Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

24 Ağustos 2013 Cumartesi

Ömer Faruk A. Yarman hangi gerekçelerle hüküm giydi?


Yarman’a neden bu komplo kuruldu? Yoksa değerli bir parlak beyin olarak Yarman, iktidar ve çevresindeki “ara elemanlar” tarafından mı tasfiye edild! Malum, bize montajcılar yeterlidir!
  

Şimdi bu köşeye Balyoz davasından bir kişiye ayırıyorum, ne oluyor demeyin, Gazete yazılarıma iki hafta kadar ara verdim, Ömer Faruk Yarman’ı yazmazsam, baktım burasını bu hafta boş bırakacağım!... Savunma’sından notlarla durumu anlatacağım.
Niye daha önce yazmadın demeyin, ben genel olarak bu davaların ucubeliği ve siyasiliği üzerine yazdım, hukuk ve yargı açısından zerre tutar yerleri yok.. bir kişinin suçsuzluğunu yazsan, değişecek hiç bir şey olmadığını biliyorum.. Zaten hep yazılıp çizildi.. 
Balyoz mahkumiyetlerinin hepsi birer Faruk Yarman olayıdır..
***

Ömer Faruk Yarman, Havelsan Genel Müdürü döneminde, güya “Balyoz Harekât Planı kapsamındaki savunma sanayinde kadroların oluşturulması, bu kurumların kontrol altına alınması çalışmalarında kilit rol” alarak, suça iştirak etmiş.. Ceza 13 yıl 4 ay! Yarman’a “suç” diye yöneltilen tek şey, kağıttan bir paçavra, savunma sanayii isimli bir excel tablosu çıktısı.
Gerekçeli karara göre, Havelsan’da Genel Müdür iken  fyarman kullanıcı adı ile 9 Ocak 2003 tarihinde bu tabloyu hazırlayarak Albay Süha Tanyeri’ne göndermiş ve “çete”ye dahil olmuş.. Maalesef, o kadar utanmazlık içindeler ki, yasal hiç bir dayanağı olmayan kağıtlar, insanları asmaları ve kesmeleri için yeterli olmakta.
Bu şuna benziyor: Kabadayı, gözüne kestirdiğini halledecek, ama bir bahaneye ihtiyacı var: Vay gölgen üzerime düştü..
Davanın bütünü böyledir.. Savcılar, kararı veren hakimler, hepsi suç işlediler.. Özetliyorum:
***
“1. Tek delil savunma  sanayii tablosu TUBİTAK’ın ilk raporunda yoktu. Savcının ikinci kez görüş sorması üzerine rapora girdi. Bu dosya, Genel Kurmay Başkanlığı’na ve Kava Kuvvetleri Komutanlığı’na verilen imajlarda ise bozuk olduğu için açılamadı. Yani sözü edilen dijital belgelerin birden fazla imajı çıkarılmış. Bu yasalara aykırı durum, belgelerin usulüne uygun oalrak elde edilmediğinin kanıtıdır. Daha da vahim olarak, bu imajların çıkarılması sırasında dijital deliller manipüle edilmiş.
Savunma sanayii tablosu var mı yok mu.. Nasıl olup da TUBİTAK’ın ilk raporunda yer almazken sonradan ortaya çıkıverdi. Acaba birileri bu tabloyu sonradan mı ekledi? Bu konu açıklığa kavuturulamadı. Esasen, savunma sanayii tablosu ile ilgili resmi bir bilirkişi raporu yok. Zira, TÜBİTAK raporlarında savunma sanayii tablosunun Metadatası yok.
2.    Savunma Sanayi tablosunun Ömer Faruk Yarman tarafından Havelsan’da üretildiği iddia edilen 9 Ocak 2003 tarihinde Faruk Yarman Havelsan’da çalışmıyordu.
3.    Aynı belgede isimleri geçen 357 kişi içindeki 114 kişi de Havelsan’da çalışmamakta.
4.    Belgenin Ömer Faruk Yarman tarafından üretildiğinin herhangi bir kanıtı yok.
5.    Belgenin içinde darbe hazırlığı ile ilgili herhangi bir bilgi mevcut değil.
6.    Faruk Yarman ile ilgili başkaca herhangi bir suçlama yok..
Varsayım: Savunma sanayii tablosunu 09. 01. 2003 tarihinde Ömer Faruk Yarman üretti. 25.02.2003 tarihinde de Suha Tanyeri tarafından son kez 11 nolu CD’ye kaydedildi.
Bu varsayımın doğru olmadığı Türker Gülüm tarafından hazırlanan bilirkişi raporu ile kanıtlandı.
* Gerekçeli kararda, Türker Gülüm’ün bilirkişi raporu dikkate alınmadı. Gülüm, bilimsel olarak, savunma sanayii.xls isimli belgenin delil olarak kullanılamayacağını kanıtladı. Çok kolay bir teknik ile, herhangibir kişi, herhangi bir başka kişinin adını kullanarak, Milattan Sonra herhangi bir tarih ile sayısal bir belge üretebilir. Bu belgenin kim(ler) tarafından üretildiği salt belgenin metadatasına bakılarak tesbit edilemez. Bu gerçeği, TUBİTAK ikinci raporunda açıkladı. Ancak mahkeme bu gerçeğe de itibar etmedi.
* TÜBİTAK bilirkişi raporunda 11 nolu CD’nin tek seferde 25 şubat 2003 tarihinde kaydedildiği, bu belgenin üzerine daha sonra herhangi bir ekleme ya da güncelleme yapılamayacağı belirtilmekte. Bu tarihte, Faruk Yarman gerekçeli kararda belirtilenin aksine HAVELSAN’da göreve başlamamıştı.
* TÜBİTAK’a göre, 11 nolu CD tek kere yazılabilen bir teknoloji ile üretildi. Bir kere yazılıp kapatıldıktan sonra güncelleme yapılması olanaksızdır. Oysa, gerekçeli kararda, 11 no lu CD nin 2007 tarihine kadar güncellendiği belirtilmekte.
Eğer bu varsayım doğru, ise, hukuki olarak bu tablo içeriğinin daha önceki yaratıcısı Faruk Yarman ile hiçbir bağlantısı kalmaz. Zira, Microsoft firması, hukuki olarak tabloyu son kaydedenin belge üzerinde istediği değişiklikleri yapmasına izin vermekte. Bu hak herkes tarafından teknik olarak kullanılabilir. Bir excel tablosunu, içeriği ne olursa olsun, herkes istediği gibi yeniden düzenleyebilir. Dolayısı ile, son kaydedici kim ise içerik tamamen o kaydedicinin kontrolüne geçer ve son kaydedici içeriği dilediği şekilde değiştirir. Dolayısı ile, tablonun ilk yaratıcısı sayılan Yarman ile herhangibir bağlantısından söz edilemez…”
***
Parlak bir beyin olan Faruk Yarman şüphesiz bir kurban. Çok başarılı bir insana neden bu komplo kuruldu? Havelsan’ı neden işin içine kattılar? Sonra orada neler, kimler değişti? Yarman sadece bir kişisel intikamın hedefi mi oldu?
Yoksa Yarman, Türkiye’nin yetenekli bilim insanlarına değil de sadece “ara elemanlara” ihtiyacı olduğu için, iktidar ve çevresindeki ara elemanlar tarafından mı tasfiye edildi?
Malum, yetkin bilim insanlarının örgütü Türkiye Bilimler Akademisi de tasfiye edilmiş ve içi ara elemanlarla doldurulmuştu..
Şu ara eleman lafını çok sevdim, bu iktidarla ilgili herşeyi açıklayan bir tanrısal söz gibi, bir maymuncuk!!! Çok yaşayın siz Sayın Erdoğan Bayraktar!
***
Gelecek Cuma yeni dergi zamanı, unutmayın…

19 Ağustos 2013 Pazartesi

RTE Topa Tutuluyor; ABD ve AKP: Nereye- 2


 Son bir yılda, özellikle de Gezi Protestolarına karşı iktidarın cani şiddeti ve sonrası, RTE ve iktidarı görülmemiş biçimde eleştirildi, alaya alındı, diktatörlükle suçlandı..  Öyle ki, bu eleştirilere bakıldığında, henüz bir iki yıl öncesine kadar yağlayıp balladıkları Erdoğan ve iktidarına karşı, aşırı dozda eleştiri yağmuru bile denebilir..
Hayır yanlış anlamayın, eleştirilerin içeriği ve dozu aslında çoktaan olması gerektiği gibiydi; aşırı doz derken, kısa sürede bir uçtan diğer uca savrulmayı kastettim! Bunu, RTE ve iktidarına karşı siyasi bir karşı duruşa geçtiğinin işareti olarak görmek gerekir.
Şimdi bazı başlıklara kısa kısa bakalım.


* Türkiye’deki Paranoyak Politika Tarzı, iktidarın baskıcı yönünü gösterdi. Erdoğan'a destekçileri sırtlarını çevirdiler, Türklerin en son istediği, bir Vladimir Putin’e sahip olmaktır... Türkiye yıllardan bu yana cami ve devleti birbirinden ayırabilen bir Müslüman ülke örneğiydi. Erdoğan, döneminde hem din hem de moderniteye düşman olmayan İslamcı bir demokrasi örneği haline gelebilirdi. Ergenekon mahkeme kararları ile Ortadoğu’dakine üzücü şekilde benzer bir tablo ortaya çıkıyor: Kaderi, güçlü tek bir adamın anlık kararlarına göre çizilen bir ülke.” (The Wall Street Journal)
* Siyasal İslam demokrasi meşruiyetini kaybetti
* Erdoğan: Otokrat lider.. Türkiye’de demokrasi eksikliği, sorunları depoya atıyor.. İnsanların demokrasi umudu giderek çok hızla azalıyor..  (Guardian)
* Erdoğan’ın Türkiye’deki protestolara tavrı, Putin’le benzerlik taşıyor
* Erdoğan’ın gözden düşüşü Şekspir vari trajedi gibi                  


* Avrupa Erdoğan’ı mahkum edebilir. AB Türkiye’den bir demokrasi mucizesi beklemiyor.. Türkiye’nin Avrupa adaylığı zora giriyor. Avrupa Konseyi: Türk polisi aşırı şiddet kulllandı.
* Ergenekon davası adalet mi intikam mı? Türk demokrasisi için ileriye doğru atılmış, geri dönülmez bir adım olacaktı. Ancak beş yıl süren ve aralarında ordu mensupları ve onların işbirlikçisi olduğu iddia edilen 275 sanığın darbe komplosu kurmakla suçlandıkları Ergenekon davasında 5 Ağustos'ta verilen ağır cezalar, pek çok kişinin, aksi yöne gidildiği inancını pekiştirdi (The Economist)
* Muhalefetin baskılanması, Türkiye’yi geriye götürdü. Erdoğan’ın hükümet aleyhtarı gösterilere şiddetli tepkisi, Türk Başbakanının muhalefete karşı alerjisini kanıtladı. Daha da kötüsü, bu tutum Türkiye'nin siyasi ve ekonomik geleceği için önemli sonuçlar doğurur.. Erdoğan daha önceleri de kendisine karşı çıkmaya cüret gösterenleri cezalandırıcı tutuma girmişti. .. Bu eylemler Türkiye’nin hukuk devleti içeriğine büyük zarar verir..   (F.Times)
* Uluslararası tanınmış kişiler The Times’a verdikleri ilanda, Endoğan’ı Nazi yöntemi ile propaganda yapmakla suçladı. Erdoğan kızgın (Die Welt)
***
Ergenekon davalarında verilen ağır cezalara karşı ABD ve AB’den yapılan açıklamalar bile, Erdoğan ve hükümetinin arkasındaki dış desteğin nasıl yokolduğunu açıklamaktadır:
*ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Marie Harf: "İstanbul'daki özel mahkeme tarafından açıklanan karar ve cezaların sertliğiyle ilgili medya haberlerini takip ediyoruz.. Çok sayıda Türk vatandaşı, dava sürecinin uzunluğu ve şeffaflık eksikliği ile mahkeme kararı ve cezaların verilme şekli bağlamında ciddi kaygılar dile getiriyor"..
Beraber çıktıkları yol, ayrıma geldi, RTE başka yola, ABD başka yola saptı!
Peki Avrupa Birliği Komisyonu ne diyor, kısaca: "Ergenekon Davası dahil, tüm gelişmeleri yakından izliyoruz. Aday ülke olarak Türkiye'de yargı sürecinin işleyişinin Avrupa standartlarına uygun olup olmadığı konusuna odaklanmaktayız…Adil, bağımsız ve hesap verebilir yargı sistemi, olgun ve işleyen bir demokrasinin temel dayanağıdır”…
***
Bu eleştiriler, arkasında ABD ve AB siyasi iktidarların “yorum ve değerlendirmeleri” olmasaydı, bu denli doğrudan, adını koyarak, hedef alarak olmazdı.. Amerikan ve Avrupa basını, hükmetlerinin de izenimlerini alarak duyarlılıklarını yansıtmaktalar.. 
Buradan çıkartılacak tek sonuç, ABD ve AB’nin, belki AKP’yi değil ama RTE’yi çoktan gözden çıkarttıklarıdır.
Bir meslektaşım şöyle dedi: ABD Kongresında bir çok milletvekili ile görüşüyoruz; istisnasız hepsi, Cumhuriyetçi olsun Demokrat olsun, Erdoğan ve Davutoğlu’ndan, haaa onlar mı eleştirel bir beden dili ve yüz ifadesiyle ve sözel olarak burun kıvırarak bahsediyorlardı!...
Daha ne diyeyim, daha ne desinler!
--19 Ağustos 2013 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

18 Ağustos 2013 Pazar

Eğik Düzlem: ABD ve AKP: Nereye?


İktidarın en yakını Yeni Şafak’ın geçen günkü manşeti, doğrudan ABD’yi hedef alıyordu, İsrail’in yanısıra.. Bu “Gezi Direnişi’ni faiz lobisi, dış güçler düzenledi” biçimindeki, aslında dolaylı olarak suçlanmasından sonra, bu kez ismiyle ABD manşetten sanırım ilk kez suçanarak anıldı.
Bunu, diplomatik deyimle, not edelim! RTE’nin onayı olmadan bu manşet zor atılır, belki sadece gazetecilik refleksi ile! Gazetecilik refleksi onlara bu manşeti attırmadan önce de, oturup bin kez hükümet refleksini düşünürler..
RTE- ABD ilişkisi, bana göre, aşağı doğru bir nitelik kazandı.
RTE, bir yandan ABD’nin desteği olmadan iktidarda çok fazla duramayacağının bilincindedir. Nasıl yani derseniz: ABD ile RTE arasında giderek limonileşen bir ilişki, dünya piyasalarında siyasi istikrarsızlık çağrısı yapar. Türkiye’nin riski artar! Sıcak para çoook nazlanır, sıcak paranın en çok risk seveni kalır ve istikrarsızlığın doğurduğu ortamdan büyük paralar kazanmanın pususuna yatar (borç faizinde artış, Dolar-TL oynaklığı, devlet tahvilleri faiz yüksekliği vb). 
Tabii bu durum derecelendirme kurumlarının notlarına da hemen yansır... Hazine üç ay önceye kıyasla, Ağustos'ta yüzde yüz daha çok faiz öder oldu (%5’ten %10’a). Faik Öztrak’a göre önümüzdeki bir yıl içinde iktidar 163 milyar$ (+60 mia$ cari açık) borcu çevirmek zorunda.
Bu gelişmeyi şimdiden, uluslararası piyasalarda paranın boğazının sıkılması sonucu ile de olsa, kısmen gözlüyoruz! 
Türkiye en çok etkilenecek ülkeler listesine hemen girdi!
***
Gezi’den önce ABD ile RTE arasında derin sorunlar başlamıştı. Gezi olaylarında iktidarın halkı düşmanı zulmüne, ABD’den 10’a yakın uyarı yapıldı. Başkan yardımcısı katına kadar çıktı uyarılar! Bu uyarıların ABD’nin demokratik endişelerinden kaynaklandığını söylemek mümkün değil. Aralarındaki sorunlu ilişkiler (Irak-Suriye), peşpeşe uyarıların kaynağıdır. Yağ-bal olsalardı, tek uyarı ile geçiştirilirdi, bunun nedeni de “aman sevgili müttefikimiz güme gitmesin” olurdu!
Ama bu uyarıların bütünü, RTE bu ülkenin başında kalmasın amaçlıydı!
İktidar bu mesajı kuşkunuz olmasın ki aldı!
Mısır, ABD ile RTE-İktidarı arasında ayırtedici diğer ciddi konu oldu. RTE’nin, Arap dünyasının en önemli ülkelerinden Mısır’da Mursi ile kurduğu ilişki, öyle sıradan değil, çok boyutludur. Mursi’nin yönlendiricisi RTE-Davutoğlu’dur. Ankara- Kahire ittifakı-hattı ile, aslında RTE İslam dünyasında birden ciddi bir ağırlık zanacakatı.
RTE için Mısır/Mursi/İhvan güçlü bir kaldıraçtı.. Ankara- Kahire birlikteliği, İslam dünyasında ciddi bir etkileme rüzgarı estirecekti. Mısır’da da RTE türünde bir iktidar yapısı oluşabilseydi, RTE içeride kurmakta olduğu İslami iktidarına güçlü bir dayanak elde edecekti. Bu amaçla Mursi/İhvan iktidarına büyük yatırımlar yapıldı. Milyar doları aşan borçlar verildi, işadamlarıyla seferler düzenlendi, bizimkiler fabrikalar – iş yerleri açtılar ve İhvan (Müslüman kardeşler) iktidarını güçlendirmeye çalıştılar..
***
Ancak, Mursi’nin Mısır’da RTE’den bile daha büyük adımlarla, Mısır’ın tamamını ihvanlaştırma baskısı ve zulmü, 16 milyon insanı sokağa döktü.. Keşke Tahrir Meydanı’ndaki milyonlarca kişi Mursi’nin sarayını basıp iktidarı ele geçirseydi de askeri darbe olmasaydı!
ABD ve Batı’nın suskunluğu, Mısır’ın köktendinciliğe yönelik diktatoryal iktidarını sağlamlaştırma hamlelerinden ileri geliyor. Bu endişe yarattı. Unutmayalım ki, Mursi, seçmenin yüzde 42 katılımıyla Başkan seçilmişti! Yani zaten baştan bir temsil-meşruiyet sorunu ile iktidar olmuştu!
Şimdi AKP ve tayfaları terör estiriyor Türkiye’de..  Bu, AKP iktidarına karşı muhalif çevrelere tam bir intikam ve yıldırma amaçlı terördür.
İki yönü var bu terörün: İlki, RTE’nin Mursi-Kahire politikası ve aksının tam çökmesidir. Rüyası bitti adamların! Bunun kızgınlığı ve hıncı var. İkincisi ise, Mursi’nin gidiş biçimi, on milyonu aşan Mısır’lının sokağa dökülüp Mursi’yi istifaya zorlaması ve sonunda askeri yolla gitmesi, Ankara’ya da korkulu düş gördürüyor. Askeri değil, ama milyonlarca insanın RTE iktidarını hedef alabilecek gösteriler, RTE’yi zorlar ve iktidarın çöküşünü getirebilir..
Başbakan bu nedenle, polisiye önlemlerini arttırıyor, stadyumlara da savcılarını göndermeye hazırlanıyor! İşe bak! Sonbaharda gösteriler yaparsanız bunun bedelini ağır ödersiniz, diye ağır tehditlerde bulunuyor halkına karşı! 
Mursi bile Mısır’da bunu söyleyememişti! RTE, Mursi rolünü değil, ama halkına karşı, Mısır’da askerlerin rolünü üstlenme heveslisi olarak ortaya çıktı!
RTE, Mısır’da da ABD karşısında eğik düzlemde kayıyor..
Durun, dahası var bu ikili ilişkinin!
----18 Ağustos 2013 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Yine Bakan Bayraktar ve "Bu ülkeden buluş çıkmaz üzerine"


