Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

14 Ocak 2014 Salı

“Ben Casus Deniz Yzbş. Ekrem Saltuk Baysal..”

Geçen hafta Hasdal’daydım.. Hasdal’ın bile nerede olduğunu bilen insan değilken, baktım İstanbul’un bitişiğinde ormanlık bölgede askeri kışlanın sağlı sollu yerlerinden birine gelmişiz.. Şehir hızla “Hasdal”ın üzerine yürüyor!  Hımm dedim bölgeyi görür görmez.. Herhalde bir beş yıl içinde “İstanbul’u talan için arazi gerek, hadi asker toz ol bakalım buralardan,” derler ve iş makinelerini yeşilin içine sokarlar…
Tıpkı bugün Polonezköy’ü yapılaşmaya açmaları gibi.. Yeşili sakinliği, doğayı, koruma altındaki bölgeleri gördükçe kırmızı görmüş boğa gibi oluyorlar. Buraları nerelerine batar diye sormadan edemiyor insan.. İstanbul için en çok istediğim şey, son yeşillerin bulunduğu askeri bölgelerin askeri bölge olarak kalması! Sadece direnasker, direnistanbul diyeceğiz herhalde, yaşarsak!
***
Hasdal cezaevinde, uyduruk Balyoz, Casusluk, Poyrazköy, hatta Ergenekon davalarından bile ağır cezalara çarptırılan bir kısım subay tutuluyor. Aralarında bazı jandarma subaylar da var.
Daha dış girişte bir yüzbaşı ile tanıştım. Kendini şöyle takdim etti: “Ben casus Deniz Yüzbaşı Ekrem Saltuk Baysal..”
Biliyorsunuz, İstanbul’daki Askeri Casusluk Davası’nda mahkum ettikleri, üstüne üstlük Yargıtay’ın malum dairesinin de onayladığı, ama bu davanın onların da başına yıkılacağına kesin inandığım garabet mi garabet davanın 6 yıl 3 aya mahkumu.. Tutuksuz yargılanıyordu. Hasdal’a arkadaşlarını ziyaret gelmiş. Tutuklama kararını bekliyor! İçeri girecek.. 5 yaşında kızı var.. Sözde hayat kadınlarıyla ilişki kurup askeriyenin sırlarını satmışlar.. Ortada bazı kadın isimleri var, ama kadınların kendileri yok.. İddiaların hiç biri yok, tanığı yok, belgesi yok.. Yok oğlu yok..
Ama darmadağın edilen hayatlar var.. 
İşte Baysal da onlardan biri.. Başlı başına yazılması gereken bir dava daha.. Şu son beş yılın hangi sahtekarlığıyla uğraşacağız?
***
Görüşme odasından telefonla anlaşmak durumundasınız.. Biri geliyor diğeri bekliyor, gelenler gidenler.. Derken bir bomba haber düşüyor: Mahkumiyet veren savcılık-mahkeme, Yargıtay’da cezaları onaylananların hemen Silivri’ye nakli için harekete geçmiş, talimatlar yağdırıyormuş...
Yüzler asılıyor.. Tamam, orada kalmayacaklar, sevkedilecekler de, bu ne yıldırım harekatı? Normalde, cezalar onandıktan bir kaç ay sonra çeşitli onay yerlerinden geçerek gerçekleşecek sevk, özel talimatla hızlandırılıyor. Bir hafta!
Belli ki Cemaat yargısının - savcısının, iktidarla çatışmasının doğurduğu yeni bir intikam harekatı! Sen mi yeniden yargılama istersin!! Hadi bakalım!
Mahkemenin buzul yüzlü adamının geçenlerde verdiği demecini anımsıyorum. Her ne kadar AİHM'i kastederek Yeniden yargılama tabii ki mümkün, koşullar yerine gelirse.. Ama bu tip yeniden yargılamalar sonucunda davalarda eski kararlar verilir, benzeri laflar etse de, kastının tartışılan davalar olduğunu anlıyorsunuz.
Yani “boşuna çabalamayın.. Bize gelirse yine icabına bakarız..” 
Hasdal, onları “cellatlarımız” diye nitelendiriyor. İşe bak, bu mahkemelerin yeniden yargılama olasılığını yasayla kaldırmadan, bütün hukuksuzlukları bilinçli yapan ve savunmayı asla dikkate almayan bir “özel güdülü” mahkemeye davayı yeniden gönderme düşüncesine, kahkaha ile gülmek gerekir.
Aslında HSYK’nın “gel bakalım, nasıl olur da yargılamalarda bu kadar keyfi davranırsın, haksızlık yaparsın, hiç bir savunmayı dikkate almazsan, polis ve savcı gibi davranırsın..” diyerek, bu hukuk skandalları hakkında savcısından yargıcına hepsi hakkında soruşturma açması gerekirken...
Bizi cellatlarımıza teslim etmeyin” ortak ve haklı sesleri budur. Kimse, hiç bir politika, yaşadıkları kasıtlı kötülükleri görmezden gelemez...
Davalarını anlatıyorlar. Bilmediğimiz şeyler değil.. Ama ayrıntılar çok önemli... Mesela Genel Kurmay’ın normal ve yasal bilgi ve belge bile göndermekte çekingen davrandığını olaylarla anlatıyorlar.. en tipik bir örnek olarak da, İzmir’de sürdürülen ikinci askeri casusluk davasından veriyorlar.. 
Emniyet Genel Müdürlüğünün bile, “bunlar gizli falan değil, sıradan, ortalıkta dolaşan, zaten üzerlerinde mühür falan da bulunmayan belgeler” derken, Genel Kurmay’ın ise, artık endişe mi korku mu bilinmez, hepsi gizli diye fetva verdiği bir durum var!..
***
Plan açık ve seçik. Subaylar diyor ki “Bizler budanınca, amiral olmayı hayal bile edemeyecek insanlara yükselme yolları açıldı.. zaten amaç buydu.. Cemaatin yerleştirdiği, o güne kadar kendini gizli tutanlar yükseliyor.. Bunlardan biri Amiral oldu mesela.”..
Cemaat’in en zor işlerinden biri, Ordu içine yerleşmekti.. Bu nedenle, en zor sızdıkları Deniz Kuvvetleri’ndeki adamlarına yolları otoban gibi açtılar..
Bunun için de Cemaatçi olmayan ve büyük çoğunluğu kurmay olan en iyi yetişmiş ve yetenekli subaylara suçlar atılarak safdışı bırakılmışlardır..
Mesele budur.
Da, “din ve vicdan”dan kırılıp dökülenlerin gidecek yeri var mıdır..
İnansalar, bunları yapmazlardı… 
Hepsine geçmiş olsun diyeceğimiz ve bu kumpasları kuranların da hesabını verecekleri günün bir an önce hemen gelmesi dileğiyle..
-13 Ocak 2014 / Bilim ve Siyaset- Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder