Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

19 Aralık 2014 Cuma

Hırsızlık, Yolsuzluk, Rüşvet Resmi Oldu

Dün ülkede hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet ve görevi kötüye kullanma olarak nitelendirebileceğimiz herşeyin resmi başlangıç tarihi olarak kayıtlara geçti. Bugün ikinci gün.. Rüşvet ve yolsuzluğa, bunca delile rağmen takipsizlik kararı verilmesi ile, anayasal hak olan “fırsat eşitliği”nden tüm toplumun yararlanmasının yolu açıldı, doğal hukuki hak doğdu. Bu iş “kapanın elinde” kalmamalı!
Tüm halkın yararlanması için, hükümetin gerekli yönergeleri çıkarmasını, bu hakkın nasıl kullanılacağı konusunda vatandaşı bilgilendirmesini istiyoruz. Bilgi edinme hakkı yasası bu amaçla kullanılabilir. Doğrudan doğruya, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve tüm bakanlara sorulmalı.
***
Dün, Silivri’den yeni çıkmış 5’i kurmay, filinta gibi 6 denizci, gazeteye ziyaretime geldi.. Hepsi denizci, hepsi aydınlık insan, hepsi gülen ama henüz işsiz.. Bir kurmay doktoraya başlamış, bir başkası avukatlık bekliyor.. Diğerleri topluma uyum ve entegre olmanın bekleyişi içinde.
Deniz Kuvvetleri ayrı bir kurum. Entelektüel düzeyleri yüksek insanlar.. Çoğu gitar falan da çalıyor, orkestraları var, beste yapanı da! Ama şüphesiz ki kendileri için bu faaliyetleri... Silivri anıları, Balyoz Davası, Cemaate açılan yeni dava ve olası seyri üzerine sohbetten sonra söz 17 Aralığa geldi!
Ben, resmi rüşvet hakkı yolu açıldı deyince, bir kurmay, halk her zaman bir talanın parçası dedi: Kente geliyor hazine arazilerini işgal etmesine göz yumuluyor, sonra ver oy al tapu süreci başlıyor. Yerlerine apartman dikme sürecine geçiliyor. Yani siyasi iktidarlar zaten toprak ve rant talanına halkı ortak edip durmuş..
Bunlar evet küçük rüşvetler.. Ama kentlerde tutunmak isteyen yoksul halkın direnişi sonucu, zorunlu bir gözyummayla kazanılan servetler, denebilir. Yasal çalışma ve insan gibi yaşama olanaklarını sağlayamazsanız, orman yasaları devreye girer.
İktidarlarda yolsuzluk var. Halkta “hangisi yapmıyor?” görüşü yaygın. Bu bakış halka sürekli pompalanıyor.. Duyanlar da “he ya doğru valla..” diyerek, iktidar sahiplerine ve yolsuzluklarına hoşgörü duyma derekesine düşürülüyor..
Bunun arkasından pompalanan laf şu: “Hiç olmazsa bunlar çalışıyor..
***
Algı yaratma, “demokrasi” denen oçocuğu sistemin merkez yönlendirmelerinden biri. Gerçeklik önemli değil. Olay hakkında olumlu-olumsuz, haklı –haksız, doğru-yanlış bir kamuoyu taraftarlığı oluşturmadır. Gerçek, her neyse o, “demokratik algı yaratma operasyonları” katmanlarının altında kalır, ezilir, ufalanır. Bu operasyonların sonunda, nurtopu gibi bir yeni gerçek doğar: Bunlar çalıyor ama çalışıyor..
Algı yaratma, çoooook demokratiktir, hatta yeri gelince demokrasinin ta kendisi olur çıkar. Çünkü bu operasyonlardan sonra toplumda ağırlık düşünce oluşturulmuştur. Ortaya konan sandıktan çıkar bu yeni gerçek.
Tabii oluşturulan algıyı belirleyecek olan parasal güç, iktidar gücü, kamuoyu oluşturma gücü, iletişim- medya gücüdür. “Demokrasi” önceden buralarda bu faaliyetlerle  belirlenir.. Sandık’tan da bu sonuç çıkar.
RTE-AKP ekibinin, neden baştan itibaren, kitle iletişim araçlarını yönetme-hükmetme konusuna en büyük önemi verdiğini anlatıyorum... Alo Fatih olayları, havuz medyası, halkın güvendiği büyük medyayı iktidar yanlısı yaparak yoketme, en azından etkisizleştirme ve gözden düşürme gayretleri... Hepsi, sürekli iktidar yanlısı bir toplumsal onay-algı yaratarak, sandığı- oyu denetleme amacı gereğidir.
İktidarına ve olaylara karşı tarafsız kalabilecek ve gerçeği yansıtmaya özen gösterecek bütün önemli medyayı kurum ve kuruluşlarına büyük alerjisinin nedeni budur. “Bitaraf kalan bertaraf olur” sözünü, 2010 Anayasa Referandumu’ndan sonra, yeniden dillendirdi..
Rüşvet ve yolsuzluğun “yasal takipten” siyasal emirlerle çıkartılma cesaretinin kaynağı, halkın önemli bir kesiminde çalıyor ama çalışıyor, kim çalmıyor ki, algısını geçerli olmasıdır.
***
Algı yaratma, yani gerçeğin yerine, istenilen yapay gerçekliği geçirme faaliyetinin özünde şu vardır: Sen düşünme, bak sana çok önemli bir fikir sunuyorum, al bunu kullan.. Hatta bu düşünceyi kendi malınmış gibi yay, fikir sahibi adam yerine bile konursun..
Balyoz’dan yatan pırıl pırıl insanlarımız, böyle bir operasyonun kurbanı olmadılar mı? Olmayan “büyük suçları” böyle kabul ettirilmedi mi? Fatih Camii namaz kılanlarıyla birlikte bombalanacaktı..
Cemaat+iktidar medyası, toplumu tam bir abluka altına almıştı.. Farklı bir düşünce neredeyse sıfırdı.. Balyozu tezgahlayanlar gece gündüz aylarca hatta yıllarca, ortada ağzı laf yapabilen “eleman”, “alet”, “cihaz” varsa, hepsini sonuna kadar kullandı ve halka “doğruyu söyleyen”ler olarak kakalandı.
Onlar toplumu, mesela 10 kişiyle bombardıman ettiler. Bazen bu yemeğin üzerine 1-2 kişi “farklı görüş sahibi” olarak garnitülendi.. Bu bile bir algı operasyonunun bir parçası oldu.. Çok yönlü bir medyaya sahip olmanın, iktidarın istediği algıyı yaratmada oynadığı rol üzerine Çatışmanın Anatomisi kitabımda epey bir bölüm var.
Medya, toplumda doğrulara dayalı bir düşünce oluşturma değil, nasıl düşünmeleri gerektiğini pompalayan algı operasyonları aracıysa, o medya değildir.
Medya özgürlüğü mü dediniz? Bi dakka bekleyin, geliyorum!
***

Siyasal yönetimlerin işlettikleri ekonomik ve toplumsal sistemin çarkları, yolsuzluk, rüşvet, kayırma, suistimal yönünde dönüyorsa, halkı da bu sistemin bir parçası yapmak için mekanizmalar kurulur. Türkiye’de sistemin adıdır bu.. Çarkın işlemediği noktada parçalar ve çöker. Bu sistemi nasıl çökerteceğiz toplum olarak...

--18 Aralık 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder