Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

24 Kasım 2010 Çarşamba

Füze Kakıştırması-3 Hem Kel Hem Fodul


Eh, Cumhurbaşkanı Lizbon’dan “büyük zafer”le döndüğüne, “NATO'nun “İkinci önemli ülkesi” derecesine yükseldiğimize ve NATO'nun “çökmesini” de önlediğimize (*), üstüne üstlük İran da Türkiye'nin çabasını övdüğüne göre, işler tıkırında!
Öyle mi acaba?
Türkiye, örneğin batıyı batı yapan “bilim, teknoloji ve ekonomi; düşünce, kültür, demokrasi, insan hak ve özgürlükleri” gibi çağdaş kavramları ve üretimlerini içselleştiremez ve kendi kültürünün ana bileşenlerine dönüştüremezken, batı kampına öncephe savaşçılığında birinci sınıf hizmet sunmayı hep başarmıştır!
Lizbon Anlaşması’ndaki imza, Batı'nın yine Türkiye üzerindeki “Büyük Zaferi”nin kanıtı, başka bir şey değil!
Oysa Türkiye orta ve uzun menzilli balistik füzelerin hedefi değil! Dolayısıyla füze kalkanı, hadi diyelim ki gerçekten korunma amaçlıdır, ABD ve Batı Avrupa'yı ilgilendirir! Niteliği de tamamen budur! Türkiye ise kendi savunma sistemini gerçekleştirebilecek konumdadır. Neden bu tartışılmıyor, güzide Türk medyasında?
***
Açıkça söyleyeyim: Komşularla sıfır sorun politikası, özü itibariyle, bugüne kadar Türkiye’de bir iktidarın saptadığı ve uygulamaya çalıştığı en doğru dış politikaydı! Tabii neyin elde edildiği ve edileceğinin bilançolarına da bakmak koşuluyla... Dünyada başka bir ülke yoktur ki, komşularının neredeyse hepsiyle sorunludur; ekonomik ve diğer ilişkileri olması gerekenin en alt düzeylerinde seyreder, ve bu sorunlar da, dünya egemenleri tarafından durmadan kullanılır!
Böyle bir başka ülke daha gösteremezsiniz!
Bu kadar aptalca bir şey olur mu?
Türkiye'nin dış politikada “yeni bir açılım”ı, özellikle bu yüzyılın başından itibaren gerekliydi.
Batı Eksenli dünyadaki değişme nedeniyle! Dünya “çoklu eksenli”ye kaydı. Küreselleşmenin en büyük nimetlerini, Çin, Hindistan ve diğer “yükselen ülkeler” daha çok yemeye başladı. Amerikalı “Nobelli” ekonomistlerin (örneğin Paul Samuelson) yorumlarını bu köşeye taşımış ve “küreselleşmeden ABD oldukça zarara uğradı, küreselleşme sürecini biraz frenlemek gerekir” dediklerini nakletmiştim (29 Eylül 2005). “Finans kapital”, daha kârlı gördüğü Çin ve diğer ülkelere akmış, arkasından veya eşzamanlı olarak fabrikalar taşınmıştı!
Yani: Gelir düzeyi ve refahı tavan yapan ABD ve AB durağan duruma hatta düşüşe geçerken, Çin ve diğer ülklerin refahı yükselmeye başlamıştı! Küresel kapitalizmin en doğal sonuçları!
***
Türkiye, yeni yükselen ülkeler kervanına, bütün politikalarıyla katılmak zorundaydı! Komşularıyla sorunlarını hallederek ekonomisine hız kazandırmalıydı. Önündeki bütün engelleri kaldırmalıydı: Batı'nın “savunma” cenderesi dahil!
Oysa, ABD'nin çok eksenli dünyaya göre yeni pozisyonu olan Füze Kalkanı’nın üssü olmanın altına imza attık! ABD'nin komşularımıza da yönelttiği silahın ortak tetikçisi durumundayız!
Komşularla sorunları sıfırlama politikasının uygulayıcısının AKP olması da başka bir şanssızlıktı. Çünkü AKP bu politikaya İslamcı bir karakter verdi ve din ekseninde yürütmeye kalkıştı! İsrail’e karşı politikası da bunun bir ürünüdür!
Cumhurbaşkanı Gül eksende kayma yok, eski eksen doğru değildi, şimdi düzeldi derken doğru konuşuyor.
Ancak bu “düzeltme”nin diğer bir yüzü “İslami ve ideolojik”tir, ama bu açıdan “eksende kayma” vardır! Bu, iç politikasındaki İslami ve ideolojik kaymadan kaynaklanıyor.  İçeride, İslamileştirme ve gerçek demokratik değerlerden ve sistemden uzaklaşma politikası, gözle görünür kadar nettir! Dolayısıyla, Orta Doğu'ya yönelişte de bu İslami renk açığa çıkmıştır.
Şimdi Lizbon'da atılan mecburi imza, iktidarın açılımını hem kel hem de fodul yaptı!
AKP adına ne demiştik: Şu seçimleri bi geçelim, gün ola harman ola!
---
 (*) Ah, güç karşısında yağdanlığa dönüşmüş irili ufaklı medyam benim, sizler uçaklarda böyle kabul edildiğiniz sürece, ödemeleriniz giderek daha da ağırlaşacak, vicdanlarınız ise halk karşısında susacak! 
---
23 Kasım 2010 / Bilim ve Siyaset 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder