Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

3 Ocak 2011 Pazartesi

"Türk Beşleri” ve Ekran Gücü


Ekran şüphesiz ki bir güçtür. Medyanın vicdanlı, ahlaki, meslek kurallarına ve yasalara uygun, adaletli ve daha çok kamu yararı dikkate alınarak kullanılması arzulanır. Yazılı basınla ekranda söylenen arasında önemli bir fark vardır. Yazı biraz daha uzun zaman gerektirir, bu süreç içinde sözcükler gözlerinizin önündedir; cümlelerinizi gözden geçirme, düzeltme, bir cümleyi veya sözcüğü silme, değiştirme şansınız vardır. Veya yazdıklarınızı bütünüyle çöpe atabilirsiniz.
Ama canlı ekran öyle değil. Söylenmiş bir sözü, ancak özür dileyerek geri alabilirsiniz.
***
Tıpkı şu sıralarda müzisyen/ müzik sanatçılarımızı sokağa döken olayda olduğu gibi... Habertürk ekranlarındaki bir söyleşide “Türk Beşleri” diye anılan klasik sanatçılarımız için "Türk Leşleri” denmesi, haklı olarak ortalığı karıştırdı!
Bu büyük tepkinin nedeni basit: Müzik tarihimize geçmiş ve genel kabul gören bir tarihsel olguyu, müzik uzmanı, eleştirmeni, tarihçisi, yorumcusu olmayan birileri, aşağılamanın ötesinde, ağır bir hakaretle yerin dibine batırıyor!
Dünyada konu üzerinde uzman/eleştirmen birisinin bile asla yapmayacağı bir durum var ortada.
Bunu ancak, sürekli “ekran insanı” olmanın doğurduğu bir gücün cesaret diyebiliriz...
Müzik, klasik müzik konusunda zerre uzmanlığım yok. Ama Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Adnan Saygun, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses'in, raslantısal olarak olsa bile bestelerini dinlediğimde keyif aldığım sanatçılardır. Eleştirmenlerce, “Türk Beşleri” olarak nitelendirilmişler, pek çok eseri dünyaca da kabul edilmiş.
Aslında, neden bu sıfatı kullandıklarına ilişkin ciddi bir eleştiri metni kaleme alabilirler mi, bilmiyorum. Zaten mesele de budur! Bu olay, daha çok, “aşağılayıcı olması önemli değil, yeter ki çarpıcı olsun!” düşüncesine esirliğin bir “ürünü” olabilir belki.
***
Değerli müzisyenimiz Fazıl Say, bu konuda cahillikleri ortaya seren bir metin yazdı; Zeynep Oral'ın köşesinde okuduk.. Say, bugünkü müzisyenlerimizin, bestecilerimizin, yorumcularımızın, şeflerimizin bugünlerde dünyadaki etkinliklerini çok nesnel olarak bir bir sayıp döktü! Bu başlı başına muhteşem bir yanıttı ve hepimiz çok şey öğrendik!
Ünlü keman üstadımız Cihat Aşkın'ın açıklamaları da çok doyurucu ve çarpıcıydı!
Aşkın, “Benim adım... ” başlığı altında, Türk Beşlisine yaptıklarını anlattırdı kısa paragraflarla! Örneğin Rey'in Anadolu Halk Şarkıları notalarının, ünlü besteci Ravel öldüğünde masasının üzerinde olduğunu öğrendim!
Diyor ki: “Türk Beşlerini ne kadar eleştirsem de bunu saygı çerçevesinde yaparım. Benim için Itri, Bach ve Pir Sultan Abdal birdir... Türk Beşlerine  ‘leş’ sıfatı yakıştırması dünyada duyduğum en çirkin şey. Vicdan sahibi bir insanın ağzına yakışmıyor.  Benim işlerimden bir tanesi de leş kargalarını dağıtmaktır. Karga kovalamayı da çok severim. Bu konuda ki gücümü de tarihten alırım.”
Fatih Altaylı, Murat Bardakçı, Pelin Batu, ayıp ettiler!
Hepsi mesleklerinde başarılı işler yapıyor, siyaset, tarih, toplum vb konularında söyleşileri, yazıp çizdikleri tamam... Ama bugüne kadar ciddi bir eleştirilerini okuduğumu anımsamadığım müzik, klasik müzik, müzik tarihçiliği konularında bu aşağılayıcı tutumlarını vicdanın kabul etmesi mümkün değil...
Aşkın diyor ki: Amaçları “Tarih bilincini mi yerleştirmek yoksa dedikodu programı mı üretmek?”.. Aşkın'ın dengeli eleştirilerine de www.cihataskin.net'te ulaşabilirsiniz...
Müziğimize karınca kararınca hizmet etmeye çalışan sanatçılarımızın seslerini duyurmak amacıyla, konuyu bu köşeye taşıdık bugün..  
---
 2 Ocak 2011 / Bilim ve Siyaset –


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder