Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

8 Eylül 2013 Pazar

ODTÜ Ağaçları Direnin / Türban Terörü


Hiç bir ağaca sarılıp öyle kaldınız, kulağınızı dayadınız ve ağacı dinlediniz mi? Geçen gün Büyükada’da orman yolunda yürürken bunu ilk kez bilinçli olarak yaptım. Bir ağaçla yapışık yaşamak nasıl bir şey? Onun bir parçası olabilir miyim gibi düşünceler aktı durdu. Topraktan aldığı besini yerçekimine meydan okurcasına taaa tepelerine taşıyan ince damarlarını dinlemeye çalıştım.. Bu yolculuğu duyar gibi oldum.. Antremanlı ve deneyimli olsam, ağaç içindeki su ve besin yükselişlerini mutlaka net duyarım! Olmazsa, aletle, cihazla! 
Acaba bu damarlar suyu ve besini nasıl tepelere taşıyor?
Hemen araştırdım: Köklerde su yoğunluğu daha az olduğu için kök basıncı oluşuyormuş ve 30 metre yukarıya taşınabiliyormuş. Peki 100 metrenin üzerinde ağaçlar susuz mu kalıyor? Hayır, ağaç ona da çare bulmuş: iki kuvvet daha devreye giriyor; ilki kılcal odun boruları, kılcallık olayı nedeniyle, suyu 20 metre yukarı taşıyabiliyormuş.. etti 50 metre.. Üçüncüsü de yapraklarda buharlaşma nedeniyle oluşan emme kuvveti/kohezyen gerilimi imiş. Bu gerilim de suyu kesintisiz 100 metreye kadar yukarıya çekebilecek bir kuvvet oluşturuyormuş! Etti 150 metre!
Eminim, 250 metreye kadar büyeyecek ağaç olsa, dördüncü ve beşinci kuvvetlerini de oluşturur! Bunu yapmaması, ayakları topraktan kesilmesin, toprağa iyi bassın diyedir! Ne de olsa evi toprak ana, hepimizin gibi! Çok yukarılarda başları döner belki de! Belki de ağaçlarda da yükseklik korkusu oluşur, kimbilir?
110 metre boyunda ağaç saptanmış, 4000 yaşını bulan ağaçlar da varmış.. Bir kayın ağacının sıcak zamanlarda su ihtiyacı günde 250 litre, ayçiçeğinin ise 1 litreymiş.. Eh yağmurlu ve sıcak bölgelerde ağaçların devasa boyutlara ulaşmasının nedenini de anladık!
Ağacın sıkı sarılınca, kabuklarının izleri kollarımda bedenimde şekillendi. Kabuklarının en önemli işlevi, ağacın suyunun zinhar dışarı sızmasını buharlaşmasını engellemek! Gramını bile gövdesinden bırakmazmış! Su, en tepeye ulaşmak için kabuklarınca korunurmuş! Ağaçlar yüzlerce börtü böceğe canlıya ev sahiplii yapıyor. Bizlere de! Dallarında yaşamıyor muyuz?
***
TV’lerde gözyaşı akıtıp yeşile ne kadar büyük aşkla bağlı olduklarını anlatanların önlerine, hemen hergün bir samimiyet testi çıkıyor.. Ama hepsini de birbir kaybediyorlar!
İlk büyük test Gezi Parkı’ydı. İstanbul’un merkezini ve çevresini durmadan ve milyonlarca ton çimentolayan, kapatan, kent ve insandan nefes alacak geniş alanları ve yeşillikleri çekip alan RTE ve belediyesi, çimentolanacak ve kapatılacak başka hiç bir yer kalmamış gibi, bir avuç Taksim yeşilini de yok etmeye, hangi yeşil, ağaç park sevdasıyla girişti acaba?
Televizonda yeşile tutkunum palavrasının sıkıldığı sıralarda, ODTÜ ağaçları katledilmeye başlanmıştı! Yeşile ağaca doğaya tutkunluk, ali kıran başkesen belediye yöneticisine dur demeyi gerektirmez miydi! Oysa o kişi, devleti ve hükümeti arkasına almış, tomasıyla ağaçları koruyan direnişçileri kimyasal gazlıyor!
Ağaçlara sarılın! Nerede o zincirli Greenpeace’liler?
Bırakın ODTÜ ormanını katletmeyi, heeeeeyyy İstanbul’u yokediyorsunuz, Kuzey ormanlarını oduna dönüştürerek, yerlerde istif istif!
Bu sevda, aşırı aşktan kaynaklanan kıskançlık nöbetine tutularak sevgilisini parçalayıp öldüren katillerin kara aşkına benziyor..
Yeşile doğaya tutkunum dedikçe, yeşil ve doğa parça parça öldürülüyor..
Tutkun olmayın, normal bir insan ve normal bir yeşil sevginiz olsun sadece, belki duyarlı olursunuz; gözleriniz görür, kulaklarınız işitir!
Türban Terörü
Üniversiteye girecek gençleri Cemaat ve diğerleri “avlamak” için, üniversitelerde tezgah açıyorlar.. Sadece üniversitelerde olsa! Otobüs garajlarında bile! Yatacak yer vaadiyle. Orada, Cemaatin düzenine uyacaksınız, namaza kalkacaksınız, kafa yıkama seanslarına katılacaksınız, elinize tutuşturulan kitapları risaleleri okuyacaksınız, herhalde anladın mı sınavlarına da gireceksiniz! Görevleri yapmazsanız, kapının önündesiniz!  Zorunluluktan kapana kısılan bazı öğrenciler, vakıf üniversitelerinde bizi kurtarın bu kapandan, yurt yapın diye çırpınıyor!
ODTÜ’de bu amaçla tezgahlarını kuranları, ODTÜ’lü öğrenciler kışkışlamak istemiş. Tezgahta duranlar da türbanlıymış.. İktidarın ve yüzsüz yandaşlarının yalanı dolanı biter mi! Vay okuldan türbanlı öğrencileri kovmuşlarmış!
Türbana dokunmak kimin ne haddine! Bütün türbanlılar derslerde, dokunan mı var? Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymaya kalkan tek ve son “kızılderili” Rennan Pekünlü’nün başına gelenleri gördükten sonra! Rennan’ın, derslere sokmamak için değil, “anayasal görevini” yaparak, öğrencinin sadece türbanlı girdiğini tespit edip rektörlüğe bildirmek için fotoğraf çekmesi, “dokunan yanar” tezgahını işletti derhal ve hemen! 
İşin ilginci Yargıtay’ın da bu kararı onaması.. Düşünüyorum da, bu karar AİHM’den vb cezayla geri dönerse, yüksek hakimlerimizin yüzünde herhangi bir belirti olacak mı olmayacak mı?
Türban konusunda kimseyle aynı düşünmek zorunda değil insanlar. Türban kadın özgürlüğünün değil, “ruhban” erkeklerin kadınlar üzerindeki baskısının nişanıdır..
Ama, kimsenin türbanına ilişmeyi de hiç düşünmem! Bana ne!
--8 Eylül 2013 Pazar / Bilim ve Siyaset- Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder