Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

30 Ağustos 2015 Pazar

Oktay Akbal: Ölümün de sırası mı var


Akbal'ın çalışma masası




Cumhuriyet ilan edilmeden doğdu, 10 Nisan 1923’de. 29 Ekim’de Cumhuriyet ilan edilecekti! 1922’de Kurtuluş Savaşı “Zafer”le sonuçlanmış, gözünü yeni Türkiye’ye açmıştı. 30 Ağustos Zafer Bayramına iki gün kala da 92 yaşında hepimize Allahaısmarladık dedi.
Oktay Akbal’la yaşadığı Akyaka’da bir kaç kez birlikte olduk. İlhan Selçuk’lu zamanlardan. Gökova’n ın dibi, yukarıdan döne döne inersin Akyaka’ya, denizle kucaklaşırsın. Sağ tarafta kendini Ormana vurursun, sol taraftan ise Azmakbaşına; veya daha öted Fethiye seni çağırır. Çok güzel bir yerde çok güzel insanların ve beyinlerin yıllarca yazları geçirdiği, Nail Çakırhan’ın yapıtı Yücelen Otel, sohbetlerin, tartışmaların, yazıların, güzelliklerin merkeziydi; Akbal, içinde hiç kaybetmediği “çocuk”la hep oradaydı.
Üç yıl önce Fethiye ve ötesine uzanan tarih, arkeoloji ve sahil turunda, Özlem’le Akyaka’ya indik, taa ilkgençliğimin büyük isimlerinden Akbal’ı, Oktay Akbal sokaktaki evinde ziyaret ettik. Yürüyüş zorlukları tabii ki vardı ve Ayla Hanımı, bazen kendi başına buyruk davranışlarıyla endişelendiriyordu.
Sohbet ettik, fotoğraflar çektik, çalışma masasına oturduk. “Huzur” başlıklı Mart 2014 tarihindeki son yazısında “Ah şu daktilo önünde bir daha. Yıllar geçmiş sanki, onunla son buluşmamız gibi. Bitir sen şu karmakarışık duyguları, bir huzur bulabilsem...” dediği daktilonun tuşlarına dokunduk.


Kütüphanesinde kitapların önündeki resimleri inceledik. Birlikte varoluşu yudumladığı tanıdık yüzler. Nadir Nadi ile fotoğrafının çerçevesine iliştirilmiş, İlhan Selçuk’un yakalarımıza taktığımız kırmızı karanfilli acı kayıp fotoğrafı...


Ne oluyor bana. Deprem mi, yer sarsıntısı mı, dışardan gelen kamyon sesi mi? Ama bir şey var, içimde bombalar patlatıyor. Kurtuluş artıyor. İstanbul’un Kurtuluş’u değil de bambaşka...


Sonunda çareyi buldum. Yazmak, yine yazmak
Bir an ölüm gelmeli dersin. Ama gelmez. Onun da bir sırası mı vardır insana sunduğu.”
Bir geçmiş bir sevinç bir hüzün, 92 yıl bir insanla kopup gitti.
Cumhuriyet’in ilk çocukları bir bir elveda diyor.
Tanıdıklarımın hepsi pırıl pırıl beyinleriyle bu ülkeye borçlarını hala ödemeye, Cumhuriyeti savunmaya devam ediyorlar.
Onlara 92 yıl yetmez.
Bir 92 yıl daha gerekli..
İkinci 92’nin sonunda oturup hesap ederiz, acaba kaç 92 yıl daha gerekli olduğunu...
Gidenlere çok teşekkür ederiz, varlıkları ve eşzamanlı yaşam bizlere onur verdi.
Hala aramızda olanlara, yaşamak dışında bir seçenekleri olmadığını anımsatmalıyız.

---30 Ağustos 2015 Pazar / Bilim ve Siyaset 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder