Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

16 Ağustos 2012 Perşembe

3 Balyoz Öyküsü: Sehpalar Kurulurken!


ERHAN ŞENSOY 
Türkiye’de bu kadar kolay suçlanmak, tutuklanmak, hayatı karartılmak.. Hiç bir alakanızın olmadığı bir konuda aleyhinize delil olarak sunulan şeylerin aksini resmi belgelerle, bilirkişi raporlarıyla ispat etseniz bile.. Derdimi savcıya anlatamadım, mahkemede anlatırsınız diye kendinizi teselli edebilirsiniz. Fakat mahkemede de söylediğiniz, belgelediğiniz, sahteliğini ispat ettiğiniz hiç bir şey, en azından tutuksuz yargılanmak için bile bir kıymet içermiyorsa, masum bir kişi olarak içine düşebileceğiniz psikolojik durumu düşünün. Bir de aileniz var, ya onların çektiği çile?
“Bu duruma ne denir? Haksızılık? Hukuksuzluk? Peşin Ceza? Yoksa ‘konu yargıya intikal etti, adalete güvenelim’ klişesi mi?
Onlarca mektup arasından çektim Deniz Kurmay Kıdemli Albay Erhan Şensoy’unkini. Vicdanım yaralı, seslerini nerede duyuracaklar.. Suçlama ne? Adının, kendisiyle ilgili olmayan sahteliği kanıtlanmış, iftira amaçlı üretilmiş bir dijital paçavra içinde geçmesi! Ne imza ne parmak izi ne başka bir delil sayılabilecek hukuki bir mesnet... Suçlamalar bir maskaralık.. Yüzlercesi gibi! Sizin aksini kanıtlamanızın hiç bir anlamı yok! Önemli olan suçlama! İleri sürülen iddianın yalanını göstermenizin bile hiç bir anlamı olmadığı bir yargılama olabilir mi?
Suçsuz olduğumuzu bile bile bizi cezalandıracaklar hissiyatı içimi kapladı.. Masum hakkı üzerine demokrasi inşa edilir mi” diye soruyor Şensoy ve bu durumu bile bile suçlamaları sürdürenleri bir “recm ritüeli” yaptığını anlatıyor! Ve suçsuzluğunun belgelerini gönderiyor! Hepsi bende, alınlarının ak olduğunu biliyorum! Şensoy bir yıldır Balyoz uydurmasından içeride!
Erhan Şensoy ulusuna sesleniyor, zaten bu amaçla yazmış:
Mahkemenin adına yargılama yaptığı yüce ulusumuzun dün bizlere nasıl güveniyorsa, bugün de öyle, hatta daha büyük bir inançla güvenmesini, onların yüzlerini kara çıkartacak hiç bir şey yapmadığımızı ve yapamayacağımızı bilmesini istiyorum..
**
MUSTAFA ÖNSEL 
İkinci mektubu çekiyorum! Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel. İki mektubu birikmiş masamda! Ekleyeyim, mektupların hepsi hapishaneden görülmüştür damgalı, postayla gelmiş.. Önsel’in Balyozdan tutukluluğu 2 yılı doldurmak üzere! İlk mektubunda TÜBİTAK’ın ilk bilirkişi raporundaki rezaletleri belgeli olarak anlatıyordu! Mahkemenin dikkate aldığı, ama savunmanın sahtelikleri kanıtlayan bilirkişi raporlarını ise görmek istemediği..
Bu mektubu, “Emniyetin Balyoz davası ile ilgili bilirkişi raporunu hazırlayan polisler” üzerine:
Savcılık çeşitli kurumlardan bilirkişi raporları almış. Biri de Emn. Gn. Müdürlüğü. Burada bilirkişilik raporlarını hazırlayan kişilerden 5’i, Balyoz dışında da bilirkişi olarak görevlendirilmiş. Hele ilk 2’si, Beşiktaş’ta görülen bütün siyasi davalarda bilirkişi olarak görevlendirilmiş.. Ne var bunda, demeyin, Bunlar İstanbul’da bile görevli değil, Ankara Kom. Md. Daire Bşk.’lığında görevli.. İstanbul’da bilişimle ilgili 156 bilirkişi bulunurken! Bunların 56’sı ise İstanbul Emniyetinde görevli iken hiç birine görev verilmiyor! Ayrıca ismen istenen bu kişilerin İl Adli Komsiyonunca saptanan bilirkişi listelerinde isimleri bile yok!”
“Çok kısa sürede bütün davalar için hazırladıkları raporlardan dolayı yüzlerce insan tutuklandı.. Aslında CD’lerdeki sahtelikleri, üniversitelerin yaptıkları gibi çok rahat ortaya çıkartabileceklerken, ellerinde olan “Encase Forencis” bilgisayar programını kullanmıyorlar Çünkü sahteliği ortaya çıkacak! Bu kişilerle özel yetkili mahkemeler arasında özel bir bağ mı var? Varsa nasıl bir bağ?
“Muhtemelen mahkeme TÜBİTAK ve Emniyet’in bu gerçeğe aykırı raporlarına dayanarak karar verecek! Sonra da “ne yapalım biz elimizdeki raporlara göre karar verdik” diyecekler!”
Önsel’in gönderdiği belgelere bakıyorum, aynı isimlerin hepsini bütün davalarda görüyorum!
Tezgah açık ve seçik!
**
MURAT ÖZENALP 
Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp’in mektubunu çekiyorum yığın arasından.. Bir yıldır tutuklu. Dehşete bakın:
Davanın temelini oluşturan ve delil olarak ileri sürülen dijital belgelerin davanın başlangıcında savunmaya verilmemesi nedeniyle, bu delillerin bilimsel incelenmesi ancak Şubat 2012’den sonra yaptırılabildi.. (Neden verilmediği açık: Sahtekarlık mümkün olduğunca geç ortaya çıksın, kamuoyunda suçlama gerçek gibi algılansın- ob) Yurtiçi ve yurtdışı bağımsız adil kurum ve üniversitelerden aldığımız raporlar, davayı bütünüyle sakatladı.. İddaları çürüttük, niye hala buradayız, anlayamıyorum.. Canını feda etmeye hazır bir askerken, bugün ise Türk hukuk sisteminin bile delil olarak kabul etmediği iddilardan tutukluyum.. ‘Eş’im, babayım.. TV’lerde demokrat geçinenlerden on kat daha fazla demokratım!..”
Ve 7 sayfalık, 62 maddede iddiaları birer paçavraya çeviren bir de liste vardı mektubun ekinde..
Hepsi birer birer davayı çökertiyor, hukuksuzlukları birer birer gözler önüne seriyor, sahtecilikleri gösteriyor, en az 76 dökümanın tarih ve zamanlarında  sahtecilik yapıldığını bilimsel olarak ortaya koyuyor, mahkemenin savunmanın yeni bilirkişi isteklerini nasıl reddettiğini ve gerçeğin açığa çıkmaması için çırıpınıldığını belgeliyor..
En son diyor ki:
Bizim Silivri Mahkemesinde sadece ve sadece evrensel hukuk ilkelerini ve gerçek adaleti aradığımızı, ama asli görevleri bu olan sayın hakim ve savcılarımızın neyi aradığını bilmediğimizi biliyor musunuz?..
***
Dava karara gidiyor.. Bu davayı ve sonuçların, böyle giderse, kimse kabul etmez, mahşere kadar! Hukuk mu? Hayır! Tamamen siyasal bir yagılama.. Üstelik suçlamaların tamamı sahtecilik üzerine inşa edilmiş..
Cemaatçı adam, hiç bir zaman hak ve hukuk yanından geçmemiş, Erdoğan’a yarı tehditvari de anımsatıyor: Bu davaları birlikte kotardık, yan çizemezsin!
Aslında çanak da kabak da çoktan patladı...
--16 Ağustos 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder