Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

26 Şubat 2016 Cuma

IŞİD Dünya Devleti'ini kim kurdu? Davutoğlu'na kulak verin..

IŞİD dünyada bir ilki gerçekleştirerek, pratikte dünyanın yedi düveline yayılan, eyaletler sistemi halinde neredeyse tek merkezden yönetilen bir dünya devleti olarak kabul edebilirsiniz. Bu bir zamanlar birilerinin ütopyası idiyse, eh artık bu ütopya gerçekleşmiş sayılır!
Afrika'dan tutun Kafkaslara kadar özellikle İslam ülkelerini kapsayan geniş bir coğrafyada devlet değilse eyalet sistemlerini kurmuş durumdalar. Libya dahil!
IRAK ve Suriye'de IŞİD'i kim kurdu?
Kim Irak'ı parçaladıysa onlar kurdu.
Suriye'yi kim parçaladıysa onlar kurdu.
Libya'yi kim parçaladıysa onlar kurdu.

İslamla oyun: IŞİD
IŞİD'i kurmak, CİA'nın bir takım yöneticilere para vererek git böyle bir örgüt kur, müslaman müslümanı kessin, en büyük zulmü, işkenceyi yap, kadınları köleleştir şeklinde olmuyor.
Ama bunu da aslında Afganistan'da yapmadılar değil! Oradaki köktendincileri, o zamanki Sovyetler Birliği'nin işgaline karşı örgütlediler. Sonra Taliban kalktı ABD'yi vurdu. O kadarla kalmadı, ABD'nin “İslamla Oyunu”ndan El Kaide çıktı. Bu da ABD'yi en yüreğinden, İkiz Kulelerinden vurdu ve “mutlak güç” sanılan bir dünya hegemonistini yerle bir etti..
IŞİD'i nasıl yarattı?
Coğrafyayı, ülkeleri parçalayarak. İç karışıkları destekleyerek, devletleri çökerterek.
Şimdi soralım: Ne bekliyordunuz ve sanıyordunuz, yıktığınız vurup dağıttığınız yerlerden demokrasiler mi çıkacak, gül bahçeleri mi fışkıracaktı?

  Davutoğlu'nun İtirafı
IŞİD'i kimler nasıl yarattı sorusuna Başbakan Davuutoğlu'ndan direk yanıt geldi. Bakın El Cezire Arapça'ya verdiği demeçte şöyle diyor Suriye için: “Eğer rejim tüm topraklarını kontrol edemiyorsa Türkiye'nin ve bazı diğer devletlerinin desteği sayesindedir..”
Esad rejiminin kontrol edemediği topraklarda kimler var: Büyük çoğunluğunda IŞİD! Davutoğlu övünerek ve sevinerek dile getiriyor. Başbakan bu sözleri, “Suriye'yi neden işgal etmiyorsunuz” diye soran bir Arap devlet adamına ayrıca “Musul'u özgürleştirmek için bi gidelim dedik, Arap ligi bizi kınadı, hanginiz arkamızda duracaksınız..” gibi sözler de söylemiş (Dünkü Hürriyet).
Rejimin ülkesini kontrol edememesi için elinizden gelenı yaptıysanız ve yapıyorsanız, o halde IŞİD'in arkasındasınız demektir. Tabii biz de dünya da bunu net biliyoruz zaten. Ama “vallah billah IŞİD'i hiç desteklemedik” yeminlerinin yanında, böyle itiraflar eninde sonunda sökün ediyor. 
Ayrıca siyasetçilerimizin böyle üstten atmaları da yok mu? “Biz yaparız, istersek gireriz, çakarız da, nerede Arap desteği..” Yani bu destek olsa Suriye'ye girip meydan savaşı mı vereceksin. Rusya ve İran ile mi savaşacaksın... Suriye'ye girmek bu demektir. Türkiye'yi bulaştırdığınız yetmedimi de,  kalkıp Ordu'yu sokarız diyorsunuz. Bu millet, çocuklarını fizanlarda kırmanıza izin vermez...
ABD'nin de yarattığı bataklıktan doğan çocuğu IŞİD nedeniyle bugün kalkıp sağı solu suçlaması ise bir başka garabettir!

