Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

27 Şubat 2023 Pazartesi

Umut yükseliyor, siyaset bilime kulak verecek.. Siyasetin en büyük eksiklikleri üzerine

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Umut yükseliyor, siyaset bilime kulak verecek

26 Şubat 2023 Pazar


Siyasetin en büyük eksikliği nedir diye sorarsanız, bilimle, bilimsel düşünceyle, bilimin sesiyle yakından uzaktan ilişkisinin olmamasıdır derim.

En büyük hatası nedir diye de bir soru sorulabilir: Ülke çıkarı, milletin tümünün çıkarı yerine, lider/parti/ dar destekçi kadrosunun çıkarlarını gözetmek...

En imkânsızı denemesi ise ülkenin kuruluş ilkelerini değiştirebileceğini, yerine ise bu ilkelerin tam tersini yerleştirebileceği sanrısına kapılması.

En yapmaması gereken nedir sorusuna şu yanıtı verelim: Milleti, insanları kutuplaştırması, bölmesi, ayrımcılık yapması, cinsiyet ve etnik ötekileştirmesi.

Ülkeye en büyük düşmanlığı nedir diye bir soru uyduralım ve yanıt arayalım: Ülkenin yeteneklerini dışlaması, önemsizleştirmesi, itmesi kakması, ucuzlatması, her boyda eğitimi niteliksizleştirmesi.

Hiç kalkışmaması gereken ise inanan, az inanan, farklı inanan, inanmayan, kendine özgü inancı olan toplulukları bir arada tutan devletin herkese eşit mesafede duruşunu, herkese tarafsız bir saygıyla yaklaşmasını sağlayan laiklik ilkesini yok sayması.

Asla denememesi gereken nedir diye bir soru da var: Hukukla adaletle yargıyla oynaması, bunları tekeline alıp siyasi rakiplerine karşı düşmanca kullanması, hatta kendi çeşitli ekonomik çıkar çevrelerinin hizmetine sunması.

Hiç kabul edilmeyecek şey ise insanların anayasa ve yasalardan kaynaklanan ifade, demokratik hak ve özgürlüklerini kullanmasını engellemesi, bir despot ve zorbalık yönetimi sergilemesi.

Hiç yeltenmemesi gereken ise ülkede iktidarın el değiştirmesini sağlayan düzeni raydan çıkarması ve durmadan iktidarda kalmak için her türlü siyasi namussuzluk, ahlaksızlık, yasadışılık olarak sayılabilecek yol ve yöntemlere el atması.

Bunlara birkaç önemli nokta daha eklenebilir. Yukarıdaki gelişigüzel düşünce akışı öncelikleri herkese göre değişebilir. En önemlisi laiklik der biri, diğeri hayır en önemlisi eğitimin niteliksizleştirilmesi, bir başkası kutuplaştırma diyebilir.

YOĞUNLUK BU İKTİDARDA

Birinci madde, akıl ve bilimden uzaklaşmak veya bu ikisini dikkate almamak demektir, ülkeyi her türlü belaya açık hale getirir, göreceli dünyada akıl ve bilimle yürüyen ülkeler bizi ezip geçer. Bugünkü ülke durumu, geçmiş tüm iktidarların akıl ve bilimle kucaklaşmamalarının, ama en çok son 20 yıldır akıl ve bilimden uzaklaşmasının sonucudur.

Diğer maddelerde sıralanan durumların, ülkeye, millete verdiği zararları rahatça görebilirsiniz.

Ama tüm bu maddelerin çok yoğun olarak bu iktidarda, yönetiminde varlığını en üst düzeyde sürdürdüğünü, geçmiş tüm (sağ kanat) iktidarları da gölgede bıraktığını görüyoruz.

Bu köşenin adı Bilim ve Siyaset. Bu nedenle, siyasetin bilimle, bilimsel düşünmeyle, akılla birleşmesi, bana göre en önemli konu.

Siyaset akıl ve bilimle yoğrulursa, tüm sorunlara milletçe ortaklaşa çözümler üretmemiz kolaylaşır.

Bilimi iten kakan, akıl ve bilimi dışlayan önemsemeyen siyaset, ülkeye en büyük hainliği yapıyor, ülkeyi batağa sürüklüyor demektir.

Bu nedenle, CHP’nin ülkenin bir numaralı sorunu deprem konusunda bilimin sesine kulak vermesini umut olarak görüyorum. Kılıçdaroğlu deprembilimcilerle önceki akşam toplandı. İmamoğlu bu konuda çok kararlı. Avcılar Belediye Başkanı Turan Hançerli herkesten önce başladı ilçesini dönüştürmeye...

Buralardan bir umut - gelecek doğacağını görüyorum. Yine de dikkatli yaklaşarak inşallah diyeyim.

Not: Herkese Bilim Teknoloji dergisi, iki sayıdır deprem konusunda çok önemli yayın yapıyor. Bu haftaki sayısı Son İhtar kapağıyla çıktı. Tüm siyasetçilerin masasında durmalı dergi.

Depremde belediyelere soruşturma, kentte bina stokunu güçlendirmek ve depreme hazırlamak için ne yaptınız

obursali@cumhuriyet.com.trSon Yazısı / Tüm Yazıları

Depremde belediyelere soruşturma

23 Şubat 2023 Perşembe


Kılıçdaroğlu kendi yönetimlerindeki belediyelerin bu büyük yıkımda sorumluluklarını araştıracağız, çuvaldızı kendimize de batırmalıyız dedi.

Bu ilk kez oluyor! Mesela depremin yıkıp geçtiği Kahramanmaraş ve Adıyaman illerini, Malatya’yı ve daha pek çoğunu ayrıca bunların çoğu ilçesini de AKP’liler yönetiyor. Ama RTE ve partisinden hiç ses çıkmıyor.

Nasıl çıksın diyeceksiniz, Cumhurbaşkanlığı ve hükümet, bizzat kaçak yapıları teşvik etmedi mi, bu kentlerdeki kötü yapılaşmada payları yok mu, imar barışı ile insanların hem parasını alıp hem de affettikleri evlerinde ölme sorumluluklarını paylaşmadı mı... Evet.

BELEDİYELER DE SORUMLUDUR

Ama denetimsiz, kötü yapılaşmada hükümetin yanı sıra belediyelerin de sorumluluklarını sorgulamak şart. Çünkü ikamet edilebilir ev kararını belediyeler veriyor.

Peki belediyeler bu kararı verirken gerçekten evin can güvenliği açısından oturulabilir bir şekilde inşa edilip edilmediğini biliyor mu?

Bilmiyorsa bilmesi gerekmiyor mu? İmzayı basarken salt şekle, projeye uygunluğuna mı bakıyor?

Bir yapım süreci denetleme hakkı yasal olarak yoksa, olması gerekmiyor mu? Şimdi “Belediyelere yeni rüşvet kapıları mı yaratmak istiyorsun?” diyebilirsiniz.

MAHALLELİ DENETLEMELİ

Öncelik insan ise, ülke çıkarı ise, milli ekonomi ise, Türkiye gibi tepeden tırnağa bir deprem ülkesinde yapım sürecini para sahibi yüklenicilerin tekeline bırakmamalıyız, yerine nasıl bir sistem konulur, tartışılır. Ama aklıma ilk gelen, inşaatların yapıldığı mahalle sakinlerinin inşa sürecinin önemli anlarında denetçi olarak işe karışma hakları olmalı. Çünkü bu yeni yapılar aynı zamanda kendi mahalle güvenlikleri açısından önemli. Muhtarlar ve bağımsız denetçiler, yapım sürecine nasıl katılırlar? Komik bulmayın, evet bir ütopyadan, ama demokratik yerel bir haktan ve halkın kendi sokağındaki önemli bir inşanın yönetimine dahil olma sorumluluğundan bahsediyorum.

Yani kendi mahallesindeki parkı koruma ve başka sosyal etkinlikleri (kedi-köpek yerleri, çocuklar için açık ve kapalı oyun alanları düzenlenmesine katılma gibi yerel demokrasiyi güçlendirecek, mahallelerini sokaklarını yeniden şekillendirecek güzelleştirecek aktivitelerden söz ediyorum. Salt seçimden seçime sandığa gitme sorumluluğunun dışında, bizzat yerel ölçekte yönetime katılmaktan...

KENT KONSEYLERİ NE YAPAR?

Hadi bir adım öteye gideyim, belediyeler kent konseyleri ne yapıyor? Biliyoruz ki çok iyi niyetle oluşturuldular, sürdürülebilir kalkınma, hemşerilik hukuku, kentli hakları ve yönetişim kavramları çerçevesinde kurumsallaşan konseyler görev ve sorumluluklarını ne kadar yerine getiriyor? Bunlar özerk ve bağımsız yapılar olabiliyor mu, yoksa hepsi belediye başkanlarının güdümünde yapılara mı dönüştü?!

Mesela Adalar’da deprem olursa, acaba herhangi bir iş makinesi var mı? Belediye bir depremde ne yapabilir adalar nüfusu için? Kent konseyi adaları depreme hazırlamak görevi çerçevesinde yeniden örgütlenmeli mi?

Yıkılmaya hazır evler var depremde, büyükşehirin hazırladığı Adalar raporunda sayılıyor bunlar, ama 1/5000 planları olmadığı için, tarihi olmayan, sıradan, çökeceği kesin iki katlı evi bile yıkıp yeniden yapma izni yok... Adalılar bence bizzat bu amaçla, depreme hazırlık için bağımsız örgütlenmenin yollarını aramalı...

Yazının başında belediyelerin sorumluluğu konusundan bu noktaya geldik. CHP lideri haklıdır, mesela Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı üç dönemdir kenti yönetiyor. Depremi de biliyor.

O zaman soru şu: Cennetten evlerin yerle bir olmasında sorumluluğunuz nedir? Ve, kentte bina stokunu güçlendirmek ve depreme hazırlamak için ne yaptınız?

25 Şubat 2023 Cumartesi

Bir talan ülkesi depremde sadece katliam üretir

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Bir talan ülkesi depremde sadece katliam üretir

21 Şubat 2023 Salı


Yine katliam diyoruz, ders alınmıyor diye haykırıyoruz, iktidarın elemanları deprem gezilerinde suçu Allah’a atma yarışından geri kalmıyor, deprem çadırlarında düzenlenen senaryolarda ise kendilerini göçük altında bırakan iktidara ve yönettiği devlete övgüler düzenlettiriliyor: Rezilliğe bakar mısınız, “Hızır gibi yetiştiler, Allah hükümete devlete zeval vermesin...” Gazeteci kılığındaki mesleki soysuz da tam alet, mikrofonu uzatıyor...

Ama aslolan hep soygundur... İklim Öngel’in dün Cumhuriyet’teki röportajında Prof. Dr. Adem Sözüer hepimizin bildiği bir tabloyu çok net çizdi ve milleti katliama uğratan deprem suçsuzluğu politikasının arkasındaki mekanizmanın başına iktidarı oturttu. Kolektif katliamın başı...

Ama geçenlerde açıklanan ve gündemimize neredeyse girmeyen yolsuzluk endeksi ile yaşadığımız katliam arasındaki sıkı bağı da görmekten kaçındık. 

Türkiye yolsuzluk algı endeksinde tam 9 yıldır, 2013’ten bu yana gerileye gerileye sonuçta 180 ülke arasında en yolsuz 101. ülke konumuna düştü. Adeta bir çukur yani! 48 basamak gerilemeyi büyük bir başarı ile gerçekleştirdi AKP iktidarı. 10 yıl önce 53. sıradaydı ülke. 2021’de 2 puan daha kötüleşerek merdivenin 5 basamağını daha birden kırarak başardı bunu. Depremin fayları kırması ve binaları çökertmesi gibi!

İktidarın kontrolündeki adalet adlı mekanizması her yıl daha çok takipsizlik kararı veriyor ve iktidar ihalelerin yarısını kapalı kapılar arkasında veriyor. (Oya Özarslan’ın Murat Aksoy’a açıklamaları için: https://www.politikyol.com/yolsuzluk-algi-endeksinde-her-yil-kendi-rekorumuzu-kiriyoruz/)

HALKIN YEREL BASKISI ŞART

Depremde bugüne kadar sivil halka düşen veya öğütlenen “mahalle örgütlenmesi, deprem çantası, evde düdük, mahallelerde deprem konteynerleri”...

En önemli konu ise yasalara uygun bina yapımı. Bu konu halka kapalı! “Sen çantanı hazırla, bina inşaatları senin işin değil.” Tam tersine, satın aldığın bina seni öldürüyorsa oradaki hırsızlık, usulsüzlük, cezasız kalan onaylar tam da halkın işi olmalı. Bina yapımları siviller, halk tarafından nasıl denetlenebilir? Yasalar uygulanmadığına göre, burada bir çözüm nasıl üretilir?

Bir de evlerin güçlendirilmesi ve kötülerin yıkılıp yeniden yapılması için belediyeler ve merkezi hükümete baskılar. Herkesin boyunu aşan bu konu kamu kaynaklarınca ve yeni uygulamalar ve finansal modellerle nasıl gerçekleşir? İlçelerde, bu konuları tartışacak ve çözümler önerecek yeni bir sivil örgütlenme şart... 

Halk kendisine layık görülen “ölme”ye karşı, yaşam örgütlenmesine girişmeli... Ama nasıl?

KAYIPLARIMIZIN İSİMLERİ AÇIKLANSIN

Sosyal medyada paylaştım: Devlet hemen yapmalı, bugüne kadar tüm deprem kayıplarımızın isimleri yayımlanmalı... Milletin kayıplarını bilme isimlerini görme ve onları anma hakkı var. Böylece listede olmayanların da isimleri bildirilir şeffaflık yaratılır. 

Prof. Dr. Bilge Yıldız da gönderdiği mesajda bunun önemine dikkat çekiyor ve kayıplarımızın sayısının doğru açıklanmasını da talep ediyor: Bu, şehir, yapı ve felakete karşı hazırlık için planlamalarda çok önemli. Tabii herkesin bu sayıları bilmek hakkı.

Uçuk kayıp sayısı ilan etmek yerine, istatistik bilimcilerimiz giderek netleşen bina ve nüfus sayısı ve ilişkileri üzerine giderek gerçeğe yakın kayıp sayılarını kestirebilirler. 

Kayıpların isim listelerinin açıklanması, seçimler için de büyük önem taşıyor, şeffaflık için harekete geçelim.

Deprem.. Yurt, millet, bilim sevgisi politikacıya değmezse, hep öleceğiz

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Yurt, millet, bilim sevgisi politikacıya değmezse, hep öleceğiz

20 Şubat 2023 Pazartesi


Dünkü yazımda, depremlerde verdiğimiz felaket insan kaybının nasıl milletçe kolektif olarak işlendiğini yazmıştım ya, bu ortamın hazırlanmasına AKP iktidarı çanak tuttu.

AKP, 14 Ağustos 2001’de 20 bine yakın insanımızı kaybettiğimiz Gölcük merkezli büyük felaketin üzerinden iki yıl geçtikten sonra kuruldu. Henüz deprem taze. O sıralarda kurucular kimbilir iktidara ne küfürler etmişlerdir?! Arşive girip taramalı. Yani belleklerinde deprem var, ayrıca Marmara Bölgesi’ni tehdit eden fayın kırılma tehlikesinin alabildiğine konuşulduğu zamanlar.

AKP, programına depremi almadı. Ülkesini insanını seven bir parti sırada deprem hazırlığına duyarsız kalamazdı. Ama bunlar kaldı.

KRİZ YAŞANMAMIŞ GİBİ

Türkiye 2001’de tarihinin en ağır mali-ekonomik krizini geçirmişti ve AKP bu krizin üzerine iktidara tırmanan bir parti oldu. AKP kurucuları Türkiye’nin döngüsel bir ekonomik kriz çemberinde yaşadığını biliyordu, siyasal yönetimlere de küfrediyorlardı bu durumu yarattıkları için. Ama iktidara geldiklerinde aynı haltı yediler, daha büyük ve uzun süreli ekonomik krize sürüklediler ülkeyi.

Gelelim Kahramanmaraş depremine. Kendi kurdukları AFAD bile 2020 yılında, Kahramanmaraş İl Afet Risk Azaltma Planı hazırlamıştı ve 6 Şubat’taki depremin merkez üssü olan Pazarcık’ı “aktif deprem bölgesi” ilan etmişti. Deprem 7.5 olarak öngörülmüş ve bina yenileme, güçlendirme ve halkı uyarma çalışmalarına önem verilmesi gerektiğine işaret edilmişti. Ayrıca depremin etkileyeceği bölgeler de haritalanmıştı.

BELGE RAPOR VAR TEPKİ YOK

Bu rapora ne Maraş yerel yönetimi ne iktidar tepki vermişti. Çünkü deprem bir bilinmezdi, olacaksa bile zamanı belli değildi, gündeme almak, gelecek ve insan canı için para harcamak enayilikti!

AFAD’ı bırakın, bir dizi deprem bilimci, bu bölgedeki fayın adeta döngüsel deprem üretme zamanının geldiğini, büyük bir enerji biriktirdiğini söylüyor ve bölgenin Arabistan levhası ile Anadolu levhasının kesiştiği yere dikkat çekiyordu.

Hatay ise biraz daha aşağıda bir de Afrika levhasının sıkıştırma alanı içindeydi; deprem tehdidi altında olduğu yazılıyor hatta bilimciler 30 bin ölüme işaret ediyorlardı. İzmir depreminden sonra jeofizikçiler odası, tarihinde 11 ağır deprem yaşamış Hatay için de alarm çalıyordu: https://9koy.org/defalarca-yikilan-hatayda-binalar-alarm-veriyor.html 

Fakat bunların hepsi boş laflardı, hem iktidar hem de Maraş ve Antakya belediye başkanları için. Belediye başkanları “Bu Ankara’nın işi” diyerek sorumluluklarını üzerlerinden atabilirler mi, biz de uyarmıştık deme lüksleri olabilir mi?

Peki sen ne yaptın kentin için, sorusuna verecekleri yanıt var mı?

BÜYÜK AHLAKSIZLIK

Riskli yapıları, sahiplerinin parasını da alarak yasalaştıran bir iktidarın, imar affından cebine koyduğu diyelim ki 100 milyar TL’yi riskin büyük olduğu bölge ve İstanbul için harcaması gerekmez miydi? Harcanmaması siyasal ahlaksızlık örneği değil mi?

1999-2022 arası toplanan 37 milyar dolara denk gelen deprem vergisinin hele de deprem için harcanmamış olması, dünyanın en büyük siyasal ahlaksızlıklarının kralı değil mi?

Özetle, millet ve ülke sevgisinin mihenk taşı depreme hazırlıktır ve bilimin bu alandaki uyarılarına önem vermek de hazırlık yapmaktır. Gerisi boş lakırdı. Milli ve yerli olan en önemli kavram, bu millet ve yurttaşlar ile onların canıdır.

Siyasetin yönetiminde kolektif cinayet.. En büyük pay iktidarın.. Deprem

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Siyasetin yönetiminde kolektif cinayet

19 Şubat 2023 Pazar


Saptama 1): İnsan kurt gibidir, öncelikle kendi yararını düşünür. Evet önce buradan, en aşağıdan başlayalım: Yükleniciler ve kurdukları ekipler, fasa fisodan denetimler ve yerel ve merkezi yönetimlerle işbirliği halinde, depremin yıkmayacağı, insanların kitlesel halde ölmeyeceği evler inşa etmiyorlar. Edemiyorlar değil, etmiyorlar. Burada ana motif yapılan işten en yüksek kâr sağlamak. En ucuza nasıl yaparım da kasada daha fazla para kalır?

Deprem mi? Oooo bilinmez gelecekte o... Ne zaman olacağını deprembilimciler bile bilmiyor. Biz işimize bakalım.

Yasalar, mevzuatlar kâğıt üzerinde. Bunlar var ama bir yandan da en berbat binaların yapılması için de kapılar açık bırakılıyor. Mesela yetkin mühendislik yok. 4 yıl eğitimle diploma cebinde. En az 2 yıl staj yok. Bunun sonucunda sıkı bir sınav yok. 120 kadar, kimisinde yetenekli hocaların bile bulunmadığı fakültelerden mezun et, ver diplomayı sal çayıra.

Saptama 2) Denetim? Kontrol? Sorumluluk? Laf olsun diye. Patron nasıl istiyorsa öyle. İki yıl önceye kadar patron yasal denetimi kendi şirketindeki elemanlara yaptırıyordu. Veya bir denetim şirketi kuruyordu.

Her zamanki gibi yüklenici, yani işi yaptıran parayı koyan patronlardan birileri, felaket olunca tutuklanır, birkaçı ceza alır, sonra çıkar işine devam eder. Peki denetimciler, mühendisler, belediyelerden oluru verenler imzası olanlar? Hiç onları mahkeme salonlarında görür müyüz? Patron hepsini parasıyla güder. Mühendis yetkin değilse ya görmez ya boyun eğer, denetimci de öyle.

Yasal mevzuata uygunluklar, patronun çıkarlarına çarpar. Sistem mühendisi de mimarı da denetçiyi de bağımsız ve özgür kılmaz. Patrona hayır bu böyle olmayacak, yasalara uyun şöyle olacak demez. Kimse çakıllı dere veya deniz kumlarının kullanılmasına itiraz etmez. Kolonların üretilmesinin tekniğine bilimine uygunluğuna dikkat etmez. Demir bağlantılarını düzgün ve tekniğine uygun yapacak sertifikalı ustabaşları yoktur. Mühendisi ve denetçisi bina üretiminin can alıcı noktalarında yoktur veya umursamaz. Hepsi parasını alır cebine koyar, bir depremde de on binler ölür.

Bu tıpkı bugün ülkenin yönetildiği, bir denge denetim kontrol sisteminin olmadığı tek adam rejimine benzer. Yıkılan evlerin büyük çoğunluğunda, belki de yüzde 99’u yüz binlerce küçük yerel yüklenici ve kullandığı on binlerce mühendis ve denetçinin imzası vardır. Alınlarında da felakette ölen on binlerin kanı. Bu aşağılık kurulu sistem, kitlesel cinayetler üretir.

Saptama 3) Vatandaş sorumsuzluğu. Yurttaş kaçak ev yapar. Projesi kâğıt üzerinde kendi kafasındadır. Ucuz olsun ister. Yasallık yoktur. Yapar, af beklentisine ulaşır. İstanbul’un yüzde 60’dan fazlası yasadışı konutlardan oluşur. Ev yapan yaptıran yurttaş da cebini düşünür, ucuz olsun ister. Sonuçlarından da kısmen sorumludur. Ama sistemin en büyük kurbanı da kendisi olacaktır.

Saptama 4) Belediye sorumsuzluğu. Belediyeler bunu bilmez mi, bilir. Rüşvetini alır, bu mekanizmanın yüzde 60 konutlarda ne muazzam yasadışı kazançlar ürettiğini hesap edin. Bu da yetmez, vatandaş evinde yasadışı tadilat yapar, bunun da rüşvetini öder.

Saptama 4) Siyasal sorumlular: Bu sistemin en tepesinde iktidarda oturanlar vardır. Hepsi aşağıda sistemin nasıl çalıştığını bilir ama müdahale etmez.

Tam tersine, kitlesel yıkım ve yokoluşlara daha iyi zemin hazırlar. Yurttaşın yasadışılığını affeder, durmadan imar barışı çıkarır, hem yurttaşın parasını alır hem de oyunu. Yurttaş yasal bir eve (adeta mezarına) kavuşmanın sevinci içindedir.

İktidarın ülke güvenliği, insan güvenliği, sağlıklı ve mutlu yaşam için gerekli olan hiçbir önlem almaz. 20 yıl depremi bekleyen bir iktidar. Bu en önemli konu yarına.

Kolektif bir katliam var ortada. En büyük payı iktidarın...