Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

27 Mayıs 2016 Cuma

AKP, Kongre’den 5 çarpıcı sonuç! Enerji birikiyor..


Neyse bir ara verelim bilime.. İktidar siyaseti bu kez neler doğurdu biraz ona bakalım. Nur topu gibi yeni bir dönem resmileşti sayılır şimdi de.. Her ne kadar yasal olmasa da, uygulamada tam resmiyet kazandı... Bütün bu anayasal çiğnemelere gün gelir uzaydan, Ay’dan, Marstan bir başsavcılık kulak kabartır!

20 yıllık en güvenilir adam

1) Binali Yıldırım’dan başkası oraya oturtulmazdı. “Buz yüzlü adam”, yani Adalet Bakanı olamazdı. Metin okuma dışında halkla nasıl ilişki kurabilirdi bilmiyorum. Yıldırım, Cumhurbaşkanının hemen her aşamada yanında. Güvenilir adam. 20 yıldır her şeyi bilen kişi.
AKP demek inşaat, arsa, oto yol, duble yol, boru hattı ihaleleri vb demek. Hepsi o kadar! “Kupon arsa” merakı ayyuka çıkmış bir yönetim. Gelenler gidenler, komisyonlar gırla.. Parti’nin de büyük zenginlik kaynağıdır bu alan... Al gülüm-ver gülüm.. Merak ettiğim konu: Binali Bey yaşadığı bu 20 yılı anlatır mı, bir varmış bir yokmuş hesabından..
Sanayinin de, kişi başına milli gelirin de 2007düzeyine gerilediği bir “parlak Erdoğan dönemi”!  Bir de, önce PKK’ye teslim edilen kentlerin, bu kez yüzlerce şehit vererek geri alınmaya çalışıldığını da, son güncel durum olarak bu döneme ekleyelim.
İktidar sahiplerinin hiç “milliiiii geliiiiiiiir” diye bağırdığını duyuyor musunuz yıllardır?! Neden acaba? Bir açıklama yapsalar da anlasak, Mehmet Şimşek Bakan yapılmazsa konuşur..

Hazırol... Rahat

2) Adalet Bakanı “Partimizin tek lideri” diyerek ve korkusuzca Anayasal kayıtlara da geçirerek, o yükseklerden gelen mesajı okumaya başladığında, istisnasız herkesin hazırola geçtiği görüntü, resmen nasıl ve hangi tür bir rejime girdiğimizin net fotoğrafıdır. İstiklal marşıymış, şehitlere saygı duruşuymuş.. Bırakın bir kenara..
Yoksa bu kongre kışlada askerlerin gözetimi ve zaptıraptı altında mı yapıldı, bilemedim.
Sivil dönem bitmiştir. Siyasi kesin emir komuta dönemi başlamıştır. Burada farklı bir sese, tartışmaya falan hem yer yoktur hem de gerek.. Davutoğlu, iktidar tarihinde boş kubbede yankılanan son özel ses olarak kayıtlara geçmiştir. Hayır, Davutoğlu muazzam, demokratik vb siyaset programı ortaya koymuştur, demiyorum.

Sivrilen temizlenir, sıradan ol!

3) Bu dönemin yeni özelliği, siyasi arenada sivrilenlerin tek tek temizlenmesi operasyonu eskiden tek adamlarla sınırlı iken, şimdi ise orakla tarlada başak biçme operasyonuna dönüşmüş olması. Tek tek derken, mesela Abdullah Gül, sonra Ahmet Davutoğlu.. Bunlar RTE’ye tam alternatif isimlerdi. İkisinin arasında, diğer kurucular biçilmişti: Mesela Bülent Arınç’lar..
Bu Kongre tam bir mezarlık yarattı. Parti içinde ağırlığı artan neredeyse herkes yönetimden dışlandı. Hiç beklemediğim bir çapta, hacimde, yoğunlukta.. Artık ne derseniz..
Yalçın Akdoğan mesela şaşırmış mıdır? Ya Süleyman Soylu.. Numan Kurtulmuş peki? Ve diğerleri: Faruk Çelik, Ömer Çelik, Cemil Çiçek, Mehmet Ali Şahin...

Neden dışlandılar?

4) Bu isimlerin siyasi vb özgül ağırlıkları parti yönetiminde Binali Yıldırım’dan daha fazla olduğu için mi dışlandılar?
Binali Bey bir “ölçü birimi” olarak alındı da yukarıdakiler buna göre mi budandı?
Yoksa, bunların da bir kısmı yakın gelecekte potansiyel Davutoğulları olarak mı göründü de, “bu iş böyle tek tek olmuyor” dendi ve toptan zoperasyon yapıldı?
Bilemiyorum.
Fakat beklemeliyiz ki, bu isimlerden bir kısmı Hükümette yer alabilir..
Bir geçiş aşaması olarak.
Yeteri kadar sahnede kaldılar! Artık yerlerini yenilere bırakma zamanı geldi!
Kötü niyetli olmayın lütfen! Bu bir “siyaseti gençleştirme operasyonu”!
Hükümet mi önemli parti yönetimi mi?
Tabii ki parti yönetimi!
5) Bütün bunlardan sonra kesin olan şudur: AKP içindeki bu yeni durum, içinde ve dışında enerji birikimini artırmıştır. Bu bir fizik yasasıdır!
Liderin ilk sallandığı noktada....

***
Daha epey var Kongrenin çağrıştırdığı.. Ama “yerim dar, oynayamıyorum” diyeyim, bir bahane olarak..

 24 Mayıs 2016 Salı / Bilim ve Siyaset 

Eğitimi hayatımızda “Nobel bilimi depremi”


Eğitimi hayatımızda “Nobel bilimi depremi” 

Biz bilime damardan devam edelim. Çünkü geleceğimiz buradadır. Bu nedenle de yeniden büyük bir yükü omuzlayarak buradaki 30 yıllık Cumhuriyet geleneğini bu kez Herkese Bilim Teknoloji haftalık dergisinde bağımsız olarak sürdürüyoruz..
20 günlük bir eğitim depremi konumuz.
Aziz Sancar eğitimi hayatımızda, üniversitelerde ve ilköğretimde  tam istediğim hareketi yarattı. Türkiye’ye gelmeden önce kendisine gelen isteklerden iyi bir karma yapmış arkadaşlarıyla ve hemen her gün bir eğitim kurumunda gençlerle ilişkiye geçerek rol modeli görevini yerine getiriyor.
Bugün de İstanbul Üniversitesi’ne Nobel madalyalarından sonuncusunu ve üçüncüsünü sergilenmesi için hediye ediyor. Tabii ki konuşacak: Tıp Fakültesi mezuniyet töreninde!
Ayrıca, “Aziz Sancar Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü Açılış Töreni”ne katılacak. Enstitüde yürütülen çalışmaları öğrenecek.
Dünkü gazetelere baktım, Bilfen Koleji’nde gençlerimizle DNA maketi üzerinde çalışıyordu.

5 TL üzerinde yanlış DNA

Ayrıca, habercinin sorusun üzerine de, 5 liralıklar üzerindeki DNA sarmalının döngüsünün yanlış olduğunu belirtiyordu.
Beş yıl önce Aziz bunu hem Merkez Bankası’na düzeltilmesi için bildirmişti, üstelik ben de o zamanki CBT’de Gündem köşemde yazmış ve çağrıda bulunmuştum. Acaba Merkez Bankacılar ne düşünmüştü, merak ediyorum! “Bırak gitsin kim farkedecek ki!” mi demişlerdi!
Bu öykü, Aziz Sancar ve Nobel’in Öyküsü kitabımda var..
Bir bilim insanı, örneğin çalışmalarında DNA sarmalını böyle sunsa, tefe koyulur ve itibarsızlaştırılırdı.. Böyle bir ters DNA ile bir şey yapamazsını bilimde! Bilim “tam korrekt” olmalı. Bunun Türkçesi ne? İngilizce ve Almanca nüanslarıyla en az 5 açıklama, anlamlandırma vardır. Mesela yüzde yüz.. şaşmaz doğrulukta..
Bilimde zayıflığımız bilim dilimizin gelişmesini de engelliyor. Ama meraklı bilim insanlarımızın bilim dili çalışmalarında belki de vardır öneriler.

“Gizli bir ünlümüz” 20 yıldır vardı

1997 yılında, o zamanki, büyük ses getiren bilim enlikleri düzenlediğimiz  Deneme Bilim Merkezi’ndeki görevim sırasında da, DNA üzerine iki video kaset göndermişti! O tarihte, bugün Nobel Ödülü verilen bilimsel araştırmalarını tamamlamış, dünya çapında bir “gizli ünlü bilimcimiz” vardı ve bizimle birlikteydi, aramızda dolaşıyordu ve bilim fakiri ülkemiz tabii ki farkında değildi.
Bugün gezdiği yerlerde büyük bir merak var Sancar’a.
Tam istediğim buydu.
Bir hareket yaratılsın, dip bir hareket..
Kitabımın Sunum’unda şöyle yazıyorum:

“İyi bir araç”

Aziz Sancar çok popüler bir isim. Ondan çok büyük istekler var. Henüz farkında olmayabilir kendisi, ülkemiz için güçlü bir “iyi yönde yönlendirici” olabilir. Etki gücü fazla. Özellikle çocukların gençlerin eğitiminde, büyük bir farkındalık yaratabilir ve ülkemize önemli yetenekler kazandırabilir. Üniversitelerin yönetimlerini de iyi ve kaliteli bilim ve eğitim yönünde etkileyebilir, bir rüzgar estirebilir.
Tamam, laboratuvarında önemli işler bekliyor, bundan büyük zevk alıyor. Ama Türkiye’nin de kaliteli bilim ve eğitim açısından etkilenmesi gerekiyor. Aziz Sancar’a bu açıdan “iyi bir araç” gözüyle bakabilirim! Çünkü ben yurtseverim, Aziz Sancar’dan olabildiğince yarar çıkarmak, bu yurtseverlik gereği niye olmasın? İşte bu kitabın bir amacı da bu!”

Ay sonuna kadar devam

Sancar’ın programı ay sonuna kadar sürecek. Açıkçası hepsini bilmiyorum. Sormadım da. Duyuru ve davetlerden izliyorum.
Mesela 24’nde var, Sancar ve Kız öğrenciler STEM programının son ayağı İstanbul’da tamamlanacak ve uluslararası bir konferans düzenlenecek.
Koç Üniversitesi’nde de konuşacak.
Bir de birlikte, “Aziz Sancar ve Nobel’in Öyküsükitabının tanıtım ve imzası olacak. İnşallah bu yoğunlukta bir zaman aralığı yaratacaklar..
Ben, sonbaharda yeni bir program ile daha gelmesini bekliyorum. Daha sonra yeniden!
Türkiye’de eğitim ve bilimi harekete geçirmek öyle bir kez “sarsma” ile olacak şey değil.

--23 Mayıs 2016 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

24 Mayıs 2016 Salı

Pembe Köşk-2: Sancar, İsmet İnönü, Ata ve Bilim


Önce şu metni okuyun:

Erdal’a 1948;
Bütün kuvvetimizi ve tesellimizi senin ilim adamı olarak yetişmene hasretmeye uğraşıyoruz. Var ol evladım, sıhhatin ile, neşe ile memlekete faydalı bir ilim alanı yetişmeye çalış. İyi bir akademik tahsile ne kadar ehemmiyet verdiğimi bilirsin. Hepimiz öğrenme, hem de akademik ilim düşkünüyüz. Bunun zevki ve şerefi aile içinde sana nasip olacak. Hepimiz seninle ayrıca iftihar duyacağız. Seçkin bir ilim adamı yetiştirmek bir aile için ne mutlu. Hep iyiyiz. Gözlerinden öperiz.
İsmet İnönü
***

Özden Toker, İnönü'nün oğlu Erdal İnönü'ye mektubunu okurken

Yer Pembe Köşk. Özden Toker, tarihi büyük toplantıların müze evin şimdiki sahibesi, İnönü Ailesi, Aziz Sancar onurunu verdiği yemekte, önceden arşivden çıkarıp hazırladığı bu etkileyici mektubu okuyor.
Tabii, mektup Erdal İnönü’ye yazılıyor. İnönü ABD’de doktora yapıyor.
İsmet İnönü oğlunu teşvik ediyor. “Akademik ilim düşkünüyüz” diyor, bunun ne büyük şeref olduğunun altını çiziyor, “memlekete faydalı” ifadesini kullanıyor. Seçkin bir bilim insanına sahip olmanın aile için mutluluk kaynağı olduğunu yazıyor..
Nerede böyle bir devlet adamı kaldı günümüzde?
Oğullarını zengin etmeye yönelik faaliyetleri ilk sırada yer alan bir iktidar yapısından bahsediyoruz. Bunlardan biri “ne yani oğlum ekmek parasını kazanmasın mı” diye de savunma yapmıştı.

Sancar ve İnönü

Aziz Sancar, toplantıda kısa ve öz konuşmasında, Cumhuriyet’in bilime verdiği önemi vurguladı ve Nobel Ödülü’nü Atatürk’e Cumhuriyet yönetimine ve kurduğu eğitim sistemine borçlu olduğunu, bu okullarda mükemmel öğretmenleri sayesinde çok iyi eğitim aldığını söyledi. Ayrıca İsmet İnönü’yü de andı. Einstein’in İnönü’ye yazdığı mektubu, Atatürk’ün Üniversite Reformu’nu ve Alman bilim adamlarını ülkeye davetini anımsattı. “Benim de çok yi Alman hocalarım oldu Üniversitede” dedi.
Özden İnönü Toker, Sancar’ın bu konuşmasının ardından İnönü’nün Erdal Bey’e yazdığı mektubunu çıkardı ve okudu!
Aziz Sancar’ın anlattığı ile İnönü’nün mektubu ne kadar örtüşüyor ve birbirini destekliyordu!
Not: İnönü, oğluna 400 kadar mektup yazdı!
Yanında oturmakta olduğum için Özden Hanımefendi’nin okuduğu mektubun fotoğrafını çekebildim. Sancar da cesaretle izin alarak o da fotoğrafını çektirdi mektubun.

Cumhuriyet bilim temelinde inşa edildi

Şimdi mektubu yeniden okuyun lütfen.
İsmet İnönü’nün bilim verdiği önem, Cumhuriyetin bilime bakışıdır.
Kurtarıcı ve Kurucu’ların Cumhuriyeti, bilim, bilimsel bilgi temelinde nasıl da inşa ettiklerinin belgesidir.
Öyle ki, “memlekete faydalı” olması için oğlunu bilim insanı olmaya özendiriyor İnönü.
Erdal İnönü de gerçekten ABD’de CalTech'te bilim doktorasını yaptı. 1963 yılında Nobel Fizik ödülü kazanan, ünlü fizikçi Eugene Wigner, doktora sonrası çalışmasının hocasıydı. O süreçte Princeton'da Institute of Advance Studies" bilim kurumunda, Grup Teorisi’nde yeni olan Wigner-İnönü Büzüşmeleri diye bilinen buluşunu yaptı ve bilim kitaplarına girdi.
Aziz Sancar tabii ki bu kurucu devlet adamlarının açtığı yolda ilerleyerek Nobel’e uzandı, bunu da ülkesiyle iftihar ederek söylüyor.

Ata’nın o müthiş sorusu

Ata’nın şu sorusu da bilim cumhuriyeti isteğinin kanıtıdır: “Türkiye’de ilim adamları arasında ecnebi müellifler tarafından site edilen kaç kişi ve kaç eser vardır?Yıl, 1931, Atatürk, Darülfünun’u (son) ziyaretinde bu soruyu soruyor. Bu anektod, Dr. Muhlis Etem’in, Kadro Aylık Fikir Mecmuası, 1933 tarihli sayısında, “Bizde kürsü iktisatçıları ve iktisat ilmi” yazısında geçiyor. Bu derginin tıpkı basımı yapıldı. Tam cümle şöyle:
“Cumhuriyet hükümeti adamları başta Büyük Gazi olmak üzere Türkiye’de ilim hareketini takip ediyordu. Mülga (ilga edilmiş, kapatılmış) İstanbul Darülfünunu iki sene evvel ziyaretleri esnasında müderrislere en can alıcı suali sordular: Türkiyede ilim adamları arasında ecnebi müellifler tarafından site edilen kaç kişi ve kaç eser vardır?
İşte Sancar bu bakışın ürünüdür.

Keriman Halis ve Nutuk’tan

Dahası var: Mustafa Kemal 1932’de ilk Dünya güzeli seçilen Keriman Halis’e gönderdiği mesajda şöyle der: “Övünç duyduğumuz tabii güzelliğinizi fenni tarzda muhafaza ediniz. Bununla beraber asıl uğraşmaya mecbur  olduğumuz şey ... yüksek kültürde ve yüksek fazilette dünya birinciliğini tutmaktır”.

Ve NUTUK’u şu sözlerle sonlandırır: 
Efendiler bu beyanatımla milli hayatı son bulmuş farzedilen büyük bir milletin istiklali nasıl kazandığını ve bilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan milli ve modern bir devleti nasıl kurduğunu ifadeye çalıştım.”

Sağol Aziz Sancar..
22 Mayıs 2016 Pazar / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Pembe Köşk’te Yemek, Sancar, 19 Mayıs




Orhan sana bir kararımı açıklıyorum, ne düşünüyorsun, Nobel Madalyasını Anıt Kabir’e Atatürk’e hediye edeceğim... Ama bunu şimdilik saklı tut, açıklanmasını istemiyorum..”
Aziz Sancar, Stockholm’de Nobel Töreni Haftası’nda Grand Hotel’de başbaşa sohbette bunu açıklıyor. Aralık 7-8 gibi. Ne diyebilirdim ki, büyük sevincimi dile getirdim. “Ne yapacağım madalyayı evde..” diye de gerekçelendirdi. Sancar, büyük bir toplumsal insan! Bunu sonra yazacağım.
İkisi replika üç Nobel madalyasından birini ABD’de üniversitesine, birini mezun olduğu İstanbul Üniversitesine diğerini, aslını da Atasına hediye edecekti. North Carolina Chapel-Hill’de madalyası geçen ay sergilendi. Üniversitenin en önemli kütüphanesinde (herkesebilimteknoloji.com haberi). İkincisi, bugün Anıtkabir’de Atasına çok yakın yerde törenle sergileniyor. Üçüncüsü de İstanbul Üniversitesi’nde 23 Ocak’ta törenle sergilenecek.

“Anam Ata’ya adeta tapardı”
Sancar böyle biri. Cumhuriyetçi ve Atatürkçü.. 10 çocuğunu da okutan, okuma yazma bilmez Meryem Anam da Atatürk’e adeta tapardı, der. Savur’da, babası imam bir Meryem ana, geleceği büyük bir zekası ile görüyor ve çocuklarını okutuyor. Sancar “tanıdığım en zeki kadındı” der (Aziz Sancar ve Nobel’in Öyküsü kitabım)
Bu Nobel ödülünü Atatürk ve Cumhuriyet sayesinde aldım dediği her yerde, ortalık alkış ve coşkudan yıkılıyor. Bu, gerçek Türkiye’dir. Kimse aldanmasın. Anasından ve ailesinden aldığı eğitimin önemi ana dersini, tüm Türkiye’de sürdürüyor. Adeta Meryem Ana’nın kutsal bir vasiyeti, emaneti gibi..
Sancar diyordu ki İnönü Ailesi’nin Pembe Köşk’ünde onuruna verilen yemekteki kısa konuşmasında: “Atatürk Sakarya’da büyük meydan muharebesini sürdürürken, Ankara’da Meclis’te eğitim konusu tartışılıyordu! Atatürk, geleceğin en önemli konusu olarak eğitimi görüyordu, ne kadar uzak bakış.. Atatürk ve İnönü sayesinde iyi Alman hocaları da getirterek Türkiye’de üniversitenin temellerini attılar ve benim çok iyi Alman hocalarım ve tıp fakültem oldu..
Şimdi Anasından ve Atasından aldığı bu misyonu sırtlayarak sürdürüyor. Ülke ve vatan sevgisinin bence en büyük dışa vurumu budur, yani eğitime katkısı ve bu konuda üstlendiği rol modeli. 20 günlük ziyaretinin her günü eğitimle dolu..

ATATÜRK’ÜN SOFRASINDA, PEMBE KÖŞK
Stockholm’deki görüşmede Gülsün Bilgehan ile de haberleştiğini söylemişti. Gülsün hanım, ta o zaman aramış, tebrik etmiş ve yazışmalarında Pembe Köşk davetini kesinleştirmişlerdi.
Bu ilk gidişim Pembe Köşk’e..
Orası ülkeyi kurtaranların ve sonra da Cumhuriyeti kuranların ana karargahı durumunda oldu yıllar boyu. Önce Ata ile 10 yıl, sonra da İnönü ve Ailesi ile.. Orası bir müze-ev! Evet gerçek müze! Giriş katı tarihle dolu. Üst katta ise İnönü’nün kızı Özden Toker Hanımefendi oturuyor. Her gün de müzeyi, gelen öğrencilere gezdiriyor ve anlatıyor.
Heyecanlandırıcı bir atmosfer.. Nereye, hangi köşeye, tabloya, resme, yazıya baksam, Özden Hanım anlatmaya başlıyor.
Davetliler kimler? Gülsün Hanım bir “aile toplantısı” diyerek epey kısıtladı, kızı Zeynep Bilgehan bu sınırlamaya özen göstererek, sadece Sancar ve Fransızca öğretmeni Melahat Hanım’ı zikrederek yazdı Hürriyet’te; Milliyet ise epey isim verdi.

Sade ve zarif

Ben de biraz bilgi vereyim. Sade ve zarif bir sofrada Türk mutfağınden nefis yemekler takdim edildi. Davetliler arasında tabii ki Gwen Sancar, Aziz’in yeğeni Metin Bey ve Eşi, Melahat Şahinoğlu ve Eşi, eşleriyle geniş İnönü Ailesi, Metin Heper ve Eşi, Hacettepe Rektörü Haluk Özen ve Eşi Seza Özen, Tayfun Özçelik ve Eşi, ben ve Özlem Yüzak... Ece Bilgehan, en genç olarak İsmet İnönü’nün oturduğu uzun masa başında yerini almıştı!
Günün sürprizi şüphesiz Aziz Sancar’ın Mardin Lisesinden öğretmeni Melahat Hanımdı. İlk kez karşılaşıyorlardı ve Sancar öğretmeninin elini öpüyordu! Heyecanlı görüntüler yaşadık. Yan yana oturduk masada. “Kendimi bundan sonra Nobel ödülü alan Aziz Sancar’ın öğretmeni olarak tanıtacağım” diyordu!

Atatürk’ün sofrası

Atatürk bu sofrayı da kullanıyordu Pembe Köşk’te. Özden Hanım en azından her hafta, diyordu. Ülkenin fikir, bilim, sanatta ileri gelenleri çağırıyordu en önemli konuları tartışmak için.. Hesap ettim, 1927’den 1937’ye kadar 10 yıl boyunca belki de 400-500 kez burada Ata’nın Sofrası kurulmuş. Tabii Çankaya da var..
Ortam aynı, atmosfer aynı, tabaklar aynı..
Sadece orijinal masa Sevinç Hanımlara gitmiş, üzerinde yemek yediğimiz ise benzer ölçüdeki..

Damat ve oğlu Ecevit’i tutuyor

İsmet İnönü üzerine anlatılan ilginçti. Örneğin damadı ve gazeteci Metin Toker ile Erdal İnönü, CHP’de İnönü- Ecevit ayrılığı ve mücadelesi patladığında, İnönü’yü eleştirmişler ve Ecevit’in yanında saf tutmuşlar!
Görüyor musunuz Cumhuriyetin özgürlüğünü! Ve bugün iktidarv e çevresine egemen olan biat kültürünü!
İsmet İnönü ilk kez hesap makinesini burada görmüş. Çocukları baba bak bu makine her hesabı yapıyor, deyince önce inanmamış. Sonra makineye hesap yaptırmış, çarpmalar bölmeler.. Hepsi tutunca, hayranlığını gözlememiş..
Aziz Sancar vesilesiyle İnönü Ailesiyle bu atmosferi solumak, bana çok iyi geldi..

Dahası var, sonraya...
19 Mayıs 2016 Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet