Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

31 Ocak 2015 Cumartesi

Bir Öncü’nün Ardından: REFİK ÜREYEN

Günden, CBT sayı 1454, 30 Ocak 2015


Önceki Çarşamba günü Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV)’nin öncülük ettiği, bir şükran-anma toplantısına katıldım. Refik Üreyen, ülkemizin teknoloji geliştirme konusunda öncülerinden biriydi ve bir süre önce hayata veda etmişti. Ülkemizin bu konuda uzman beyinlerini bir araya getiren toplantıda, Üreyen’in görüşlerini dile getiren bir de kitap yayınlandı. 
Panelde 7 kişi Üreyen üzerine anılarını, onun görüşlerini paylaştı. Mahmut Kiper, Cengiz Ultav, Atilla Dikbaş, Birgül Tantekin, İffet İyigün, Hakan Altınay, Yalçın Tanes’in özlü konuşmalarını izledik. Ben de anılarımı paylaştım.
Refik Beyi Arçelik ARGE müdürü olduğu sırada tanımıştım. Bu şirketin ARGE çalışmaları ilgimizi çekmişti. Koç’a ARGE’yi ısrarla getiren ve ARGE’yi kurumsallaştıran bir isimdi Üreyen. Mesela Almanlardan lisansla çamaşır makinesi vb üretiyordu.. Aldıkları lisans her zamanAlman şirketinin artık üretimini durdurdurduğu makinelere aitti. Yani mesela Arçelikin yurtdışına mal satıp rekabet edebilmesi mümkün edğildi..
Refik Üreyen ve arkadaşları, biz bunları burada üreteceğiz dediler. Bence devrim böyle başlar.. Aileyi ikna ettiler. ARÇELİK in bugun bir dünya markası olmasının ardında, Üreyen ve arkadaşlarının bu doğru ve aynı zamanda yurtsever tutumu yatar. Bayrağı göndere çektiler.
***
Refik beyle pek çok toplantıda beraber olduk. Arçelik’ten ayrıldıktan sonra bu kez ARGE konusunda ustalık dönemi bilgilerini, araştırmalarını, okumalarını yorum ve değerlendirmelerini, neler yapılması gerektiğini, paylaşıp durdu..
Üniversite- sanayi işbirliği mi, oradaydı.. MÜDEK’teydi.. (Mühendislik Dekanlığı Konseyi) İSO- KATEK’de (İstanbul Sanayi Odası’nın KALİTE VE TEKNOLOJİ İHTİSAS KURULU-şimdi gerek yok diye kaldırılan) Üreyen ile birlikte olduk yıllarca. Tabii TTGV’nin istanbul başkanlığını da yaptı. İnsanoğlu böyle, bence uzmanlığının tepe noktasında, bilgelik konumunda aramızdan ayrılıp gidiyor..
Toplantıda çok değerli gözlemler görüşler paylaşıldı. Özellikle Refik Beyin “ARGE ileriye gönderilen öncülerdir” sözü paylaşıldı. Bazı notlar.. https://twitter.com/T_T_G_V twitter adresinden (21 Ocak).
Cengiz Ultav: Herkesin lider kabul ettiği Refik Bey Arçelik’te ARGE’ye yön verdi ve daha önce yapılmayan çok şey yaptı. Refik bey kadar hızlı problem çözen insanlar çok azdır.. 
Yalçın Tanes: ARGE çok iyi elemanların girdiği bir yerdi, galiba biz onlara kıymetli oyuncaklar ve öğrendiklerini uygulama şansı verdik.. İyi elemanlarla beyaz eşya sektöründe rakiplerimize fark attık. ARGE'nin ekip işi olduğunu anladık.  Bizde ARGE'de birim yoktur, departman yoktur, müdür yoktur, ARGE ailesi denir, roller hiyerarşik değildi. 
İffet İyigün Meydanlı: "ARGE'nin girdisi de çıktısı da bilgidir. Bilgiyi üretecek ve toplayacak insanların doğru insanlar olması gerekiyor. Refik Bey'in sözü "doğru projeleri tanımladığınızda ve yaptığınızda ARGE riskli birşey değildir.
Mahmut Kiper: ARGE'cilerin öz güveni ne kadar yüksek olursa kurumların da özgüveni ve başarıları o kadar yüksek oluyor. 
Hakan Altınay: Kıymetli Refik Üreyen’e göre teknoloji “ben bu işi yapabilirim” dedirten, bilgi, beceri ve yeteneklerin tümüdürAltınay firmasının kapısını Refik beyin robot projesi teklifi araladı. Endüstriyel çalışmalarımızda motivasyon sağladılar... 
Atilla Dikbaş: Refik beyi Arı Teknokent kuruluş çalışmaları konusunda önemli bir lider olarak gördüm. 
Birgül Ersolmaz: Refik bey MÜDEK’in kurumsallaşması ve tüzel kişilik kazanmasını sağladı, MÜDEK’in tüm yapılanmasında öncü oldu.
***
Aykut Göker: 60’lı, 70’li yıllarda DPT’de, Devlet Yatırım Bankası’nda ve bir kısım iktisadî devlet teşebbüslerinde yer alan ve aklın gereğini yapan seçkin, yurtsever kadroların o dönemde uygulanan ‘ithal ikameci’ sanayi politikası çerçevesinde Türkiye’nin imalât yelpazesini genişletme, bir kısım yatırım mallarının Türkiye’de üretilmesini sağlama ve ülkedeki mühendislik yeteneğini yükseltme konusundaki çaba ve zorlamaları unutulamaz. Refik Üreyen kurulan o ittifakın yıldız isimlerindendi. 23 Ocak’ta o yıldız kaydı. Bundan sonra anılar dünyasından günümüz ve geleceğin yurtseverler kuşağına ışık saçmayı sürdürecek…
Kısacası, Üreyen’in tavsiyesi şu:
“Sanayi bugünün problemini üniversiteye, öğretim üyesine değil mühendise çözdürmelidir... Üniversitenin problem çözme yetisi ile mezun ettiği, zaman zaman sürekli eğitim vererek güncel tuttuğu mühendise... Sanayi [ancak] geleceğin ürün ve üretim yöntemleri konusundaki bilgi ve teknoloji açığına ilişkin sorunlarını üniversite ile paylaşmalı ve [çözüm için] 2-7 yıllık projeler oluşturmalı, bunun için kaynak ayırmalı... Üniversite sanayi işbirliğinde zaman, gelecekte başlar: Müşterinin sürekli değişen istekleri de göz önünde tutularak geleceğin ürünleri tarif edilir. Gereken yeni bilgi ve yeni teknolojiler belirlenir. Bugüne dönülerek araştırma program ve projelerinin tasarlanması ile sürer. Gelecekte, müşterinin istediği anda ürünün pazara sunulması [işbirliğindeki] zaman diliminin sonudur.(15.7. 2008, CBT Deneyimlerimizi Paylaşmak -3)
***
Arkadaşları, fikirdaşları ve meslektaşları Refik Üreyen’i çok güzel uğurladlıar 

böyle bir toplantıyla..
Şunu belirteyim: Ülkemizde Bilim ve Teknoloji, ARGE politikaları konsunda çok iyi gelişmiş bir topluluk var. Bunlardan üçü, Aykut Göker, Müfit Akyöz ve Ali Akurgal düzenli olarak dergimizde yazıyorlar..
Adam var da iktidar yok, siyaset ve siyasetçi yok.. Olanlarda da büyük düşünce yok..
***

Gelecek Cuma yeniden .birlikte olalım..

Syriza, Dünyanın İhtiyacı Olan Büyük Öfke mi?


Syriza hareketi Türkiye, Avrupa ve dünya için çok önemli de olabilir, veya kendini önemsizleştirebilir, ama AB tarafından çökertilebilir de.. İnsanlığın, bu köhne siyasal anlayışla kesin ve radikal bir çözüme ihtiyacı var.


Stephen Hessel’in “Öfkelenin” kitapçığı, dünyanın içinde bulunduğu toplumsal, ekonomik ve siyasal rezilliğe karşı milletleri büyük isyana çağrıydı. Öfkelenin! Hessel’in milyonlarca satan bu çağrısını Cumhuriyet Kitap yayımladı. Hiç şüphesiz, bir manifesto, bir kitap, büyük bir fikir ve bir çağrı ile dünya hemen değişmez. Ama değişim için birikim yaratır.
Acaba Yunanistan halkının iktidara getirdiği Syriza hareketi, Hessel’in Öfkelenin çağrısına bir yanıt mı? Veya ne kadar yanıt?
Syriza’nın, dünyanın kurulu haksız adaletsiz düzenine öfkelenmekle ilişkisi var mı? Avrupa’ya ve dünyaya öncülük edebilecek mi? Syriza hareketi, kendisini iktidara getiren savlarını, düşüncelerinı uygulama alanı bulabilecek mi?

Avrupa ve Dünya için bir ilk
Syriza Avrupa için bir ilk, iktidara gelen yeni bir hareket.. Bileşenleri, ideolojileri ve birliktelikleri açısından, Avrupa’da başka bir örneği yok. Bu açıdan bakıldığında Syriza Avrupa’nın (ve küresel egemen siyaset-sermayenin) ana politikalarına karşı, egemene uyumsuz…
Mesela İMF Başkanı Bayan hemen parmağını salladı: Bizimle yaptığın anlaşmanın koşullarına sonuna kadar uyacaksın! Avrupa Birliği, Avrupa Merkez Bankası vb hemen pozisyonlarını almaya yöneldiler. AB içinde iki eğilimin çarpışacağı görülüyor: Almanya’nın başını çektiği sertlikten yana olanlar, yani bizim belirlediğimiz ekonomik kurallara göre oyununu oynayacaksın, diyenler.. Bir de, zayıf ama hele durun bir dinleyelim, uzlaşma yolları bulabiliriz belki tutumunu alanlar..
Syriza ile AB’nin, daha doğrusu dünya finans kapitalin çıkarları örtüşür cinsten değil. Bu durumda bir çatışma kaçınılmaz.
Bu çatışmaya Sriza ve arkasındaki Yunan halkı hazır mı?
Şimdi bir laboratuvar kuruldu ve yeni bir deneyim başlıyor..

Dünya ve insanlığı bitiren sistem sona ermeli
Kurulu –egemen- sistem kendiliğinden kendi kendini yoketmez veya kendini kendiliğinden başka türlü kurgulamaz..  Mümkün olduğu kadar uzun süre, canını verinceye kadar varlığını sürdürmeye çalışır. Mesela 8 yıldır yaşanan küresel ekonomik krize rağmen, kapitalist emperyalist yapı, kriz öncesi niteliğini hemen hemen eskisi gibi sürdürüyor.
Krizin yeniden derinleşmesini bekleyen uzman çok. Belki de küresel mali karmaşa, o noktaya kadar büyüdü ki ve limitlerine ulaştı ki; belki de bundan sonra parçalanarak kendi içinde büyük bir dönüşüme uğramak zorundadır. Bilmiyoruz. Dünya sistem ekonomistlerinin, bu büyüklük karşısında önümüze koydukları bir çözümleme yok.
Kapitalist-emperyalist sistem, müthiş eşitsiz bir düzen yarattı. Arap Baharı’nın aslında bir yönüyle dünyadaki bu eşitsizliğe karşı başkaldırı yönünü görelim. Latin Amerika’yı da.. İslam dünyasını neredeyse esir alan köktendinci saldırının, toplumlar, ülkeler, kamplar, uygarlıklar arasındaki çok yönlü büyük uçurumla ilgili olduğunu da..
Kapitalist-emperyalist sistem, örneğin savaşçı özelliğini hiç yitirmedi; ülkeleri, etnisiteleri, mezhepleri, ekonomik ve siyasal çıkarları nedeniyle birbirine düşürme politikasını sıkı sıkı sürdürüyor.
Bu düzen, insani-evrimsel dayanışmayı/varoluşu değil, birbirini boğazlamayı teşvik ediyor. Doğayı bitiriyor, iklim felaketlerini insanlığın kapısı önüne koyuyor. Ve kıyıcı savaşları körüklüyor, kendisi de buna hazırlanıyor.
Kapitalist emperyalist sistem krizin üstesinden geçici olarak gelse bile, ekonomik-siyasal yapısı değişmediği sürece, dünya ve insanlık için büyük sorun yaratmayı ve olmayı sürdürecektir.

Önce büyük palavracıların defteri dürülecek
Syriza, Avrupa’da ilk büyük iktidar itirazıdır. Yunan halkının, önce düzen partilerini eleyerek, “ekonomik düzeylerini koruma” refleksiyle seçim yapmış olsa bile.. Yani, Hessel’in öfkelenme gerekçelerine doğrudan yanıt olmasa bile..
Ama hiç unutmayın ki, Yunanistan halkının krizlerini yaratan, dünyadaki krizlerin sahipleri olanlardır! Her büyük-küresel öfkelenme gerekçelerinin gelip dayandığı kapıdır, egemen düzen..
Bu açıdan, soruyoruz..
Syriza Hareketi, Avrupa’da ve küresel yapıda değişim için bir kıvılcım olabilecek mi?
Syriza Hareketi’nin en büyük başarısı, kurulu düzenin parçası olan sosyal demokrat kılıklı, eskimiş ve bitmiş Papandreu palavrasının defterini dürmesindedir. Bu bir ilk adımdı, dünyada da bir ilk..
Mesela Fransa, sosyalist kılıklı emperyalist-düzenin parçası olan partiyi temizleyemedi.. Fakat İspanya’da, İtalya’da yeni sözü olan, geçmişi değil geleceğe yönelik programı düşüncesi olan partilerin de ihtiyaç olan atılımı ile, Avrupa-Merkez güneyden sarılabilir ve sarsılabilir.
Avrupa Birliği önemli bir projedir, ama tüm birlik ve dünya için adalet, eşitlik, dayanışma, koruma yaratmadığı sürece, bir gelecek projesi olmaktan çok, merkezi ve sistemi koruma projesi olarak kalacaktır. Böyle bir projenin geleceği olamaz.
Syriza, Avrupa’nın ihtiyacı olan değişimin çekirdeği görevini yerine getirebilir mi?
***
Bir not daha: Bugün dünyayı yöneten veya muhalefette olan tüm partiler geçmişin, kirli geçmişin, kirli bugünün partileridir. Bağajları, tüm tarihsel yaşanmışlığın, dinsel, toplumsal, öyküsel, ayrımcı, mahvedici yükleriyle doludur.
İnsanlık bu köhne siyasal anlayışla geleceğe yürüyemez; kesin ve radikal bir çözüme ihtiyaç vardır.
Syriza, acaba geleceğin anlayışı olabilir mi?

Soykırıma reddiye
İşçi Partisi ve lideri Doğu Perinçek’in İsviçre’de başlattığı düşünce özgürlüğü hareketi ve mücadelesi, “soykırım olmamıştır” demeyi yasaklayan Avrupa’ya büyük bir derstir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yasakları iptal etmek için götürülen bu proje, başarıya ulaşmış sayılır. 
Bu mücadele, Türkiye’nin önünü açacak, üstelik Türkiye ile Ermenistan arasındaki bu yüzyıllık düşmanlığın, belki de insani boyutları ile yeni bir düzlemde ve yeni bir anlayışta ele alınmasını sağlayacaktır. Doğu Perinçek ve arkadaşlarının bu başarısı, her türlü övgüye layıktır.

---29 Ocak 2015 Perşembe / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

Syriza: 2 Ülke, 2 Kriz ve 2 Ayrı Sonuç


Atina’da gece, zafer kalabalığı, en önde bir genç kız koskocaman bir pankart taşıyor: Gute Nacht Frau Merkel (İyi geceler Bayan Merkel)... Neden? SYRİZA’ya (Radikal Sol Cephe) gönül verenler, bu zaferin Almanya’ya karşı da kazanıldığının bilincinde. AB, Yunanistan’a krizden çıkması için verdiği kredileri izliyor, tabii Almanya komiser olarak, bizim Duyuni Umumiye memurları/ülkeleri gibi, geliri gideri tam kontrol altında tutuyor. 600 milyar dolar kadar borcu var Yunanistan’ın...
Size Yunan ekonomik krizinden bahsetmeyeceğim. Sadece Yunanistan ile Türkiye ekonomik krizlerindeki paralellikleri ve doğurduğu farklı sonuçları tartışmaya sunacağım:
Yunanistan krizi sol ittifak doğurdu...
Türkiye krizi ise en sağcı partiyi iktidara getirdi...
***
Türkiye’nin ekonomik krizine, yol açtığı siyasi sonuçları itibarıyla şöyle orta vadeli süreçten bakmalıyız. Yoksa anlayamayız. Türkiye’de 2001’de patlayan büyük krizin büyük öncüsü 1994 krizidir.
1991’de seçim yapıldı. İki büyük parti, Doğru Yol (S. Demirel) ile Sosyal Demokrat Halkçı Parti (E. İnönü) koalisyon kurdu. Türkiye’de tüm siyasi krizlerin nedeni ekonomik krizlerdir. DYP-SHP koalisyonu kriz içinde ülkeyi götürmeye çalışırken, Özal’ın ölümü üzerine S. Demirel, 2003 Mayısı’nda Cumhurbaşkanı seçildi ve yerini, seçimlerde allayıp pullayıp herkese iki-üç anahtar zırvalığıyla piyasaya sürdüğü T. Çiller’e bıraktı.
Türkiye ekonomisi, tıpkı bugünkü gibi, sanayileşme-ekonomi programlarını tamamen dış kaynaklarla sürdürüyordu ve parayı çekmek için döviz kuru düşük-sabit tutularak, dışarıya kesin ve garantili yüksek faiz ödeniyordu.
Aslında bu politika, 1980, 1982 (bankerler krizi), 1990 yıllarında da ülkemizde ekonomik krizler doğurmuştu. 1994’teki kriz (hiper enflasyon!) o güne kadar yaşananların en büyüğü idi...
1987 seçimleriyle iktidara gelen Özal, 1990 krizini yaratmış, 1991 seçimlerinde, o oranı yüzde 36’dan yüzde 24’e inmişti. Doğru Yol ise yüzde 19’dan 27’ye yükselmişti. Kaldıraca dikkat!
Krizler, iktidarları indiriyor, değiştiriyor. İşte 1994 büyük ekonomik krizi yine böyle ciddi bir değişikliğe yol açtı ve 1995 seçimlerinde Necmettin Erbakan’ın Refah Partisi’ni yüzde 21+ ile birinci parti yaptı! Anavatan (M. Yılmaz) ile Doğru Yol (Çiller), yüzde 19’lara düştü. Kurulan koalisyon: Erbakan-Çiller-Yılmaz.
Ekonomi bu iktidar zamanında da yerlerde süründü. 1997 post modern darbe süreci yaşandı, Erbakan gitti, yerine kurulan koalisyonlarla ekonomik zorluklarla ve çözümsüzlüklerle el ele 1999 seçimlerine dayanıldı.
Bu seçimler iki başka partiyi vitrine çıkardı: D. Sol -Ecevit (yüzde 22) ve MHP (yüzde 18).
Dikkat edin lütfen, halk sürekli olarak her seçimde arayış içinde. Bu seçimlerde mesela Erbakan’ın Fazilet’i yüzde 15’e, ANAP 13’e, DYP 12’ye indi...

Ortada parti kalmayınca, Erdoğan
1999 seçimi sonucunda Ecevit - Bahçeli - M. Yılmaz koalisyonu kuruldu ve üçü birden 2001 büyük krizinin içine yuvarladılar ülkeyi...
1990’dan bu yana yaşananlar ekonomik krizse, 1994’te büyük ekonomik kriz, 2001’deki ise Büyük Çöküş’tür..
Bakın: Halk sürekli arıyor, iktidara getiriyor, sonra popolarına tekmeyi vuruyor, diğerlerini getiriyor. Bu kapsamda, “sol” olarak yıldızı parlayan Ecevit’i (Apo’yu teslim almış lider!) ve MHP’yi iktidar yapıyor... 2001’de Türkiye uçuruma yuvarlanınca, geride denenecek başka bir parti kalmamıştı. Fazilet içinden çıkan “yenilikçi hareket”i, Gül -T.Erdoğan -B. Arınç ve arkadaşlarının kurduğu partiyi, 2002 Kasım seçimlerinde yüzde 34 çoğunluk oranıyla iktidar yapıyor. CHP (Baykal) yüzde 19 oy alırken, DYP, MHP, ANAP, DSP falan filan Meclis dışı kalıyor.

Sonuç çıkarırsak: Türkiye’nin 1990 öncesinden itibaren yaşadığı ekonomik krizlerde seçmen bir kez Ecevit’i denedi, ama diğerlerinin hepsinde, bir sağ partinin yerine diğer sağ partiyi iktidar yaptı. Sonra da hepsini silip süpürdü.
Gerçek bir sol seçenek hiçbir zaman olmadı Türkiye’de...
2002 seçimlerinde de İstanbul Belediye Başkanlığı’nın getirileriyle ve Erbakan’ın seçmen mirasını arkasına alan, yenilikçi genç diye pompalanan, birtakım solcular-demokratlar dahil Özal’ın dört eğilimini sırtlanan Erdoğan-Gül ekibini, yani aslında ülkemizin siyasal İslamcı, bu açıdan en sağcı partisini iktidar yaptı... Ne kadar kullanışlı aptal varsa bu ekibin dışında, onlara iktidar payandası oldu.
Türkiye siyasi coğrafyası uzun süreli bu ekonomik krizler boyunca bir SYRZİA partisi ve genç liderini hiçbir zaman çıkaramadı...

Yunanistan’da kriz ise sol seçenek üretti
Bu ülkede görünür kriz 2011’de patladı. Hükümet-devlet büyük orandaki borçlarını ödeyemedi. Aslında kriz 2010’dan önce başladı. Yunanistan’da iktidar PASOK (sosyal demokrat) ile Yeni De-mokrasi (merkez sağ) arasında değişir dururdu. 2010’da ülke içi büyük protestolar başlamıştı. 2011’de iktidarda olan Papandreu ayrıldı. IMF ve AB’den peyderpey büyük borçlar alındı, yeni hükümetler kuruldu. İşsizlik aldı başını gitti.
Yunanistan seçimleri 2012 ve öncesinden beri aslında PASOK’a tasfiye etti. Sistemin diğer büyük partisi merkez sağ Yeni Demokrasi’yi de böldü. Radikal Sol Koalisyon (Aleksis Çipras’ın partisi) ilk 2009 seçimlerinde yüzde 9 oy aldı... Krize girince ülke, oylarını hızla yükseltti, 2012 Mayıs seçimlerinde 17, Haziran seçimlerinde 27 ve geçen pazar yüzde 36 oy aldı.
Ekonomik kriz, Yeni Demokrasi’yi ikiye böldü, PASOK’u ise bitirdi ve yerine SYRİZA’yı getirdi.

Bu işler dünyada böyle de Türkiye’de neden değil? Türkiye örneğin CHP’yi aşacak güçlü bir sol seçenek üretemiyor... 
Neden?
--27 Ocak 2015 Salı / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet