Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

11 Nisan 2011 Pazartesi

Genelkurmay Açıklaması: Bir Siyah Kuğu Arayışı


Genel Kurmay Başkanlığı İnternet Sitesine “bu tutuklama kararını anlayamıyoruz” serzenişini koyunca, işte şimdi yine AKP cephesi ve yandaş yazarları veryansına başlar dedim.. Durumun bir TSK mağduriyetine dönüşmesinden hiç de hoşnut değillerdi, canları sıkılıyordu.. Bir hareket olsa da, TSK’ne çaksak bekleşiyi içindeydiler...
Beklenen oldu... Genel Kurmayın şikayetini katbekat aşan bir saldırganlık geldi..
Aslında bu konuda yazmayacaktım, ama Bekir Çoşkun’u yalnız bırakmak olmaz!
İktidar kalemlerinden farklı bir kaç söz eden çıksın diye bekledim aslında. Ama göremedim.
Biz, gazeteciler tutuklanınca ve uyduruk bahanelerle kasıtlı olarak Ergenekon davasıyla ilişkilendirilince, kıyameti kopartmıyor muyuz?!
Yürüyüşler, protestolar, yazılar, şikayetler...
Benzer durum TSK mensupları için de söz konusu.
Eğer vicdan diye bir şey olsaydı, arada geçen bunca süre içinde, delillerin toplanmış olması, suçlananlardan hiç birinin kaçmasının söz konusu olmaması, bir kurmayın en son taa Avustralyadan gelip zindana tıkılmayı göze alması, yani tutukluğu gerektiren tüm hukuki nedenlerin yokluğu karşısında.... en azından susardı.
Ama hayır, aralarında tek bir yürekli vicdan çıkmadı!
Hepsi “yeminli”, dibine kadar imanlı; beyninde, yüreğinde, hiç bir aralık yok.
Kendilerini kapkaranlık odalarına kapatmışlar..
En küçük bir ışık bile sızdırmıyorlar!
***
Tamam biliyoruz, en karanlık yüreklileri, Odatv, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in bile ne kadar Ergenekon oldukları konusunda yemin billah döktürüyorlar!
Yine bu en karanlık olanlar, kitabın bir “örgüt belgesi” olduğu konusunda herkesi inandırma yarışındalar.. Her ne kadar Türkiye’de kimseyi inandırmış olmasalar bile.
Bu “ekibi” anlamak mümkün, çünkü tezgahı kuranlarla aynı örgünün içindeler, aralarındaki mesleki görev dağılımının gereklerini yerine getiriyorlar..
Ama “karşı taraf” içinde pek çoğu, “hayır bu kadar da olamaz”, diyebiliyor ve gazeteciler için yazı yazabiliyor..
Bunlar, zifiri karınlık odalarına dışarıdan minik bir ışık sızdırmayı başarabilenler.
***
Şimdi onlara soralım: Gazetecilerle, tutuklu 160’dan fazla subay arasında ne fark var?
Gazetecilere karşı yapılanların haksızlık olduğunu haykırabiliyoruz..
Subaylar için de hak aramak salt ailelerinin sorunu mu...
Birileri çıksa içimizden, özellikle iktidar yandaşlarından, bir baksa dosyalara ve gördüğü durumu nesnel olarak dile getirse!
Öyle, o bunu söyledi, bu bunu değil.. Bugüne kadar uzuuuun “nesnelllik görüntüsü” altında hiç  bir şey söylemeyi başarabilenle Yürekten baksa ve yürekten kanaatini söylese!
Sadece bir “siyah kuğu” aranıyor!
Bütün kuğuların beyaz olmadığını kanıtlayacak bir “siyah kuğu”..
Ve dese ki, arkadaşlar şurada şurada hukuk yok, demokrasi yok, sadece ayıp var, haksızlık var, hukuksuzluk var, bunca insana reva görülen bir suçtur, aynı zamanda bir insanlık suçudur.. Şunlar şunlar doğrudur, şunlar ve bunlar yanlış..
Bütün karanlık zindanlara ve yüreklere bir hak ve adalet ışık hüzmesi salsa..
***
Bu ekipten bazılarına bakıyorum, “hadi bakalım ne kadar demokratsınız, TSK’nin bu bildirisini lanetleyin bakalım” havasında..
Elinde demokrat ölçüm aleti var sanki!
Gazeteci örgütlerinin, gazetecilerin basını susturma konusunda gösterdikleri tepkiler bir demokratlığın ölçüsü ise eğer, subay olsun veya diğer siyasi tutuklular olsun, onların da uğradıkları haksızlıklar karşı çıkmak da aynı demokratlığın ölçüsü gereğidir. Hukuk ve adalet birilerine varsa, hepsine ve herkese de vardır..
Genelkurmay nasıl bildiri yayımlar sorusuna verilecek yanıtı, hukuk ve adalet ihlallerinin derecesi belirler.. Varolan yasalar değil!
Bu soru yerine, içinizden biri de şunu merak etsin: Acaba bu bildiriyi neden yayınlamak zorunda kaldılar?
Hangi yasalara, hangi hukuki uygulamalara, kim, sonuna suskun kalabilir...
Hele işler, yani hukuk ve uygulamalarının zıvanadan çıktığı düşüncesi, mağdur olanlar arasında tepe noktasındaysa!
Sus, otur ve bekle!!
Bunu öğütlemek, ne adına ve kimin hakkı olabilir ki!
---10 Nisan 2011 / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder