Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

24 Ekim 2023 Salı

Bahadır: Güçlü bir karakterin inancı ve yeni sosyalizm önerisi

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Her şeye kendi karar verdi… ölümüne de nasıl nerede öleceğine de. Ölüm döşeğinde bile bu kadar kararlı bir insan bulmak zordur. Yanından ayrılmadan önce yatağında acı çekiyordu. Bir gün önceki daha istikrarlı Osman yoktu, kapıya doğru yürüdüm, her ne kadar ağrı kesici veriliyor olsa da, hemşireye söyleyelim morfin versinler dedim. Ağrısını sakinleştirici etki yapardı. Duymuş, morfin istemem Orhan dedi.

Buca bakım sağlık evinde el üstünde tutuluyordu. Fakat bir süre sonra beni buradan alın, Darüşşafaka’ya götürün, diye baskı yaptı. Bir gün bile orada kalmak istemiyordu.

Oraya götürülemeden hastaneye kaldırılmak zorunda kalındı. Yoğun bakımda, sonra serviste Darüşşafaka ısrarını sürdürdü, yarın gelip beni alsınlar buradan!

Kendisi için en iyisinin ne olacağı bilen gören bizleri dinlemiyordu. Kararı kesindi. Fakat gidemedi. İstanbul’da radyoterapiden sonra Pet çekimi yapılmasına direndi… Başka bir sürü şey.

KARARLI BİR KARAKTER

Bunları yazmamın neden bir “ölüm güncesi” tutmak değil, kararlı kişiliğini vurgulamak.

Sosyalizme olan inancını hiç sorgulamadı, evet sosyalizm denemesi çökmüştü, bürokratik bir diktaya dönüşmüştü. Stalin, Rusya’nın yüzbinlerce yetişmiş değerini kesip biçmişti, üretimi herkese yetecek kadar örgütleyememişti, insanlar yokluk çekmişti, sadece Stalin özgürlüğü vardı, askeri rejime dayalı bir zorbalık, sonuç büyük çöküş olmuştu.

Osman çok tartışılmasını istediği ama buna sağlığının elvermediği “Yeni Aydınlanma ve Sosyalizm” kitapçığını yazdı. Bunu e-kitap olarak Herkesebilimteknoloji.com web sitesinde HBT-Akademi e-kitaplığında yayınladık. Kendi yayınlarına bir isim bulmuştu: Bilim ve Düşünce Tarihi Kütüphanesi!

SOSYALİZM TEKRAR NASIL YÜKSELİR?

Temel bir sorundu bu. Kitabının bu bölümün başlangıcında diyordu ki:

Sosyalizm için dünyada milyonlarca insan hayatlarını feda etme pahasına mücadele etti ve büyük fedakarlıklarda bulundu. Bu insanlar nihai ve sonsuz adaletin kurulması peşindeydiler. Ama Sovyetler Birliği’nde adalet için mücadele etmiş ve etmekte olan milyonlarca insan, halk düşmanı veya hain damgası vurularak yok edildi. Öldürülen bu insanların karşılaşmış olduklarından daha büyük bir adaletsizlik ve bu insanların yakınları ile onları tanıyanlar için de yaşadıklarından daha ağır bir psikolojik ve insani yıkım olabilir mi? Böylesine bir tarihsel yaşanmışlıktan sonra insanların sosyalizm mücadelesine tekrar şevkle katılabilmeleri için başka koşulların varlığı gerekmektedir.

YÜKSEK KÜLTÜR SORUNU MU?

Ve ekliyordu: “Sosyalizm belirli bir düzeyde ekonomik temeli gerektirmekle birlikte aynı zamanda bir yüksek kültür sorunudur. Toplumun içselleştirmiş olduğu bir yüksek kültür düzeyiyle sosyalizm kurulabilir ve yaşatılabilir.

Önemli bir tartışma konusuydu bu aramızda. Ben dünyanın bugünkü 8 milyarlık nüfus ve kapitalizmin toplumları getirdiği bireycilik ve tüketici aşamasında bir “yüksek kültür düzeye”ne ulaşmanın hayal olduğunu söylüyordum.

Tıpkı Pozitivistlerin artık bilim var aydınlanma herkesi kapsayacak mealinde inanışı gibi. Auguste Comte Osman’ın üzerinde çalıştığı önemli düşünürdü.

Şüphesiz sosyalizmin yeni koşullarda ve yeni biçimiyle ortaya çıkması ösz konusu olacaktır. Kapitalizmin bugünkü aşaması bir şekilde aşılacaktır. İnsanlığı kapitalizmle yaşaması ilelebet mümkün değildir. Osman bir çözüm ileri sürmüştür ve mutlaka tartışılması gerekir.

TARİHSEL MATERYALİZM

Osman, diyalektik ve tarihsel materyalizmin yanlışlığını biliyor, Marks’ın “kapitalizmden sonra sosyalizme geçilmesi zorunluluktur, saptamasına katılmıyordu. Ben de dahil! Marks’ın Komünist Manifestosu’nun dayandığı bir fikir de Zincirlerinizden başka kaybedeceğiniz bir şey yoktur sözüdür ve Manifesto böyle biter.. Oysa 1900’lere varmadan ve daha sonra işçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedecek çok şeyi olmaya başlamıştı.

Konuyu daha tartışacağım…

Osman Bahadır: Ölünce zaman çabuk geçer nasılsa!

obursali@cumhuriyet.com.trSon Yazısı / Tüm Yazıları

Değerli bir bilim insanımızı, araştırmacımızı, bir devrimciyi kaybettik: Osman Bahadır. İki yıl kanser illeti ile uğraştı, çalışmalarını sürdürürken aynı zamanda biz de uğraştık Osman ile birlikte. Onu hayatta tutabilmek için çabaladık ama yeteneksiz kaldık, başaramadık. 74 yaş çok erken! Allah kahretsin! Diri bir beyin ve beyne uymayan aykırı davranan bir beden!

  • Osman’ı neredeyse bir deri bir kemik gördüğümde salt beynini yaşatacak bir yöntemin gelecekte gelişip gelişemeyeceğini düşündüm. Bize bedeni değil kafası lazımdı.

    Osman Büyükada’dan göçtüğü Kuşadası-Selçuk’ta fenalaşınca Oktay Kaynak’ın girişimiyle (ve tabii Nilay ile birlikte, hep yanındaydılar) İzmir Büyükşehir Başkanı Tunç Soyer’in desteğiyle büyükşehir sosyal yaşam kampüsüne nakledilmişti. Oradan hastaneye...

    ***

    Vefatından dört gün önce İzmir’de hastanede yoğun bakımdaydı. Neyse ki beni içeri aldılar. Göz göze geldik, “Beni tanıdın mı” dedim. Kafasını salladı, gözlerinde ışık parıldadı, dudaklarında gülümseme. Konuşamıyordu... Kendimi zor tuttum.  

    Ertesi sabah hastaneden telefon ettiler: Servise çıkarıyoruz. Koştuk, odaya almışlar. Damardan her türlü beslenme, ilaç, vitamin vb. ile kendine gelmişti biraz. Önce dudaklarından dediklerini anladık, veya yazdı:

    Ertesi gün ise konuşuyor derdini anlatıyordu. İki kitabında bazı düzeltmeler yapmıştı, onları alın dedi.

    “Osman geleceğiz tekrar” dedim. “Ne zaman” diye sordu ısrarla.

    İnsan ölecekse yalnız ölmemeli! Birden bu gerçeği fark ettim. Arkadaşlarının arasında, dahası kollarında! Bana baktı, nasıl olsa hep beraber buluşacağız dedi, gülümsedi.

    Ertesi gün tekrar yoğun bakımdaydı!

    Onu kaybettiğimizin haberi, beni Ankara’da Eğitim-İş’in “Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılı Eğitim Kongresi”nde konuşmada yakaladı, cuma Kuşadası’nda toprağa verildi. Şimdi ilk fırsatta gidip göreceğim.

    ***

    Nilay şunu paylaştı: “Aşağıdaki cümlenin ne anlama geldiğini Osman’ın yanındayken öğrendim: Seçmiş olduğunuz ve karar verdiğiniz şeylerin bedelini siz ödersiniz, size akıl verenler değil!”

    Oktay (Kaynak): “Osman’la 17 Eylül 2023 günü Buca Sosyal Yaşam Kampüsü huzurevinde bir yıl sonra yeniden karşılaştık ve yaklaşık bir ay boyunca haftada en az iki gün görüştük. Yaşam ve özellikle ölüm üzerine sağlığı elverdiğince detaylıca konuştuk. O konuşmadan sonra eve geldiğimde şunları yazdım:

    Umut gecenin içindeki sabahı

    Umut karanlığın içindeki aydınlığı görmektir.

    Umut umudunu öldürmeden ölmektir.

    55 yıllık arkadaşım Osman umudunu öldürmeden vedalaştı yaşamla!”

    ***

    Büyükada’nın mezarlığını gezerken Çiğdem’e (Adalar Postası editörü) şöyle demiş: “Ölünce zaman çabuk geçer nasılsa”.

    Bu başlık altında bugün (pazar) toplanıp onu anacağız. Adada sessiz sedasız, tek başına, yalnız kişiliğiyle derin iz bıraktı dostum. “Osman hadi gel buluşalım, konuşacak yeniden çok şey birikti” çağrıma, “Tamam geliyorum” diyecek kimse yok. Ona dedim ki ilk fırsatta Büyükada’yı senin gözlerinle dolaşacağım.

    Ne çok şey konuşuyorduk, ülkeyi dünyayı hemen her şeyi hallaç pamuğu gibi atıyorduk, sen şunu yazacaksın, ben bunu, bak bu konunun hiç düşünmediğimiz şu yönü var! Bunu en iyi sen yazarsın! Hayır sen!

    Sonra: “Tamam artık yorulduk yarın veya sonra yeniden buluşuruz!”

    ***

    Cumhuriyet Kitapları’nda yeni yayımlanan müthiş kitabı “Osmanlıdan Türkiye’ye Sekülerleşme” üzerine Cumhuriyet Kitap’ta yayımlanacak yazımı biliyordu, bekliyordu.

    O yazıyı görmeden ölmeyeceğini de ben biliyorum.

    Acaba hiç mi yazmasam!

    Çalışmaları üzerine, bir yazı daha yazacağım...

    Katliamların üstünü yalanla örtme ustaları

     obursali@cumhuriyet.com.trSon Yazısı / Tüm Yazıları

    Bay Biden, İsrail devletinin ürettiği “Hastaneyi Hamas vurdu” yalanını devraldı, İsrail’in vurmadığını, çok öfke duyduğunu söyledi. Kucaklaşmaları müthişti. İnsanlık suçu işleyen, devlet adı altında örgütlenmiş suç örgütü liderlerinin buluşması gibi.

    Biden hastaneyi kimin vurduğunu şüphesiz ki biliyor. CIA ve Amerikan ajanlarının raporları İsrail yolculuğunda önüne koyulmuştur. Bir normal insan olsa, İsrail’e gidişini iptal eder ve geri dönerdi.

    Ama kayıtsız şartsız İsrail’in bu amansız saldırısının yanındaydı ve büyük bir olasılıkla CIA ve MOSSAD işbirliği ile hastaneyi Hamas füzelerinin vurduğuna ilişkin birtakım görüntüler yarattılar, bu sahtecilikle belki de Biden’ın İsrail’e gidişini de meşrulaştırmak istediler. Orada hastanede işlenen 500 cinayet karşısında, Tel Aviv’de ayakta ve dik durabilmesi, İsrail kasaplarıyla kucaklaşması için gerekliydi belki de.

    Ama İsrail ordusunun “Hastaneleri vuracağız” açıklamasının üzerinden üç gün bile geçmemişti ki vurdular.

    IRAK KİMYASAL SİLAH YALANI

    İsrail kasapları, “Gazze’yi boşaltın çağrısı” yapıyor, kaçan Gazzeliler Mısır kapısına yöneliyor, bu kez de hepsini sınırda bombalayarak öldürüyor.

    Yalanlar hem İsrail hem Amerikalıların yaptıkları katliamların gerekçeleri oldu.

    Irak’ı işgal ve 1 milyon Iraklının öldürülmesinin gerekçesi de Irak’ın kimyasal silahlar bulundurduğuydu.

    Irak mahvolduktan sonra uluslararası kurulun araştırmaları, kimyasal silah yalanını ortaya çıkardı. Amerika da “Evet hataydı, CIA bizi aldattı” gibi laflar etti.

    Fakat bunun sonucu, Amerikalıların IŞİD’ı yaratmaları oldu.

    Parçalanan ve devlet yönetimi ile egemenliği yerle bir olan Irak’ta IŞİD, El Kaide ve bir dizi uluslararası terör örgütü üredi.

    Suriye’ye yönelik parçalama politikaları ve savaşları da bu örgütlerin Suriye’de yerel iktidarlar kurmasıyla sonuçlandı.

    Bu yerel iktidarlardan biri de Amerikan ordusu oldu. Suriye’nin geniş petrol bölgelerini işgal altında tutuyor ve IŞİD tehlikesi var gerekçesiyle de işgalini sürdürüyor. Ayrıca Türkiye’ye karşı savaşan PKK bağlantılı güçlerin koruyuculuğunu üstleniyor.

    ‘BEYRUT KASABI’ KİMDİ?

    İsrail’in bugünkü kasaplığı yeni değil. 1982’de o zamanki Savunma Bakanı Ariel Şaron’un boynuna asılmıştı: Beyrut Kasabı.

    Olay şuydu: Şaron, 2 bin Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) militanı Lübnan’da uluslararası statüde bulunan Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında saklanıyor, bahanesiyle Lübnan’ı işgal etti. İsrail yanlısı Hıristiyan Falanjistler, İsrail’in güvencesi ile iki kampı basmış ve kamplarda “bulunan ezici çoğunluğu çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşan Filistinli mültecilerle Lübnanlı yoksullardan 750-2 bin kadarını öldürmüştü”“İsrail Meclis Araştırma Komisyonu Şaron’u katliamdan dolaylı olarak sorumlu bulmuş, Şaron bunun üzerine savunma bakanlığı görevinden istifa etmişti.” (Wikipedia-BBC)

    2 bin FKÖ militanından eser bile yoktu.

    Dikkat edin, kadınları çocukları katletmek İsrail’in önem verdiği bir konu. Gazze’de 600 kadar çocuk öldürüldü. Hastanedekiler arasında da yaralılar çocuklar var. Filistinli nesillere yönelik bir soykırım kastı. Hastanelere (ve 13 ambulans dahil) yönelik saldırıları da iyileşip kendilerine karşı savaşabilecek olanları imha kararı olarak yorumlamayı abartılı görmemek gerek.

    TEZKEREDE YABANCI ASKERLER

    AKP Kayseri Milletvekili Hulusi Akar, ülke dışına asker göndermeyi iki yıl daha uzatan tezkeredeki yabancı askerlere ülkemize yer açan ifadeyi sorgulayan CHP’lilere “ABD ile ilişkilerimiz, anlaşmalarımız var... Bu madde IŞİD’le Mücadele Uluslararası Koalisyonu ile ilgili, tezkereden bu ifadeyi çıkardığımız zaman koalisyondan çıkmış olursunuz. Bu da DEAŞ’la mücadeleden ayrılmak anlamına gelir” yanıtını veriyor.

    Ooo uluslararası koalisyon varmış. IŞİD ile mücadele ABD’nin Suriye’deki işgalini sürdürmesinin bahanesi değil miydi yoksa? Akar birden bu oldubittinin savunucusu rolüne mi büründü?

    Şaşırmayız...

    Filistin’i silen Netanyahu’dan yeni Ortadoğu haritası

     obursali@cumhuriyet.com.tr

    Yandaki haritayı Netanyahu 22 Eylül’de Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmada gösteriyor. Henüz 7 Ekim’e zaman var. Harita, ABD’nin İsrail ile pek çok Arap ülkesini buluşturmasıyla ortaya çıkan İbrahim Anlaşması’nın sonuçlarını gösteriyor. Yeni Ortadoğu yazıyor haritanın başında. Önce baktım yeni İsrail ülkesini mi gösteriyor; Ürdün, Sina Yarımadası vb. dahil, işgal edileceklerle birlikte büyük İsrail.

    Kötü niyetle bakarsanız, yaaa dersiniz. Ama hayır, Netanyahu konuşmasında İbrahim Anlaşması ile Arap ülkeleri ve İsrail arasında ortaya çıkacak zenginlik bölgesini vurguluyor. Bu yeni Ortadoğu’nun özünde İsrail var şüphesiz. Teknolojisi ile zengin Arapların parası buluşacak. İsrail daha zengin olacak.

    ARAPLARA YENİ HARİTAYI ANLATIYOR

    Ama haritada Filistin’in zerresi okunmuyor. Silmiş. İbrahim Anlaşması’nın esas amacını net olarak ortaya koyuyor bu harita ve Netanyahu, bunu da anlamamışlarsa eğer Araplara haritayla dayatıyor mu, anlatıyor mu desem...

    İlginç bir şekilde 7 Ekim Hamas saldırısı ve arkasından İsrail’in korkunç karşı saldırısı ve Gazze’yi işgal kararıyla, bu haritayı birleştirelim. Birbirinin arkasından geliyor her şey.

    UMUTSUZLUK, KARAMSARLIK ÇOK KÖTÜDÜR

    Dünkü yazımda Hamas’ın bu saldırıyı Filistin’i tamamen satan İbrahim Anlaşması’nı parçalamak için yapmış olabileceğini yazmıştım. Harita ile bu sav bütünleşiyor. Umutsuzluk, yoksulluk, geleceksizlik ve belki de Arap ülkelerince satılmışlık düşüncesi ve duygusu, Hamas’ı bir katliam saldırısına yöneltti. İsrail’den gelecek, Gazze’yi işgal dahil büyük saldırıyı ve büyük kayıpları, Gazze’den sürülmeyi bile göze alarak...

    Hamas sanki amacına ulaşmış gibi. Arap ülkeleri anlaşmayı askıya aldılar. İsrail’in yeni Ortadoğu haritası ve sayfası şimdilik kapanmış gibi.

    ABD’NİN PLANI SANKİ ÇÖKMÜŞ GİBİ

    Bu durum Çin’e bölgede yeni olanaklar sağlayacaktır. Unutmayın ki Çin, Suudilerle İran’ı barıştırmıştır.

    Zaten ABD’nin İbrahim Anlaşması ile amacı, hem İsrail’i büyük bir korumaya almak hem de dünkü yazımda belirttiğim gibi, Suudileri İran’dan ve Çin’den geri çekmekti.

    Olan şu: Filistinsiz, Filistinleri tamamen yok eden, silen, topraklarından ve tarihten de silecek anlaşmaların yaşayamayacağını, Filistinlerin hakkı teslim edilmeden Ortadoğu’ya barışın gelemeyeceğini gösteriyor her şey...

    Batı gözlerini, kulaklarını kapasın; dili sussun.

    Eğer Gazze’de katliam sürer ve üstüne üstlük işgal gerçekleşirse, dünyanın üzerinde kara bulutlar dolaşacak...

    Okumadınızsa dünkü yazıma da bakın lütfen.

    BARIŞ İÇİN ADİL ANLAŞMA

    Adil bir barış, sürekli barışın önşartıdır. İsrail’i buna kim ikna edebilir?

    İkinci Dünya Savaşı’na, Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’ya dayatılan ve Almanların onurunu tamamen çiğneyen anlaşma yol açmıştır.

    Nazilik ve Hitler’in ortaya çıkışı böyle olmuştur.

    Özetle diyebilirim ki Batı dünyası yeryüzünde ve Ortadoğu’da barış değil savaştan yana...

    Gazze’nin işgali Türkiye dahil Ortadoğu’ya yayılacak kısmi bir savaş olasılığını şüphesiz ki barındırıyor.

    ABD bu bataklığın içinde çırpınır, ekonomisi baş aşağı gider, Çin karşısında daha da geri çekilmek zorunda kalır...

    Harita Netanyahu’nun kişisel dosyasında tarih mi oldu?

    ABD Ortadoğu’da iflas. Hamas planı. Siyonizmin körlüğü. Bir yer değiştirme

     obursali@cumhuriyet.com.tr

    Amerika epey biri süredir İsrail ile Arap ülkelerini barıştırma politikası izliyor. İbrahim Anlaşması bunun sonucuydu. Körfez ülkeleri ve Suudilerle ve Mısır’la ilişkiler alt düzeyde de olsa başlamıştı.

    Bu planının Filistin sorununu ilgilendiren bölümü ise büyük bir siyasi sahtekârlığa dayanıyordu. Sözde, Arap ülkeleriyle İsrail arasında bu yumuşama ve işbirliği politikası zamanla İsraili yumuşatacak, Doğu Kudüs merkezli bir Filistin devletinin kurulmasına zemin hazırlayacak.

    ÇOKLU YALAN

    Bu iyi niyetli cümleyi ben kuruyorum. Taraflar arasında böyle bir cümleyi dile getiren yok. Bu süreçte bile İsrail, Filistin’i adım adım yok etme politikasını uygulamaktan ve Batı Şeria’da yerleşimleri sürdürmekten geri kalmadı. Gazze’nin nefes alması bile İsrail’in neredeyse total ablukası altında sürüyordu.

    ABD’nin bu İbrahim Anlaşması’nın diğer iki boyutu vardı: Bölgedeki ABD’nin (tabii ki İsrail’in de) baş düşmanı İran’ı tecrit edip yalnız bırakmak... İkinci boyut da Çin’in Ortadoğu’da etkisini engellemek, giderek artan nüfuzunu kırmak. Şunu eklersek, giderek Amerikan politikasından uzaklaşma veya daha bağımsız politika izlemeye başlayan Suudileri de “Amerikan Politikası” doğrultusunda tutmak.

    HEPSİ İFLAS

    Bu politika, gözlenen o ki Hamas’ın başlattığı saldırı; İsrail’in katliama ve Gazze’yi işgale yönelik askeri karşı saldırısı; ABD’nin bu Ortadoğu politikasını sürdürmesini çıkmaza sürükledi denebilir. Suudiler ve diğer Arap ülkelerinin bugünkü tavırları İsrail işgaline reddiye ile kınamaları ve bazı ilişkileri askıya almaları sonucunu doğuracaktır.

    Belki de Hamas, İsrail’e saldırmasının doğuracağı kesin olan bu karşı katliam ve işgal politikasını hesap ederek hareketi planlamıştır. Esas amacı, Filistin çözümünü göz ardı eden ve İsrail ile Arap ülkeleri arasında yeni dönem ilişkileri torpillemek olabilir. Bu yeni ilişkilerle Filistin davasının görünmez bir geleceğe havale edildiğini / edileceğini görmüş veya inanmış olabilir.

    Eğer bu doğruysa, ki aklıma yatkın neden bu, umutsuzluk /çaresizliğin doğurduğu bir savaşı ve uğrayacağı kayıpları göze almış demektir. Madem hiçbir zaman varolamayacağız, o zaman yeni bir varoluş biçimini deneyeceğiz, bütün dünya da bunu görecek.

    UZUN DÖNEMLİ YENİ SAVAŞ DÖNEMİ

    Böylece İsrail’e karşı mücadelelerinin ikinci aşamasına geçecekler demektir. Bu küresel bir cephe açılması ve beklenmedik saldırılar olabilir. Yani uzun dönemli yeni bir savaş.

    İsrail için Gazze’nin bir batak olacağını da dikkate almış olabilirler.

    İsrail Hamas’ı yok edeceğiz, Gazze’de kökünü kazıyacağız biçiminde bir imkânsız hedef koyuyor. Ağır bir bedel ödemeyi de göze alarak. Çünkü katliamcı ve yok edici Siyonist düşünce, plan, program ve eylemin gözü kördür. Tüm benzeri faşist kafalar gibi.

    TARİHSEL BİR TRANSLOKASYON

    Her zaman güçlü ben olacağım, düşüncesi sahtedir, aldatıcıdır, tarihe baksalar bunu görürler. Ama tarihi 1948’de kendilerinin varoluşlarıyla başlatan bir askeri bakışlı yönetim anlayışı, geleceğin nelere gebe olduğunu göremez. Şu ana odaklıdır. ABD’nin bile bir noktada geri çekilecek bir duruma düşebileceğini düşünemez.

    İsrail derin bir yalnızlığa sürüklenebilir.

    Çin’in Ortadoğu’da güçlenmesi ve giderek sözünün daha çok dinlenir olması, kaçınılmaz bir süreç olarak görünüyor.

    ABD ile Çin arasında bu yeni jeostratejik yer değiştirme (translokasyon denebilir) süreci bana göre giderek kaçınılmaz görülmekte.

    Peki bu Çin-ABD sürecinin doğurabileceği olasılıklar neler olabilir?