Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

27 Şubat 2018 Salı

Ürettiğiniz borç içinde batma olasılığımız ne?

26 Şubat Pazartesi, 2018 / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

Dikili ağacınız, yok ülkeye neyin inşa ettiniz, diktiniz” söylemini ikide bir gündeme getiren ve CHP’ye yerden yere vuran Cumhurbaşkanı ve diğer iktidar liderleri karşısında CHP’lilerin doğru dürüst savunma yapabildiklerini görebiliyor muyuz?
Savunma, bu Cumhuriyet sizden önce “şunları dikti, üretti, yaptı..” biçiminde büyük bir halkı aydınlanma kampanyası olarak yürütülmediği sürece, bu millet, gece gündüz televizyonların 30 kanalında birden ve aynı zamanda yayımlanan iktidar konuşmalarını dinleye dinleye, yahu gerçekten de her şey bunların zamanında yapıldı diyecek.. (*)
Zaten kendilerinin de “çalıyor ama çalışıyor” söylemi, ülke çapında kabul görmedi mi??
CHP bunu başaramıyor. Biraz haksızlık yapmış olsam da: Günlük sade suya tirit polemiklerle hayatını geçiriyor.
60 milyar doları aşkın, kendilerinden önceki Cumhuriyet hükümetlerinin ürettikleri değeri satarak iktidarlarına katık yapan bir iktidar var karşılarında.. Ama bu gerçeği günler sürecek bir kampanya ile halka açıklayacaklarına, bir sıradan haber veya parti sözcülerinden birinin demeci ile geçiştiriliyor.
Türkiye’nin borç yükü de aynı öyle, bir parti yetkilisinin uzun demeci olarak okuyoruz gazetelerde, (tabii ki esas olarak Cumhuriyet’te).
Mahfi Eğilmez’in yazısından bakıyorum şimdi:

Kırılganın en kırılganı

Türkiye’nin toplam (özel+devlet) brüt dış borcu 438 milyar dolar. Bunun Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’daki payı yüzde 52. Yani toplam hizmet ve mal üretiminin yarısından fazlası dış borç. Kırılgan 5’li diye dünyanın andığı ülkeler arasında en yüksek oran bizimki. Mesela Breazilyanın bizdan fazla borcu var: 556 milyar dolar. Fakat bu borcun GSYH’daki payı küçük: yüzde 30.
Yani, Brezilya ekonomisinin bu borcu ödeme kapasitesi bize göre çok yüksek, kırılgan olmasına rağmen üretiyor.
Bizim ekonomi ise, neredeyse tamamen borçla dönen bir yapıya sahip. Özellikle 2016’dan sonra dış borçta füze gibi artış var. 2002-2015 arası 3,5 kat artış..
Türkiye’nin 2002’de toplam brüt dış borcu azdı, 130 milyar dolar yakın, fakat GSYH içindeki payı da çok yüksekti: Yüzde 54.8.
Ekonomist diliyle konuşamayız, bütün bu borç yükü şunu anlatıyor: Asla makul bir borç değil. Sermaye ihtiyacında tamamen, vay alçaklar, vay faiz lobisi diye saldırdığınız Batı’ya muhtaçsınız..

Havada yerli ve milli lafları

Afedersiniz yerli ve milli iddiasındaki iktidara yakıştıramıyorum bunu! Ne rezalet! Damarlarında (ekonomi) yabancı kanı akıyor!
Yüksek borç tutarınız aynı zamanda şunu söylüyor: Aldığınız borca daha yüksek faiz ödüyorsunuz. Kırılganlık, üretemezlik, yüksek (teknolojik) katmadeğerli bir ekonomi yaratamayın düşük ve orta teknolojik bir ekonomiye saplanıp kalmanız, yüksek borca bağımlılığınız gereği olarak faiziniz de yüksek. Ne kadar, 150 milyar dolar toplam faiz mi ödediniz?
Tamam, tüm ülkelerin borcu var. Ama yüksek teknolojik mal ve hizmetler üretme kapasiteleri yüksek ve bir sorun yaşamıyorlar. İleri teknoloji ihracarı, toplam ihracak içindeki yapı yüzde 4’ün altında!
Bu şu demek: ihracatın yüzde 94’ü emek yoğun, düşük ve orta teknoloji üretimine dayanıyor. Yani, ihracatın getirdiği kazanç az. Yaygın yeterince sermaye üretimine katkısı zayıf. Dolayısıyla sermaye açığını da ancak borca yüklenerek kapatabiliyorsunuz.

Sermaye üretemeyen yapı

Köprüler, otoyollar tüneller ve havaalanları... hepsinin kaynaklarını araştırın, dış borçla döndüğünü göreceksiniz. Üstüelik bunların hepside iyi faizler ödüyoruz! Fakat bunlar ekonomiye yüksek katma değer, dolar, getirmedikleri, “sermaye üretmedikleri” için, üretken ekonomiye katkıları minimal düzeyde. Mesela tünel, köprü, oto geçişlerini “dışarıya ihraç” edip dolar kazanamıyorsunuz!
İhracat her şey değil tabii.. Bu ülke insanı için de önemli hizmetler gerek. Ama yüzmilyarlarca dolar borca girerek yatırım yapıyorsanız, bunun ekonomiye çok önemli ve katma değeri yüksek geri dönüşleri olması gerekir.
Oysa, iktidara geri dönüşü “çalıyor ama çalışıyor” halk söyleminden ibaret kalıyorsa!

(*) Ne zaman basın özgür olur? Kanallar, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, iktidar önde gelenlerinin politik söylem ve palavralarla dolu konuşmalarını baştan sona yayınlamadıklarında, bunlardan sadece haber bültenlerinde kısa özet vermeyi başardıklarında...

25 Şubat 2018 Pazar

Neyi başardınız, hangi değeri yarattınız, anlatınız

25 Şubat Pazar, 2018 / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet


16 yıldır iktidardasınız, yüksek değer olarak başardıklarını öğrenmek istiyoruz.
Hayır tünelleri vb kötüleme niyetim yok. Bir iktidarın tercihi tünel ve köprü yapmak olabilir, hatta dünyanın en büyük havaalanı da... Bir iktidar, sadece yol köprü tünelleri büyük yapıtlar diye halkın gözüne sokarak oyları almayı ve yeniden iktidara gelmeyi planlayabilir.
Nitekim  bunu yaşıyoruz. Üçüncü havaalanı ve kuzey ormanlarını mahveden girişimin İstanbul’u çıplak, kel, susuz vb bırakacağını göze alıyorlar. Ama onlar şimdiye bakıyorlar, yarın ve gelecek çok uzakta!
Fakat tüm iktidarını bu görünür yer üstü büyük yapıtlar üzerine kuran bir iktidara nasıl yaklaşmalıyız? Öncelikle söyleyelim: Bu politikanın, bırakalım ülkeyi çok zor durumda bırakacağını, kendi iktidarlarını da yıkacak sonuçlar üretecektir.
Önceki yazımda iktidarın muhalefete yüklenirken en çok kullandığı söylemin “bu ülkede bir dikili ağacı bile olmadığı” metaforu üzerinde durmuştum. Ve kendileri bizzat, 4 dikili ağacı olmayanların ürettiği değerlerden 60 milyar doları aşkın mal ve mülkünü sattığını açıkladılar, şimdi de 12 şeker fabrikasını daha satışa çıkardılar!
Cumhurbaşkanı son zamanlarda savunma sanayi ile övünüyor ve kendi silahımızı ürettiğimizi söylüyor. Bakarsınız ki, bu savunma sanayini de kendileri kurmuş.

Gerçekleri anımsatalım:

TUSAŞ: (Kürk uçak sanayi), 1973
Aselsan, çok değerli, kuruluşu 1975!
Havelsan (Hava elektronik sanayi): 1982
ROKETSAN: 1988, ülkemizde roket ve füze tasarımı, geliştirilmesi ve üretimi için.
Bunlar Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı bünyesinde toplandı: 1987... bu çerçevede Aspilsan, İSPİR gibi yan kuruluşlar da var.
Bugün ulaştığı bilgi, tasarım ve üretim değeri bakımından olağanüstü işler başarıyorlar.
Fetöcüler bu kuruluşları dağıtmak ele geçirmek için de girişimde bulundular ve şüphesiz ki casusluklar yaptılar. Kimbilir CİA’ya falan ne bilgiler aktı! Tabii en büyük yardımcı ve destekçileri de AKP iktidarıydı.

1970 – 1980’in başarısı

Cumhurbaşkanı övünüyor, yerli silah sanayindeki gelişmeler için. Ama yarattıkları hava, sanki bu kuruluşları da kendileri kurmuş gibi. Oysa Türkiye’nin uyanışı Kıbrıs Harekatı sonrası oldu ve tüm bu kuruluşlar ABD ve Batının ambargoları bir sonucu olarak ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı neden bunun altını çizmez?
Evet iktidarları döneminde savunma sanayi projelerini –sonradaki dönemlerinde- desteklediler. Ve  sonuçta bu süreçte yeni bir aşamaya ulaşıldı.
1980 ve 1990 yıllarında siyasi iktidarların ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki bilinç sıçramasının sonucudur. Milli gemi, milli tank vb tüm bu sürecin parçalarıdır, fikir olarak bu iktidarın bir dahli yoktur bu süreçte, desteklemekten başka.
Sadece şimdi övünme payını çıkartıyorlar.
Yani savunma sanayi da onların yarattığı bir büyük değer değildir.

O zaman ne yarattılar? Yoksa sadece borç mu.. Yarın bu noktaya bakacağız.

23 Şubat 2018 Cuma

Türkiye ve Orta Doğu için Hayalin var mı? RTE suçluyor

Yeni Kalkınma Planı açıklandı, ayrıntılarına bakmadım henüz, ama Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın açıklamalarından anlıyoruz ki, ana vurgu “yerli ve milli üretim”e.. 
Siyasette bölünme aracı olan yerli ve milli partiler vb ekonomiye indirgendi ya, Cumhurbaşkanı yine köprülerden, oto yollardan, denizaltı tünellerden, üçüncü devasa havaalanından bahsetti, ve muhalefete yüklendi, sizin ne hayaliniz var, hiç olmadı ki..
İlginç başka bir şey daha söyledi, Kendi projeleriniz yoksa başkalarının projesinin aleti olursunuz...
Şimdi sırayla, önce sonuncusu.. Ki ben özellikle Suriye ve Orta Doğu yazılarımda kaç kez vurguladım, ekranlarda sürekli dile getirdim: Orta Doğu’da emperyalist bir parçala, etnisite ve mezhepleri kışkırt, birbirine düşür, öldürt, yönet politikasını istemiyor musunuz..
O halde bölgenin 4-5 ülkesi mutlaka bir araya gelecek, bölgeyi büyük bir kalkınma, barış ve ortak savunma bölgesi ilan edecek.
Bu büyük insan, büyük politika, büyük meydan okumadır. Yapanlar ilelebet kahraman olur.
Fakat RTE’den böyle bir işaret hiç yok. Son eğilim, Tillerson ile 3 saati aşkın görüşmeden sonra, biraz ABD’ye yanaşmak oldu. Bu yanaşmanın önüne bir “temkinli” lafını ekleyerek. Böyle bir birliktelik olsa olsa sadece Suriye’nin bölünmesi üzerine olur..

Kılıçdaroğlu: Lütfen sahaya

Kılıçdaroğlu da ilk kez bu bağlamda konuştu: Niye 4 ülke, İran, Irak, Suriye ve Türkiye liderleri bir araya gelip ortak barış ve savunmada anlaşmıyor? Temel politika bu olmalı, CHP korkusuzca bu söylemini biçimlendirip daha sık gündeme getirmeli..
Dahası, bizzat CHP lideri bu dörtlü girişimi sahaya inerek, giderek, el sıkışarak gerçekleştirmeli..  Böyle bir politika Orta Doğu için müthiş doğurgan olur.. Bir hayalin peşine düşülmeli.. Orta Doğu’nun yeni ve cesur kahramanlara ihtiyacı var. CHP’nin da laf yetiştirmekten çok kabuğunu yırtmaya..
Böyle bir girişim Orta Doğu için büyük bir adalet yürüyüşü olur.
CHP içindeki kalıp düşünceler, amalar-mamalar, o düşman-bize rakip, bu düşman vb gibi düşünceler buna izin verir mi bilemem. Hepsini çöpe atın!
Temel yaklaşım şu olmalı, bizi geçmişin mezara gömülesicesi müktesebatı, hainlikleri, savaşları, rekabetleri yönetmemeli..
Bizi, bölgeyi gelecek yönetmeli! Geleceği kurmalıyız, yaratmalıyız ve geçmişi batırmalıyız!

Cumhurbaşkanı’nın çivileri

Cumhurbaşkanı, bir çivi mi çaktınız, diyor yine. Politikacının ağzını büzemezsiniz, konuşacak, saldıracak, gerecek, şüphesiz ki haksız da saldıracak. Erdoğan böyle bir lider!
Ama bunun karşısına gerçeklerle çıkmalı.
En büyük gerçek Cumhuriyet’in “malını mülkünü” sata sata bitiremedikleridir. Bugüne kadar 60 milyar dolar Türkye Cumhuriyeti’nin malını mülkünü satıp ayakta kaldığıdır AKP’nin. 
60 milyar TL değil, 60 milyar $.. Çarpın 4 ile 240 milyar TL’ye yakın eder, Türkiye’nin milli gelirinin üçte birinden fazla eder.
Bunu, 11 Ağustos 2017 tarihinde Maliye Bakanı Naci Ağbal açıkladı. Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergesine verdiği yanıtta, AKP iktidarı zamanında, “18 Kasım 2002 - 25 Temmuz 2017 dönemindeki özelleştirmelerin toplam tutarı 59 milyar 558 milyon 255 bin dolardır” dedi.
Aradan 6 ay geçti, 65 milyar dolara doğru yükseliyordur!
Cumhuriyetin tüm “dikili ağaçlarını” sattılar, sata sata bitirmediler..
Limanlar, fabrikalar ve arsaları...
95 devlet kuruluşundaki tüm kamu payları, elektrik santralleri (81 tane), tesisler- işletmeler, gemiler, maden sahaları..
Şimdi de 10’dan fazla şeker fabrikası satışı bekliyor.
Ve manevi bir olay: Atatürk’ün millete miras olarak devrettiği Atatürk Orman Çiftliği’ne de el kondu..

Hayalin yoksa..

Ama Erdoğan’ın bir söylediği çok doğrudur: Hayal bile edemezsiniz.. Bunu Kanal İstanbul toplantısında dile getirmiştim: Biz muhalefet olarak İstanbul için hiç bir hayal inşa etmedik. Köprülere karşı çıkıldı, ama tepe tepe kullanıldı. Hep iktidarların “hayalleri”nin peşinde dolaştık. Hayat böyle geçti.
Şüphesiz ki İstanbul’un bugünkü kaotik yaşanmaz yapısı ortaya çıktı bu “hayal”ler ile.
Doğan Kuban hocanın her hafta yazdığı Herkese Bilim Teknoloji’deki bir yazısında paylaştığı bir İstanbul düşü projesini bile paylaşan, sahiplenen, büyüten olmadı.
***
Şu çivileri nasıl, hangi parayla çaktıkları kısmetse Pazartesiye.
15 yıldır yerli ve milli kalkınma neydi?

 22 Şubat Perşembe, 2018 / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet