Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

28 Ekim 2013 Pazartesi

Cumhuriyet’ten Ayrılıyor muyum?

Neden yazmıyorsun, hemen bir açıklama istiyorum..” En hesap soranı bu.. Tabii Cumhuriyet’ten aynılıp ayrılmadığımı soran sorana..
Kimseye hesap vermem ama okur olunca boynumuz kıldan ince.. Okur ve yazar birlikte varlar, biri yok diğeri de yok.. Bazen bu ikilemi düşünürüm ve zaten bu yazıları kendime yazıyorum da derim... Bir yönüyle doğrudur da; düşünceni, bilgini, yorumunu dışa vuruyorsun.. Ama yazdıklarını paylaşmazsan, düşüncelerini yazar çekmecene atar mısın? Hadi bakalım gel de yanıt ver şimdi... Herkese açık bir vitrine çıkıyorsan, şüphesiz ki paylaşmak için yazıyorsun. O zaman da okur senden açıklama ister.. Ben de sevinirim hesap veririm:
Hey Türkiye Nasılsın” başlıklı kitabın son noktasını koymak için bayram tatilini fırsat bilmiştim. Uzadı.. Bitirdim, ama dün de Dünya Cinsiyet Eşitsizliği Raporu açıklanınca bugün rakam düzeltmeleriyle uğraşacağım.. Merak etmeyin sağlığım yerinde, Cumhuriyet’ten de ayrılmış değilim!
***
90’lı yıllardaki Cumhuriyet ayrılığında, gazetede kalmıştım... Cumhuriyet’te olaylar patladığı sırada Florida üzerinde helikopterle uçuyorduk.. Dergiyi çıkartıyorum sadece, yazı da yazmıyorum.. En üst kat, İlhan Selçuk, Yayın Müdürü ve yazarların katı. Pek çıktığım bir yer değildi. Çağırırlarsa giderdim. Evet büyük bir anlaşmazlık vardı, ama tam da ayrıntısını ve hangi noktalara gelip dayandığını da bilmezdim...
Döndüğümde sordum kendime, ne yapayım şimdi? Olay tamamen dışımda patlamıştı.. Bu ayrılığa karşıydım, yani iki tarafın da biribirini yoketme derecesine gelmesine.. Cumhuriyet’in temsil ettiği tarihsel gölgenin içinde kalmak koşuluyla, uç pozisyonlardan kaçınarak, bir arada, Cumhuriyet’e omuz vermek gerekir diye düşündüm..
Aslında Cumhuriyet’de bu ayrılığın ana nedeni, Patronajın tutumudur. Ailenin gazetedeki icra-aktif ayağı, açıkça yazayım Emine Uşaklıgil, taraf tutmasaydı, bir yana ağırlığını koymasaydı, gazetenin bütünlüğü yönünde faaliyet gösterseydi, belki de olay ayrılıkla sonuçlanmazdı.. İlhan Selçuk ve yazarların gazete üzerinde büyük etkisi küçümsendi. Şüphesiz ki ayrılığın ideolojik- siyasi yönleri vardı ve zaten bunlar etkili oldu.. Hasan Cemal iyi bir yayın yönetmeniydi, ama yelken açtığı yeni sularda Cumhuriyet’in işi olamazdı. İlhan Selçuk ve diğer yazarların olmadığı bir Cumhuriyet? Ben Özal ve Özalcılığı, liberalizme doğru kulaç atmayı, bir solcu ve bir marksist bozuntusu olarak kabul etmem zaten mümkün değildi..
***
Nitekim İlhan Selçuk ve arkadaşlarıyla toplantılara katıldım. Neden ayrılmıyorsun sorusuna da, abi nasılsa döneceksiniz, ne yani dergiyi batırayım mı, dediğimi anımsıyorum!.. Bir hoşgörü vardı.. Ama yine de gazeteden ayrılmadığım için “tam onlardan” değildim..
Böyledir bu işler! Kimsenin kimsesi ve hınk deyicisi gibi bir pozisyonda olmak düşüncesi de bana uzak mı uzaktır. Tek başına insanım! Bilen bilir!
İlhan Selçuk yeniden gazeteye döndükten sonra bir gece gazeteye uğradı, gece 12 olmuş, biz alt katta derginin yazılarıyla boğuşuyoruz.. Belki de tek başınayım.. Ne yapıyorsun burada hala diye sordu.. Abi gazeteyi kurtarmaya çalışıyoruz, yanıtıma da gülüştük.. Çok zor zamanlardı!
Sonra, haftada bir gazetede yazı yazacaksın dedi. Derken yazı sayısı üçe çıktı. Bir gün de İbrahim Yıldız’a pazartesileri de yazmak istiyorum deyince, 4 oldu..
İlhan Selçuk döneminde yayın kurulu toplantılarında, en özgürce konuşan, eleştiren sendin, dedi sevgili kardeşim Mustafa Balbay.. Henüz Silivri’deyken, son görüşmemizde.. Yiğit adam, beş yıldır orada yatıyor hala! Her gördüğümde ben yanında ezilip büzülürken, o bin kat güçlüydü karşımda!.. Bu alçaklığı tezgahlayanlar ise dışarıda...
Balbay aslında “yayın kurulunda donkişotluk yapıyordun” demek istiyordu! 
Düşündüklerimi söylememek, azap vericidir. 
En azından çıtlatırım, herşeyi söyleme zamanı gelmediyse ve henüz gerekmiyorsa! 
İlhan abi bir seferinde beni yayın kurulundan atmayı bile düşündü, gözlerinden bunun gölgesi geçerken görmüştüm! Kendime, aman böyle atılmak bana onur verir sadece, diye söylediğimi anımsıyorum.. Orada bir “süslük” olarak mı vardım! 
Bugün yayın kurulu var mı, var gibi ama yok.. Artık ihtiyaç yok buna...
Biliyorum, bugün hem şirketi hem de vakıf yönetimini elinde tutan ve gazeteyi yöneten patron konumundaki arkadaşlarımın hepsi müthiş deneyimli, bilgili insanlardır, gazetenin selameti için gereğini yapacaklardır. Şu basın, baskı ve siyaset cangılında çırpınıp durduklarını hissediyorum..
Merhaba demek istedim, buradayım, ben bir Cumhuriyet çocuğuyum..
Fikri hür vicdanı hür..

---27 Ekim 2013 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder