Davutoğlu’nda inandırıcılık
sorunu dağlar tepeler gibi.. sanki bir peşin yenilmişlik duygusu oturmuş
üzerine..
“Beni onlara muhatap etme” , kulağıma
çalınınca bu sözler kulak kesildim, tv’nin sesini biraz açtım: Allah bizi koalisyona muhtaç etmesin, ne
olur beni bir daha Kılıçdaroğlu’na Bahçeli’ye muhatap etmesin. 7 Haziran’da
millet bize bir araya gelin dedi, ama onlar reddetti.. Sonra da ekledi: Sırtımızı Allaha vermişiz..
Bu yalvarma para eder mi diye sordum kendime ve sesli
düşündüm: Kendine güvensizliğin güçlü belirtisi; inandırıcılığı kenara koymuş,
seçmene yalvarma noktasına indirgemiş kendini bir başbakan ve parti lideri…
Bursa’da AKP’nin içinden özgürce konuşanları
dinlerken, Davutoğlu’nun “bu seçimlerde
oyunu koruması yetmez, tek başına iktidar olabilecek milletvekili sayısını
yakalayamazsa, koltuğunu kaybeder, parti yeni lider arayışına girer”
sesleri kulağımda çınladı. Davutoğlu bunu biliyor gibi geldi bana..
Yorgun düşmüşlük, yenilmişlik
duygusu
İstanbul’daki dünkü mitingte lider performansını yarı gözle izledim, sesi kısılmış, etkililiği
çok azalmış, birbir ardına sıraladığı cümlelerin takibi zorlaşmış. Yorgun
düşmüşlük, tek kelime ile. Bunda, partiyi yüzde 45’lere ve 280 milletvekilliğine ulaştırma eşiğini
atlamadaki büyük zorluğun psikolojik engelleri de var. Bir erken yenilmişlik duygusu desem? Eğer hedeflerini tutturursa, yanlış
algılamayı kabul ederim tabii ki..
Baktım, HaberTürk
gazetesinde Kübra Par’a yaptığı
açıklamalarda da kafası berrak değil, veya olguları kabul etmeme eğiliminde,
derin bir çelişki yaşıyor.
Stratejik Derinlik kitabındaki tezlerin doğruluğunu
savunuyor, ama bu tezlerden yola çıkılarak geliştirilen ve uygulamaya konulan
Orta Doğu’ya ve İslam ülkelerine yönelik dış politikanın bataklığa
saplanmasını, salt dış güçlerin işi bozmaları ile açıklıyor! Eğer öyle yapmasalardı böyle olmazdı..
gibi bir savunma çizgisi ki, akademik bir çalışmaya hiç uyar tarafı yok. Buna yan
çizme denir.
Parti içindeki güç savaşları var mı sorusuna verdiği
yanıt, ilginç, hayır demiyor, kendime
partinin birliğini koruyacaksın ilkesini koymuştum, bu çerçevede kaldım,
diyor.
***
Derken, dünkü yazımda es geçtiğim Bülent Arınç sökün ediyor yine gazete sayfasında. Cumhuriyet, Arınç pimi çekti, diye vermiş. Recep
Tayyip “Birilerine olan sevgimi
kaybettim… İnsan yol arkadaşını çok iyi seçmelidir"
sözlerini Erdoğan’ı kastederek söylediği açık.
Arınç, son 5 yılda, sık sık Erdoğan’la ters düştüğü
çok olay yaşadı. Bunları dile getirdi, ama hükümet ve parti içindeki
görevlerini dikkate alarak, bu sözlerinden çok çark etti. Bir tanesi unutulmaz.
Şike Yasası yumuşatılmış, ama Gül, Meclis’e geri
göndermiş, Meclis ya aynen kabul edecek yasayı ve gül’e imzalaması için
gönderecek veya değişirecek. Arınç değiştirilmesinden yana, RTE’yi
eleştiriyor.. RTE emir veriyor hasta yatağından, aynen geri gönderin diye.
Tabii RTE’nin dediği oluyor. Arınç’ın tavrı: RTE’ye karşı çıkmakla hayatımın en büyük
hatasını yaptım!
Derin hesaplaşmanın ayak
sesleri
Ama şimdi görevlerinden arınmış, milletvekili değil ve
insan yol arkadaşını iyi seçmeli,
diyor.
Şimdiki Arınç, daha gerçek olabilir. Arınç’ın bu
çıkışı kişisel değil. Parti içindeki derin rahatsızlığın dışavurumu. Tek başına
değil, bir grupsal dışavurum. TRT’den kendisine konan ambargodan, havuzdışı
medya ekranlarının özgürlüğünden bahsediyor!
Parti bir hesaplaşmaya gidiyor. Çoğunluk iktidarını
yakalayamazsa, bu hesaplaşma kesin. Bir yönetim hesaplaşması. Kıl payı
yakalarsa da yönetememe riski büyük ve yine bir derin muhasebe gündeme
gelebilir.
Şimdilik kimse AKP’yi bırakarak başka bir parti
oluşumu fikrinde değil. Hesaplaşma orada olacak. Yeni parti ancak bu
hesaplaşmanın sonuçlarına bağlı olarak gündeme gelecek.
Seçim sonuçlarının durumu değiştirmeyeceğinin sesleri
giderek büyürken, RTE- AKP ayrımının şiddetle kendisini hissettireceği
zamanlara az kaldı..
26 Ekim 2015 Pazartesi / Bilim ve siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder