Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

19 Eylül 2014 Cuma

Bakanlar Kurulu Yetkisi Çankaya’ya Devredildi

Vatana ihanet dışında söylediklerinden ve icraatından sorumlu değil.. O nedenle ortalığı karıştırabilir. Biz söylesek soluğu derhal içeride alacağımız, mesela Cemaatin bile olsa yasalara göre çalışan ve denetim altında olan bir bankayı iflasa sürükleyecek konuşma yapabilir. Bankaları denetleyen kuruma (BDDK) adeta talimat verebilir...
Öylesine güçlü ve doymak bilmez bir ego sahibi.. ülkenin bütün kurum ve kuruluşları, hele hele devletle ilişkili iseler, bütün medyası, o ne diyorsa derhal karar alacak ve uygulamaya koyacak. Yasa da o, anayasa da.. Aç aç, kapat kapat, yaz yaz.. Sorumsuzluğun bu kadarı..
Yahu Bakanlar Kurulu var... Başbakan unvanı taşıyan da var. Bakanlar arasında ekonomiden maliyeden sorumlu bakanlar var.. Şimdi, düşman bellediğin bankayı batırdın diyelim.. (Aynısını Doğan Medya’ya karşı yapmıştı, bu kuruma saldırılarını sürdürüyor!) Peki Cemaat için kötü de, ülke için iyi bir şey mi yaptın... Diyelim ki bu kararın mali krize yol açtı, başka bankalar da battı.. Veya ekonomik hayatın bir tek kişinin iki dudağı arasında olan, kurum ve kuruluşların ve üstelik hükümetin hava civa olduğunu gören dünya, bu ülkeyi güvenilmez buldu, almaya mecbur olduğun kredilerin faizlerini arttırdı..
Soruyorum.. Acaba kredi derecelendirme kurumu Fitch’in not indirimi mi daha olumsuz etki yapacak ülkeye, yoksa Batırın bu bankayı, talimatı mı? Geldiğimiz noktada, ekonomiye verilecek olumsuz notun tek sorumlusu RTE olacak. RTE, ülkenin faizini arttırıyor, yani o hani ağzından düşürmediği “faiz lobisi” var ya, adeta gönüllü yardımcısı! Bu durumda ülkenin peşpeşe ekonomik kayıplara uğraması kaçınılmaz..
Ama buna yol açan ise hesap sorulamaz bir insan... Mehmet Şimşek ve Babacan, çok merak ediyorum, seçimlere kadar hükümette bakan olarak kalırlar mı..
RTE fiili olarak başkanlık ediyor.. Davutoğlu ve Bakanlar Kurulu’nun işlevi giderek Recep beyin talimatlarını uygulayacak bir kurula dönüşüyor. Dün Güvenlik Zirvesi’ni Köşk’te topladı.. Peki hükümet nerede? İcraatleri için Çankaya’dan onay bekleyen veya yetkilerini Çankaya’da devretmeye başlayan bir yönetim dönemine girdik. İhvancılar ülkeye gelebilir diyor.. Hükümeti neci?

PARAYI ÇUVAL, FELAKETİ MUTLULUK YAPMA DÖNEMİ
RTE dün New York Times’a haberi nedeniyle alçaklık edepsizlik diye saldırdı.. Yakın zamana kadar da bu dünya gazetesinin kapısını aşındırıyorlardı... NYT ne yaptı? Ankara’da IŞİD’e adam devşirildiğine ilişkin, haber - söyleşi yayımladı, isimler verdi.. RTE’nin kanına dokundu bu, namaz kıldığı Hacıbayram camiinin yakınlarındaki bölgeden gençlerimizin 400-600 dolar maaşla IŞİD’e devşirilmesi..
Yalan mı gerçek mi, bunu söylemelisin.. NYT’a saldırmak, benzer haberleri yapan tüm medaya, tüm dünyaya saldırmaktır.. Basın özgürlüğünü batırmaktır.. Ki yıllardır yaptığı da budur..
RTE artık şuna inanıyor: Ben reddedersem herkes inanır ki öyle bir şey yoktur..
Ben bütün gerçeklere, hayır dersem herkes de bana inanır..
Ben, gerçeği doğru, doğruyu yanlış, ölüyü diri, parayı çuval, felaketi mutluluk, olmayanı var, olanı yalan yaparım, herkes de bunu böyle kabul eder..
Eh yalan da değil, bugüne kadar orada ayakta durduğuna göre.. buna en çok kendisi iman etmiş durumda, yaparım ve inandırırım.. Ortaya çıkıp bir gürledim mi, hele hele kesinlikle hepsi yalan gibi yüksek perdeden inkar ettim mi, olayı bitiririm.. Salon da alkıştan yıkılır..
O alkıştan salonu yıkanların beyni, bütün bunların nasıl kendilerine ve ülkeye bir silah olarak döneceğini düşünebilecek bir kapasitede değilse....
Cezasını eninde sonunda çekeceksin..

YERİNDE KIMILDAMASININ MALİYETİ NEDİR?
Çiğdem Toker, örtülü ödenekten harcamaların, RTE’nin Cumhurbaşkanlığını ilan ettiği ve kampanya yürüttüğü son iki aylık dönemde nasıl birden fırladığına dikkatleri çekti.. Bir kişiyi düşünün ki isterse 1 milyar TL’ye yakın parayı istediği gibi harcayabiliyor.
Ben başka bir noktaya dikkat çekiyorum: RTE’nin Türkiye’ye maliyeti inanılmaz derecede yüksek. Hiç bir Başbakan veya Cumhurbaşkanı için hazineden bu kadar harcama yapılmamıştı. Hiç bir liderın örtülü ödenek harcaması, RTE’ninkinin yanına bile yaklaşamaz.. Düşünün ki Tansu Çiller, bir dolandırıcıya 10 bin lira kaptırdı diye yıllarca yazıldı çizildi, Parsadan olayı..
Ama RTE’nin örtülü ödenek harcamalarını konuşan var mı? Bu harcamalar konusunda herkesin şüphe etmesi normal hale geldi.. Hele hele hükümetten 4 bakanın düşmesine yol açan yolsuzluk ve rüşvet olayından ve RTE’nin bu dosyayı kapatmak için elinden geleni yapmasından sonra..
Özel uçakların biri geliyor biri gidiyor, 1 milyara yakın Aksaray yapılıyor..
RTE’nin şöyle yerinde bir kımıldamasının bile ülkeye maliyetini düşünün..
Bunun bir hesabını yapan var mı?

---18 Eylül 2014, Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Demek ki Bizim Cumhurbaşkanımız Değil

Bu başlığı okuyunca bir çoğunuzun “zaten değil ki, ne demek istiyorsun..” diye soracağını biliyorum.. Olsun, beğenmesek de, bize ve ülkeye yakışmıyor olduğunu düşünseniz de, Türkiye’nin seçilmiş Cumhurbaşkanı.. Ayrıca demedi mi ki “ben herkesin Cumhurbakanıyım..”, dedi, üstelik bir kaç kez..
Ama bi dakka.. bizzat kendisi gerçekten herkesin Cumhurbaşkanı olduğuna inanıyor mu? Hayır, inanmıyor.. Yani kendisini, yani “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı” olduğunu inkar eden bir politikacı ile karşı karşıyayız..
Biliyorsunuz Cumartesi günü medyayı topladı, “basına kapalı” yemekli bir basın toplantısı, veya basınlı toplantı yaptı..
Gizli! Kimden gizli? Aslında “medya”dan gizli..
Çünkü RTE kendi adamlarını toplamış.. Hepsini bilgilendirmiş.. Ağızlarından kerpetenle tek laf alamıyorsunuz.. Yahu ne dedi söylesenize!? Önceki gece Habertürk’te Ece’nin Enine Boyuna programında, mesela RTE’nin en yakınlarından, politikalarından zerre şaşmayan, RTE’ye hayran ve kurban, benim “eski yoldaşlarımdan” Ethem Sancak’ın Akşam gazetesinin Gn. Yay. Md. Mehmet Ocaktan’ı sıkıştırıp durdum.  I.. ıhhh! Çok iyi tembihli! Bir şeyler dese kulakları çekilecek sanki!
Ama, girdiği konulardan anlaşıldı ki, özellikle IŞİD meselesinde görüş ve politikalarını açıklamış RTE.. Kendi medyasını nasıl hareket etmesi gerektiği konusunda bilgilendirmiş. Bir de Yeni Anayasa konusu..
RTE şöyle düşünüyor: Biz ABD’ye gelin şu Esad meselesini halledelim, yan çizdiler. Böylece orada IŞİD doğdu.. Esad iktidarda olduğu sürece IŞİD meselesi çözülmez. Gelin topyekün çözelim bu konuyu..
Yazdığım gibi, Esad RTE’nin kafasından hiç çıkmayacak! Oysa ABD’nin önümüzdeki aylarda, IŞİD’in yayılmasını durdurmak için Esad ile ittifaka gitme olasılığı çok yüksek.. PKK-Peşmerge güçleri ancak kendi sınırlarına yakın bölgelerde “savunmacı” olarak savaşabilir.. Bağdat ordusu, başlarına Amerikalılar geldi diye, yelyepelek kaçtıkları bölgelere ne kadar geri dönüp savaşacaklar göreceğiz.. Derinlerdeki güç ise Esad ve ordusu..

ANA MEDYAYI DIŞLARSAN...
Neyse dağıtmayalım konuyu; Cumhurbaşkanı, ser verip sır vermeyecek medyasıyla, patron ve genel yayın müdürleri gibi en sıkılarıyla toplantı yapıp, Türkiye’yi bilgilendiren ana medyayı dışladığına göre, kimin Cumhurbaşkanı olduğunu da böylece ilan etmiş oluyor..
Bunu zaten biliyorduk da, RTE’nin bizzat bu durumu kayıtlara geçirmesi iyi oldu.. Bu bölücülüğünü, tarafgirliğini sonuna kadar sürdürür..
Sadece o mu? Ya Başbakan’a ne demeli? Davutoğlu da bir kısım medyayı bilgilendirdi. Neyseki orada Hürriyet, Milliyet de vardı.. Ama Cumhuriyet ve diğerleri yoktu. Neden? Davutoğlu RTE için o partilerüstü bir kimliğe sahip, o makam tartışma konusu yapılmasın demiş.. Yaaaaaaa! RTE’nin medyaya karşı ayrıştırıcı tutumu Davutoğlu’na bir şeyler söyüyor mu!? Şunu da demiş, CHP ve muhalefet bölücülük yapıyor! Vay canına!
***
Bakan, hükümet hallerinden gidiyoruz bugün:
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, kazaları önlemede değil, ama kaza zamanlarında top ateşine tutulduğunda, o da, işverenlere veryansın ediyor..  Bakın ne demiş: Kefenin cebi yok. Ya insanı önceleyecek ya da piyasadan çekileceksiniz, çağdaş köleleştirme...” Şimdi bunları duyunca Aferin Bakana! demez misiniz, işte tam da emek dostu..
Ama hiç de öyle değil.. Örneğin Soma’da 302 insanımız öldü, dava yürümüyor, ididaname yazılamıyor çünkü ortada bilirkişi raporu yok.. Üstelik, Soma’ya denetlemeye gidip de çay kahve içen, maden için olumlu rapor veren müfettişlerine ve bakanlık yetkililerine soruşturma izni vermiyor.. Korumasına almış hepsini.. Türk Tabibler Birliği ve Mimarlar ve Mühendis odalarına da madende inceleme izni vermemiş... 

RTE DE AYNI SÖZÜ SÖYLEMİŞTİ
Dün yazmıştım, Davutoğlu: “.. inşallah bu ülkede bir daha hiç bir başbakan, herhangi bir mahkeme karşısında hesap verme zorunluğunda kalmayacak. Hesap vereceği makam, onu, o iktidara getiren milletin tam kendisidir ve Allah’ın huzurudur..” diyor..
RTE’nin sözlerine rastlayınca dün yeniden konuya dönüyorum. Şu 17 Aralık 2013 Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonunu, tam o gün, RTE bir yandan fısır fısır oğlu Bilal’e “evi sıfırlama” konusunda talimatlar verirken, gittiği Konya’daki demişti: “hiç bir tehdide boyun eğmeyeceğim, Türkiye’de artık söz milletindir, karar milletindir..”
Yani, mahkeme, rüşvet, yolsuzluk falan hiç takmam kardeşim.. Gideriz sandığa, mahkeme de irade de orasıdır, verdi mi oyu tamam..
Davutoğlu, kendisi hoca, ama siyasette hocası RTE. “Başbakanların hesap vereceği makam, onu, o iktidara getiren milletin tam kendisidir ve Allah’ın huzurudur.”
Dünyada hiç bir seçilmiş atanmış lider kimseye böyle bir söz etmez.. Çünkü yasa ve hukuk akrşısında sorumlu olduğunu ve gerektiğinde hesap vereceğini bilir.. Dün demiştim ki: “Aman yanılmayın, bu dünyanın hesapları ile öbür dünyanın hesaplarını karıştırmayın..”
Umarım Davutoğlu bu konuya bir daha girmez..
--16 Eylül 2014 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet


16 Eylül 2014 Salı

Çözüm Sürecine Gözü Kapalı Destek! İmralı Umutsuz mu?

Siz çözüm sürecinin neler üzerinde dolaştığı, çözümdeki alış-verişin içeriği, konusunda herhangi bir bilgi sahibi misiniz? Tamam hükümet durmadan yol haritaları açıklıyor da, bu haritaların arkasında ne var, bilen var mı? Gelin bu sürecin anatomisini ve gözü kapalı destek isteyenlerin niyetlerini anlamaya çalışalım..

Kılıçdaroğlu’nun CHP Olağanüstü Kurultayı’nda tekrarladığı “Avrupa Birliği Yerel Yönetim Şartı”nı kabul edeceğiz, ona konan çekinceleri kaldıracağız..” sözleri üzerine, RTE’nin Kürt yandaşlarından biri, “Oooo CHP hep geride kalıyor, Çözüm Süreci’nde alınan yola bakılacak olursa, bu yerel yönetim şartı çoktaaan aşıldı, CHP’nin çok daha ileri şeyler söylemesi gerekir ki, Kürtler kulak kabartsın..” anlamında konuştu...
Yani, AKP bir veriyorsa CHP iki hatta üç vermeli..
Şimdi Kılıçdaroğlu’nun tanıtım faaliyetinden sorumlu yardımcılığına getirilen Bekaroğlu da (yeni görevi hayırlı olsun, başarılar dilerim), CHP’nin çözüm sürecinde çok ileri adımlar atmasını istiyor.
TV’lerde açık oturumlarda CHP’li yetkililer sıkıştırılıyor: Çözüm sürecine niye katılmıyorsunuz? Tamam katılsın da, nedir o? Tamam ateşkesin sürmesi çok çok iyi de, sonrasındaç ne olacak?
Hükümet yetkilileri 2015’de çözüm tamam diye demeç veriyor.. Şunu bir de biz öğrensek! İnanırsak, ne güzel, sanki bugün nasılsa öyle olacak ve yaşayacak Türkiye.. Değişiklik yok.. öyle mi?
Öcalan ise “yeni hükümetin hiçbir mazerete sığınmadan anlamlı ve derinlikli müzakereleri başlatacak ilke ve mekanizmaları biran önce hayata geçirmesi gerektiği”ni söylüyor..

ÖCALAN UMUTSUZ GİBİ KONUŞUYOR
Hımmm.. demek ki ilke ve mekanizmalar belirlenmiş değil, anlamlı ve derin müzakereler yerine yüzeysel şeylerle eğleniyorlar..
HDP heyetine de son olarak şöyle demiş: "Çeşitli sıkıntı, engelleme, provokasyon, ağırdan alma ve tek yanlı dayatmalara rağmen yürüttüğümüz diyalog süreci yeni bir format altında ve yakın dönemde önemli bir pratikleşme aşamasına geldi, bu safha sadece ülkemizin değil, bölgemizin kaderini de belirleyecek, özellikle hükümetin bu ciddiyetle meseleye yaklaşması ve hız kazandırması hayati bir önemdedir."
Hükümet çözdük tamam çözülüyor, havasını pompalıyor. Öcalan ise adeta, uyutuluyorum burada anlamına gelecek demeçler veriyor ve hükümeti ciddi yaklaşıma davet ediyor… Gerisi lafı güzaf..
Peki alınan muazzam mesafeler olduğu söyleniyordu, nerelere gidildi? Yoksa herkes yerinde mi sayıyor?! Durum öyle gibi…
***
Büyük bilinmezlikler, uyutmalar, umutlar, görüşmeler, devasa laflar arasında geçen bir süreçle karşı karşıyayız.. AKP bir şeyler vereceğini söylüyor Öcalan’a da, tabii ne vereceği büyük bir sır...
Bir alış veriş yapılıyor olsa bile, Öcalan bile bunu ciddiye alamıyor, içerik İmralı-Hükümet MİT Müsteşarı arasında gizli tutuluyor. Öcalan tembihli, konuşma açıklama bir şey, bizi zor durumda bırakma diye..
İmralı’da Öcalan’ın verdiği demeçlerden bazı çıkarsamalar yapmaya, al-ver’in neler üzerinde döndüğünü anlamaya çalışıyoruz..
Mesela dünkü yazımda belirttiğim: “Siyasi özerklik yetmez, mali özerklik de istiyoruz” şeklindeki Kışanak’ın sözleri bir ipucu mu?
 Pek çok kişi, neden Çözüm Süreci’ne katılmıyorsunuz diye sopalıyor CHP ve diğerlerini.. Çözüm sürecinden artık geri dönülemez diyenler gırla.. CHP dışında kalırsa, kaybedecek ebedi olarak diyorlar!
Bilmedikleri bir süreci neden gözü kapalı destekliyorlar?

NASIL ÇÖZÜLÜRSE ÇÖZÜLSÜN’CÜLER
Çünkü çözüm süreci önemli değil, sonuçlanması önemli.. Nasıl sonuçlanmalı? Nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın.. Hepsi kabulleri.. Bir engelleri yok, bir çizgileri ve dur’ları da yok.
En uç çözüm, diyelim mi Güneydoğu’da bir PKK devleti kurulması.. Kabulleri..Yoo hiç abartmıyorum.. Özerklik, federasyon, zaten kabulleri ve istekleri..
En açıksözlüsü Hasan Cemal, Filistinlilerin devlet kurma hakkı var da Kürtlerin neden yok diye soruyor. Diğerleri açık tutum almıyorlar veya alamıyorlar..
Şimdi işin bu boyutta çözülmesi için CHP’nin süreç içine çekilmesi gerekir.. Çünkü, AKP’ye yazık yahu, adamlar bu noktaya kadar getirdiler, şimdi okkanın altına onlar mı gidecek.. Onların yanına bir günah keçisi gerek.. Hatta halkın tepkisinin neler olacağının hiç bilinmediği bu süreçte, CHP’nin bu yükün altında yokolup gitmesi ile bir taşla iki kuş da vurulmuş olur..
Bu kadar önemli bir konuda Meclis’i ve milleti tamamen safdışı bırakan bir çözümün ne çözümü olacağını bilemeyeceğiz..
Ama hissettiğim, CHP üzerinden bir takım numaraların çevrileceği.. AKP’nin şiddetle buna ihtiyacı var..

---15 Eylül 2014 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

15 Eylül 2014 Pazartesi

Köşeye Sıkışan kim? İktidar mı, IŞİD mi?

İktidar, Suriye’de El Nusra ve IŞİD gibi köktendinci terörist örgütlere her türlü desteği verdiği üzerine günlerce reddiye döşesin, hatta Başbakan Davutoğlu IŞİD’İ desteklediğimizi kim söylüyorsa vatan hainidir gibi, anlaşılan artık Yeni Türkiye’nin gönderine çekilmek istenen ama bu ülkede asla sökmeyecek “otoriter bayrağı” dillendirsin... 
Büyük bir çöküş yaşıyor RTE-Davutoğlu’nun Ortadoğu politikaları..
***
Ricciardone, ABD eski Ankara büyükelçisi, Suriye’de kimin terörist kimin ılımlı İslamcı olduğu konusunda, anlaşamadığımız konusunda anlaştık, Türkiye’den Nusra gibi köktendinci teröristlere yardımı kesmesini istedik, diyor..
Newsweek dergisi, ülke içinde hepimizin bildiği bir gerçeği, yaptığı röportajlarla dünyaya yayıyor: Türkiye, IŞİD’in adam devşirme kaynağı! Büroları var, para topluyorlar, toplantı yapıyor, bayrak asıyor ve yüzlerce kişiyi savaşa götürüyorlar.. İktidar böyle bir olayı seyrediyorsa, bu demektir ki, göz yumarak IŞİD’e savaş gücü devşirtiyor...
O IŞİD’çiler ki, Musul’da 49 görevlimizi derdest edip rehin/esir aldılar.. Davutoğlu, hangi gerekçe ve düşüncelerle elçilik personelini boşaltmadı? Bunu açıklaması millete bir borçtur! (*)  
Akla gelen en yakın olasılığı dillendiriyoruz hep: IŞİD bize dosttur, onları destekledik, müttefikiz, bir şey yapmazlar..
Böyle değilse eğer, doğrusunu söylesinler? Elçiliği neden boşaltmadınız, Musul Valisi bile sizlere “korumalarım kaçtı, ben de gidiyorum, elçiliği neden boşaltmıyorsunuz?” demesine rağmen!
IŞİD’çiler şantaj mı yapıyor: Türkiye’deki faaliyetlerimizi engellemeye kalkarsanız, esirleri... Bu rehineler nerede tutuluyorlar, hepsi sağ mı, MİT ve TSK’nin bir operasyonla bunları kurtarma umudu sıfır mı?
Hadi soralım: Acaba IŞİD’in ülke içinde, istediği zaman ortalığı bombalayacakları gizli hücre elamanları var mı yok mu.. Varsa ne kadarlar? Emniyet, MİT ne yapıyor? İktidar bundan korkuyor mu?
ÜSLER IRAK’A MI
Türkiye aynı zamanda, Avrupa ülkelerinden cihatçı müslümanların da Suriye ve Irak’a yol geçen hanı! CİA açıklıyor: IŞİD’in silahlı gücü ikiye katlandı, 31 bine yükselmiş olabilir.. 80 ülkeden 15 bin militanın gittiği sanılıyor.. (Batı ülkeleri yurttaşı bu gençlerin cihada gitmesinin diğer yüzü: Batı’nın dünya politikasının iflası, Batı’ya karşı duyulan büyük öfkenin, ezilmişliğin de bir dışavurumu..)
Amerika’nın en etkin medyaları bombalıyor iktidarı, son olarak Wall Stree Journal: “Ankara artık ABD’nin müttefiki değil.. Asker gördermeye hazır Kürtler öne çıkıyor.. İncirlik’i, Kuzey Irak’taki Kürt topraklarında başka bir hava üssüyle değiştirme zamanı geldi..”
RTE /Davutoğlu’nun, IŞİD’i Suriye Kürtlerine ve Irak Kürtlerine karşı bir baskı aracı olarak kullanma niyetleri ve politikaları da tam çöktü. ABD’nin IŞİD’i temizleme kararlılığı,  nünü göremeyen sıfır derinlikli bir dış politikanın ülkeyi yönettiğinin kanıtı..
Bölge “Gücü”, “Dünya Devleti”, “Lider Ülke” propagandaları, birden kağıttan kaplanlığa, politikasızlığa ve masaya daha oturmadan herşeyi kaybedenlerin oyununa dönüştü!
KÜÇÜK TÜCCAR KAFASI
Siz hâlâ IŞİD’den petrol alarak yandaş şirketlerin ceplerini doldurmayı politika sanın! IŞİD tarafından döşenen onlarca küçük petrol borularına göz yumma tüccarlığıyla uğraşın (Fehim Taştekin, Hürriyet).. Yemen iç savaşına, tüccarlarınızın silah satarak para kazanmalarını, böylece ölüm ticaretini kazanca dönüştürebileğinize güvenin. Türkiye’den yola çıkan silah yüklü gemilerin Yemen civarında yakalanmalarının sizi bölgeden nasıl tecrit ettiğini görmeyin..
Siz hala, silah yüklü MİT tırlarının yasa dışı bir şekilde Suriye’ye sevkedilirken yakalanmasını “hainlik” olarar görün, ama büyük suç işlediğinizi kabul etmeyin..
***
İktidar, İslamcı terör örgütlerini destekleyerek, Suriye’de Esad’ın iktidarını yıkma olasılığının sıfıra yakın olduğunu, bu oyunu kaybettiğini, hâlâ görmüyor mu? Esad ile yeni bir dönemi başlatması için, politikasını 180 derece değiştirmenin, olaylar ve gerçekler karşısında bir dış politik ve pratik zorunluluk olduğunu ve Ortadoğu’da neredeyse tüm devletlerin böyle davrandığını görmüyor mu?
İktidarın, büyük kazanç gördüğü çözüm sürecini nasıl sürdüreceği konusunda da kafası iyice karışmış durumda.
Gülten Kışanak baksanıza dün siyasi özerklik yetmez mali özerklik de istiyoruz, dediğine göre..
Buradan, “Çözüm Süreci”nde, hiç bir zaman açıklanmayan pazarlıklarda, siyasi özerkliğin zaten verilmiş olduğunu mu anlamalıyız?
----
(*) Diyor ki Davutoğlu:” .. inşallah bu ülkede bir daha hiç bir başbakan, herhangi bir mahkeme karşısında hesap verme zorunluğunda kalmayacak. Hesap vereceği makam, onu, o iktidara getiren milletin tam kendisidir ve Allah’ın huzurudur..” Bu, hukuk ve yasa tanımazlığın ilanı gibi.. Başbakanlar hukuk devleti ve yasalar çerçevesinde o koltuğa oturur. Anayasayı yasayı çiğnediklerinde mahkemede hesap verirler.. Bu iş yeryüzünde böyle işliyor.. Kul, yasa ve hukuk hakkı hesapları burada görülür; Allah’a vereceğiniz hesap ise ayrı, onu o tarafın işi . Aman yanılmayın ve “hesapları” karıştırmayın sayın Davutoğlu..

--14 Eylül 2014 Pazar / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

12 Eylül 2014 Cuma

İktidar Çözüm Süreci’nde Açmazda.. CHP ve Kürdistan

IŞİD’e neden tetörist diyemiyor RTE ve Davutoğlu? IŞİD’in varlığını sürdürmesini niye istiyorlar? IŞİD ile Kürt meselesi arasındaki ilişki ne? PKK+Peşmerge nasıl “yükselen yıldız” oldu? CHP Kürdistan kurulmasında öncü mü olmalı?!

Erdoğan ve Davutoğlu, ABD’nin, Suriye ve Irak’ta sünni –selefi kafa kesenler devletine karşı alınacak önlemlerle ilgili “dayatması” karşısında iki arada bir derede kaldılar.. Hayır, zorlukları, 49 Musul Büyükelçilik personelinin IŞİD’in elinde esir veya rehine olmasından kaynaklanmıyor. (Bu konuda yazılıp çizilememesi, iktidarın mahkeme yasağı koyması ve bu yasağa uyulması.. bunların hepsi Türkiye ve hepimiz açısından utanılacak bir durum..)
Sorunları, IŞİD’in Obama’nın açıkladığı askeri önlemler ve kurulan askeri koalisyon sonucu geriletilmesi veya parçalanıp yokedilmesi durumunda, Çözüm Sürecinde, içeride ve Orta Doğu’da izledikleri Kürt politikalarının tamamen kendi denetimlerinden çıkacak olmasından kaynaklanıyor.
Yarım ağızla, o da son zamanlarda IŞİD MIŞİD demelerine bakmayın, terör örgütü deyimini bile kullanmadıkları ve iktidarın kendisine hem politik hem dini ideolojik yakın hissettiği bir örgütten/devletten bahsediyoruz.
Neden kendilerine yakın hissediyorlar, diyorum, uyduruyor muyum?
***
Zerre kadar hayır... 49 yurttaşımızın IŞİD’in elinde esir/rehin olması, iktidarın bugün için sadece bir bahanesi.. Yurttaşlarımızın esir/rehin alınmasından önce de, ne RTE’nin ne de Davutoğlu’nun söylem olarak IŞİD’den terör örgütü diye bahsettikleri görülmedi. Davutoğlu 7 Ağustos’da en çok şunu dedi:
IŞİD dediğimiz yapı radikal, terörize gibi bir yapı olarak görülebilir, ama oraya katılanlyar arasında Türkler, Araplar, Kürtler vardır. Oradaki yapı daha önceki hoşnutsuzluklar öfkelere büyük bir cephede geniş bir reaksiyon doğurdu.. IŞİD öfkeyle büyüyen bir tehdit, ama işin özünü unutmamalı..” İşin özü olarak da Irak’da sünnilerin dışlanmasını ve Suriye’de Esad rejimini gösteriyordu..
Öfkeliler topluluğu” diyor. Uluslararası teröristleri de unutmuş. Sünnilerin Irak’ta dışlanması ve IŞİD’e destek vermesi ne kadar doğruysa, kurulan halifeli- köktendinci İslam Devleti’nin tamamen terör yöntemleriyle kitlesel katliam yaptıkları da o kadar doğru. Karşımızda aynı zamanda bölgeyi köktendinci islamize etmeye yeminli bir yapı var. Afganistan’daki yapılanma, IŞİD yanında zavallı kalır. Yanıbaşımızda bize büyük tehdit, ülkemizde örgütlü ve büyük destek alıyor. Petrol bölgeleri üzerinde hak talebi ile uluslararası petrol yollarını tehdit ediyor..
Ama Davutoğlu, RTE ile paralel görüşte, IŞİD’in niteliği ve bölgede üstlendiği işlev konusunda, sus pus.. Terör devleti değil, Öfkeli İnsanlar Topluluğu..
***
Davutoğlu ve RTE neden IŞİD’e bu yaklaşım içinde ve neden ABD’nin IŞİD dayatması ve politikası karşısında derin rahatsızlık ve açmaz içinde??
1)                IŞİD’in bir devlet olarak kesin ve sürekli bir nitelik kazanması, iktidarın işine geliyor. Düşünsenize, artık ebedi ve ezeli düşmanlarına dönüşen Esad’ı altedecek tek yapı IŞİD orada oldukça ne Suriye yeniden eski Suriye olarak kurulabilir ne de Esad orada rahat oturabilir.. Ama ABD şimdi Esad ile yeniden ilişkiye geçti ve bizimkilerin politikasını yerle bir eden süreci başlattı.. Bu yapının kesin sonu gözüktü.. İki arada bir deredeler..
2)                IŞID devleti, RTE+Davutoğlu’nun elinde Kürt politikası ve “Çözüm Süreci”nde müthiş bir koza dönüşmüştü. IŞİD oradan Kürtleri de sıkıştırıyorlardı, dolayısıyla Kürtlerin RTE’ye muhtaç durumları artıyordu ve iktidar pazarlıklarda önemli bir koza sahipti..
3)                Peşmerge+PKK, IŞİD karşısında tutunamayarak, aslında bir “bağımsız devlet” olarak varolmaktan ne kadar uzak olduklarını gösterdi.. ABD günlerdir havadan IŞİD’i bombalayarak, Peşmerge-PKK’ya nefes aldırdı ve ayakta tuttu. ABD bunca zamandır geliştirdiği planını da kurtarmışs oldu. Bazı yazarların “Kürtler bölgenin kazananı ve yükselen yıldızı” sözlerinin ardındaki gerçek de bu. Öyle bir noktaya geldi ki durum, Demirtaş, Türkiye’nin PKK’ı IŞİD’e karşı silahlandırması gerektiğini bile söyledi! Öyle ya “çözüm ortağı” değiller mi?! İnsan ortağını ortalıkta yalnız ve üstelik Amerikan emperyalistlerine muhtaç bırakır mı?!
4)                Evet, IŞİD’e askeri müdahale ve Türkiye’nin de buraya katılması, RTE+Davutoğlu’nun tüm plan ve programını yerle bir etmiş durumda. Çözüm Süreci artık nasıl seyreder, hep beraber göreceğiz..
5)                Ortada, Çözüm Sürecine dahil olmak için çırpınan üstelik hem de televizyon tartışma moderatörlerince bile pata küte o sürece itilmeye çalışılan CHP var ortada... “AKP’nin ne planladığını bırak. Onu bile aşarak sürece sahip çık..” CHP’ye Kürdistan kurduracaklar.. Sana yakışır diyorlar.. RTE ise “Tek millet tek vatan, tek bayrak, tek dil” diyor..
6)                Bu süreç CHP’yi belki de Meclis’te bile safdışı bırakma sürecine dönüşme potansiyeline sahip... Yoo hayır, ben sadece durum analizi yapıyorum.. Çözüm Süreci’ni diğer yönleriyle bakmayı sürdüreceğim. Bu süreç şüphesiz ki Türkiye’nin çözmesi gereken en temel meselesi..  Ama nasıl?!

---11 Eylül 2014 Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

10 Eylül 2014 Çarşamba

Şehit İlan Et, Yetmedi Cihat! Davutoğlu vea "Bugünden İtibaren Hergün Ramazan"

Öyleyse, “Şehit” ilan edilenlerin katilleri kim, hükümet onları bulsun. Öyleyse Torunlar’ın yakalarına yapışsın.. Davutoğlu, “bugünden itibaren hergün ramazan” diyerek cihat mı ilan etti?!

RTE çok kızmıştı, öyle değil mi.. Soma’da katledilen 300’ü aşkın maden işçisini şehit ilan ettiklerinde, kedisine verilen yanıta: Bu işçiler ne şehit ne gazi.. Ya ne? İş yerlerinde patronların bilerek yaptıkları katliam.. Daha açıkçası: kasten adam öldürmedir.. Katliamdan doğrudan şirketin patronu ve yönetim kurulu sorumludur. Ne taşaron, ne oradaki mühendis ne da başka birisi..
Neden Avrupa ülkelerine göre 8 kat daha fazla iş cinayetleri bizde?! Bakın sürekli iş cinayetleri diyorum.. Kaza, patron ve şürekasının iş yerinde, zorunlu- zorunsuz, ölüm/kaza riskini sıfırlayacak önlemleri almasından sonra olabilecek beklenmedik olaylara derim...
Cinayetlerle, vurgunlarla, yolsuzluklarla bezeli “Yeni Türkiye” mimarlarından Başbakan Davutoğlu, 10 işçiyi “şehit” ilan etmez mi? Okurlar mesaj atıyor, eğer şehitse onlar, savaştıkları ve onları öldürden bir de düşman var demektir.. Kim bunlar?
Hey konuşun, Soma’da madende “şehit” edilen 302 işçinin düşmanı, katili kim?! İnsanın durup dururken “şehit” olduğu nerede görülmüş? Madendeki katil “kömür”, Torunlar’daki katil “asansör” mü? Madeni bir ölüm kuyusuna dönüştüren... Asansörü de ölüm asansörü yapanlar kim?

Torunlar, o asansörü kimlere yaptırdı? Hangi on para etmez şirket, en ucuz fiyati vererek, ikide bir bozulan, freni tutmayan boktan bir asansörü oraya koydu?
Çiğdem Toker açıkladı: Geda Major Limited’miş..
İsviçre’den okur Karamuk mesaj attı: “77 yıllık inşaat mühendisiyim, Fakat bu firmanin ismini ilk defa duyuyorum. Sözde 80 senelik bir Alman sirketi ile ortak imisler. Internet’te bu Alman firmasini arastirdim. Meger bu firma özellikle bina disinda, cephe asansörleri yapan bir firma imis: http://gb.geda.de/Company .. Halbuki dünyanin her yerinde, yüksek binalarda rastladigimiz isimler. Otis, Schindler, KONE  v.s. Sanırım burada, bu kadar önemli bir sistem için, işin en ucuz teklifi veren firmaya verildiğini tahmin ediyorum. Türkiye’deki durumu bilmiyorum ama, her türlü iş kazasına karşı İsviçre’de herkes SUVA denen kuruluşun yönetmeliklerine uymak zorundadır. İş ve iş harici kazaları kapsayan bu sigorta ile ilgili bilgileri bu linklerde bulabilirsiniz:
http://www.suva.ch/english/startseite-en-suva/suva-en-suva.htm
***
Asansör’ü seçen kim, alan kim, kiralık mı, yenisi kaça, kiralandıysa kaça.. Torunlar’ın 4 milyon dolara kadar çıkan lüks daireleri yapılırken, bir “asansör standardı” yok muydu..
Bu ülkede devletin, hangi yüksekliklerde hangi tip hangi özelliklere sahip asansör kullanılacağına ilişkin, şirketleri sorumlu tuttuğu bir “standard”ı yok mu?
Tamam tamam devleti bırak, iktidarı bırak, onlar çalışma hayatını can pazarına dönüştürdüler, diyeceksiniz..
Peki ey Torunlar! Senin vicdani “asarsör standard”ın yok mu? Standardında “asgari niteliklerde olsun, çalışıyor görünsün ve ucuz olsun yeter, düşerse de, zaten allahın emri peygamberin kavli ile, bu dünyaya ödünç verilen canları öbür dünyaya alınmış, yer değiştirmiş olurlar” mı yazılı?
Ey Torunlar, biliyoruz RTE’nin İmam Hatip arkadaşısın.. İmam Hatip ahlakı bu mudur:
Mümkün olduğu kadar çok kazan, mümkün olduğu kadar ucuz işgücü kullan, mümkün olduğu kadar çalışanları en rezil yerlerde yatır, güvenlik müvenlik fazla para harcama ki masraf olmasın ve kazançlarımız azalmasın..”
İnanç sahibisindir, hiç aklından çıkarma: 10 canın, aileleri, çocukları, çevreleri ve gelecek düşleri, binlerce el yakana yapışmış durumda.. Bakalım bunlardan nasıl kurtulacaksın..
Bırakın “şehit” palavralarını, bu, katliamlardaki sorumluluğunuzdan sizi kurtarmaz.. Şehit ilan edeceğinize, bu cinayete yol açan kimselerden hesap sorun.. Bunu yapamazsınız, sadece şehit der geçersiniz ve örtbas edersiniz..
DAVUTOĞLU CİHAT MI İLAN EDİYOR?
Dikkat edin Davutoğlu, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığında yeni bir dinsel dil kullanma dönemini başlattı. Davutoğlu diyor ki 3 gün önceki Konya mitinginde:
Bugünden itibaren hergün Ramazan’dır. Ramazan’da oruç tutarken, bayramı nasıl hasretle bekliyor, fedakarlığa hazır olduğumuzu gösteriyorsak, yeni Türkiye’ye kadar milli iradeyi tam anlamıyla egemen kılana kadar, bugünden itibaren her gün Ramazan’dır”.
Bu bir cihat ilanıdır.
Bir başbakan, seçmenlerine, seçimlere kadar, eğer o olmazsa öbür seçimlere kadar hergünü dini bir gün ilan ediyor ve adeta ibadet yapar gibi yaşayacaksınız diyor.
Milli irade tam olarak gerçekleşinceye kadar, ne demek? İşte iktidardarsınız 13 yıldır daha ne istiyorsunuz?
Anayasayı değiştirecekleri, kendi mutlakiyetlerini tam olarak ilan edecekleri, tam bir din devleti, yani tam bir köktendinci yönetim kuruncaya kadar, hergün Ramazan!
Bu söyleme bakınca diyebileceğim tek şey, adeta yeminli bir İslamist kişinin koltukta oturduğudur.
Ta oradan, derhal Mecidiyeköy’e koşacağına, cinayete kurban gidenleri de şehit ilan ettiğine göre..
Aynı zamanda büyük bir dini otoriteliği de üstlenmiş demek..

---9 Eylül 2014 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

9 Eylül 2014 Salı

İiktidarın 32.Kattan büyük düşüşü ve “Kendileri İçin Çalıştıkları Kadar Parti İçin..”

Kurultay.. Ve... iktidarın 32.Kattan büyük düşüşü ile bu konuda “sosyal demokrat politika’ üzerine..

Madem Kurultay’a gittik, o zaman üçüncü yazıyla bitirelim... Ama önce şu Mecidiyeköy’de yaşadığımız büyük işçi katliamı üzerine bir kaç söz edemeden yüreğim rahat etmeyecek...
RTE/Davutoğlu’nun “Yeni Türkiye”sinin 12 yıldır yarattıkları en önemli özelliklerinden biridir Ucuz Canlar Ülkesi..  Türkiye’nin en pahalı işyeri ve lüks oturma yerlerinin yapıldığı, Mecidiyeköy’deki yoğunluğu bir kaç kat arttıracak ve bölgenin içine daha da edecek inşaatlarda çalışanların yaşadıkları yerlerin fotoğraflarını izliyorum.. Tek kelimeyle rezilane, insan onuruna yakışacak hiç bir yönü yok. En pahalı inşaat ile en ucuz işçi maliyeti arasındaki ilişkiyi anlatıyor hepsi.. İkisi arasındaki makasın açıklığı, hem sömürü düzeyinin hem vahşi kapitalizmin inşaat alanındaki insan utanmazlığının yüksekliğini gösteriyor.
Aslında ters orantı olması gerekmez mi:
İnsan der ki, yahu buradan müthiş paralar kazanacağım, bu inşaatte çalışan iişçilere de, inşaatın lükslüğüne ve getireceği kazanca yakışır bir yaşam alanı kurayım.. Patronun böyle asla düşünmeyeceğini söylediğinizi duyar gibiyim.. Zaten, utansınlar diye yazıyorum...
Torunlar’ın patronu şirketine toz kondurmazmış.. Tabii, iş kazalarında suç, “ne kadar eğitim verirsen ver suç kurallara uymayan işçilerde” olabilir ancak, evet evet!!.. Şirketim borsada benim kötü şey söyletmem! Batsın diyeceğim ama suça girebilir bu nedenle demiyorum!.. Biliyorum, işçiler seni ve adamlarını suçlu duruma düşürmek için, şirketinin mükemmel asansörünü bozarak düşmesini sağladılar.. Aslında olsa olsa bu bir intihar olabilir!
Gözümün önünde, 300’ün üzerinde maden işçisinin katledildiği Soma’nın patronu geliyor.. O da şirketime toz kondurmam demişti. Hepsi aynı kumaştan .. Ve de tabii, ölüm işin fıtratında var diyen siyasi patronları.. Soma ile Mecidiyeköy katliamı ne kadar çok birbirine benziyor.. Kafa yapısı, işçiye karşı aşağılık muamele, iş güvenliği konusunda vurdumduymazlık, çeşitli kez bozulan asansörü seyir..
Düşünün, inşaatte 24 saat çalışma izni alan, bir an önce bitirip gelsin parrrraaalar diye avucunu oğuşturan bir iş ahlaksızlığı anlayışı, ikide bir bozulan asansörü tamir ettirecek zaman ayırabilir mi! Hayır; yoksa 24 saat çalışmayı gerçekleştiremez adamlar..
ÖLÜME DEĞİL YAŞAMA SAHİP ÇIKIN
İş cinayetleri, muhalefetin büyük bir politika üretmesini bekliyor.. İktidar, yarattığı iş güvensizliği siyasi ortamı ile, iş güvenliği alanını da istila etmiş tarumar etmiş durumda..
Mesela muhalefetin bu konuda izleyeceği bir politika yok mu.. Yok yok, açıklama yapıyorlar, kaza yerine gidiyorlar, demeçler veriyorlar.. İyi güzel de bu bir politika değil.. İş kazalarını sürekli gündemlerine almalılar.. Çeşitli iş yerlerine girip, sendikalarla aktif bir izleme/gözleme süreci geliştirip, kazaları önceleyecek ve önlemler alınmasının teşvik edecek politikalardan bahsediyorum.. Bu alanda yoğun mücadele yöntemleri geliştirerek, hem gelişirsin hem halkı savunursun ve iktidarı da sıkıştırırsın..
Yani muhalefet, ölüye değil yaşama sahip çıkmalı öncelikle..
Bırakın yüksek politikaları, aşağıya bakın, orada neler oluyor neler! İnsan da orada, sağlık da orada, can da orada, iktidar da, sosyal / demokrat parti de orada!
Ama muhalefetin bu parti örgütlenmesi anlayışı ile sosyal demokrat ideolojinin örtüşmesi mümkün mü?
ÇALIŞSALAR PARTİ İKTİDAR OLUR
Bir ana baba günü, büyük bir renklilik, yüzlerce güzel ve güler yüz.. Türkiye’nin dört bir yanından, delege olmadığı halde havayı solumak ve umudunu tazelemek için gelen çok sayıda insan...
Şüphesiz, liderlik savaşından sonra en büyük mücadele Parti Meclisi’e girmek, 500’e yakın başvuru ama 60 kişi seçilecek.. Kıran kırana..
Kartlar, afişler, standlar, tişörtler, bayraklar.. Bir panayır yeri..
Bir partili kolumdan çevirdi: Orhan Bey, kendileri için iki gündür ne kadar çalıştıklarını görüyorsun, bu emeklerini halk içinde parti için gösterseler, CHP iktidar olurdu..
Şüphesiz o kadar değil, ama önemli bir doğruluk payı içermiyor mu bu sözler?!
***
Kılıçdaroğlu ve ekibinin önünde seçime kadar 9 ay kadar zaman var. Ve iktidarın yeni anayasa bastırması..
Bunu boşa çıkarmanın tek yolu, yüzde 30’un üzerinde oy almaları. Oyunu koruyan veya bir puan artıran bir parti yönetim, kendi beklentilerini bilemem, ama Türkiye’nin beklentilerine ve iktidarın istila planlarını engellemeye asla yanıt veremez....
Bunu nasıl yapacaklar? Hırsızlık söylemleriyle mi yoksa ağırlıklı olarak iktidarın yarattığı sorunlara sahip çıkarak, güçlü bir seçenek ortaya koyarak, iktidar saflarında ağır gedikler açarak mı.. Ağır top ateşleriyle bu mümkün..
---8 Eylül 2014 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet