Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

20 Şubat 2011 Pazar

Tarihin En Karanlık Dönemlerinden Birindeyiz


Aslında o güzelim insanı, İsmail Gülgeç’i yazmak gerekir, omuzlarımda bir ağırlık ki ne ağırlık! Ama şu OdaTV kepazeliği orada durur, insanlara iktidar muhalifliklerinin hesabı sorulurken,  İsmaili erteliyorum durmadan.. O küçük dev adam, beklesin...
Hayır bu bir din iman meselesi değil. Biliyorum ki, hem subaylara hem arkadaşlarımız gazetecilere yapılan bu örgütlü linç ve zulüm için, dinsiz ve imansız olmak gerekmiyor! Yeryüzündeki en büyük vahşetleri, insanın insana yaptığını biliyoruz. Zalimin ister dini-imanı olsun, ister dinsiz imansız olsun! Bazen en büyük zalim, din ve iman adına, “dini imanı sağlam” olanlar veya gibiler arasından çıkabiliyor..
Zulüm işbaşındadır! Çevresinde ise alçak bir alkışçı takım!
***
Okuyoruz, yok internet sitelerinde bir belge bulunmuş.. internet sitelerine her türlü belge dışarıdan konur. Okuduk ki, yargıç “bu teknik bir mesele, ben tutukluyorum, siz savunmanızda itiraz olarak kullanırsınız” benzeri bir görüşle tutukluluk kararı vermiş. Yargıç, ya öyle mi demeli, ileri sürülen iddiayı araştırtması ve buna göre kararını vermeliydi! İnsan tutukluyor, bunun büyük sorumluluğunu duymalı...
***
İktidarın başı diyor ki: yargıya biz talimat vermiyoruz, yargı kararlarının bizimle bir ilişkisi yok.. Yargıyı bırakın, özgür çalışsın...
O Erdoğan ki, beğenmediği kararları alan yargının her kademesine yıllardır verip veriştirmektedir! Yargıyı hiç bir zaman özgür bırakmamış bir kişinin, şimdi kalkıp böyle konuşmasının bir adı vardır..
En sıradanını söyleyelim: Çifte standartlığın dik alası!
Dikkat edin, bunu ne zaman diyor? Yargıyı siyasal ve yasal olarak yeniden biçimlendirdikten sonra, yargıyı “yönetmeye” başladıktan sonra, siyasal seçilmiş kimselerin uygun yerlere atanmasından sonra...
Balyoz’da, 11 nolu sahtekar CD’ye dayanarak yüzlerce subayı tutuklama girişimleri, ilk denemede gerçekleşememişti. Sonra, mahkeme heyeti yeniden düzenlendi. HSYK’da, beş yargıçın muhalefet ettiği, Bakanlık yargıçlarının (doğal olarak) desteklediği bir ağır ceza reisi Balyoz’a atandı..  Gölcük’te düzenlenen bir komplo ile sözde yeni bir durum yaratıldı, böylece subayların tutuklanmaları için tasarlanmış planı, küçük bir gecikme ile, tıkır tıkır işlettiler!
İşte bu aşamada başbakan devreye giriyor:
Artık yargı “bağımsız”dır! Onu herkes “rahat bırakmalı”dır!
Bir de “yargı kararını hızla vermelidir”, söylemine bayılıyorum doğrusu! Ergenekon ve Balyoz’un ne kadar süreceği çok açık seçik ve bir matematiksel hesaptır! “Hızlı karar” isteğinin zerre kadar pratik bir anlamı yoktur, bu sadece büyüyen toplumsal öfkeyi bastırmak için, söylenmiş gelişigüzel bir laftır, söyleyenlerin de inanmadıkları, ama söylediklerinde, sanki demokratlarmış gibi algılanmalarını bekledikleri ve umdukları!
Subay aileleri, bu zulme başkaldırmakta sonuna kadar haklıdırlar!
Bahçeli, bu aileleri haklı bulmakta, ama bu gösterilerini sürekli kılmayı doğru bulmamakta.. Davanın sonunu beklemeyi öğütlemekte.. Neden?
Bu davanın sonu yok. Aileler bu haksızlığı sürekli ve her şekilde kamuoyunun gündeminde tutma kararlılıklarında, haklıdırlar!
***
Balyoz’un iki amacı var, biri intikam, diğeri de, Ordunun tüm hiyerarşisini bozmak, bugünün neredeyse tüm subaylarını şu veya bu şekilde tasfiye etmek... Ordu’dan sorumlu “cemaat ve iktidar imamlarının” onayladığı subayların yükselmesi için zemin yaratmak.. Böylece Ordunun üst yönetim kademelerine kendi adamlarını getirtmek...
Bu, iktidarın, başından beri uyguladığı, “herşeyi kontrol ve herşeyin başına kendi cinsinden insanları getirmek” politikasına uygundur..
Burada en zor denetim Ordu konusundaydı.. Bunu da “Sahtekar CD” ile hallediyorlar!
Artık tutuklanan subayların ordu içinde kariyerleri bitirilmiştir!
***
Evet, Türkiye, bu koşullarda seçime gidiyor.
Kılıçdaroğlu en büyük kozunu ileri sürdü! İktidar, elinde hesap makinesi ile, sözde bu aile sigortası planını boşa çıkartma peşinde!
CHP, demokrasi, hukuk, yoksulluk, iş ve aş bayraklarını tüm Türkiye’de dalgalandırmalı!
Üç kağıtçılarla ağız dalaşından çok, kendi programına, işine yoğunlaşmalı! Ağız dalaşı için alt kademede birini, (bence CHP güvenlik bekçisini), görevlendirmelidir!
Türkiye, tarihinin en korkulu tünelinden geçiyor..
Bugün, demokrasinin geleceği açısından, Menderes dönemi ile bile kıyaslanamayacak kötülüktedir!
---20 Şubat 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

1 yorum:

  1. Kanser gibi yayıldılar adeta; ucubeydi, bilmem neydi derken üstünde haftalarca konuşulacak konularla oyalanıyoruz, sonra konuşulup tartışılıyor, ülkede iyileştirilecek tonla şey varken bir anda herkesin tek sorunu o oluveriyor ve bir bakıyorsun biraz daha ilerlemiş hastalık..

    YanıtlaSil