Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

28 Mart 2019 Perşembe

Ankara İstanbul’u da devirir mi, domino etkisi Ankara tamam, peyi ya İstanbul?


28 Mart  2019 Perşembe / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

Seçimlerde düğüm şüphesiz ki İstanbul. İktidar Ankara’ya kaybettiğini kabul etmiş durumda; Mansur Yavaş’a şiddetli saldırılar, Ankara’yı kazansa bile görevden alırız laflarının da gösterdiği bir olgu ile karşı karşıyayız.
Tamam da İstanbul ne durumda? Kimi diyor ki, Binali bey 51- 49. Kimi başa baş gidiyorlar görüşünde. Fakat nabız tutan bazı anket şirketleri durumun AKP için 49’a 51 olduğunu görüyor. Seçim sonucu gerçekten, düşecek de hangi tarafa düşeceği tartışılan ip üzerindeki cambazın durumunda mı?
Seçim sonuçları aslında belli, biz bilmiyoruz, son üç gün bu sonuçları değiştirmez. Bir iki bin oy o tarafa veya bu tarafa çekilse bile üç günde bu kadar incelmiş bir sonuç beklemiyorum.
Eğer Binali bey kaybediyorsa, yüzde 48’in altına iner düşer oy oranı. Burada Ankara etkisi söz konusu olacak ve Binali beye kaybettirecektir.
Bu da ne derseniz...

25 yıllık iktidarın sonu mu

Dün CHP dışında farklı çevrelerden, siyaseti damardan izleyen iki tanıdıkla sohbette Ankara etkisi gündeme getirildi. Siyaseti ve siyasi dengeleri çok incelikli izleyen bir dostlarının tezi olarak masaya kondu. 
Tez şu: Bu iki kent birbirini izler, birbirine benzer hareket eder. Eğer iktidar Ankara’yı kaybediyorsa, İstanbul’u da kaybedecektir.
Bu tez doğru olabilir, domino etkisinden mi söz edelim, Ankara’nın İstanbul’daki iktidarı da devireceğinden mi, yoksa ülkenin benzer koşullarının, her ikisi de birer Türkiye ortalaması veya kargaşası veya bileşimi olan bu iki kentte, 25 yıllık iktidarı sona erdirmesinin normal ve doğal olacağını mı dillendirelim.
Şüphesiz ince farklılıklar, sonuçların aynı olmasını etkileyici olabilir. Bunu bilmiyoruz, ama şu savı ileri sürebiliriz: Binali bey ya ince bir farkla, 51- 49 ile alacak veya daha büyük bir farkla kaybedecek: Ankara’nın domino etkisi işleyecek.
Durumu merakla bekleyeceğiz. Eğer üç gün içinde büyük olaylar olmaz ve İstanbul’da sandıklar imzalı tutanaklarıyla çok büyük ölçüde kontrol altında tutulabilirse, tüm olgular Ekrem beyin kazanmasını destekliyor gibi.
Demokrasi başlayabilir

Ülke tek adam yönetiminin girdabı içinde dibe doğru yol almayı sürdürüyor. Başkanlık sistemi tek bir işe yaradı:
Hemen her alanda daha hızla dip yapan bir ülkeye dönüştük. Hukuk devletinde, demokraside, anayasa uygulamalarında, ekonomide, millet olmada, toplum olarak var olmada, eşitlikte...
Bu tersine çevrilmeli.
Ülkemizde demokrasi İstanbul’dan ve Ankara’dan başlayabilir.
Evet bu mümkün, yerel tepeyi zorlayacak, değiştirecek veya devirecek.
Kaybetme yoluna girdiklerini, asaplarının son derece bozulduğunu, artık halkı aşağılama noktasına girdiklerini görüyoruz: AKP milletvekili Ahmet Uzer halk için diyor ki “şeyin trene baktığı gibi bakıyorlar”.
Şeyin dediği “ineğin”..
Seçim sonrası şunu tartışıyor olabiliriz, veya hiç tartışamayabiliriz bile; en kötümserlerin ileri sürdükleri görüş şu: RTE iktidarı verir mi?
Ortalıkta kalmış “demokratik” tek tutanak olan sandık da tekmelenirse, Türkiye başka çevrime geçecek demektir.

--

seçim istanbul, imamoğlu: “16 milyon birlikte bayram yapacağız”


26 Mart  2019 Salı / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

Gerçekten tozu dumana katan bir süreç yaşıyoruz. Ülke param parça ve bu da iktidarın bir ürünü. Ataşehir adayı iktidarın, Türkiye’nin kuruluşuna saldırıyor, öyle bir düğüm atmışlar ki, çöze çöze bitiremiyoruz diyor. O kadar yani! Bugün varlığını borçlu olduğu ülkede yaşıyor, bunun bile farkında değil. Bir “siyasetçi”nin kendi ülkesine böylesine saldırısını dünyada görmek mümkün değil.
Öte yandan bir de topluma saldırı var! “Milletim” diye diye iktidar erbapları, insanların birlikte yaşayamadığı bir ülke yarattılar. Nefret ki diz boyu!
Beka sorunu diye ileri sürülenlerin hepsinin toptan palavra olduğunu sadece yaratılan bu düşmanlık bile anlatmaya yeter.

Milliyetçiliğin parçaladığı millet

“Yaratılan düşmanlık” dedim, altını çiziyorum, tıpkı yaratılan gerçek ötesi aslı astarı olmayan politikacı hikayeleri gibi bir şeyin ötesinde, çünkü bu düşmanlığın aslı astarı var. Kendisine milliyetçi Türkçü diyen en partinin lideri bile bu parçalanmanın en büyük destekçilerinden biri olarak vitrinde! Ülkenin büyük çoğunluğunu teröristlerle bir tut, aşağıla!
Neden? Yerel seçimlerde Ankara ve İstanbul gibi merkezi yerleri kaybetmemek için. Daha dün birbirlerini cehennemin dibine iten iki partinin, kişisel ve partisel varlıklarını ayakta tutmak için bütünleşmeleri neyin pahasına?

Oy farkı artacak

Milliyetçiliğin amentüsü olması gereken “ülkenin birliğinin bütünlüğü”nün yerlerde süründüğü zamanlardan geçiyoruz! Yarın tekrar aslımıza döneriz diye düşünenler varsa, bunun siyasi bedelini ödemeyi de hesaplıyorlardır.
Ülkenin bu durumu, hangi ödenecek siyasi bedelle telafi edilebilir?
Meydanları, seçimler sonrası hesabını vereceksiniz, nutuklarıyla inletmek, tehditler nasıl keyfi ve otoriter bir ülkeye dönüştüğümüzün resmidir.
Ankara’yı kaybettiniz görünüyor, sanırım meydanlarda hırçınlığınız arttıkça aradaki oy farkı daha da açılıyor. Kaybetmeyi göze alamayan, kaybetmemek için her şeyi yapmaya hazır politikacı tipinin ülkeye zerre hayrı yoktur.

İmamoğlu’nun İstanbul öyküsü

Buna karşılık yerelden bir başka politikacı yükseliyor. Birleştiriciliği ile, kendine güveni ile ve İstanbul’a ilişkin anlattığı öyküleriyle büyük bir inancı ve güveni ortalığa yayan Ekrem İmamoğlu. İktidar sahiplerinin tam tersi ve ülkemizin en çok ihtiyaç duyduğu ana politikacı tipi.
İstanbul’dan başlayarak demokrasinin kapısı aralanabilir ve herkes derin bir nefes alır. Salt Ankara yetmez nefes almaya.
İktidar milletin seyredeceği, okuyacağı, dinleyeceği ve kanat edineceği ana kamusal alanları işgal etmiş durumda.
Eşitsizlikten artık bahsetmiyoruz bile, adeta bunu yıllardır verili bir durum olarak kabul etmişe benziyoruz. Buna rağmen Ankara’nın yanı sıra, bazı büyükşehirleri ve dahası İstanbul’u kaybetmeleri, şunu gösterecektir: Muktedirler işgal ettikleri kamusal alanların kendilerini kurtaramayacağını görecekler.
Dün HalkTV’de, Eskişehirlilerin dayanışması ve siyasetin hemen harekete geçerek kurduğu baskı sonucu gözaltının kenarından dönen Ayşenur Arslan’ın Medya Mahallesi programında söylediğine tamamen katılıyorum. Sanılıyor ki iktidar ve başı, her şeyi kontrol etme gücüne sahip.

Herşeyi kontrol yok

Böyle bir durum yok. ABD dahil dünyada hiç bir büyük gücün, en büyük diktatörlerin bile her şeyi kontrol etme gücü bulunmuyor. Mesela ekonomiyi kontrol edemiyorlar, dolar bir anda 5.85’e dayanıyor, Trump’un Golan tepeleri konusundaki tviti, Türkiye’yi yüzde 6 sarsarken, Brezilya parasını ise yüzde 3 sarstı.
Neden? Ekonomin son derece kırılgan. Yarattıkları tablo budur. Bir tvitlik gücü var ekonomik durumun. Bunu, rahip Brunson olayında da yaşamıştık.
Yaz yaz bitmez. En iyisi Ekrem Beyin Habertürk’te Fatih Altaylı ile söyleşisinde son söz olarak dile getirdiği ile bitirelim:
1 Nisan’da sadece bize oy verenlerle değil, 16 milyon İstanbullu ile birlikte bayram yapacağız.
İnşallah!
Bunun için: Herkes sandıklara ve sandık müşahitliklerine! Muktedirliğin sökmeyeceği yerlere.

27 Mart 2019 Çarşamba

İşin aslı, söylenenler ve anlamları


25 Mart Pazartesi Bilim ve Siyaset Cumhuriyet


“Belediyecilik memleket işi, gönül işidir”: Her taraf bu sloganlarla kaplanmış durumda. Öyle mi?.. AKP için belediyecilik rant işidir, ihale işidir, para kazandırma işidir, kendisini ve yandaşını zengin etme işidir; belediye arsalarını binalarını gelirlerini cemaatlere tarikatlara şirketlere peşkeş çekme işidir.
Belediyeler yamyamların aç kurtların dadandığı yerlerdir. Kendi kişiliğiyle varlığıyla bir iş tutturamayan, o yeteneği olmayan yandaşların kısa zamanda sermaye devşirmek, dünyalığını tutmak isteyen yandaşlara, kimliğine göre mutlaka önemli bir iş kapma kapısıdır. Ama 300 bin liralık ama beş yüz veya birkaç milyonluk. Durum ve koşullara göre. 
İş mi yok, bozar yıkar yapar.. Moda İskelesi’nin yoluna buldozerleri sokar yeniler ve birilerine belediyenin parasını aktarır.
Belediyeler yerel hortumların bağlandığı yerlerdir. Para nerede varsa oraya üşüşürler, atsinekleri gibi.
***
“Önce millet, önce memleket” deyişlerinden ortalık yıkılıyor. Sanırsınız ki memleket sevdasından bir deri bir kemik kaldılar. Bakıyorsunuz, bu sevda kasaları dolduruyor, göbekleri şişiriyor, şişmanlık ve obezlik almış başını gidiyor. Memleket sevdası demek, iyi arabalar, lüks lokantalar, lüks dükkânlar... Şiş cüzdanlar. Millet lazım onlara tabii ki, vergi verecek ki kasalarda para biriksin ve harcansın. Memleket de milletin paralarını sorgusuz sualsiz yönetmek için gerekli.
Milletime kimse yamukluk yapamaz: Çünkü onlar velinimet. Vergi depoları, oy depoları.. Ama yasalara, anayasaya yamukluk yapabilir. İnsanları keyfi tutuklayıp içeri atabilir. Tehdit edebilirsin tüm herkesi.
***
Televizyonlara emir verebilirsin, şunu göster bunu göster diye. Çünkü kastettiğin tüm televizyonlar artık iktidarın tüm emir ve kumandasına amade hale getirilmişlerdir. Bunca yıldır boşuna mı çalışıldı hepsinin üzerinde.. Ziraat Bankası’nın Hürriyet patronlarına sağladığı 2 yılı ödemesiz 10 yıl vadeli düşük faizli 675 milyon dolar kredinin ödemesine ne zaman başlanacak? 
“İstanbul büyük aşkım”.. “Aşkım, sevdam, teşekkürler İstanbul”. Şüphesiz! En dürüst sloganlardan biri. İstanbul’dan yürüdü Ankara’ya ve 17 yıldır ülkenin tüm nimetlerini devşiriyor. En büyük sevdaları, bitmez tükenmez bir aşkla bağlılar bu kente.. Taşı toprağı altın. Milyarlar akıtıyor iktidara, ne demek milyarlar, on milyarlar yüz milyarlar...
İktidarın erkekleri için İstanbul durmadan sevecekleri bir kadın gibidir. Bakalım İstanbul, yeter artık, düş yakamdan diyebilecek mi önümüzdeki pazar günü?!
***
“Ankara bir daha asla elitlerle anılan bir kent olmayacak.” Bu zamanda kendine saray yaptıran milletinin hizmetinde adeta kulu kölesi bir iktidar.. Uçaklar uçaklar, helikopterler.. Yazlık saraylar.. Ülkenin itibarından tasarruf olmaz, kılıfıyla büyük bir lüks yaşam, modern zamanların saraylarından yaşamlar asla bir elit anlamına gelmez. 
Ve “Ben vaktinizi almayayım..” diyerek alanda toplananlara kısa bir merhabadan sonra “Cumhurbaşkanı projelerimizi anlatacak” diyerek mikrofonu teslim eden bir belediye başkan adayı, Binali Yıldırım.
Haklıdır. O koltukta manevi olarak oturacak olan Cumhurbaşkanı’dır.