Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

6 Şubat 2011 Pazar

Saylan, Yandaş, Demokrasi Yalanı


Birileri TRT’de Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Türkan Saylan hakkında karalama-kötüleme kampanyasını sürdürüyor. Dernek “Bölücülük” yapıyormuş, Türkan Saylan da “İstanbul Üniversitesi’ndeki başı örtülü öğrencilere hipnoz yaparak, başını açtırmış, bir İslam düşman” imiş… Programın adına bakın hele: “Büyük Takip”.. “ÇYDD ve Vakfı” üzerine belgesel nitelikteymiş! 14 Ocakta akşam 40 dakika kadar süreyle, Göbbels’in yalanlarına rahmet okutacak kötüleme propagandası.. Devletin emniyet ve istihbaratına yuvalanmış cemaatçi odakların servis ettikleri, Yılmaz Dikbaş adlı yazarın da “Fakir, işsiz çocuklara Türk tarihine, Türk geleneklerine, Türk karakterine ters bir eğitim verdiler. Türkan Saylan bir Atatürkçü değildir,” görüşlerine yer verdikleri bu kötüleme yayınının amacı da nedir?
Birincisi, salt bu olay bile, nasıl olağanüstü bir rejimde yaşadığımızın önemli bir göstergesidir!

İkincisi Türkan Saylan’ı kaybettik, ama arkadaşları, Dernek ve Vakıf ayakta! Etkinliklerini sürdürüyorlar!
Saylan, Vakıf ve Dernek ne yapıyor? Öncelikle kızları okutuyor! Yoksul çocuklara sağladıkları bursla özgür eğitim olanakları sunuyor!
“Eğitim”, “burs”, “yoksul ve zeki çocuklar” kimin faaliyet ve av alanı? Şüphesiz ki başta Fethullahçılar olmak üzere, cemaatçilerin! Her düzeyde dershanelerin büyük çoğunluğu ellerinde!
Karşılarındaki en büyük rakip kim? Çağdaş Yaşamcılar!
O halde, çağdaş yaşamcıların defteri dürülmeli! Ezilmeli, yokedilmeli, en azından kötülenmeli, halkın kafasında şüpheler uyandırılmalı ve dernek dışlanmalı… Bu hedeflerine ulaşmak için, savcı mavcı-molis, mahkeme kanalını işletiyor, hem de medya üzerinden kötüleme haber ve yorumları yayıyorlar!
Derneğe, olanaklarını genişletmesi için yardım etmeliyiz!
***
MAKUL İNSANLAR GİBİ: Fethullahçılarla –tabi medyadan!- yan yana geldiğinizde “ne kadar makul”, “görüşülebilir ve tartışılabilir”  insanlar olduklarına ilişkin bir şüpheniz olmayabilir.. Dahası, “gel şurada bir tek atıp sohbet edelim” deseniz gelecekler gibi!
Ama, bu izlenim ve görüntünün ötesine, yaptıklarına baktığınızda, onları tanıyorsunuz.. Bilemem, belki de size verdikleri izlenim esas yüzleridir; faaliyet alanına girdiklerinde görev ve sorumlulukları, talimatlar öne çıkıyordur!!
Bu konuda Dani Rodrik ve Pınar Doğan’ın “Balyoz” kitabında anlattıkları deneyimleri uyarıcı! ABD’de bir konferansta cemaatçi gazetecinin kendilerine davranışı ile gazetesine geçtiği haber arasındaki 180 derecelik terslik, şaşırtmış onları! Bugün iktidarın şakşakçısı, cemaat yandaşı kalemlerle ilişkilerinde yaşadıkları hayal kırıklığı da “bunlar neyin liberali, özgürlükçüsü” dedirtmiş onlara! İsim isim sayıyorlar hepsini (Etyen’inden tutun Şahin’ine kadar..) ve yaşadıkları olayları anlatıyorlar..
Cemaat gazetecisi ile sohbette, iyi güzel diyorsunuz, ama ekrana çıkınca söylediği bir dizi yalan: Başbakan’a Bulgaristan ilişkili suikast haberinin uyduruk olduğu ortaya çıkmış, o hala olayı millete gerçekmiş gibi anlatıyor! Üstelik “haber servisi” yöneticisi!
Ne demişler, ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz!
***
KOPYA BEYİNLER: Yandaş gazeteci ve yazarın yeni bir tarifini buldum. Bir TV programında Aaaa, ekranda, yanımda küçük Erdoğan’lar var diye söylendim kendi kendime.. Başbakan açıkça Başkanlık Sistemi’ni savunmaya ve bu tartışıla  demeye başlayalı beri, medyadaki “kopya beyincikleri” de Başkanlık Sistemi’nin diktatörlük olmadığını, demokrasiye aykırı olmadığını yazıp çizmeye başladılar! Başbakan’ın neden medyada durmadan kendini “klonladığı” daha net anlaşıldı! Ancak bunlar biyolojik gerçek klonlar olmadığı için, papağanlaşıyorlar, özgün fikirleri sıfır, beşinci dereceden silik mi silik notlar olarak ortada dolaşıyorlar!
***
ERDOĞAN MÜBAREKLEŞİYOR: Mısır Başkanına “sokağın sesine kulak ver, dinle” diye yukarıdan atan Başbakan, torba yasada kendileriyle ilgili maddelere karşı gösteri yapmak için Ankara’ya giden işçi sendikaları ve üyelerini, polisiyle darmadağın ediyor! İktidarın yandaşları diyor ki, yahu kardeşim sokakta ne işin var, şurada 5 ay sonra seçim var, sandığa gidersin protestonu orada gösterirsin!
Demokrasi, protesto rejiminin adıdır, ey millet! Sokaktır, yürüyüştür, bağırıp çağırmaktır, gösteri yapmaktır demokrasi aynı zamanda! Ve bu protestoları var etmektir; yoketmek, boğmak değil! Ama demokratlıkları göstermelik ve vitrinlik; sadece “kendilerine demokrat” oldukları için, direniş, gösteri, yürüyüş, protesto.. tüylerini diken diken ediyor!..
Şöyle de düşünüyorlar:
Kardeşim Türkiye Mısır mı!? Türkiye zaten demokratik bir ülke! Eeee o halde bu gösteriler de neyin nesi!
Aslında bu söylemleri, tam da Türkiye’deki rejimin demokrat olmadığının itirafı!
-- 6 Şubat 2010, Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder