Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

30 Nisan 2022 Cumartesi

Gezi Davası: Yaratılmak istenen korkuya karşı ayağa kalkış

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Yaratılmak istenen korkuya karşı ayağa kalkış

28 Nisan 2022 Perşembe


Osman Kavala, ilk Gezi davasında mahkemenin verdiği beraat kararı üzerine eşyalarını toplamış, hapishane kapısına kadar gelmiş; eşi Ayşe Buğra kocasını almak için kapıda bekliyor… derken kapıda kendisine, hakkında yeni bir tutukluluk kararı olduğu bildiriliyor: casusluk suçlaması(!) ve dışarı çıkamıyor.

Erdoğan, hemen ertesi gün şu açıklamayı yaptı: “Bunlar ciddi manada perde arkasında Soros türü bazı ülkeleri ayaklandırmak suretiyle oraları karıştıran tipler vardır. Onun da Türkiye ayağı malum içerdeydi ve bir manevrayla dün onu beraat ettirmeye kalktılar. Onlarla beraber başkaları da bu işin içerisinde…”

Saray derhal müdahale etmiş, bir casusluk kararı aldırmış ve Kavala’yı içeride tutmuş…

Saray’ın medyası hemen Kavala’nın hayali casusluk öyküleriyle doldu taştı, iki yıl boyunca, alçakça!

Dünkü kararda ise casusluk yoktu, hükümeti yıkma teşebbüsü vardı!

Kavala’nın ve ağır ceza verilen diğerlerinin Gezi’yi organize ettiğine ilişkin tek bir kanıt yokken... hükümeti yıkmaya kalkışmışlar...

Ortada ne düzenleyici örgüt var ne başka bir şey… Halkın meydanları, yeşili-koruyu yok etme uygulamalarına karşı kendiliğinden büyük bir tepkisi ve parkı, meydanı sahiplenmesi var. Olay, iktidarın despotluklarına karşı biriken nefret ile bütünleşiyor ve muazzam bir halk protestosu hareketine dönüşüyor.

Gezi sadece buydu.

ADETA BİR YARGI KOMPLOSU

Kavala, Mücella Yapıcı, Can Atalay ve diğer ceza alanların hepsine tam bir yargı komplosu kurulmuş gibi. Ülke adaletsizlik, hukuksuzluk batağında. Adı mahkeme diye, verdiği kararlar yasalara göre hareket eden, kanıtlara göre davranan bir mahkeme kararı değil. İktidara göre, isteğine göre bir karar.

FETÖ ortaklığı döneminde sahte delil uydurulurdu..

Şimdi bir aşama yükseldiler, delile ne gerek var, biz böyle düşünüyoruz, ver idamı ağır cezayı, tık içeriye!

Muazzam tepki adaletsizliğe, yasaların, hukukun, adaletin buruşturulup çöpe atılmasına. Bunun, suçlu diye yakalananların duvar dibinde kurşuna dizilmesinden farkı yok.

Kanıta dayalı bir yargılamadan, kanaate dayalı bir yargılamaya geçildi. Ülkeyi inanılmaz bir vicdansızlık, hukuksuzluk batağına sürüklediler. İktidarın atadığı Saraycı adamlar, ülkede vicdanları ayağa kaldırdılar.

Baltayı ayaklarına vurdular…

Meral Akşener’in çok etkili bir konuşması boşuna değildi. Kılıçdaroğlu’nun kısa manifestosu boşuna değildi. Bülent Arınç’ın adaletsizlik tepkisi, birkaç ay önceye kadar MHP Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Sazak’ın, şu andan itibaren Kavala kardeşimdir, demesi…

Bir vicdan patlamasının işaretleriydi.

Türkiye’nin son bir darbe ile zulüm ve baskının bataklığına asla yuvarlanamayacağının güçlü gösterisini yaşıyoruz.

DIŞ DÜŞMAN CEPHESİ

Başlıktaki sorudan gidelim: Saray’ın, ilk kez iktidarına karşı büyük bir protesto hareketi karşısında kapıldığı derin bir korkunun, nefretin, intikamcı duygunun sonucu mu bu Gezi davası kararı? Yoksa bu davadaki keyfiliğin, hukuksuzluğun ve tabii ki yargının, seçim sürecinde muhalefete karşı kullanılacağının bir işareti mi?

Yoksa her ikisi mi? Evet, hem korku hem de yargıyı yakın gelecekte araç olarak kullanma.

Son yazımda yazmıştım. İl ve ilçe seçim kurulları yasaya aykırı bir şekilde, ağırlıklı iktidarın atadıklarıyla yeniden belirleniyor. Yüksek Seçim Kurulu kontrollerinde.

Gezi kararı, nasıl gözü dönmüş ve ar damarları çatlatacak bir adaletsizlik düzeyine çıkabileceklerinin göstergesi ise bu aracı, iktidarda kalmak için açık ve net olarak kullanabileceklerinin de göstergesi..

Aynı zamanda, ülkemizin içinde bulunduğu Avrupa Konseyi’ne ve İnsan Hakları Mahkemesi’ne ve çeşitli ülkelerden gelen eleştirilere karşı bir “dış düşman cephesi” kurulmakta olduğunun da işaretlerini görüyoruz.

27 Nisan 2022 Çarşamba

Medrese açarken Atatürk’e saldırma alışkanlığı, medrese kafası Osmanlıyı çökertti

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Medrese açarken Atatürk’e saldırma alışkanlığı

26 Nisan 2022 Salı


Cumhurbaşkanı, Ayasofya’nın yanında bulunan Fatih Medresesi’ni açarken Atatürk’e ve devrimlerine bindirdi. İki yıl önce Ayasofya’nın ibadete açılışında olduğu gibi “Ayasofya’yı müzeye çeviren zihniyet maalesef bu medreseye de tahammül edemedi..” Yine “tek parti zihniyeti” dedi.

Cumhurbaşkanı’na, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sayesinde kendisine 20 yıl bu ülkeyi yönetme fırsatını yakaladığını, en azından bunun yüzü suyu hürmetine kurucuya bir vefa-teşekkür borcu olduğunu söylemenin abesle uğraşmak olduğunu biliyoruz.

Diyanet İşleri Başkanı zatın medrese açılışında Ayasofya’daki gibi kılıç kuşandığına ilişkin bir görüntüye rastlamadık. Ama Cumhurbaşkanı’nın hükümet ettiği insanlar arasında en düşünce birliği içinde olduğunu söyleyebiliriz. DİB, RTE’nin beyninin sureti gibi. Topluma şu veya bu şekilde kendi anladıkları din anlayışının dayatılmasında müthiş bir uyum içindeler.

MEDRESEDE NE YETİŞTİ?

Konum, aslında medreselere duyulan büyük aşk.

Medreseler ki Osmanlı’nın çağdaş bilgi ve teknoloji ile donatılmasında en büyük engelleri oluşturdu.

1453-1900 arasında, Avrupa ile Osmanlı arasında bilgi, teknoloji, bilim, teori, düşünce üretimi, sanat, felsefe gibi, Avrupa’yı, ABD’yi bugünkü durumuna getiren çağdaş alanlarda neler yapıldığına ilişkin bir zaman çizelgesi yapsak, Osmanlı’nın hanesine sürekli eksiler koymak durumunda kalırız.

Bu durum, Osmanlı’nın çöküşü ve yok oluşunun da başta gelen temel gerçeklerinden biridir.

Çağdaş üniversitelerin nüveleri 1200’lerden itibaren (Fas’ta 1000 yılından bile önce!) Avrupa’da kurulma ve üniversite kavramı şekillenmeye başlarken, Osmanlı’da 1863 ile 1874 arasında başarısız teşebbüsleri olabilmiş, ilk kez Abdülhamit 1900’da Darülfünun-i Şahane adıyla çağdaş sayılabilecek bir kuruma imza atmıştır.

DÜNYA ÇAPINDA TEK KİŞİ YOK

Medrese, hiçbir zaman üniversite olmamıştır.

Medreselerde, dünya çapında bir din âlimi, dünya çapında bir felsefeci, dünya çapında İslama yorum getirecek bir tek adam bile çıkmamıştır.

Bırakın bir çağdaş bilim insanını...

Çağdaş bilimcilerimiz medrese dışında Osmanlı’nın sonlarına doğru yaşanmaya başlanan reform-demokratik süreçlerde yetişmeye başlamıştır. Bu dönemler de insanlarımızın dünyaya gözlerini açtıkları ve batmakta olan Osmanlı’yı nasıl kurtarırız düşüncesinin parladığı zamanlardır.

Medrese, Osmanlı’ya yönetici insanlar, ulema yetiştirmiştir. Ülke çağdaş eğitimden uzak kalmış, tarikat ve benzeri kuruluşlar ülkenin ve halkın yeni ve çağdaş bilime ulaşmasını engelleyen kurumlar olarak işlemiştir.

Açılışı yapılan Fatih Medresesi ve diğer benzerleri, ülkeye ne katmışlardır?

PARLAK BEYİNLERİ ÖĞÜTTÜ

Tersine, ülkede sivrilebilecek parlak beyinleri de medrese rahlelerinde öğütüp yok edici bir makine görevi görmüşlerdir.

Her toplumda var olan yüzde 2’lik önemli büyük yeteneklerin hiçbirinin Osmanlı’da bilimde, sanatta, felsefede, düşünce alanında ortaya çıkamadığını görüyorsak, medreselerin beyin ve insan öğütücü özelliği ile karşılaşırız.

Türkiye Cumhuriyeti çağdaş bir toplum için gerekli tüm adımları attı.

Bugün ülkemizde bilimde ve teknolojide bazı yaratıcı insanlarımız çıkabiliyorsa, bu sayededir.

Bugünkü iktidar, üniversite uygulamalarıyla, aslında kazanımlarımızı da gelecekte var etmemiz gerekenleri de ezip duruyor.

DİB’de oturan zatın üniversitelere birer medrese kafası aşılamaya çalışması, iktidardan aldığı büyük destek ve iktidar yandaşlarının modern bilime ve eğitime yaptıkları saldırıları, buna paralel olarak cami ve medrese açılışlarında Atatürk’e saldırmayı bir kural haline getiriyor.

Millet iradesi çalınabilir mi?

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Millet iradesi çalınabilir mi?

25 Nisan 2022 Pazartesi


Türkiye Cumhuriyeti Meclis ile kuruldu demiştim dünkü yazımda. “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” sözü Meclis’te asılıdır. Bu demektir ki ülkeyi yöneten, yönetmeye talip olanların hepsi bu iradeye saygı gösterecektir, göstermesi beklenir.

Bu anayasa emridir. Diyorsunuz ki anayasayı takan mı var...

Doğrudur, anayasayı boş verseniz bile burada millet iradesi söz konusudur. Buna saygısı olmayanın hiçbir şeye saygısı olmaz. Milletin iradesi çalınır mı, çalınır; demokrasiye, millete, iradesine, yasalara, anayasalara saygısı ve itibarı olmayan, iktidar için her şey yapılır anlayışında olanlar, çalarlar.

TAYİN EDİCİ SEÇİM

2023 Haziranı’nda yapılacak seçimlerin iktidarca manipüle edilebileceği konusunda yaygın bir kanaat var. Bu kanaati doğuran nedenleri de çok yaşadık. En son seçim yasasında, il ve ilçe seçim kurullarının başkanlarının ve üyelerinin kıdem esasına göre belirlenmesi kuralı kaldırıldı, kurul başkan ve üyelerinin birinci sınıfa ayrılmış hâkimler arasından kura ile belirlenmesi kondu. Ve üstelik henüz iki yıl daha görev süreleri bulunan kıdemli kurul başkan ve üyeleri görevlerinden atılıyor, yerlerine kurayla belirlenecek yeni kurul başkan ve üyelerinin yerleştirilmesi öngörülüyor.

Birinci sınıf hâkimlerin büyük çoğunluğu bu iktidar tarafından atandı da ondan. Şimdi onlardan atanmalarının karşılığını mı bekleyecekler?

CHP bu maddenin iptali için, anayasaya aykırılık nedeniyle AYM’ye başvurdu. Aynı zamanda, cumhurbaşkanını seçim yasalarından muaf tutan maddenin de… Neden muaf? Kel alaka! İktidarda hiç utanmak yok.

DAHASI ÇOK ÇOK VAR!

Bizzat Cumhurbaşkanı, Üsküdar seçimlerinde dalavere iddiaları için “Atı alan Üsküdarı geçti” demişti.. Özellikle İstanbul seçimlerinde oynanan ayak-hukuk oyunları, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) üstelik sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimini iptali, seçim sonuçlarını AKP’nin bir türlü kabul etmemesi…

İstanbul seçimlerinde oy torbalarının üzerinde sabahlayan milletvekilleri resmini düşünün…

İktidar elemanlarında iradeye saygının olmadığının daha çok örnekleri var.

YSK’nin tam da oy kullanma anında damgalanmamış pusulaların da kullanılabileceği gibi kararları, iktidarın beklentilerine uygun bir yargı profilinin işbaşında olacağının kesin işaretleridir. İl-ilçe kurulları ve YSK, tüm seçimlerin tek ve itirazsız karar merciidir. İktidar “sandıktan çıkamazsak, kurullardan çıkarız” şeklinde özetleyebileceğimiz bir anlayışla seçime gidiyor.

Öyle olur mu?!

HER ŞEY TACİZ ALTINDA

Dün dedik ki milletin egemenliğini tescil edecek her şey iktidar tarafından törpüleniyor, zedeleniyor, önemsizleştiriliyor. Milletin egemenliğinin gerçekleşmesini sağlayacak tüm kurallar...

Sandık güvenliği için muhalefet özel koruyucu önlemler almak zorunda.. Oy pusulaları için özel önlem almak zorunda.. iktidarın elindeki tüm devlet güçlerini seçim süreci içinde baskı araçları olarak kullanmasına karşı, muhalefet önlem almak zorunda… Seçmen listelerinin (kütüklerin) doğru yazılıp yazılmadığının kontrolü, hangi tür sahtekârlıkların kütüklerde yapılabileceğini araştırmak.. hepsi muhalefetin görevleri arasında... Çift oy kullanılma olasılığına karşı önlemlerden tutun, tüm sürecin yasalara uygunluğunu izlemeye kadar.. hepsi..

İktidar güven vermiyor.

Milletin iradesini türlü çeşitli yollardan çalabileceği ve iktidarı devretmemek için her şeyi yapabileceği kanaati çok yaygın. Bu tür kişi egemenliğine dayalı rejimlerde bu hep temel sorun.

Bunların hiçbiri normal bir iktidar, normal bir demokratik hukuk devleti içinde yaşamadığımızın göstergeleri...

Sandıktan tek adamın iradesi mi çıkacak yoksa millet iradesi mi, kuşkular yoğun.

Millete, iradesine sahip çıkma konusunda çok iş düşüyor.

26 Nisan 2022 Salı

Seçimlerde hangi egemenlik gerçekleşecek? Milletin mi yoksa...

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Seçimlerde hangi egemenlik gerçekleşecek? Milletin mi yoksa...

24 Nisan 2022 Pazar


Dün Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun çok önemli bir gününü kutladık. 23 Nisan 1920, Meclis’in Ankara’da kuruluş ve açılışı, daha sonra o büyük insanın bu günü Çocuk Bayramı olması fikrinin kabulü.

Bence, Meclis’in açılışı kurtuluş ve kuruluşun bir numaralı adımıdır, başlangıcıdır. Atatürk ordu kurmadan önce Meclis’i kuruyor. Kurulacak ordu kişinin değil Meclis’in ordusudur. Meclis, halkın temsilcilerinden oluşmuştur. Milletin Meclisi’dir. Dolayısıyla ordu da milletin ordusu olacaktır. Ülke işgal altındadır ve vatan kurtuluşu söz konusudur. Millet olmadan kurtuluş mümkün müdür?! 

DOĞRU KURULAN HİYERARŞİ

Atatürk tamamen doğru, gerçek ve büyük bir hiyerarşi kurmaktadır. Ankara’da kurulan Meclis önce milletle bütünleşmektedir. Öncelik orada... Hem fikrin hem mantığın hem liderin büyüklüğüne bakar mısınız!

Henüz ülke işgal altında, ordu yok ama Meclis var.

Millet ile Meclis arasında aidiyetini kuruyor Atatürk.

Millet tabii ki Meclisinin verdiği kararlara uyacak, varını yoğunu, gencini, karısını kocasını, buğdayını, yeteneğini nesi var nesi yoksa Meclisinin ve ordusunun emrine verecek, seferber olacaktır.

İlk adımı doğru atmanın adıdır Meclis.

Sonuç Büyük Zafer’dir...

VAROLUŞUN DÖRT TEMELİ BUDANIYOR

Türkiye’nin kuruluşunun temelinde özetle Millet Meclisi, milletin iradesi vardır.

Evet, büyük lideri de vardır. Ama Meclis ve milletle birlikte hareket eden.

Bugün de ülkenin yönetim biçimi ulusal egemenliğe dayanır.

Meclis de var seçimler de sandık da anayasa da...

Fakat yeni başkanlık anayasası ve lider yönetimi dört yıldır hepsini de tırpanladı.

Bu tırpanlamanın tarihi, başkanlık anayasasını kabulden önceki dönemlerde başladı: Seçimlerde sahip olduğu çoğunluğa dayanarak Meclis’i de diğer siyasi partileri de ana muhalefeti ve azınlık fikirleri de yok sayan bir yönetim biçimi uygulamaya konuldu.

Dahası, anayasa ve yasalar bile yer yer, siyasi iktidarın ve liderinin keyfine göre yok sayıldı, çiğnendi.

‘BEĞENMİYORSA SEÇMESİN’

Öyle ki, bu yönetimin yasaları hiçe saydığını söylediğimizde, “İktidarın ekran sesleri ve medya kalemleri, iktidarın uygulamalarını millet - seçmen beğenmiyorsa seçimlerde oyunu vermesin, hesap sorsun” yanıtını veriyorlardı.

Yani hukuksuzluğu, adaletsizliği öne alan keyfe göre ülkeyi yöneten bir rejimin başlangıcı, başkanlık anayasasına geçmeden önce başlamıştı; iktidar ve reisi, kendisinden hesap sorulamayacak bir yargı - hukuk düzeni yaratmıştı..

Başkanlık rejimi anayasası ise bu kişisel yönetim biçimini meşrulaştırmanın kılıfıydı.

MECLİS İRADESİNE İPOTEK

Tabii bu yeni anayasa ile başka şeyler de oldu:

Meclis’in yetkileri budandı, bu yetkilerin önemli bir kısmı reise verildi.

Meclis tamamen liderce güdülen bir niteliğe büründü. Meclis milletin düşüncelerinin iradesinin yansıdığı ve tartışıldığı, dikkate alındığı bir yer olmaktan çıktı. Çoğunluk diktası egemenliği içinde yaşamaya başladık. 20 yıldır muhalefetin tek bir yasası, düşüncesi, maddesi ne çıkarılan yasalara ne uygulamalara yansıdı. 

Böyle meclislere ha var ha yok meclisleri denir. Peki anayasa? Ona da hâlâ keyfi muamele yapılıyor. 

Anayasa demek, bir hukuk ve yasa düzeni demek. Eğer hukuku, adaleti, yasaları tek başınıza keyfi güdüyorsanız, anayasal düzeni de göstermelik kılıyorsunuz.

Peki seçimler? Milletin iradesinin içinden çıktığı sandık?

Tek Adam Putin çıkmazı ve Çin.. RTE ve mülteciler

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Tek Adam Putin çıkmazı ve Çin.. RTE ve mülteciler

21 Nisan 2022 Perşembe


Salı günkü yazımı okumanızı öneririm öncelikle. Rusya’nın Ukrayna’nın “Batı- Doğu çatışmasında ana cephe olacağını hesap edemediğini, çok şey kaybettiğini madde madde” sıralamıştım. İşgal girişimi, nüfuz bölgeleri mücadelesini üstelik nükleer silah şantajı da içeren bir üst askeri aşamaya ve dünya çapında büyük bir cepheleşmeye yükseltti.

Rusya bunu bekliyor muydu, buna hazır mıydı?

Sanmıyorum... Bu iyi hesap edilmemiş küresel büyük bir askeri yanlış girişim olarak tarihe geçecek. Çünkü bunun sonuçlarını daha uzun süre yaşayacağız.

Burada kısaca bu büyük yanlışın temel nedeni olarak, Tek Adam Putin ve rejimini gösterebiliriz..

Tek adamlığın kurumsal kontrol mekanizmaları yoktur. Bunu ülkemizden çok iyi biliyoruz!

Sadece tek adamı dinleyen ve başını sallayan insanlar çevresindedir. Tek Adam, kafasındaki, doğruluğu yanlışlığı kurumsal olarak tartışılmamış, eksileri artıları konmamış, karşı düşüncelere ve eleştirilere ve yapmayalım aykırı önermelerine kapalı, kaba düşüncesini gerçekleştirmek ister.

ÇİN İÇİN ERKEN BİR CEPHELEŞME

ABD’nin baş rakip olarak Çin’i gördüğünü biliyoruz.

Çin, bilim, teknoloji ve ticarette olağanüstü hızlı büyümesi ile küresel ticaretten en büyük yararı sağlayan ve sağlatan ülke. Muazzam yayılması var, Kuşak-Yol Projesi, Afrika ve Latin Amerika’daki yatırımları ve sağladığı avantajları ile ABD/AB’den çok farklı ekonomik ve mali yaklaşımlarıyla hızla yayılıyor. Uzayda üstelik bağımsız büyük atılımlar gerçekleştiriyor. Askeri gücü yabana atılır gibi değil.

Çin’in girdiği bölgelerde AB/ABD geriliyor.

Çin ile Rusya tarihsel olarak da birbirine sıkı sıkıya bağlı.

Fakat Rusya’nın Ukrayna işgal girişiminin vardığı noktadan memnun olmadığını görüyorum. ABD’nin “Yaptırımlara katıl, Rusya’ya destek çıkma, senin için iyi olmaz” tehditlerine şüphesiz ki boyun eğmez. Rusya ile stratejik işbirliğini bozmaz.

Çin Dışişleri Bakan Yardımcısı Le, iki gün önce, iki ülke ilişkilerinin önemine işaret ederek “Uluslararası siyaset nasıl değişirse değişsin, Çin, kazan kazan işbirliği ve insanlığın geleceği için Rusya ile stratejik koordinasyonu güçlendirmeye, iki ülkenin ortak çıkarlarını ortaklaşa korumaya, yeni bir uluslararası ilişkiler ve ortak bir toplumun inşasını teşvik etmeye devam edecek” dedi.

Fakat Çin henüz dünyada açılımını tamamlamış değil. Dünyanın birbirine rakip iki ekonomik ve siyasi cepheye ayrılması bu nedenle Çin için kısıtlayıcı bir durum yaratıyor. ABD ve AB, Çin’in Batı’daki satın almalarına ve ekonomik büyümesine önemli kısıtlayıcı engeller çıkaracak, ekonomilerde bir yol değişikliği gündeme gelecektir.

Belki 5-10 yıl sonra iyice gündeme gelebilecek bu cepheleşmenin şimdiden başlaması, Çin’in çıkarına değildir.

ERDOĞAN GÖNDERİR Mİ?

RTE’nin Suriyeli göçmenler konusunda “gitmeyecekler” konumundan, gitmelerini sağlamaya çalışacağız durumuna gelmesinin ardında, Bahçeli’nin dayatması olduğunu düşünüyorum. Fakat mültecileri ve diğer kaçakları gönderebilmesi için ne zemini var ne politikası. Bu nedenle içi boş.

Bu ancak Şam ile el sıkışma ve mülteciler için yeni bir program hazırlamakla olur. Bu yenilgiyi ise kabul etmesi çok zor. Ayrıca topluma bir “Arap şırıngası” yapma politikasından da vazgeçemez