Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

15 Mart 2012 Perşembe

Müyesser Yıldız, Vicdan ve Bir Kedi


Odatv davasından içeri atılan canlardan 4 gazeteci serbest bırakıldı. Nedim Şener ve eşi Vecide Şener, dün Medya Mahallesi’ndeydiler (*). Nedim, anımsadıkça ikide bir gözlerini dolduran bir kişiyi özellikle vurguladı: Müyesser Yıldız.. Onu yazacağım.
Müyesser hanım için belki de sadece şu olguyu vurgulamak yetebilir. 12 Mart’ta, 4 arkadaşımızın salıverildiği duruşmada söz aldı. Kısa konuşmasının sonunda şu satırlar vardı:
Sözde iddianameye göre, İklim Ayfer Kaleli’nin işlediği öne sürülen suçlar ve onun için talep edilen ceza benden fazla.
O tutuksuz, ben tutukluyum.
Neden? 1 yıldır bunun cevabını arıyorum.
O sarışın, sen esmersin’ veya ‘O uzun boylu, sen kısa’ gibi bir cevap bile kabulümdür. Yeter ki bir cevap veriniz.”
Mahkemenin yanıtı, tutukluluğunun devamına.. oldu.
En kötü şey, bir mahkemenin “sanıklara” böylesine farklı davranışların nedenleri üzerine bir açıklama yapmaması. Bu güveni sarsmaz mı yargıladıkları insanlarda! Kendi sırtından hangi pazarlıkların yapıldığını düşünmez mi!?
***
“Sanık” İklim Ayfer Kilim de gazetecidir. Gerçekten de sarışın ve Müyesser hanımdan uzun boyludur!
İklim hanımın adı, CHP’yi karıştıran insan olarak medyanın manşetlerine çıkmıştı! Baykal’ın kendisini taciz ettiği savları! Bunları Odatv tutuklamalarından hemen önce, Ocak 2011’de yapmıştı, CHP içindeki bütün “gazetecilik faaliyetleri”, Odatv davasının “flaş” konularından biri olacak ve konu CHP’yi yıpratma propagandasına dönüşecekti..
Çok doğal değil mi.. İklim hanım dışarıda, tutuksuz; çok iyi tabii ki; ama Müyesser hanım neden içeride, tutuklu?
Bir vicdan buna yanıt vermeli!
***
Müyesser hanım, kendi davalarıyla Abdullah Öcalan davasını karşılaştırıyor:
 PKK bir terör örgütü, Abdullah Öcalan da 40 bin insanın ölümünden sorumlu bir terörist. 14 Şubat 1999’da yakalandı. Sadece 3;5 ay sonra, 31 Mayıs 1999’da davası görülmeye başlandı. Yaklaşık 1 ay sonra da, 29 Haziran 1999’da dava sona erdi. Yani toplam 4,5 ayda her şey bitti. 9 celse yapıldı.
Tutukluluk ve yargılama sürecine, yandaşları/destekçileri dahil, hiç kimseden toplu iğne başı kadar itiraz gelmedi. Yani böyle bir şahsa bile hukuk devletine yakışır bir şekilde muamele edildi.
"İleri demokrasi” hukukuna gelince: Bir kısmımız 14 Şubat, bir kısmımız 3 Mart 2011’de gözaltına alındık, tutuklandık. İddianamemiz 7 ay sonra hazırlandı. Huzurunuza 9 ay sonra gelebildik. 4 aydır da dava sürüyor, 12’nci celsedeyiz. Ve ne yazık ki halâ başladığımız noktadayız. Halâ delil aranıyor!..
Gelin siz buradaki genç arkadaşlara isnat edilen suçlar neyse, onları da benim hesabıma yazıp artık hükmü verin. Suçlu olduğumdan değil, hükümlü hak ve hukukundan yararlanmak için. Bir Öcalan’ın bizden çok hakkı var, onun hukuku bizden daha çok ve iyi korunuyor. Hükümlü hakkı derken; mesela yarın annem ağırlaşsa, en azından onu son bir kez görme imkânım olacak!..”
***
Şimdi, Savunma’sından değil, İtirazname’sinden! www.facebook.com/MuyesserYildiz adresinde savunma, yazı ve twitter mesajları yayınlanıyor. Oradan, İtirazname’sinden satır başları alıyorum..
·            “Sorun yasalar veya zihniyette değil, “NİYET”tedir. Niyetiniz nedir?
·            Devlete sızmış 3-5 virüs var. Nuri Alço’nun masum kızların gazozuna ilaç atması gibi, insanların bilgisayarına virüs atıyorlar. Silivri’ye düşürdüler, ama çok şükür kötü yola düşüremediler. Hala gazeteci oğlu gazeteciyiz.
·            Olmayan örgütün, olmayan medya kolu olarak, olmayan suçu anlatmamız isteniyor...
·            Bir gazete bürosu ilk kez toptan “terörist” olarak yargılanıyor. Anlaşılıyor ki biz kobayız. Bünye kabul ederse, diğer gazete bürolarına da rahatlıkla yaygınlaştırılacak demektir.
·             Bu bir iddianame değil iftiranamedir.. Mahkemenizden kendimle ilgili bir talepte bulunmayı da zul addediyorum. Yegâne talebim bu gayri hukuki, gayri ahlâki ve gayri vicdani sürecin hesabının sorulmasıdır..
·            Birkaç haftalık kursla “bilişim uzmanı” sayılmış polislerin verdiği raporlarla tutuklandık. Ülkenin üç üniversitesinin, bilişim uzmanlarının verdiği raporlarla neden tahliye edilmiyoruz? Emniyet, devlet kuruluşu da üniversiteler değil mi?
·            Nürnberg Mahkemelerinde yargıçlık yapmış Robert Jackson’un şu sözünü hatırlatmak istiyorum: “Mahkemeler davaları yargılar, ama davalar da mahkemeleri”
***
Silivri’de kuş bakmaya izin var, ama kediye yok. “Bir kedim olsun istiyorum,” diyor. 
Mahkeme’nin, Nisan başında dosyasını yasal zorunluluk olarak gözden geçirdiği sırada, tahliyesine karar vereceğini umuyor ve diliyorum.. 
Bir ay için de olsa, kedisini de versin, Silivri yönetimi!
--
(*) Bu mahallenin “patronu” Ayşenur Arslan’ın, medya üzerinde baskıların son derece arttığı ve ekranların karartıldığı bu dönemde, sınırları(nı) zorlayarak, daha özgür bir tartışma ortamının oluşmasına ve basın özgürlüğüne yaptığı önemli katkıyı hiç unutmayarak.. 
Ruşen Çakır’ın da bir “Yazı İşleri” vardı. Dün diyordu ki: “..programın sonlandırılmasının önde gelen nedenlerinden biri, işverenimiz Ferit Şahenk’in, Ahmet ve Nedim olayındaki tavrımdan rahatsız olmasıydı. Ona göre bu, NTV’nin tarafsızlığına gölge düşürüyormuş…söylenecek çok şey var ama şimdilik susma hakkımı kullanmak istiyorum. Ama bu yazının okurlarının böyle bir zorunluluğu yok..” Geçen ayın ilginç haberlerinden biri de Şahenk’in Dolmabahçe’de Başbakan ile 1,5 saatlik özel bir görüşme yaptığı idi. 
Yapsın tabii, ama vicdanlarımızın meselesi şu: Baskıların ayyuka çıktığı dönemde kim ne yaptı..
--15 Mart 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

1 yorum:

  1. Sabah okumuştum gazetede yazınızı ve her gün Medya Mahallesini kaçırmadan izliyorum.Maalesef o kadar az muhalif ses kaldı ki...Ama dün Nedim Şener biraz hayal kırıklığına uğrattı beni.O kadar duygusal olmasını beklemiyordum.Daha dik bir duruş beklerdim.
    Saygılar sevgiler...

    YanıtlaSil