Libya'ya müdahale  mi?
Evet biz yanıbaşımızdaki bela ile yatıp kalkarken, ABD ve Avrupalı müttefiklerini, NATO olarak Libya'yı berhava etmelerinden sonra, biliyorsunuz burası da IŞİD'in epey denetimine girdi. Hiç Libya'da birbirlerini boğzazlamalar hakkında bir şey okuyor musunuz? Mesela dün ABD jetlerinin IŞİD'i bombaladığını? Libya'da batının tandığı bir hükümetin yanısıra, IŞİD dahil aşiret ve çetelerin birbiriyle ve iktidarla silah ımücadele içinde olduğunu, orada da 200 bin kişinin Avrupa'ya kaçmak için beklediğini?
En önemlisi belki de, ABD''nin Libya'ya askeri müdahalesinin tartışıldığını?
Çünkü orası da epey bir IŞİD ülkesine dönüşüyor. Ya batının hükümeti kazanacak, yoksa Avrupa'nın Batının doğrudan böğründe bu kez, IŞİD hançeri olacak!
Libya'dan Avrupa'ya biliyorsunuz bir büyük adımla geçersiniz!
***
Tosun Terzioğlu'nu yitirdik. Matematik profesörü, TÜBİTAK Başkanı, Sabancı Üniversitesi Kurucu Rektörü ve on yıllara yayılan bilim temelinde bir dostluk ve ilişki.. Çok üzücü, beklenmedik bir durumdu benim için. Başta matematik dünyamızın ve tüm bilim dünyamızın başı sağolsun.

Düzeltme:
21 Şubat tarihli yazımda Halep diye geçiyor, tabii ki Musul olacak, benden kaynaklandı bu hata, düzeltir özür dilerim.
25 Şubat 2016 Perşembe / Bilim ve Siyaset -


23 Şubat 2016 Salı

50 bin savaşçı mı var? Savaşa Ordu hayır diyebilir mi? Orgeneralin düşünceleri -3

Hedeflerini revize edeceksin”, diyordu emekli Orgeneral. Demek istiyordu ki, önce sandın ki tuttururum, ama olmadı. gücünle, yeteneğine, koşullara bir kaç gömlek büyük geldi, o zaman her şeyi yeniden gözden geçirip duruma uygun düzeltmeler yapacaksın.
Hükümetin, RTE ve Davutoğlu’nun Suriye politikalarında hiç böyle bir “düzeltme” gördünüz mü? Gerçek duruma uyum sağlayamazsan, bugünkü gibi, burnunu sınırın dışına çıkartamaz duruma gelir ve yalnızlığa mahkum olursun. Burada söz konusu olan çiftlikleri değil, Türkiye, 78 milyon millet! Kimse onları, git ülkeyi batır, ulusal çıkarlarını çöpe at, diye iktidara getirmedi. Bir nokta vardır ki meşruluklarnı kaybederler.

50 bine yakın askeri güç

Biraza soru yanıtlarla gidelim:
- PYD’nin Suriye’de kaç kişilik ordusu olduğunu kestiriyorsunuz?
- Sanırım yaklaşık 50 bine yakın. Kobani’den sonra, Amerikalıların vb desteği ve sahada çarpışmaları ve ilerlemeleri sonucu büyüdüler.
- Diyarbakır Sur’da Cizre gibi yerlerdeki terör elemenlarının hepsi PKK’lı mı?
- Bana göre, üçte biri PKK’nın dağ kadrosu, üçte biri Kobani katılımı ve üçte biri de yerel gençler.. Sınırda güvenli bölgeler yaratamazsanız, sınırdan içeriye sızmaları önleyemezsiniz.

“Silahlanıp dağa çıkarım”

- PKK sık sık darbe yiyor ama yeniden güç topluyor, neden?
- Biz Ordu olarak PKK’yı bir kaç kez, en az üç kez, 5-6 kez bitirdik. Terör örgütüne büyük darbe vurur ve örgütü tamamen yok edemeseniz bile küçültürsünüz. Terör örgütüyle mücadele Ordu’nun işidir ve başarılı da olmuştur. Ama örgüt ile mücadele etmek başka, terör olgusu ile mücadele etmek başkadır. Biz görevimizi yapıyoruz ama terörle mücadele, devletin siyasi iktidarın işidir.. Terörü doğuran koşulları mümkün olduğu kadar ortadan kaldıracak önlemleri almazsanız, terör örgütü yine zamanla güç toplar. Maalesef ülkemizdeki durum budur.
- Peki bu başarılamadığına göre, gidişat istedikleri bölgeyi PKK’ye terketmek yolunda mı gelişiyor?
- O zaman benim de silahlanıp dağa çıkma zamanım geldi demektir!

Ordu komutası ne yapmalı?

- Gelinen noktada gördüğümüz şu ki, iktidar politikasını değiştirmiyor, bu bir çarpışma olasılığını da gündemde tutuyor. Yenilgiyi göre göre, bile bile, örneğin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, siyasetin verdiği emrin yanlışlığını gösterdiği halde, böyle bir karara, emre karşı çıkma olasılığı yok mu? Siyaset istiyor diye, Ordu’nun bunu yerine getirme zorunluluğu mu var?
- Yasal olarak öyle. Ama istifa diye bir kurum var. Komuta kademesi, Genel Kurmay Başkanı veya Ordu komutanları, bir veya bir kaçı, bu emrin, savaşın ülkeye ihanetle eşdeğer anlamına gelebileceğini görürlerse, millete açıklama yaparlar ve istifa ederler. Ordu milletle diyaloğunu hiç kesmemeli. Her zaman durum hakkında millete de bilgi verme, düşündüklerini dile getirme fırsatı olanağı çeşitli şekillerde vardır, ve bu olanak kullanılmalıdır.

Başta topa yanlış vurursan..

Evet, ikitdarda kurmay davranış yok. Taa başlangıçta yanlış karar verdi, topa yanlış vurdu. Başlangıç koşullarında temel yanlışlık yaparsan, bunu sonra düzeltmen çok zor olur. ABD bile ilk baştaki Esad’ı yıkma politikasından vazgeçti. Bizim küflü politika, ABD’yi ikna etmeye çalışıyor! Komik!
Bu iktidar sahipleri içinde hiç biri şerefli istifa diye bir şey hatırlarlar mı?
Not: Emekli Orgeneralle görüşmemize, Balyoz denen kepaze davadan yargılanan emekli tümgeneral Ahmet Yavuz da katıldı. Yavuz, bir ara Aydınlık’ta yazdığı yazılarda, Suriye konusundaki görüylerini biliyorum. Mesela 27 Ağustos 2014’te şöyle yazıyordu: “Türkiye’nin Suriye ile savaşa ihtiyacı yok. Ama kendi bekası için Suriye ile acil bir barışa ihtiyacı var.”
23 Şubat 2016 Salı / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet



Suriye tek parça korunmalı- Orgeneralin düşünceleri -2

Ne demiştik dün? “Hedeflerin, sahip olduğun kuvvetlerle orantılı olmalıdır”. Bir yemekte sohbet ettiğimiz emekli Orgeneral dünkü yazımda belirttiğim bu ilkeyi anımsattıktan sonra şunu eklemişti: “Sınırlı gücünüzle sınırsız işler yapamazsınız.”
Sonra bir ilkeyi daha vurguladı: “Reel politikada ideoloji yoktur”. Bu ilkenin de, günümüzün en büyük dış politika stratejistlerinden biri olarak nitelendirdiği Kissinger’e ait olduğunu belirtti. İdeoloji, politikalarınıza egemen olursa, sizi reel politikadan uzaklaştırır, başka mecralara kaydırır ve yenilirsiniz..
Hayır, Mars’tan bahsetmiyoruz, konumuz Türkiye, iktidar ve yanlış politikalarla ülkeyi sürüklediği iç ve dış bataklık.

Reel politikada mezheplik olmaz

Bu siyasi ve askeri ilkelerden zerresine sahip değil bu iktidar. Gücüyle orantılı hedefler koymuyor, bu nedenle hedeflerini gerçekleştirme kapasitesine sahip değil. Sınırlı gücüyle sınırsız işler yapmaya kalkışıyor ve bunların hiç bir şeyini başaramıyor. Ve politikasında mezhep var, din var, din savaşları var, var oğlu var. İran’ı Şii diye iteliyor, Şiiliğine karşı Sünniliği çıkartıyor, böylece bir düşman ve savaş hattı daha ortaya çıkartıyor.
Emekli Orgeneral, analitik bir durum analizi yapıyor: “1) Ana meselemiz ve menfaatimiz devletin milletin bütünlüğünü korumak. 2) Suriye’de yönetilebilen bir fotoğraf olması. 3) Mülteci meselesinin milli bir meseleye dönüşmesi (Mülteci sorununun ülke üzerindeki ağır etkisini daha sonra hissedeceğiz.)”.

Suriye tek parça korunmalı

Sonra soruyor: “Peki Türkiye’nin imkan yetenekleri, bu üç sorunu denetim altında tutmaya sahip mi bugün? Hayır!
Bölgede çok güç var, yerleşik güçlerin dışında Rusya ve ABD’de var!
Bu büyük oyun ve savaş sahasında, sahip olduğunuz şartlar, güçler ve yetenekleriniz, size oyun kurucu role soyunmanıza olanak veriyor mu? Hayır. O zaman milli menfaatlerinizi korumak öncelikli görev oluyor. Bunun için de sahadaki güçlerle ittifak politikalarınızı kuracaksınız.
Kurmay subay, Suriye’nin tek parça olarak bütünlüğünün korunmasının, ülkemiz için önemine işaret ediyor.
Sahadaki görünüş ise şu: İran ve Rusya, Esad’a destek vererek Suriye’nin devlet olarak topraklarına egemen olmasına destek veriyorlar.
Türkiye ise, bu ülkenin parçalanmasına çalışıyor.
Ben de soruyorum burada: ABD ve Batılı ülkelerin bile, bu ilk amaçlarında durakladığı ve şimdilik Esad’a destek verdiği bu koşullarda, Ankara’dakilerin tek başına kalarak, hâlâ “katil Esad” diye tutturmasının hangi reel politika, ülkenin menfaatlerinin korunması vb ile ilgisi olabilir?

Rusya ve İran ile ilişkiler düzelmeli

Emekli Orgeneral, ittifaklar meselesinde, ülke yararı için bugünkü politikalardan vazgeçilmesi gereğini şöyle diye getiriyor: İran ve Rusya ile ilişkileri düzeltmeye girişilmeli.
Bırakın bu ittifakları, ülkeyi ABD ile siyasi çatışmalı, Rusya ile de bir hamle daha yapılırsa savaşı patlatacak duruma getirdi.
Eğer bu adım atılırsa, Suriye ordusu ve İran ordusu ile de savaşacağız. Tabii sahadaki Kürtlerle şimdiden savaşıyoruz zaten.
Bu kadar stratejiden yoksun bir akıl nasıl oluyor da Ankara’ya hakim oluyor?
Nasıl oluyor da gerçeklerden kopmuş bir akıl, işleri böylesine neredeyse geri döndürülmez bir noktaya getirebiliyor? Bu aklın yanında bulunanların hepsinde mi, akıl çığırından çıkmış, uçmuş gitmiş, göç etmiş?
Diyorum ki, başlangıçta yanlış hareket eder, pozisyonununuz yanlış kurar ve politikalarınızın nerelere varacağını göremezseniz, kaybedersiniz.

Generalle bunları konuşuyoruz, fikir birliği içinde olduğumuz nokta, politikanın tam gözden geçirilmesi. Rusya ve İran’la yeni ilişkiler kurulması ve Suriye’nin bütünlüğüne yönelik çalışılması... Yarın devam..
22 Şubat 2016 Pazartesi / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

22 Şubat 2016 Pazartesi

Türkiye “Ölüyor”, Orgeneralin düşünceleri; İktidarın yapacağı ne? - 1

En sonunda haykırmak durumunda kalıyoruz: Türkiye parça parça ölüyor! Mesele bu kadar basittir. Kitlesel katliamlarla, alçaklıklarla kahrolan bir ülke, bir millet! Bu günler şüphesiz ki geçecek ve bu alçaklıkları yapanlar ve paylaşanlar şüphesiz ki çok bedel ödeyecekler.
Fakat iktidar ve yandaşları, Türkiye’yi ölümlerin kıyısına getiren aymazlık politikalarından, öngörüsüzlüklerinden, büyük taktik ve stratejik yanlışlıklarından geri çekilmeye niyetli gözükmüyor. “Ne yani, katil Esad’a mı destek vereceğiz körlüğü içinde yürüyorlar hala! Türkiye ölüyor, o kafa hâlâ “katil Esad” takılmış bozuk plak gibi..
Onlara söylüyorum ki, “katil Esat’a takılıp kalman, ülkeyi bir cehenneme çeviriyor farkında değil misin?” Farkındalar da, kulak verdikleri iktidarları bu konuda pozisyonlarını değiştirmedikleri sürece, hınk deyiciliklerinden zerre milim ayrılmazlar! Kişilik için ne feci bir durum!

Suriye’nin bütünlüğü önemli!

Temel soru şu: Suriye’nin birliği mi parçalanması mı Türkiye’nin yararına?!
Şüphesiz birliği! Suriye’nin bütünlüğüne ve birliğine kavuşması, ülkemizi rahatlatacak olan tek seçenektir. Bu emperyalist planları da darmadağınık edecek tek seçenektir.
Rüya gibi, değil mi? Hayır rüya değil, Ankara biliyor bunu, ama kibirleri öyle bir dağa tepeye vurmuş ki, bunu kabul edecek esneklik sıfır, bunun yerine ülkeye ve millete bedel ödetmeyi tercih ediyorlar!
Kendilerinin bu büyük yanlışlığını bize de kabul ettirmekv e koyun gibi desteklememiz için hatta tehdit ediyor. Bakıyorum bazıları kafalarını duvara çarpma pahasına buna evet diyor. Kendi kafasını çarpsa sadece, bir şey demem, ama burada tüm ülke ve millet, bütün maddi ve manevi değerleriyle, söz konusu! Bu yanlışlığa kimse evet diyemez!
Suriye politikasının 180 derece değişmesi gerektiğini yazıyorum, söylüyorum durmadan da, acaba Orgeneralimiz ne der? Buluştuk ve bir yemek yedik.

Emekli Orgeneral bakın neler diyor

Emekli, ama emeklilerin en deneyimlisi ve düşünce üreteni. Yakında kendinden bahsettirir diye düşünüyorum. Diyor ki:
* “Milli sınırlar içinde kalan toprakları korumak meselesi, üzerinde yaşayan milletin refahını korumayı ve geliştirmeyi de içerir.” Milletin refah düzeyini geriletecek her politika, milli güvenliği de zayıflatır.
* “Ülke içinde iç siyasette zayıfsanız, dış konularda da topal ördeksiniz demektir”, diyor. Konuşuyoruz açarak; kamplaşma ve duygusal kopuşlar, muhalefeti ötekileştirme ve dışlama, baskı, hukuk ve yasal demokratik haklardan uzaklaşma, dış politikanızı da son dereceğe zayıflatır. Destek bulamazsınız. Ayrıca yanlış politikalarda ısrar ederseniz, eleştirileri ve muhalefetin görüşlerini dikkat almazsanız, dışa karşı bir milli politika oluşturamazsınız!
Boşa çırpınmayın!
İktidarın en önemli faaliyeti muhalefete saldırmak. Biz katliamlarda da birleşeceğiz?

Sınırlı gücünüzle sınırsız işler yapmaya kalkışmak

* “Atatürk, Musul'un alınması tartışılırken, tabii ki alırız, ama bu durumda Musul'da bir cephe açılmasını ve oradaki varlığımızı sürekli ayakta tutmak için çalışacağımızı da kabul ediyoruz demektir. Bunu gerçekleştirebiliriz miyiz? Diye sorar. Burada hedefleriniz ile milli gücünüz arasında orantılılık, uyumluluk olmak zorunda. Kissinger, bu reel politikanın en önemli isimlerindendir.”
Bu hedefe ulaşmak için yeterli gücünüzün yok ve üstelik koşullar da uygun değilse, başarıya ulaşamazsınız. Kaybeden olursunuz! Bugün iktidar kaybettikçe bağırıp çağırıyor ve iç politikada seçimlere oynuyor! Türkiye’yi daha büyük zorluklara sürüklüyor. Suriye politikasıyla hangi başarılı sonuca ulaşabilir? Birileri bunu söylese de inansak!
Özetliyor bu konudaki görüşlerini şu cümleyle: “Sınırlı gücünüzle sınırsız işler yapamazsınız!” Evet, sadece hamaset yaparsınız! Bizim atalarımızzzzz der, ama atalarınızla birlikte Osmanlı imparatorluğunun nasıl battığı aklınıza gelmez.
Zaten akıl değil hamaset önemli iktidar için. Bir de ülkenin uğradığı bu mağduriyeti sandıktan otorite çıkarmak için kullanmak.

Yarın, daha önemli konular var.
21 Şubat 2016 Pazar / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet