Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

23 Mart 2012 Cuma

TÜBA’ya Atama Hazırlığı, Üniversitelerde despotizm, Suçlu kim?

Hükümetin Türkiye Bilimler Akademisi’ne, YÖK ve TÜBİTAK gibi elinin tamamen altındaki kurumlar aracılığıya doğrudan üye atama yetkisi, yakında kullanılmaya başlanacak. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, hem TÜBA Başkanı Yücel Kanpolat’la yaptığı görüşmeler hem de yurtdışındaki bilim akademilerinden gelen protesto ve baskılar karşısında, bir adım geri çekilme işareti vermiş gibiydi.. Akademi şu uzlaşma önerisinde bulunmuştu:
“TÜBİTAK ve YÖK doğrudan atama yapmasınlar, böyle bir uygulama dünyadaki bilimler akademilerinin özerkliğine ve uygulamalarına tamamen aykırıdır, biz bunu kabul edemeyiz; bu kurumlar bize üye adayı önerisinde bulunsunlar, biz kendi ölçütlerimize göre değerlenedirelim, genel kurula sunalım.. Akademi üye kabulde özgür olsun.”
Bakan Ergün, tam evet demedi ama bu önerinin kabul edilebilirliğine ilişkin olumlu bir izlenim verdi. Düşüncem, hayır yapmazlar zamana yayıyorlar, eninde sonunda üye atayacaklar, biçimindeydi.. Çünkü, bu iktidarın 10 yıl içinde aldığı kararı tartışmaya açtığına, uzlaşmaya gittiğine ilişkin ciddi bir örnek yoktu! Nitekim yasa değişikliği konusunda hiç bir adım atmadılar.. Keşke atsaydılar ve yorumum yanlış çıksaydı!
TÜBİTAK harekete geçti mi bilmiyorum, ama YÖK, yeni yasanın kendisine verdiği yetkiyi kullanmaya başladı. Demek ki hükümetten işareti aldı! YÖK, bazı üniversite ve enstitü rektörlükleriyle vakıf meslek yüksek okulu müdürlüklerine gönderdiği mektupta, 3 Marta kadar, TÜBA’ya üye olabilecek nitelikteki öğretim üyelerinin listesini bildirmelerini istiyordu! Zaman doldu, isimleri topladı, şimdi, şu insanları Akademi’ye üye olarak atıyorum, diyerek, isim listesi gönderme aşamasına geldi..
Akademi’den bu durumda yeni istifaların olacağı bekleniyor, böylece hükümet, milletin kaynaklarını, denetlediği bir akademiye kullandıracak, adamlarını orada “şereflendirecek”... Böyle bir akademinin uluslararası kabul görme şansı da çok azalacak.
Zaten 70’e yakın üye istifa etti ve 53 üye kurulan Bilim Akademisi’nde örgütlendi (www.bilimakademisi.org)..

BAZI ÜNİVERSİTELERDE DESPOTİZM
Temel sorunumuz ve sorumuz, 10 yıldır hiç değişmiyor: İktidarda neden uzlaşma kültürünün kırıntısı bile yok? Bunun yanıtını herkes biliyor, ama söyleyelim yeniden: Herşey üzerinde kesin egemenlik kurma anlayışında olan otoriter bir lidere ve böyle bir iktidarın doğasına, demokrasi için uzlaşma kültürü aramak, aykırıdır.. Bu tür iktidarlar ancak kendilerinden daha büyük bir güç karşısında boyun eğerler veya uzlaşma ararlar..
Söz konusu bilim ve eğitim olduğunda önemli ölçüde itiraz veya en azından tartışma sesleri çıkarması beklenen üniversite yönetimleri, tam tersine görüyoruz ki genellikle, öğretim üyeleri ve öğrenciler üzerinde baskı uygulayan rejimlere dönüşmüş durumdalar. Özellikle bazı üniversitelerin yönetimlerinde, iktidara ygun küçük despotluklar oluştuğunu ve öğrencilerini ezdiğini görmek, derin bir hayal kırıklığı ve üzüntü kaynağıdır.. Ama şaşırtıcı, zerre kadar değildir! Çünkü desteklerini ve kaynaklarını (meşruluklarını!) doğrudan YÖK’ten ve iktidardan alıyorlar!
Nasıl yani, derseniz işte bir küçük örnek:

YÖK’TE VERGİ ZİYANI: BİR KİŞİ YETER!
Marmara Üniveristesi iletişim Fakültesi Dekanı Yusuf Devran’ın, kendisini eleştiren öğrencine yaptığı kıyımı.. gazetecilere saldırgan tutum.. Celal Bayar Üniversitesi Rektörü Pakdemirli’nin, Arınç’ı eleştiren öğrenciyi üniversiteden atmasını bir kenara bırakın.. Bunların nasıl oralara getirilidği çok daha önemli..
Son örnek Giresun Üniversitesi Rektörlüğüne, rektörlük seçimlerinde sadece bir oy (kendi oyu) alan Murat Teker’in YÖK’ün bir numaralı adayı olarak liste başı yapılması ve Çankaya’ya gönderilmesi sürecine bakın, anlayın! YÖK Genel Kuruludur bu atamayı yapan! Bırrravooooo!
YÖK’ün ne olduğu belli. Orada çok sayıda insanın olmasının zerer kadar önemis yok. Hepsi birbirinin kopyası gibi. Bir YÖK başkanı olması yeter! Neden böyle çok kişili ve maliyeti yüksek bir sistemde israr ediliyor ve vergilerimiz çarçur ediliyor, bunu da anlamıyorum!

AMA SUÇLU OLAN ÜNİVERSİTELİDİR!
Üniversite meydanına rektör seçeme sandığı kuruluyor. İçinden ne çıkarsa çıksın, YÖK’ün ve Çankaya’nın, 1 oy alsa bile kendi adamını atayacağı biline biline, öğretim üyeleri gidip oy kullanıyor ve bu komedinin aslında baş rol oyuncusu olarak, utanılacak bu sisteme alet oluyor! Kusura bakmayın, artık bu ayan beyan ortada!
Seçimleri boykot etmek bile örgütlenmiyor!
Şimdi bir gurup akademisyen, Hayrettin Ökçesiz ve arkadaşları, madem boykot örgütlenemiyor, o halde, bir ilkeler manzumesi saptayalım ve bu çerçevede rektör seçimlerine katılalım diyorlar. Önemli olan rektör seçilmek değil, ilkeleri ön plana çıkarmak ve büyük bir çoğunluğu bilime, onura, üniversiteye, öğrenciye, geleceğe sanip çıkıldığını göstermek!
Bu çerçevede, “direnen üniversite” yazısını iç sayfalarımıza koyuyoruz..
Hadi hayırlısı.. Gelecek Cuma umarım güzel şeyler yazarız.. Bu arada Antalya’da, Hacettepe’de ve Gazi Üniversitemizde, yüz, kol vb gibi organ nakilleri konusunda gösterilen başarılar bizi çok sevindiriyor.. Hepsine teşekkürler..
--Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji, Sayı 1305, Gündem, 23 Mart 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder