi gerçek bu. İnce’nin aldığı, CHP’den yüzde 5-6 oy fazlalığını başka bir aday da alabilirdi, konjonktür buna müsaitti.

Yani İnce bugün her açıdan olumsuz bir siyasal konumdadır.

***

İnce, Memleket girişimiyle aslında kendine tamamen bir başka siyasi yol çizmiştir. İçinde bulunduğu, CHP’ye en az 3 yıl daha başkan olamama durumu ve Cumhurbaşkanlığı adaylığının da CHP ve Millet İttifakınca bir daha artık gündeme getirilmeyeceği durumu, bu yeni siyasal yolu belirledi diyebiliriz.

***

Peki umut var mı kendisi için?

İnce, liderlik karakteri güçlü olduğu için bunu yaratmaya girişti.

Ama bence yok. Konjonktür uygun değil.

Memleket gezisinden kendine bir Cumhurbaşkanlığı adaylığı çıkartması çok çok zor. Belki bağımsız, ama sıfır şansla...

Peki CHP ile ilişkileri nasıl seyreder?


İnce neyi başarabilir?


Yazının başında “başarabileceği iki şey var” demiştim.

Birincisi, İnce’nin iktidar Cephesi’ni hedef alıp dağınıklığa neden olabilirse.. Bu Millet İttifakı’na yardımcı olmaktır. Memlekete de büyük hizmettir!

Fakat programı ve söylemi buna yönelik değil. Tersine CHP ve liderinden hoşnutsuzluğa oynuyor. 

Dolayısıyla, Millet İttifakı’na yararlı bir başarı yaratmasını ekleyemeyiz.

İkincisi ise, elde kalan tek başarabileceği ise parti kurmaktır.

Zaten hareketini ve kendisini Millet İttifakı içinde gördüğünü söylemesi de, bu hedefe yöneleceğini gösteriyor.

1000 günlük süreç, 2023 seçimlerine denk geliyor.

Bu süreçte partisine anlamlı bir kitle yaratabilmeyi ve Millet İttifakında ben de varım demeyi hedefliyor. 

Şimdilik kendisine kalan tek seçenek, partisinin liderliğidir.