Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

15 Ağustos 2017 Salı

Cihat eğitimi ve karanlık niyetler üzerine, mesela...


Okullarda “Cihat” kavramının müfredata girmesine “liberal” kanattan ve hadi hinoğluhin demeyelim ama “saf Anadolu çocuğu” ayaklarına yatanlardan destek geldi: “Ne yani Cihat’ı IŞİD gibi küresel dinci teröristlerin eline mi bırakacağız.. Onlar “Cihat” açıyorlar diye biz yabancı mı kalacağız. Cihat onların bildiği gibi değil, esas insanın kendi nefsine karşı mücadeledir..”
Biliyorsunuz, Cihat, “İslam dininde temel ibadetler” başlığı altında okutulacak.
İslam’ın müktesebatında Cihat’ın dönem dönem çok farklı içerikler kazandığını ve kullanıldığını görmek mümkün. 15 yıldır iktidarda olan AKP şimdi durdu durdu Cihat’ı müfredata soktu, neden? Hem de Cihat’ın küresel çapta İslamcı teröristlerin ana savaş, cinayet ve öldürme sloganı olduğunu bile bile. Namı kötüye almış yürümüş bir kavramdan toplum için iyi bir şey çıkarmak mümkün mü?
Cihat günümüzde kaçınılmaz olarak siyasi bir kavram kılığına bürünmüştür. Afganistan’dan Afrika’ya, Amerika’ya, Avrupa’ya, Avustralya’ya kadar, tüm dünyayı saran bir “Cihat” saldırısı yaşanmaktadır. Kavram, dini devletler kurmak için Terörist amaçlarla da kullanılmaya açıktır ve kendilerini İslam’la özdeşleştirmiş olanların elinde bir savaş aracıdır.

“Diriliş Muştusu”

Ama bu kavramdan ilerisi için siyasi amaç çıkarmak mümkün.
Taze habere bakalım: İlki “Çocuklara din kampı”. AKP “Diriliş Muştusu” adıyla Bakanlık tesislerinde çocuklara din ve siyaset eğitimi vermeye başlamış ve bu eğitimde Cihat kavramı da var (Cumhuriyet, Ozan Çepni’nin haberi).
Cihat öğrenimi “Diriliş Muştusu”nun bir unsuru.
İkincisi, iktidarın önde gelenlerinin, konuşmalarında iktidarı korumak için millete görev ve ödev veren konuşmaları... Bir ülkenin silahlı kuvvetleri, 400 bine yaklaşan polis kuvvetleri, jandarma kuvvetleri, meşru düzeni korumak ve ayakta tutmak için varlar. Hepsi iktidarın emri altındalar, hatta fazlasıyla.
Ama iktidarın liderleri milleti sokağa dökmeye sık sık vurgu yapıyor.
Cihat dini bir kavram, ve hemen her dönem siyasi içeriğiyle piyasaya sürülmüştür. Bu kavramın tasavvufi anlamda kendisiyle nefsiyle ve Allah için mücadele içeriği ile kullanıldığını ve derslere konduğunu sanıyor musunuz?
Bir tanıma bakıyorum: “Cihad, Allah yolundaki her türlü faaliyet ve hareketin adıdır. Hakkı üstün ve hakim kılmak için gayret sarf etmektir. Başka bir ifadeyle cihad, İslam'ın aksiyon yönüdür, onun hamle gücüdür.”
Şüphesiz ki “savaş” da bunların içindedir. Nitekim kavram açıklanırken deniyor ki: “Allah yolunda olma şartı; Kur’an namına ve İslâm uğrunda olma şartı. “Savaş ve cidal” ancak bu şartın gerçekleşmesi hâlinde “cihad” olurlar.”

“Allah için iktidarı koru”

İktidarın anlayışını deşifre etmek gerekirse: Tamam Ordu, Polis, Jandarma var.. Ama bunlarda sorun olduğu veya yetersiz kaldığı durumda, en sağlamı milleti devreye sokmaktır, bunun bir Cihat, yani Allah yolundaki iktidarı milletçe savunmak olduğu fikrinin sağlam unsurlarını yetiştirmek ve bu fikri yaymaktır.
Bu nedenle millete Yeni 15 temmuzlara var mısınız diye sesleniyorlar.
Bir iktidar partisinin üstelik yasadışı faaliyet olarak 18 yaş altı çocuklara “Diriliş Muştusu” adı altında kamplara çekmesinin anlamı nedir?
Ne demek “Diriliş Muştusu”?.. Bunu Türkiye çeşitli zamanlarda hep yaşadı. “Komanda kampları” ülkeyi kana bulamanın aracı olarak kullanıldı. “Mücahit” yetiştirmeleri gördü ve görüyor bu ülke hâlâ..
En son FETÖ hareketi de bir tür “mücahit” hareketiydi ve geldiği nokta, siyasi iktidarın yol açmasıyla ülkenin temel kurum ve kuruluşlarını ele geçirmek ve sonuçta yüzlerce insanı katletmek oldu.

Not: Evrim konusu, yeni içeriklerle sürecek, merak etmeyin! Dünkü Ali Sirmen’in yazısını okumadınızsa okuyun derim, bu yazıyı da ben yazmak isterdim, Ali’nin eline sağlık!
14 Ağustos 2017 Pazartesi / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

14 Ağustos 2017 Pazartesi

Cumhuriyet’e saldırı: Liberal mantığın sefaleti


Gazete yönetimi Nuray Mert’in “işine” son verdi. Tabi liberal yandaşlık hemen harekete geçti. T-24 yazarlarından Hasan Cemal “kınadı”. Oyla Baydar tek tipçilik adı altında neredeyse faşistlikte suçlama noktasına vardı.
Arka planda “yetmez ama evet”çilik mekanizması ve dayanışması işliyor. Her ne kadar Nuray Mert 2010 Anayasa Referandumu'nda Hayır oyu kullandıysa da. 
Bu cephenin ana figürleri Zaman ve şürekası ile tabi ki AKP iktidarıydı. Hepsi şu veya bu şekilde bu yapı ile ilişki içinde ve destek halindeydi. Kısa sürede bu cephe parçalandı. Her biri bir yere savruldu. Bu savrulma Cumhuriyet’e de sıçradı. Mert’e vb yazarlık daveti bu savrulmanın işaretleriydi. Ama konum bu değil.
Meselem, Cumhuriyet’e bu kararı nedeniyle “tek tipçi”, “fikir özgürlüğüne tahammülsüzlük” hatta “faşist” gibi zırvalıklarla saldıranların fikir zavallılıkları üzerine.
Neden Türkiye ve dünyada bu kadar farklı görüşler savunan medya var? O zaman tüm medyayı tek bir noktada birleştirelim ve herkes görüşlerini orada yazsın. Böyle bir şey olabilir mi?
Her yayın organının “editoryal”, “kuruluş yayın ilkeleri” var. Bu doğrultuda dünyaya ve olaylara bakarlar. Tabii bir de böyle derdi olmayan metro gazeteleri - tabloid magazinler var.

“Tek tipçilik” nedir?
Mesela bilimin, bilimsel düşüncenin, yöntemin, ilkeleri olduğunu savunmak mı? Evet, bilim “tek tipçi”dir bu açıdan. Her şeyin bilim kapsamı altında savunulabileceğini söylersen “çok tipçi” olursun her halde. Tabi bunun içine, bilimin bilim olarak kabul etmediği yaratılışçılık, zeki tasarım, dünyanın düz olduğunu savunan Amerika’da bir dizi tarikatçı dernekler vb’yi de sokacaksın. Bilimde “çok tipçi” olmanın başka yolu yok.
Bu, yalanla gerçeğin iç içe birlikte yaşamasını savunmaktır. Dahası “yalan ile gerçek diye bir şey yok, bu bir algı meselesidir, sadece post truth – gerçek ötesi var ve doğru olan budur” demektir. Eğer algı yönetimi ile Einstein’in Görelilik Teorisi’nin ve E= mc2 denkleminin yanlış olduğunu propaganda ile geniş kitlelere kabul ettirirsen, artık yeni gerçekliğe ulaşmış olursun. Gece de gündüz de, fay da yoktur gibi..
Evrim bir teoridir ve gerçek değildir. Önemli de değildir”, dersin ve çocukların ve halkın Evrim gibi bir dünya hakikatını öğrenme hakkını da gasp etmiş olursun. Sen doğru olduğuna inanmıyorsan, o zaman kimse öğrenmese de olur. İnsanların öğrenme bilme hakkına da karanlık köşelerde değil apaçık ortamlarda tam tecavüzün tablosudur bu.

Cumhuriyet’e saldırı: Liboş sefalete hoş geldiniz!

Bu sefil yolla kimin değirmenine - iktidarına su taşıdığınızı da saklamış olursunuz. Liberal sefaletin ana karakteri.
Cumhuriyet, savunduğu çizgiyle yıkılmalı ve yerle bir olmalıdır. Bizim gibi olmalıdır.” Oysa bilim hem Cumhuriyet’in kuruluşunun hem de Cumhuriyet gazetesinin temel taşları arasındadır. Türkiye Cumhuriyeti bilim – hukuk – hak ve özgürlükler  temelinde bir devlet ve millet olarak inşa edildi (Ulusal Devlet). Bu inşa şüphesiz ki çeşitli aşamalardan geçerek gerçekleşebilirdi. Bu harikulade bir öyküdür!
Bir gazete olarak “dur kardeşim ben varlık nedenim olarak bunu savunamam”, demek hakkın bulunmuyor. Saldırının amacı bu.
Geçen gün The Guardian gazetesinde, Evrim Teorisi’ne saldıran bir bilim düşmanına karşı, bilimcilerin nasıl basit bir şekilde karşı çıkması gerektiğini anlatan bir yazı vardı. The Guardian mesela bu adama “bilim” adına sayfalarını açar mı?  New York Times, Los Angeles Times, Washington Post, Le Monde vb gibi gazeteler “Evrim yalandır” diye yazılar yayınlayabilir mi? Okullarda Evrimin okutulmaması gerektiğini savunan zırvalıklara yer vermeyecekleri gibi, müfredattan Evrim’i kaldırmaya cüret edebilecek bir iktidarı yerle bir ederler!
Türkiye güdülenler ülkesi, evet orada bunu yapamazsın, ama burada yaparsın! Çünkü Türkiye’de bilim geleneği henüz kurulabilmiş, “bilim üretiminden para kazanma” aşamasına bile geçememiş, henüz hayda huyda ile uğraşan bir genel kültüre sahibiz. Bu kültür, iktidara evrimi yasaklama şansı veriyor. Cehalet, de bunun peşinden sürükleniyor. Tıpkı sayısız “bilim kurumu”muz gibi.

Suçlamalar, Cumhuriyet’e, bir varlık olarak kendini savunma – var etme hakkına saldırıdır. Herkesin liboşluğa bulaştığı ortamda bulaşmayanlara tahammül yoktur. Nuray Mert gibilerin neden peşinden koşuldu?
13 Ağustos 2017 Pazar / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

13 Ağustos 2017 Pazar

Evrim: bu kez bir rapor ve araştırmaya 500 milyon Avro

      
Evrimle ilgili biyoloji konularını araştırmaya ne kadar para harcanıyor?  DoğrBir yerlerde mutlaka vardır. Ama milyar doları aşar. Mesela sadece Avrupa Konseyi’nin araştırma programlarında evrimsel biyoloji için 250 projeye 486 milyon Avro verildi.
Neden? Avrupa ve Amerikalılar aptal mı ki, bu alana milyar mertebesinde araştırma desteği veriyor. Yoksa, “Hristiyan dünya”, bizzat kutsal inanışlarını yerle bir etmek için mi Evrimsel Biyoloji konularını araştırıyor... Bir bilen söylesin!
Konuyla ilgili bizim ulusal derneklerimiz (*) Milli Eğitim’e Müfredat ile ilgili bir rapor sunmuştu. Şunu belirtiyorlar: Mesela TÜBİTAK ARBİS veri tabanına göre, “çalışma alanım Evrimsel Biyoloji diyen 92 araştırmacımız, “Popülasyon Biyolojisi” çalışan 284 araştırmacımız - akademisyenimiz var. Dünyanın en zirvedeki üniversitelerinde (Harvard, Princeton..) Ekoloji- Evrimsel Biyoloji bölümleri var. “Hasbelkader zengin olmuş” Almanya, dünyaca ünlü Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü ve Max Planck Evrimsel Biyoloji Enstitüleri’ne sahip. Yüz milyonları harcıyorlar!
Aptal mı bunlar, neden acaba?

Raporda deniyor ki:

* Öğrencilerin canlıların ortak kökene sahip oldukları, zaman içinde değiştikleri, doğal seçilim yoluyla çevre koşullarına adapte olabildikleri yönündeki olguları kavraması, yaşam bilimleri alanındaki temel kavramları (kalıtım, canlı çeşitliliği, ekoloji) bütünleştirmeleri ve daha önemlisi anlamaları için gereklidir.
 * Öğrenciler, (a) türleşmenin nadir bir olay olduğunu, (b) türlerin adaptasyon hızlarının sınırlı olduğunu, (c) türlerin yok olabildiğini kavramadıkça, küresel iklim değişikliği ve canlı çeşitliliğinin azalmasının neden ülkemiz için bir tehdit oluşturduğunu bilemez.
* Milli Eğitim Bakanlığı’nın hedefleri arasında biyoloji okur-yazarlığını arttırmak var. Bu nasıl olacak?
* Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nin Biyoteknoloji Stratejisi ve Eylem Planı’nda, yaşam ve sağlık bilimleri alanlarında uluslararası düzeyde öne çıkma, bilgi ve teknoloji üretir seviyeye gelme hedefine, canlılığın kökeni ve değişim mekanizmaları tanınmadan nasıl ulaşılacak?
* Türkiye’nin insan popülasyon tarihinin ve yaygın gözüken genetik hastalıklarının (Akdeniz anemisi, Ailevi Akdeniz ateşi gibi) tarihsel sebeplerinin anlaşılması için de popülasyon genetiği ve evrimsel biyoloji şart.  
 * Kuş gribi, domuz gribi ya da KKKA gibi salgın hastalıkların kaynaklarının hızlı tespiti ve doğru önlem alınması için yine evrimsel biyolojiye hakim, bu alanlarda yeni yöntemler geliştirecek donanımda araştırmacılara ihtiyaç vardır. Kanserin evrimini engelleyecek etkinlikte terapiler geliştirilmesi için evrimsel mekanizmaları iyi tanıyan hekimler olmalı.
* Biyoteknolojinin pek çok dalında doğal seçilim ilkeleri kullanılır. Örneğin eczada yeni moleküllerin geliştirilmesi.. Tüm bu alanlarda genç araştırmacılarımızın yeni bilgi üretmelerini sağlayacak derinlikte bir kavrayış ve bilgi birikimi, ancak ilk ve ortaöğretim düzeyinde sağlam bir evrim öğretimi ile mümkün.

Ara eleman oluruz sadece

Daha çok şey var. Bir bakanımız “bizde bilim ve teknolojide ara eleman ancak yetişir” diyordu!
Not: Pazartesi günkü “Harikulade evrimsel devrim” yazımda yanlış anlamaya elverişli, basite indirgemek telaşıyla bazı ifadeler vardı. Bakteri ve virüslerin ilaçlara karşı direnç geliştirerek genetiklerini değiştirdiklerini belirtiyordum. Bazı ifadeler tırnak içinde olsa da, ilaçlara dirençli bakteri ve virüslerin, sonraki nesillerde çoğalarak popülasyonda baskın hale geldiğini net belirtmem gerekirdi. Şüphesiz ki bir virüsün / bakterinin ilaç karşısında genetiğini değiştirerek direnç kazanması  mümkün değil. Ve buna yol açan mutasyonların da raslantısal olduğunun altını çizmeli. Uyaran uzmanlara teşekkür.

 (*) Ortak rapor hazırlayıp Milli Eğitim’e sunanlar: Ekoloji ve Evrimsel Biyoloji Derneği, Moleküler Biyoloji Derneği, Biyologlar Dayanışma Derneği, Ankara Üniversitesi Antropoloji Bölümü, Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, Hacet
10 Ağustos 2017 Perşembe / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet