Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

31 Mayıs 2012 Perşembe

RTE Diktatörleştikçe, Medyada Alkış Yükseliyor (A be Gazeteci!)


Önceki gün Bekir Çoşkun kardeşim kalpten girdi meseleye.. Kişi boyutundan.. Hançeri yerine sapladı.. baktım akan kan falan yok! Bugün de ben “A be gazeteci” diyeceğim.. Ama önce Arena olayına bakalım..
Erdoğan, Fatih Sultan Mehmet ayaklarında! Atatürk’ü falan aşmış adam! Her sözü bir yasa gibi.. Ağzını her açtığı konu, her sözünün veya hiddetinin karşılığı, neredeyse Meclis’te yeni bir yasayı doğuruyor. Gak diyor yasa, guk diyor yasa, veya bir yaptırım.. Uludere’yi eleştirenlere veryansın ediyor ve Yeni Şafak yazarı Ali Akel kapının önüne konuyor. Bu ona bir onur!
İstenen vicdan değil, iktidara tasmalı uşaklık.. Bunun köpekle ilgisi yok. Hakaret etmeyelim! Ortalıkta tasma ve yularıyla gezinen insan dünyasından manzaraları konuşuyoruz!
Gazeteci birilerinin, AKP İl Başkanlığı tek adamlık seçiminin yapıldığı Arena stadının doluluğuna bakarak gözleri yaşarıyorsa, bu ne sevgi ahh diyorsa, oradakileri İstanbullunun büyük sevgisi ne yapalım yani gerçekleri yazmayacak mıyız diye nitelendiriyorsa.. birileri de kendisini eleştirenlere donmuş kafalar diyorsa..
Can Dündar’ın dünkü yazısında belirttiği gibi, Stockholm Sendromu, ülkemizde tam gaz yürürlüğe girmiştir: Zalimine aşık tutuklu insan..
***
Gazeteci gördüğünü yazar da, gazeteci gerçeği nasıl görür diye de bir mesele var.
A be gazeteci, Arena ilk kez mi bu kadar doluyor? Bu bir..
A be gazeteci, Arena’yı İstanbullu mu dolduruyor, yoksa AKP’nin İstanbul örgütü 2 bine yakın otobüsle ilçelerden taşıdığı AKP’lileri, AKP üyelerini ve sempatizanlarını mı Arena’ya dolduruyor? (Hem bunu yazıyorsunuz, hem de bu ne muhteşem sevgi diyorsunuz, hiç mi utanmak arlanmak yok!) Bu iki..
A be “gazeteci”, Arena’yı AKP’liler, Erdoğan hayranları dolduruyorsa, “sevgi gösterisi” dünyanın en doğal durumu değil mi? Bu üç..
A be “gazeteci”, 64 bin –zaten- AKP’li Arena’ya yığıldıysa, İstanbul’u AKP’den kimse alamaz, nasıl dersin?  AKP kaç oy aldı bu kentte? Bu dört..
A be “gazeteci”, Arena’da olan bitenler üzerine hayranlığını yazarken, gösterinin tamamının tasarlanmış, tek adamı totem yapmak amacıyla kotarılmış, kişi kültünü tanrı katına yüceltmek için özel olarak düzenlenmiş olduğunu düşünemiyorsan ve görmüyorsan eğer, sen nasıl gazetecisin? Bu beş...
A be “gazeteci”, bu “müthiş disiplin- müthiş düzen hayranlığı” sende nereden ileri geliyor da övgü üzerine övgü düzüyorsun? Sen, ülkede görüş/ ideoloji/ yaptırıma yönelik tek adam düzeni/ disiplini ile, Arena’daki düzen/disiplin arasındaki izdüşümü görmüyor musun? Bu altı..
A be “gazeteci”, hiç mi okumuş yazmışlığın yok..
Hiç mi tarih bilgin yok..
Hiç mi Hitler-mitler, Mussolini falan ilan..
Hiç mi, tarihteki o kült liderlerin kül –köle kitleler yaratma-hükmetme- gütme, tapınmış kitleler oluşturma politikalarından haberin yok..
Hiç mi, tasmalandığın toteminin, bu ülkede her gün bir sözüyle toplumun boynuna da kendi ideolojisini geçirdiğini görmüyorsun..
A be gazeteci, sizlerde bu büyük düzen ve disiplin hayranlığını hiç bilmiyorduk, iyi ki dışa vurdunuz da, ülkenin kimlerle nerelere sürüklenebileceği daha iyi görüldü.. Bu yedi..
***
A be “gazeteci”, diktatörlük arttıkça, baskı arttıkça üzerinde, sağdan soldan atılmalar arttıkça, zalime olan hayranlığınız da artıyor...
Patronunuzun da artıyor, kendinizin de artıyor.. Bu sekiz..
A be “gazeteci”, bu hayranlığınız arttıkça, zalimin de zulmü artıyor, sana vuracağı tasmaların sayısı da artıyor, sırtındaki kırbaç da artıyor, insanlığın-kişiliğin-özgürlüğünden geride hiç bir şey kalmıyor...farkında mısın.. Bu dokuz...
A be “gazeteci”, bu zalim hayranlığınla, aslında ülkeye en büyük kötülüğü yapıyorsun, bu yükü nasıl kaldırıyorsun? Bu on..
***
A be “gazeteci”, bu sana kapak olsun!
Bunu ferman gibi yazıp, yular ve tasma takılmış boynuna asıyorum.
Yaptığım totemle de sen, ebedi olarak bu halinle dolaşmaya mahkum oluyorsun.. Bu da onbir..
Özür mözürmüş, baskıymış zavallılığınmış, kişiliksizliğinmiş, işini yitirme ve patron korkunmuş, içeri atılma kaygısıymış... 28 Şubattan içeri alınma korkunmuş, veya bir zamanlar asker postalı yalamanın özrüymüş.. Zaten bugüne kadar yükünü tuttun, yedi sülalene yetecek kadar mal-mülk biriktirdin..
Hiç kaçacak yerin, girecek deliğin, tutunacak dalın yok.. Bas git b.u meslekten..
Hiç yemezler oğlum; totemle konuştum, hem boyun eğdiğin toteminle, hep diğerleriye..
Dediler ki, on tane tasma taksan, yemezlermiş.. Bu da oniki..
Hadi sana güle güle..
--31 Mayıs 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder