Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

3 Mart 2018 Cumartesi

Üniversitenin niteliğini düşürme yasası

27 Şubat Perşembe, 2018 / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet


“Nitelikli insan kaynağı yetiştirmek” görüşünden hareket edilerek, Cumhurbaşkanı’nın  yardımcı doçentliği kaldıracağız” açıklamasıyla (çünkü doçentin yardımcısı sanılıyormuş), açıklamasıyla hazırlanan yeni yasa tasarısı Meclis’te.
Üniversitelerin tek molekülü bile özerk olmadığı, üniversite paydaşlarında herhangi birinin söz söyleme hakkı bulunmadığı için, işin içinde yoklar!

“Bilimi ülkem için..”

Cumhurbaşkanı her şeyi en iyi bilemez. Acaba Cumhurbaşkanına kimler şimdi Meclis’te olan tasarıdaki fikirlerin ülkemiz ve akademik hayat için iyi olacağına inandırdı?
Ekranda veya bir gazetede fotoğrafını gördüğüm, doçentliğe 20 yıldır yükselememiş bir “Yardımcı Doçent” unvanlı biri konuşuyor, “neden yabancı dil bilmek zorundayız ki, biz ülkemiz için çalışacağız, yabancılar için değil...” buna benzer şeyler söyleyenler mi?
Bilimsel araştırmaların yüzde 99’una imza atanlar yabancı. Amerikalılar, Çinliler Ruslar, Almanlar vb..
Bir akademik unvanı olan biri, kendi uğraş alanında hangi yeni araştırmaların yapıldığını öğrenmeden, o alanda yayınlanan makaleleri okumadan, “akademisyen” olabilir mi? Ancak sokaktaki insan gibi, mesleğine konusuna yapancı biri olarak yaşar. O insanın akademik bir unvan taşıması bile gereksizdir.
Kimse de böyle bir kişiye danışma gereğini duymaz, danışırsa, “kuzey kutupta havalar kötü, kar var ve soğuk” bilgisini alır! İklim değişikliğinin kutuplar üzerindeki etkisini bile bilmez.
Bu amaçla her gün yayınlanmakta olan onlarca, yılda yüzlerce makaleyi okuması, konusunu izlemesi gerekir. Aziz Sancar, kendi alanındaki araştırmaları izlemeden, Aziz Sancar olabilir miydi?
Ben yerli ve milli bilim yapacağım, İngilizceye ihtiyacım yok” diyen biri ancak akademik asalak olabilir.

Sudan gerekçe: Doçentin yardımcısı

“Yardımcı doçent” yerine, doktorasını tamamlamış olanlara “doktor öğretim üyesi” unvanı getirilmekte. Üniversitelerde kurulacak bu kadrolar için, ne yabancı dil zorunluluğu yok ve neredeyse ebedi olarak ataması yinelenebilecek. Ayrıca bu kişilerin dil bilmeden nasıl doktor unvanı aldıkları da sorudur. Bu durum, üniversitelerimizde doktora unvanlarının nasıl dağıtıldığının göstergesi mi? Bu durumun neresi “nitelikli insan gücü” yetiştirmek?
Bilim Akademisi bir rapor yayımladı. Diyor ki:
“Profesör”, “Doçent”, “Yardımcı Doçent” kavramları, İngilizcede “Professor”, “Associate Professor” ve “Assistant Professor” kavramlarının karşılığı olarak yerleşmiştir. İngilizcede nasıl ki “assistant professor” profesörün asistanı olarak algılanmıyorsa, Türk akademi camiasında “yardımcı doçent”in doçentin yardımcısı olarak algılandığı yönünde bir iddia tümüyle havada kalmaktadır. Akademik yükseltmelerin ön koşullarının neler olması gerektiği, kaç aşamada ve ne tür bir sınama sisteminin uygulanacağı gibi konular asıl tartışma konusu olması gerekirken tartışmayı sadece bir isim üzerinden yürütmek doğru değildir.”
El hak doğru.
Yasa tasarısında akademik unvanlar, kimlerin nasıl ders verebileceği, doçentliğin nitelikleri, dil sınavında aranan “yüzde 65 başarı’ oranının yüzde 55’e çekilmesi ve daha pek çok önemli konuda olumsuz değişiklikler öngörülüyor. Hepsi tartışmalı konular. Üniversitede nitelik bakımından zaten bir gerileme var, bu değişiklik yasalaşırsa bu düşüş daha da hızlanacak.
Fakat tüm bunların arasında en önemli konu şu: Üniversiteyi ilgilendiren bu tasarı neden üniversitenin çeşitli kademelerinde, kurullarında tartışılmadan, merkezi bir karar ile dayatılıyor? Neden üniversite paydaşları, bu siyasi diyalog içine çekilmiyor ve dinlenmiyor?

Demokratik kültür alışkanlığı yok

Nedeni basit: Bu iktidar hiç bir yasasını hiç bir kararını toplumda tartışmadı. Böyle bir katılımcılık, demokrasi, kültür alışkanlığı sıfır olan bir yapı, sonuç olarak siyasi ideolojik tercihlerle üniversiteleri  kötüleştirir.
Bilim Akademisi: “Üniversite özerkliğinin en önemli göstergesi, üniversitenin kendisine dair düzenlemelerin yapılmasına katılabilmesidir. Doğru gözüken, bütün paydaşları dahil ederek 2547 sayılı yasayı tümden revize etmektir.. bilim insanı kalitesinin artırılmasının olmazsa olmaz ön koşulu ülkemiz üniversitelerinin bilimsel özerkliğini artırmaktır... Oysa son dönemlerde üniversite özerkliğini ortadan kaldıran uygulamaların arttığını üzülerek saptamak durumundayız.”
Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) ise susuyor. Çünkü hükümetçe yeniden oluşturuldu. Orada iyi bilimciler var, neden konuşmuyorlar?


1 yorum:

  1. Her şey tekelleşmeye doğru gidiyor. Böyle bir durumda özerliğin de sekteye uğraması normaldir :(

    YanıtlaSil