BU KEZ DOĞRUDAN BAYRAKTAR’A HİTABEN

Yine Erdoğan Bayraktar ve 
“Bu Ülkeden Buluş Çıkmaz” Görüşü Üzerine


 Şehircilik ve Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar, “bu topraklardan ara eleman çıkar, buluşçu çıkmaz” sözlerine bir düzeltme yapmış. Tabii yine suçlu basın, sözlerini çarpıtmış.. Politikacılar genellikle böyle... Bayraktar, müslümanlığın kalkınmanın ve buluşların önünde engel olmadığını, Türkiye’nin içinde bulunduğu çalkantılı coğrafyada, kalkınmayı sağlayacak yeni buluşlar yapmanın zorluklarını vurgulamak istemiş.  
Yeri gelmişken ve Gündem’e konuk olmuşken Bayraktar’dan iki şey isteyeceğim:
1) Doğayı, kentleri mahvedecek hiç bir karara imza atmayın. Ordunun size terkettiği yeşil alanlara bile hemen apartmanlar dikiyorsunuz, hiç mi içiniz cız etmiyor? Bütün bu yapılaşmaların büyük günahının, Erdoğan’ın uygulayıcısı olarak sizin üzerinizde kalacağını unutmayın. İyi anılmayacaksınız. TOKİ denen ceberrut kuruluşun apartmanlarıyla insanlığı, insanı, canlı denen varlıkları ezip yoketmesine artık bir yerde dur deyin...
 2) Bu ülkeden buluşçu çıkması için mücadele edin. Sonuna kadar. Buluşçuluk, ancak bilimi tamamen özgür kılmakla olur. Bunu görmelisiniz. “Aman şu konu bizim dinimize aykırı gözüküyor; ama şu adam dinden imandan değil; aman on paralık olsun da dinden imandan ve bizden olsun adamlar”, derseniz, bu ülkenin gelişmesine, buluşçuluğuna hizmet etmezseniz.. Tam tersine, ülkenin yabancı boyunduruğunda kalmasının fiilen uygulayıcılarından olursunuz.. Buluşçu çıkmasını istemeyen en büyüklerden biri olursunuz..  
Bize bilim değil teknolojisi lazım” derseniz çoook yanılırsınız. Bilim olmadan, gerçek ve yüksek nitelikli bilimcilerin önünü açmazsanız, bu ülke buluşçular barınamayacağı ve onları kovalamış olacağınız için buluşçu çıkmaz. Teknoloji icad edilmez.. O istemediğiniz, önünü kestiğiniz adamlar, ABD’ye AB’ye, şimdi de belki de Çin’e kaçarlar. Böylece “yabancılara” hizmet etmiş olursunuz, bizzat.. Zaten hükümetinizin politikası bu yönde!
3) Milliyetçilikten bahsediyorsunuz, en büyük milliyetçilik, beyinsel dehaların gelişmesine, ülkeden kaçmamasına, onlara özgür alanlar yaratılmasına hizmet etmektir, çağımızda.. Bunu anlamalısınız.. Hükümetiniz ise, Türkiyenin en seçkin bilim insanlarından bir kısmını çatısı altına toplamış TÜBA’yı darmaduman etti.. Neymiş? Onlar evrimi savunuyormuş, dindar değilmiş, dindiz imansızmış. Sizden, cemaatinizden değilmiş.. Size ne, ne olduklarından, insanlar bu ülkeye hizmet etmek istiyorlar, sizler ise onların boyunlarını vuruyorsunuz.. Bu mu milliyetçiliğiniz!
4) Neden en iyiler dışarıya kaçıyor, neden dışarıya kaçan bu en iyiler oralarda büyük buluşlar yapıyor.. Hiç düşündünüz mü? Lütfen düşünün... Sonra milliyetçilik anlayışınızla karşılaştırın.. Benim ulusalcılık derken söylemek istediğimiz, işte tam da budur..
5) Lütfen bugün beşinci sayfamızdaki bilge yazarımız Doğan Kuban hocanın makalesini sonuna kadar ve altlarını çizerek okuyun. Kuban bir daha gelmeyecek bu ülkeye! Okumakla kalmayın, Bakanlar Kurulu’na götürün ve orada tartışın. Olmazsa tek tek bakanlarınıza, danışmanlarınıza, arkadaşlarınıza, çevrenize, bakanlığınıza salık verin, okuyup tartışmaları için.. 
Ama bu da yetmez: Yazıyla hemfikirseniz (aksini düşünmek bile istemem, çünkü milliyetçiyim diyorsunuz!), lütfen gereğinin yapılması için çalışın, hayatınızın temel politika mücadelesine dönüştürün bu ana fikri.. Bu ülkeye en büyük hizmet etmiş olursunuz.. Ve baştacı edilirsiniz..
6) Merak ediyorum:  Bu ülkeden iyi ara eleman çıkar, biçimindeki görüşler, acaba Bakanlar Kurulunda veya bakan arkadaşlarınız veya size danışmanlık yapanlar arasında mı konuşuluyor.. Temel inanç bu mu.. 11 yıllık iktidarınız süresince, “yahu TÜBİTAK’a destek veriyoruz, ama ciddi bir buluş ve buluşcu çıkmadı” biçiminde bir yargınız mı oluştu da bu sözlere prim veriyorsunuz.. Eğer öyleyse, bu ülkeden buluşçu çıkması için, orta ve uzun vadede, neler yap(a)madığınızı düşünün.. Bir liste yapın mesela..
***
Sayın Bayraktar, bizi izleyin, önyargılarınızı atın, bu derginin yazarları, yayınları, bahsettiğiniz “milliyetçiliğe” en iyi hizmeti veriyorlar! Çağımızda milliyetçiliğin ırk ile, din ile zerre kadar ilgisi yoktur! Bizim dilimizde bunun adı yurdunu, ülkesini, insanını sevmek ve insani değerlerin ve ülke refahının hızla yükselmesine hizmet etmektir.. 
Yani Ulusalcılıktır
Sizin düşüncelerinizde ulusalcılık denince kimbilir neler dolaşıyordur.. tıpkı bazı uçuk solcular veya kendini solcu sananlar gibi!
***
Gelecek Cuma yeniden buluşmak dileğiyle..
--Gündem, CBT Sayı 1378, 16 Ağustos 2013

16 Ağustos 2013 Cuma

Cemaat 1000 Kez Düşünür mü; Olasılıklar/ Etle Kemik 3


Et ve Tırnak Masalı-3: 
Sayıyı karıştırmamalıyım, 25.maddeye kadar gelmiştik, pehlivan tefrikasını tam bitirecektim ki hem Arınç hem Cemaat açıklama yaptı.. Ama zaten “şu işbirliği sürer mi nereye kadar” diye yazacaktım.. Siyasetimiz renk kazandı.. Dumanlı’nın “çekilin aradan” lafına hiç alınmadım, çünkü ben tepeden gözlüyorum.. Meydandaki savaşla doğrudan bir ilişkim yok, kılıç şakırtıları ortalığı kasıp kavuruyor. 
Kesin gürültüyü kardeşim, şurada sessiz bir tatil yapmaya izin yok mu (tatilde ortalık müziğinden nefret ederim!)
26) Dünkü Cumhuriyet’te Cemaatin açıklamalarında “şifreler” üzerine yazılmıştı, bunları okuyun. Benim ve sizin için hiç bir yeni tarafı yok, ama özetle: 
“Yargıçlarımızı temizlediler, “Gezi’de bizim polisimize de emri RTE bizzat verdi”, “bol sayıda medya organımız var”, “Balyoz ve Ergenekon’da iktidarla işbirliği yaptık”, “devlet bürokrasisinde adamlarımızı temizlemeye kalkarsanız bu demokratik olmaz”, “üç polis bir savcı ile bir çete kurulur, biz bunu sizle birlikte yaptık ve sistem tıkır tıkır işledi, şimdi bize karşı mı bunu deneyecek ve çeteye mi sokacaksınız, yok öyle lolo molo”, “dershaneleri mi bize karşı kullanacaksınız..”, “bunlar postmodern darbe yöntemleri ve derin devlet refleksleridir..” 
27) Bunları yazıp çiziyoruz yıllardır, bize de “hani delil hani delil” diye aptalca sorular soruldu.. Ben görünen köye delil falan aramam, burası polis, suç kanıtı arama bölümü değil! Siyasi olayları siyasi okur ve yazarsınız.. Ama kör gözüm parmağına isteyenler, 11 maddelik açıklamayı okusunlar; fakat bilirim ki bu da onları tatmin etmez, tam yatakta baskın isterler..
28) Peki, tamam mı, ayrıldılar mı? Gezi sloganı ile karşılık verebilirim: Dur, bu daha başlangıç.. Böyle birlikteliklerin ayrılıkları da zordur, kanlıdır.. Bu nedenle de taraflar uzun uzun düşünür, uzun süre zaman alır. Kaybedeceklerini, kazanacaklarını tartar. 
F. Gülen, savaşçılarına bu çatışma ile ilgili son fetvalarından birinde şöyle diyordu: Önemli bir karar vermeden önce bin (1000) kez düşünün. Tartışın. Acele karar verirseniz, kazandıklarınızı kaybedebilirsiniz... 
Yani mesele siyasi ve uzun soluklu. Şimdi ben bir iki deneme fikir ileri süreceğim:
29) Gülen için en büyük düşman RTE’dir. Onun başını yerse AKP’yi rahat halleder.. Yazmıştım: RTE karizmasının dibinde (seçmeninde henüz tam değil, ama bu ikincil bir konu!). ABD ve AB çiziklerini attı da, 2005’lerin meşhur sifon çekme hikayesi için RTE seçmeninin davranışını gözlüyor olabilirler. 
Bir de AKP içindeki rahatsızlıkları, verecekleri teminatlarla körükleyebilirler.. Medyaya da “özgürlük alanı” açılır.  “RTE bir seçim daha başta kalabilir, engelleyemeyiz”, derlerse, Gülenciler “Bizi tamamen temizleyebilir mi”, diye düşünecek. Yanıtları evet olursa, o zaman kayıplarını alt alta koyup bakacaklar, ki abovvv biz ayvayı yiyoruz, en iyisi kayıpları azaltacak bir uzlaşmaya gidelim! RTE’nin verdikleri ölçüsünde bir uzlaşma ile güzel çocuk rolüne geçerler.. 
RTE mutlak egemenliğine dayalı bu düşük konum olası mı, evet, ama Türkiye ve çevresinin, muhalif toplumun dinamik yapısı nedeniyle her zaman bozulabilecek bir olasılık..
30) Veya şöyle: Uluslararası koşullar çok uygun, ABD de hadi diyor. Ekonomi bozuluyor. Kürt meselesi RTE yi zaten zora soktu. Ha deyince onu indiririz.. Gül, alacağı işaretle RTE ile anlaşmasını bozar, Arınç, H. Çelik, “sosyal demokrat kökenliler”, Gülen ve diğerleriyle ittifaka girer. Yeter Söz Milletin diye sağcıların işlettiği yasayı gündeme getirirler. Söz onlardadır, millet de arkalarında... Bu hareket, AKP içinde ve ititfaklarında güçlü bir parçalanma ile RTE’yi indirme ve Partiyi ele geçirme şeklinde gerçekleşir, büyük olasılıkla..
31) Tabi diğer bir olasılık da AKP’nin ikiye bölünmesidir. Parti RTE’ye bırakılır, güçlü bir ayrılışla ikinci bir parti ortaya çıkar. Bu olasılık, hem zayıf hem güçlü olabilir, koşullara bağlı..
32) RTE, zayıflığını görerek, önemli tavizlerle, ittifakları ve birliği ayakta tutar mı? RTE’nin mutlak kişiliği ne kadar esner bilmiyorum. Olabilir. O zaman “güçlü liderlik”ten de vazgeçmiş olur. Güçler parçalanmışlığına dayanan bir tür “koalisyon” ortaya çıkar. Buna “daha demokratik bir yönetim” modeli de diyebilirsiniz. AKP hareketi, ilk kuruluş yıllarına döner, RTE’nin otoriter-totaliter dönemi zayıflar veya biter.. Olabilir mi?! Belki de RTE, şüphesiz ki aynı nitelikte değil ama partisinde benzer siyasi otoriter kişiliğe sahip merhum Ecevit gibi küllerinden yeniden doğmayı tercih eder..
33) RTE bir Mursi’dir.. Gerektiğinde de Mısır’daki darbecilerin rolünü üstenebilir bir kişilik yapısına sahiptir.. Şapkasını alıp gitmeyi bilmeyen bir siyasetçi, herşeyi göze alabilir!
34) Bütün bunlar “iktidar cephesi”ne ilişkin bazı varsayımlar. Muhalefet ve halk hareketi ne der ne yapar ve iktidar cenahındaki bütün bu hesaplamaları parçalayıp atar mı? Mesela yerel seçimlerde büyük kentleri kazanacak ittifak olasılıklarını özgüven ve özveri ile gündeme getirebilir ve iktidar ortaklarına ilk darbeyi indirebilir mi? 
RTE için CHP başdüşmandır. CHP için AKP ittifakı, aynı şey midir? İktidar, 2011 seçimlerindeki ahlaksız politikayı yeniden devreye sokar mı?
35) Tabii, bütün bu yazılanlardan en güçlü olasılıklar nedir derseniz, biraz bekleyelim.. Ama Cemaatin kolay pes etmeyeceğini de belirtelim...
--15 Ağustos 2013 Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Böğürdeki Hançer; Et ve Tırnak Masalı- 2:


 Nerede kalmıştık? Evet, 14. Maddede! 
Konumuzu soracaksanız, Gülen (Cemaati) ile RTE arasındaki, et-tırnak masalını reddeden gelişmeler yaşanıyor...
14) Köşe yazılarında ve twitter’da kıyasıya bir savaş var. Tabii Fethullahçılar ile Erdoğancılar arasında.. RTE’ciler Twitter’da “Zaman gazetesi kennine gel diye kampanya sürdürüyor. Mehmet Barlas bile AKP adına Cemaate saldırıyor, Ekrem Dumanlı ile birbirlerini 12’den vurmaya çalışıyorlar... Şüphesiz başkaları da var... RTE’nin onayı olmadan, AKP silahşörleri, Cemaat’e böylesine saldırmaz. Birbirlerinin “savunmalarını” düşürme savaşı!
15) Yöntem üzerine: Birileri “yiyin birbirinizi” diyebilir”. Bu yaklaşım bizim köşeye yakışmaz. Bilimsel tutum, her zaman, anlamaya çalışmaktır. Fizik, Biyoloji vb olayları ile toplumsal-siyasal olaylar arasındaki ilişkiler birbirine benzer, “ne oluyor / nasıl çalışıyor” analizleriyle öğrenilir. Burası, sürekli bir öğrenci- öğrenme köşesi.
16) Çarpıcı bir anlatımla başlayalım, maksat ilgiyi çekmek olsun: Cemaat, Erdoğan’ın böğrüne hançerini saplamıştır ve bunu çıkarmaya niyeti yoktur.. RTE bu hançerle yaşıyor.. (Bu benzetme, Soner Yalçın'ın "Cemaat Erdoğan'a kılıcını sapladı" sözlerinden esinlendi.) Erdoğan da, devletin kritik yerlerinde cemaatin elini kolunu bacağını kesmeye çalışıyor. Ona, kör, topal ve tamamen kendine muhtaç bir cemaat gerek.. Yani ikisinin de elinde ne tür silahlar olduğunu anlayın. Fırsatını bulsalar birbirinin boğazını kesecekler!
17) RTE güçsüzleşmektedir. Başaşağı iniş. AKP’yi de peşinde sürüklüyor şüphesiz ki. RTE’nin “balonu” dünya çapında patlamıştır.. karizması sıfırdır ve kendisine artık sadece “sıradan bir islamcı diktatör, ama tehlikeli bir adam, yıkılıp gitse iyi olur” gözüyle bakılıyor.. Cemaati ve saldırılarını güçlü kılan ve RTE’yi zayıflatan da bu durumdur! Yani Cemaat RTE’nin başını kesmek için sonuna kadar dayatacaktır. Önümüzdeki iki yıl Gülen’e bu “altın fırsatı” sunuyor.
18) İki yılın şifresi, üç seçim. Mart’ta yerel seçimler var. Burada bir oy kaybı, önce, gelecek Ağustosta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, RTE’nin bütün planlarını bozabilir. Tabii RTE o zamana kadar iktidarda kalırsa, varsayımıyla söylüyorum! Referandumda yüzde 50’yı aşmasına ben hayal diyorum. Tek umudu, BDP ve hala Apo’dur.. Sevişmelerini bu nedenle sürdürüyorlar. Birliktelikleri bile RTE’ye kazandığından fazla oy kaybettirir. Sonraki yıl da Genel Seçimler kapıya dayanacak.
19) Cemaatin yüzde 6 gibi bir oyu güdülediği masalı var ortalıkta. Ben olasılık tanımıyorum. Yüzde 3’ü aşmaz. Bunu bile doğrulamak için bir seçim yaşamaları gerekir. Ama asla seçimlere girmezler ve katılmazlar, siyasi parti olarak örgütlenmezler. Devlet içinde makam mevki ele geçirme anlamında, darbecilerin hasıdırlar. Ama ne kadar büyük bir siyasal (seçmeni olan anlamında) bir güç olduklarının gizli açık fitnefücür yayılması, söylenmesi, işlerine gelir. Bunu kendileri yapmaz, ama yaptırırlar.
20) RTE’ye karşı kullandıkları silah bu “sözde oy potansiyelleri”dir. Gerileyen ve oyu düşen bir RTE’nin, önümüzdeki seçimlerde, yılan görse oy diye sarılacağı bir döneme girdiğimize göre, Cemaatin RTE’ye bu şantajı tutar mı tutar...  17.maddedeki “altın fırsat”ın anlamı bu sanal oydur..
21) RTE’yi yamana atmayın.. En büyük kozları: Devletten Cemaati temizlemektir. Bu, Gülen’in yıllardır uyguladığı devlette dikey örgütlenme ve kilit noktalara büyük yığınak yapma çalışmalarını şüphesiz ki sekteye uğratır ve geriletir. Ama kolay iş de değil!.. Zaten RTE’nin buna iktidar ömrü yetmez!
22) Başka bir kozu da, Cemaatin destekçisi şirketleri mali denetim altına almak.. Kimbilir ne açıkları var! Cemaate aktarılan şirket paralarının hesabını verebilirler mi, bilmiyorum. Ama denetim çoğunu yolunmuş tavuğa döndürebilir ve Aydın Doğan’a yaptığı ve şimdi de Koç’a verdiği gözdağı, ortadadır. Cemaati destekleyen şirketlerin en büyük korkusu budur. RTE, mali denetim bıçağının ucunu onlara hafiften değdiriyor!
23) Tabii, olasılıklar söz konusu olunca: RTE isterse, devlet elinde, Cemaati ve Gülen’i çarmıya gerebilir! Ama bu iktidar savaşının o noktaya gelmesi çok çok zor. İş bir gizli örgüt davasına bakar! Bir de, “vatana ihanet” diye tuttururlarsa! MİT acaba Cemaat hakkında bugüne kadar hangi bilgi ve belgeleri topladı?
24) RTE’ye, ilk düştüğünde veya son anda düşmesi için ekstra hançerleri saplayacakların başında Bülent Arınç ve Hüseyin Çelik gelecektir. Çelik, kökünden nurcudur. Daha başkaları da var! RTE’nin çevresindeki brütüsler birbir ortaya çıkacak.. Hakkında neler söyleyeceklerini herkes şimdiden kestirebilir.
25) Şüphesiz uzlaşı olanakları neler, bakmalı. Gül var, bekleyen. Henüz RTE ile anlaşması sürse de.. Ama belirteyim: Cemaat güçlü konumdadır. Sapladığı hançeri şöyle bir döndürecektir, ki ne kadar acı verir..
Hay allah, bu anlatımdan da sanki RTE’nin başını Cemaat yiyecek gibi bir sonuç çıktı! Haşa, öyle bir amacım ve saptamam yok! Cemaatle hiç ilişkisi olmayan, yoksa ABD mi yiyecek, ki oyunun arkasında içinde olmadığını düşünemem! Yok hayır, millet yiyecek, sesleri yükseliyor!
Tabii CHP de aradan rol (pardon oy) kapmaya çalışmıyor mu! 
Hay çok yaşayın!
--13 Ağustos 2013 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

13 Ağustos 2013 Salı

Gülen-RTE: Et ve Tırnak Masalı-1


Olay daha patlak vermeden, 7 Şubat 2012’de MİT’e ve Erdoğan’a karşı ilk büyük saldırıdan aylar önce, bu köşenin okurları Gülen-RTE arasındaki derin çatışmadan haberdardı.. Bugün artık bu konuda yazmak adi bir vaka oldu. İnsanlar yeni yeni bunun bir siyasi çatışma olduğunu yazıyor.
Siyasi çatışma ne demek? Literatürde tek anlamı var: İktidar savaşı! Yani, iki siyasi parti/hareket/kutup arasında iktidara sahip olma mücadelesi..
Birileri Cemaati bir “hizmet hareketi”, sıradan dini cemaatleşme olarak görürken, ve hala buna inananların sayısı sürü sepet iken, bu köşede Gülen Hareketi siyasi parti olarak nitelendirildi ve bütün klasik partilerden farklı olarak da devleti ve ülke yönetimini tamamen dikey örgütlenme ile tepeden ele geçirmeye yöneldiği belirtildi. İnsanların kafasında klasik siyasi parti şablonu olduğu için, yeni durumu algılama zorluğu doğaldı. İzninizle bu analizin hakkını bu köşeye verelim..
Anımsayalım yeniden..
***
1)   Gülen Hareketi ile AKP farklı kaynaklardan kulvarlardan geldi, gelişti, büyüdü. Yani birbiriyle bütünleşmesi çok zor iki ayrı gövde..
2)   AKP yasal açık bir parti. Gülenciler gizli-yarı gizli, faaliyetini sembolik dernekler, vakıflar vb aracılığı ile sürdürür. Yapı içine girenler o çevrenin insanları sayılır. Akıtılan paralar sonuçta Gülen Hareketinin iktidara yürüyüşüne harcanır.  “Altın Nesil” dedikleri, devletin bütün kilit noktalarına yerleştirilen eğitilmiş nesildir. Şüphesiz kadroları RTE’nin kadrolarına kıyasla çok daha kalitelidir. Bunlar hareketin motorudur. Erdoğan yeni yeni bunlara karşı imam hatip gençliğini parlatmaya çalışmakta. Amaç Gülenci gençliğe karşı, Erdoğancı gençliktir. Dershanee çatışmalarının kaynağında bu yatıyor.
3)   İki güç arasındaki ittifak, AKP’nin kuruluşuna dayanır.
4)   İkisinin dayanakları farklıdır. RTE-AKP klasik parti olarak meşruiyetini öncelikle halktan alır. Oy ve sandık birinci derecede önemlidir.
5)   Gülenciler ise her zaman iktidarlara yakınlık politikası izleyerek büyür. Bu, Gülen hareketinin en önemli özelliğidir: 12 Eylül’de askerci ve Kenan Evrenciler, darbeden yanalar, Evren cennetliktir..  Özal’ın yanındadırlar. Demirelci kesilirler. İktidar alternatifi olacağını gördükleri zaman Ecevitçi olurlar.. Bütün partiler 2001 krizinden çökünce, AKP'nin kuruluşuna destek verdiler.
6)   Gülen, iktidarları desteklemenin, her zaman kendilerine hem dokunulmazlık kazandıracağını hem de bu desteğe karşı, kendilerine büyümeleri için oyun alanları açacağını bilir. Destekledikleri bütün iktidarlar çöküp yokolmuş, ama Gülenciler hep güçlenmiştir. Bu, temel stratejileri.
7)   Gülen’in ABD’ye yerleşmesi de raslantısal değil. Türkiye’nin de oradan yönetildiğini bilir! ABD dünyanın en büyük gücüdür. Ona karşı olarak değil, ona destek çıkarak, varlıklarını güçlendirirler. Akıntıya hiç bir zaman kürek çekmezler ve çekmemişlerdir! ABD’nin kontrolü altındadırlar.. Gülencilerin, ABD küresel poltikalarına hiç ters düşmezler. İsrail politikasını destekler. AKP’ye de bu nedenle ters düşerler.
8)   Daha iki yıl kadar önceden, bu köşede dizi halinde Üç Koltuk Boşalıyor yazıları yazmıştım. Arkasından en büyük çatışma, henüz seçimler sürecine bile girmeden, 7 Şubat Erdoğan’a darbe girişiminde bulundular. Neden?
9)    Çünkü devlet içinde örgütlenmeleri bu darbe girişiminde bulunabilecek kadar güçlenmişti.
10)                Devlet nedir? Öncelikle tabii ki siyasi iktidardır, yani Bakanlar Kurulu ve Başbakandır. İkincisi, Yargıdır. Üçüncü Emniyet güçleri ve polistir.. Dördüncüsü, ve önemlisi Ordudur! Devletin gerisi terferruattır.. bazı hizmet araçları, para- kaynak dağıtma mekanizmaları vb. Tabii: MİT’dir devlet..
11)                Cemaat, yargı, polis, devlet yönetiminde güçlendi. HSYK kontrollerinde. RTE, özel yetkili mahkemeleri lagvetti bu nedenle. Ama yüksek yargı kontol altında değil. Bu nedenle, önerdiği anayasa değişikliğinde, yargının dağıtılıp yeniden kurulması gündemde. Cemaatin emniyet / polisteki kontrolü de büyük. Erdoğan 7 Şubat girişiminden sonra bu örgütenmeyi epey dağıttı, ama yok etmesi mümkün değil..
12)                İkisi birden, TSK’yı dağıtıp kontrolü ele geçirdiler. En büyük birliktelikleri ve ittifakları bu konuda oldu. Balyoz ve Ergenekon ile yönetim kademelerini tasfiye ettiler ve ipleri ele geçirdiler. Yığınla “aydın”, askeri vesayete son verildiğini düşünür, önemli olan askeri kimin kontrol edeceğidir. Vesayet kimde?
13)                Tabii devlet aynı zamanda MİT demektir. Erdoğanla Cemaat arasında en büyüt çatışma konusu 7 Şubat MİT darbesi üzerinden koptu. Bu bardağı taşıran son büyük hamle oldu! Gülencilerin MİT’ten yönetim payı isteği reddedilince, kıyamet koptu.
Devamı sonraya... 
--12 Ağustos 2013 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet