Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

15 Ekim 2011 Cumartesi

Metin Münir’e Destek; Doktorlar İçin Bilmedik Ne Var?

Metin Münir (Milliyet), daha çok haberin ve yorumun ekonomi koridorlarında dolaşır; onu nükleer santralden tutun köprü ve yollar ile bankalara kadar pek çok konuda olayların perde arkasını kovalarken görürüz. Münir’i izlerim, o güne kadar hiç ilgilenmediği konulara da el atmasına şaşırmam. Ekonomi alanından sıkıldığında, gider mutluluk nedir’i araştırır; sonra da, çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktiviteyi günlerce kalemine dolar.
Şimdi, Metin Münir’in bu köşede işi ne, diyeceksiniz. Şüphesiz, bu yazıyı Cumhuriyet’teki köşemde yazabilirdim, ama özellikle burayı seçtim; amacım aslında, hiperaktivite konusunda kışkırtıcı yayınlarına gelen büyük tepkiler karşısında, Münir gibi ciddi bir gazeteciye destek çıkmak. Üstelik, buradan!
Münir bilmediği bir konuya el attı; olabilir. Araştırırsın, bilgi sahibi olursun, uzman referanslara dayanırsın, arka plana itilen bir temel görüşü ön plana getirirsin, konuyu hasta-hastalık ve uzmanlar arasında tartıştırırsın.. Bunu yaparken de mutlaka bir amacın olur. Münir, bunu yaptı, amacı da, hem ilacı hem hastalık ve teşhisi tartışmalı ve zor bir konu üzerinde farkındalık yaratmaktı. Ve muazzam bir ilaç sanayi karşısında öncelikle insanı, çocuğu korumaktı...
Tabii, büyük saldırılara da uğradı. Bir kısım psikiyatrist onu uzman olmadığı konuda yazmak, yanlışlıklar yapmak ve hastaya zarar vermekle suçladı. Münir’in üslubunu tartışmayacağım. Bazıları onu psikiyatristlere düşman olarak algılamıştır, kesin yargıları olduğunu düşünmüştür vb.
Münir’in bu konuyu gündeme taşıyarak herhangi bir hastaya zarar verdiğini düşünmüyorum. Yazıları arasında ortaya çıkan hasta-hastalık öyküleri, psikiyatrinin –alan çalışması ve pratiğinde- hem yetersizliklerini hem de standartlaşamamış hallerini ortaya koyuyordu aynı zamanda. Hasta doktor ilişkisinde, genellikle hastanın çaresiz kaldığı durumlar az değildir. Tedaviyi salt ilaç yazmak olarak algılayan anlayış yaygındır. İlaç şirketlerinin baskısı fazla olabilmektedir. Pek çok alanda, dar bir kesimi kapsadığını ileri sürsek bile, ilaç şirketi-doktor arasında etik olmayan bir dizi ilişki vardır.
Burada en çok karşı çıktığım, bir konuyu araştıran gazeteci üzerinde “uzman olmadığın bir alanla neden ilgileniyorsun..” biçiminde baskı uygulamaya kalkışmaktır. Gazeteci, aynı zamanda bir köprüdür, zor bir konu ile halk arasında! Geliştirdiği dil ile, sürecin anlaşılır olmasına yardımcı olur. Aynı zamanda, kamunun çıkarlarını savunmaya öncelik verir. Kamu ile, hasta kesimi, ve halkın çıkarlarını kastediyorum.
Toplum, bir çıkarlar çatışmasının toplamıdır. Hastayı doktora karşı, doktoru devletin ezmesine karşı savunuruz gerektiğinde. İnsan hak ve özgürlükleri ve hasta hakları (aynı zamanda doktor hakları da) yazılarımızın odağında olur, olmalıdır.
Mazlum, bazen büyük bir işadamı, bir ilaç şirketi bile olabilir!
Bunları yaparken bir gazeteci, yanlış da yapabilir. Ama bunu gördüğünde de düzeltir. Amaç gerçeği aramaktır.. Gerçek neyse! Doğruya en yakın olanın yanında durmak, diyelim..
Aslında Münir’in konuyu deşmesinden rahatsız olanların yapması gereken, saldırmak değil ona yardımcı olmaktı! Doktorluk, uzmanlık, aynı zamanda yol göstericilik yapmaktır! Doktorluk, bilimci gözlüğüne en çok ihtiyaç gösteren bir uzmanlık alanıdır. Çünkü elinde insan ve hayatı vardır.
Bilinmezlikleri o kadar çoktur ki bu mesleğin, uzmanlığı üzerinde herşeyin çok açık, seçik, net ve herşeyin bilinir olduğuna inanan doktorlar için öğrenecek ve araştıracak bir şey de yoktur. Bu anlayışın, hastaya yarardan çok zararı dokunacağını kabul etmeliyiz. Özellikle psikiyatri –ve daha pek çok tıp uzmanlık alanı– gri alanlarla, bilinmezliklerle doludur.
Bu bakımdan, genellikle doktorların, konularına ve hastalarına, hiç bir şey bilmezmiş gibi yaklaşmasında sayısız yarar vardır.. hem kendisi hem hastası hem uzmanlık alanı için..

STEVE JOBS
Yapabileceğine inanmak, yapabileceğini mükemmel yapmak, zamanın özellikle ve öncelikle kendine ait ve kısıtlı olduğunu bilmek, içinizdekileri dışa vurmak ve başkalarının şovlarından çok kendi şovunuz üzerinde yoğunlaşmak... Dijital çağın insanının ihtiyaçlarını önceden görerek pek çoğuna liderlik eden bir insan, genç yaşta göçüp gitti. Bilgisayara ilk başlangıcım ve daha sonrası, hep onun tasarladıklarıyla oldu. Zenginliğini ne yapacağını bilemedi. Bütün büyük zenginler gibi! Oysa, hiç bir maddi şeyi beraberinde götüremeyeceğini bilip açıkladığı halde. Belki de, kendi işine olan büyük sevgisinden, paralarını ne yapacağına akıl erdirecek zamanı olmamıştır! Gönül isterdi ki, kişisel servetini, şu dünya üzerindeki büyük haksızlıklara karşı ve daha iyi bir dünya kurulması için vakfetseydi... Servetini çocukları yaratmadı, şüphesiz onlara da Steve’in çocukları denecek bir zenginlik bahşederek..
Teknoloji ile insan ilişkisini bu kadar iyi koklayan ve bu amaçla en  mükemmeli yaratmaya soyunan, şüphesiz ki ender insanlardan birini yaşadı dünya...
Gelecek Cuma beraber olmak umuduyla...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder