Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

18 Eylül 2023 Pazartesi

Laflar iyi, somutlaştırmak halka anlatmak ve büyük heyecan gerek, Özgür Özel

 obursali@cumhuriyet.com.tr

17 Eylül 2023 Pazar


Biliyorum CHP’ye bakacağız, iki başkan adayı Örsan Öymen ve Özgür Özel başkanlığa adaylıklarını açıkladılar. Her ikisi için de hayırlı olsun. Öymen, epey bir süredir “Üçüncü Yol” denemesinde...

Burada Özel’in konuşması veya kitapçığından bir metin okuma denemesi yapacağım.

Şu saptama doğru ve yerinde: “En büyük dönüşümler en büyük kırılmaların yaşandığı dönemlerde gerçekleşir. Tarihin böyle bir anındayız. Bu bilinçle, yeni yüzyılda yeni bir siyaset için yeni yaklaşımlarla yol alacağız.”

Şu da bir olgu tabii: “Kendi kabuğuna çekilmiş milyonlar ülkenin kaderini değiştirmek için umut ile yan yana gelecek...”

Böyle bir değerlendirme yaptığınızda, arkasından gerçekten buna uygun meydan okumalar gelmeli. Evet seçim sonucu millette büyük bir kırılma yaşattı. CHP’nin tamamında devrimci bir değişim/dönüşüm gerektiren bir meydan okuma.

Özel’in konuşmasında örgüt için bunun ipuçları var.

Türkiye siyaseti için zaten bilinen durum saptamaları ve CHP’nin muhalif söylemlerini biliyoruz, etraflıca kitapçıkta yer almış.

METİN ASLINDA ÇOK KISA

Siyasi, ekonomik ve toplumsal durum saptamalarını çıkartırsak metin epey kısalır. O zaman geride kalan söylemi herkes didiklemeli. Gerçekten önemli meydan okumalar var mı, tartışmalı. Burada kastım, toplumsal heyecan yaratacak hedefler...

Metin aslında esaslı bir Kılıçdaroğlu eleştirisi niyetine de okunabilir.

İdeolojik olarak Kılıçdaroğlu’nun sağ-sol karışmıştır, düşüncesine ve bunu gerçekten de pratikte parti yönetiminde gerçekleştirmesine yönelik, sosyal demokrasiyi ve solu savunan bakışı net Özel’in.

Hiçbir şey olmamış gibi, yenilginin eleştirilerini yapmayan, sorumluluğunu tartışmaya açmayan bir Kılıçdaroğlu liderliğini de epey eleştiriyor: “Seçim öncesi Türkiye’de oluşan büyük umut ve değişim inancı, hızla derin bir hayal kırıklığına dönüştü. Bu ağır travmaya rağmen, hiçbir şey olmamış gibi yola devam edilmeye çalışılması, üzgün, kaygılı ve özeleştiri isteyen herkesin beklentileriyle taban tabana zıttı.”

Parti içi demokrasi ve her makamda üç yıllık dönem sınırlaması, parti liderinin tüm üyelerin katılımıyla seçilmesi, parti emekçilerine yükselme kapılarının, örgütsel yapıdaki değişimlerle açılması, önseçimlerin mutlaka yapılması konusunda görüşleri, CHP’ye yönelik eleştirileri kapsıyor.

BÜYÜK HEDEF EKSİKLİĞİ

“Yeni bir düzen hayali kuran herkesi seferber edecek büyük bir hedef konulduğunda kararlı ve adanmış milyonlar sadece ülkenin değil, bölgemizin ve dünyanın dahi kaderini değiştirecektir”, cümlesinde milyonları harekete geçirecek büyük hedefin adı konmamış. Konulamamış. Hedef bir kitapçıkta yazılanlar olamaz.

“Aynı sözleri söyleyerek, aynı yoldan giderek, aynı liderlik tarzıyla, aynı yönetim anlayışıyla bunu başaramayız. Sözümüzü de yolumuzu da liderlik anlayışımızı da yönetim anlayışımızı da kökten değiştirmeliyiz, değiştireceğiz. Yeni bir lider, kadro, örgüt, program ve siyaset yapma tarzını kapsayacak topyekûn bir değişimi hedefliyoruz.”

Ekonomi konusunda: “Ülkemizin, kamucu bir anlayışa dayanan hızlı ve adil bir kalkınma sürecine duyduğu ihtiyaç açıktır. Başka ülkelerin pazarı haline getirmeden yerli ve milli ekonomiyi... Türkiye’nin kapsamlı bir üretim dönüşümü ile nitelikli istihdam yaratarak hep birlikte zenginleşeceğimiz bir ekonomik yapıyı kuracağız.”

Bunlar da çok genel sözler...

Şüphesiz kırılgan ve çatışmalı bir dünyada ne yapacağız, göremedim.

Patronun dediği oldu, ‘yalnız kurt’ 81 ilde kantar kuruyor, İyi Parti, Meral Akşener

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Patronun dediği oldu, ‘yalnız kurt’ 81 ilde kantar kuruyor

14 Eylül 2023 Perşembe


Meral Hanım, 6’lı masada Kılıçdaroğlu’nun aday belirlendiği gün masadan çekilmiş ve bir kurt gibi “yalnız ve tek başına” iktidara yürüyeceğini, başbakan olacağını söyleyerek “birleşik güç” vazosunu yerle bir etmişti.

Bu köşede yayımlanan değerlendirmem şöyleydi: Meral Hanım, iktidarın devrilmesinden çok, bir beş yıl daha muhalefette kalarak büyüyeceğini hayal ediyor, CHP/Kılıçdaroğlu seçimi kaybedecek ve küçülecek İYİ Parti ise beş yıl içinde ana muhalefetin yerine geçecek ve kendine iktidar olma yolunu açacak.

Sonra baskılar sonucu olsa gerek, kırık vazo muhalefetine geri dönmek zorunda kalmıştı. (Bence bu süreç seçimin kaybedilmesinde ana motiflerden biri oldu.)

AÇIK KAPI OLUR MU OLMAZ MI?

İYİ Parti içinden farklı sesler geliyordu bir süredir ama baskın ses patronundu: 81 ilde seçime gireceğiz... Tabii, ilçeleriyle birlikte. Politikada her zaman bir açık kapı bırakılır, diye düşünürüz. Dün de TELE1’de, İYİ Parti’nin 81 ilde seçime girerek boyunun ölçüsünü almak istemesi çok doğal bir istektir demiştim. (Meral Hanım bunu kantara çıkacağız ve kaç kiloyuz bakacağız şeklinde ifade etti, ikisi aynı şey!).

Fakat yine de politika kazan kazan üzerine inşa edildiği zaman anlamlıdır, karşılıklı aday desteklemelerle kazanılacak belediyelerin varlığı inkâr edilemez. Bir açık kapı bırakacak İYİ Parti, görüşünü savunmuştum.

Bakalım Meral Hanım bu kararına sonuna kadar tutunacak mı, yoksa siyaset bakımından son derece tartışmalı kararını, sert bir pazarlık süreci sonucu gevşetecek mi; pazarlık amacı taşıyan bir karar mı, göreceğiz.

Eğer bu kararı kesinse Meral Hanım’ın 6’lı masayı terk etme politikasıyla aynıdır veya benzerdir. O zaman geri dönerek bunu uygulayamadı ama şimdi yalnız kurt politikasını deneyecek ve kantara çıkacak demektir.

Bakalım bu kararın üzerinden hangi sular akacak, zamana direnecek mi...

 AKP İKTİDARINI ÇİMENTOLAR

Herkesin aklında şu var: AKP’nin İstanbul, Ankara ve Anadolu’da pek çok büyükşehri kazanmasına kapı açacak İYİ Parti.

İktidar, bu kentleri geri alırsa bu kez büyükşehirleri ve tüm mali kaynaklarını, tek adam rejimini çimentolamak için kullanacağı açık. Meclis’te çoğunluğu da alman yetmez, sana belediyeleri de veriyoruz, al tepe tepe kullan!

Zor bir süreç...

Fakat ben, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu başkanların kendi illerindeki yurttaşlarını birleştireceğini varsayıyorum.

Çünkü ikisi de başarılı oldular.

İstanbul’da 30 bine yakın farkı, İmamoğlu 860 bine yükseltti, ki on binlerce AKP seçmeni de yapılan haksızlığı ve mağduriyeti kabul etmeyerek İmamoğlu’na desteğini yükseltti.

Yerel seçimlerin böyle bir huyu var.

Konu üzerine birkaç değerlendirmemde, İmamoğlu ve Yavaş’ın partiler üstü konumlarını vurgulayarak tüm İstanbul ve Ankara halkının oyunu almak için bu kez daha büyük çerçeveli, halk için, politika izlemeleri gerektiğini yazmıştım.

Diğer partilerle yapılacak bir koalisyona değil, kendi güçlerine dayanmalılar.

‘PARTİMİN AĞIRLIĞI’ ÖNEMLİ Mİ?

Bu noktada, İYİ Parti’ye gönül vermiş seçmen de salt “Bakalım partimin ağırlığı neymiş?” düşüncesiyle mi oy kullanacak ve AKP’nin büyük kentleri kazanmasına yardımcı olabilecek partisinin kendisine sunduğu seçeneğe mi yönelecek, yoksa İmamoğlu ve Yavaş’a (ve diğer büyükşehirlerde güçlü olacak ve seçilebilecek muhalif adaylara) mı oyunu akıtacak?

Ben iyi bir politikayla, seçmenin ikinci seçeneği daha çok tercih edeceğini düşünüyorum. (O zaman da İYİ Parti, kantarda kendini eksik ölçmüş olmayacak mı?)

Ama bu politikada ısrarları sürerse İYİ Parti’nin, istese de istemese de iktidara ortaklığı konuşulacaktır.

İstanbul ve Ankara yerel seçimlerini CHP içindeki iktidar gelişmelerinden ayrı tutmakta yarar var. Biz İstanbulluyuz, Ankaralıyız, Adanalıyız, Eskişehirliyiz ve diğer büyükşehirlerdeniz...

Bizi kimin yöneteceği her şeyden çok daha önemlidir.

Ülkenin baş aşağı gidişinde kilometre taşı: 12 Eylül 1980

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Ülkenin baş aşağı gidişinde kilometre taşı

12 Eylül 2023 Salı


Bugün yaşadığımız büyük felaketin adı 12 Eylül 1980 Genelkurmay’ın askeri darbesi. Kaç kişi tutuklandı, kaç kişi idam edildi, kaç kişi kaç yüz yıl ceza aldı... Bunlardan bahsetmeyeceğim. Bugünkü gazetelerde ve dijital medyada okuyacaksınız zaten. Ben siyasi arka planı üzerinde duracağım.

Öncelikle bir saptama yapayım: 12 Eylül askeri darbesi, süreç içinde bugünkü tek adam rejiminin ebesidir. Bu ebelikte şüphesiz ara basamaklar vardır. Bunlar üzerinde de durmayacağım.

12 Üylül darbesine giden süreç önemlidir. 12 Eylül ülkeye çok güçlü bir bomba atışıdır, birkaç yıl bu süreç özenle hazırlandı.

Tabii ki öncelikle ordunun kontrolünde bir süreçten bahsediyoruz.

Ordu, yani Genelkurmay tamamen ABD’nin askeri bakımdan Pentagon, iç karışıklık ve süreç hazırlığı bakımından CIA, siyasi olarak da Beyaz Saray’ın denetiminde, darbe sürecinde başrolü oynadı. ABD’nin siyasi çıkarlarını burada saymayacağım...

İşte kellelerimiz, vur kılıcı

Ama şunu belirteyim, Türkiye; ABD için hep kargaşa çıkarılacak, dizginleri tutulacak bir ülke oldu. 1980 darbesi, ABD’nin dünyada yerli uşakları aracılığıyla yaptığı son darbelerden biriydi. Daha sonra “sivil hareketler” ve “portakal devrimleri” vb. kılıflar altında ülkelere müdahalesini sürdürdü. Ama 2016’da FETÖ uşakları aracılığıyla yine de darbe denemesinden vazgeçmedi.

Fakat 1980 öncesi ülkedeki siyasi partilerin darbeye giden süreci durduracak birleşik bir politika üzerinde anlaşmamalarına değinmek istiyorum.

Baş figürler Demirel ve Ecevit idi.

İkisi de yan yana geldiklerinde bile gökyüzünü seyrediyorlardı. Ecevit’e bile suikast düzenleniyordu. Ülkenin şirazesinden çıkması için darbeci güçler her şeyi yaptı.

Ecevit ve Demirel’in belki de ordunun kontrolündeki darbeci güçlere karşı diyecekleri söz, izleyecekleri politikaları yoktu.

Bizim yapacağımız bir şey yok, arka planda ordu var, bari darbe yapsınlar da bu kargaşa dursun havasındaydılar. 10 yıl önceki darbeyi de biliyorlardı. Başlarını darbecilerin kılıçları altına yatırdılar.

***

Türkiye’nin bugünkü demokrasizliğinden, azgelişmişliğinden, Atatürk ve devrimlerine apansız saldırılardan, ülke iradesinin teslim edilmesinden NATO ve ABD sorumludur.

Tüm bu süreçlerin sonunda elimizde tek adam rejimi, anayasasızlık, hukuksuzluk, manipüle edilmiş, büyük ekonomik çöküntü ile yoksullaştırılmış ve eşitsizlikler içinde boğulan bir toplum kaldı...

Okur notu:

11 Eylül 2023 tarihli yazınızda yer alan, “Kılıçdaroğlu adaylığını koymamalı. Dahası kurultaydan önce bunu açıklamalı. Kendisini sonuçtan sorumlu hissedenlerin hepsi de kenara çekilmeli. Tüm bu kargaşaya hızla son verilmeli... Seçmen yenileşme beklentisi içinde. Sadece politika değil, özellikle parti yönetiminde” değerlendirmesi doğru ve önemlidir.

İhtirasın ağır bastığı, ülkenin sosyopolitik şartlarının değerlendirme dışı tutulduğu adaylığın, seçim başarısızlığı ile sonuçlanmasının ülkenin geleceğine ne derece önemli etkilerde bulunduğunu yaşayarak göreceğiz.

F. Korutürk, A. Necdet Sezer’in seçilmeleri krizleri önlemiştir. O dönemlerin şartları içinde doğru çözümler bulunmuştu. Ders alınmalıydı.

A. Fuat Başgil, 1961 yılında cumhurbaşkanı seçilme imkânına sahipken şartlar gereği adaylıkta ısrar etmeyip yeni krizlerin doğmasına engel olmak üzere senatörlükten istifa etmişti. Ülke için yararlı olmuştur. K. Kılıçdaroğlu aday olmamalıydı.

- 21 yıllık iktidarın ülkede yarattığı iklim...

- Toplumun iktidar değişimine yönelik iradesine rağmen istenenin CHP iktidarı olmadığı,

- CHP iktidar olmak için yeterli güven ve inandırıcılığa sahip değildi.

- CHP’nin yüzde 25 olan oy oranı, adayın kim olacağı konusunda farklı ve dengeli bir çözüm bulunmasını, geçiş dönemi için seçim kazanacak bir aday belirlenmesini gerektiriyordu. Kılıçdaroğlu çekilmezse, CHP’nin ve ülke siyasetinin önünü tıkamaya devam eder.

Av. Ekrem Feroğlu

Yeni yüzler, yeni nefes, yeni düşünce/anlayış

 obursali@cumhuriyet.com.tr

11 Eylül 2023 Pazartesi


Bazı okurlarım neden Kılıçdaroğlu’na bir şeyler söylemiyorsun diye eleştiriyor. Partiden ve liderlerden bağımsız bir yazarım, yoksa bu köşe anlamını yitirir. Bu kalem de... Okur haksız, yazıyorum ve söylüyorum.

Okurlar hınçlı, umutsuz, hayal kırıklığı içinde ve bu sürüyor, bu duygunun nasıl köklü bir siyasal bilince dönüştüğünü görüyorum. Vur, yık diyorlar! Yazımı ve eleştirilerimi okurların bu hiddetine kaptırırsam yanlış olur. Birkaç yazım CHP içinde çok köklü, liderlikler ve parti örgütü ve anlayışı dahil, büyük dönüşümler olması gerektiği üzerineydi. Cumhuriyet portalda yazılarımı geriye dönük inceleyin. Örneğin son pazar günkü HalkTV bağlantısında söylediklerime bakın...

ETKİSİ NE OLDU?

Bilim ve Siyaset başlığı, olgular üzerinde bilim bakışıyla doğru gerçekçi siyasi analizler yapılmasını öngörür. Ben de sürekli buna bağlı kalmaya çalışırım. Seçim sürecinde, altılı masanın göstereceği adayı destekledim. Kemal Bey’in aday olacağı belliydi, “O olmasın şu olsun” çabası doğrudan müdahale olurdu. Bunu yapan partiler ve kişilerin seçimin kaybedilmesinde ne kadar etkisi oldu bilemem. Saray’ın seçimi kaybetmesinin pek çoğunun umurunda olmadığı söylenebilir.

Kampanya şüphesiz ki eleştirilere tamamen açık. Seçmen olmayacak vaadleri bilir, buna göre tartar. CHP İmamoğlu’nu veya Yavaş’ı ileri sürseydi, kazanır mıydı, tartışmaya açık. Bilmiyoruz. Siyasetçinin inancıyla gerçekler farklıdır.

İFLAS EDEN POLİTİKA 

Kılıçdaroğlu iktidara yönelik geniş cephe politikası izledi. Bu amaçla partilere destek verdi. Katmerleşmiş Saray iktidarını ancak böyle alt edebileceğine inandı.

Ama başarılı olmadı. Bu politikanın bir bedeli olacaktı: CHP çok şey kaybetti, milletvekillikleri dahil. Kemal Bey, her şeyin karar vericisiydi, ne dediyse yaptırdı. Hatta gizli anlaşmalar dahil. Parti yönetimi de hiçbir şeyi sorgulamadı, hiç devreye girmedi. Milletvekilliklerinin verilmesinde bile!

Kılıçdaroğlu’nun 11 yıl boyunca sürdürdüğü bu politikası çökünce şüphesiz ki artık geri çekilmesi gerekir. Çünkü kaybetti. Sadece Kemal Bey değil, siyaset üreteceğine hep Kemal Bey’e her türlü desteği veren partinin üst kurulları da bu çöküşün altındadır. Onlar da kaybetmiştir.

ESAS CHP KAYBETTİ

Biz seçimi kazanamayız bu nedenle ittifak oluşturmalıyız, partiyi üstelik tamamen sağa açmalıyız, onlar hatta içimizde olmazsa, AKP’yi destekleyen seçmenden oy alamayız, bu seçmenin hoşuna gidecek her şeyi yapmalıyız, bizden kendilerine bir zarar gelmeyeceğine onları inandırmalıyız, her türlü tavizi vermeliyiz” politikası dipten iflas etti.

CHP seçmeni de iktidar gitsin de düşüncesiyle hareket etti.

Bu sağcı ve ittifak politikasının, partinin esas görevinin milleti CHP’ye üye yapmada, parti politikalarının millete anlatılmasında, milletle kaynaşmada, milleti sarıp sarmalamada etkin olmasını engelleyici rol oynadığı açık. Parti bürokratik bir devlet mekanizması gibi. Partiye yol göstericilik dönüşümcü liderlik, cephe politikasına kurban edildi. CHP’nin oyunun yüzde 25’in altında seyretmesi izaha muhtaç.

Sonuç: Kılıçdaroğlu adaylığını koymamalı. Dahası kurultaydan önce bunu açıklamalı. Kendisini sonuçtan sorumlu hissedenlerin hepsi de kenara çekilmeli. Tüm bu kargaşaya hızla son verilmeli... Seçmen yenileşme beklentisi içinde. Sadece politika değil, özellikle parti yönetiminde.

Bu seçenek seçmeni ve partiyi canlandırır... Kimse koltukta çakılıp kalmamalı. Koltuk da yüzler de hızla eskiyor.

OLAĞANÜSTÜ BİLİMSEL GEZİ

Yıldızı giderek parlayan bilim gencimiz Furkan Öztürk, çok özel bir bilim gezisini Herkese Bilim ve Teknoloji’ye yazdı. Bilim insanlarının Dünya’nın yaşını da tayin ettiği en eski mineraller, çok eski kayaçlar ve ilk canlı fosilleri Avustralya’da. Erken dünyanın 3.5 milyar yıllık en iyi korunmuş ve en eski taşlar ve yerkabuğu da... Hayatın başlangıcına ilişkin yaptığı önemli keşifle kendisinden söz ettiren Furkan Öztürk, Harvard’daki Yaşamın Başlangıcını Araştırma Girişimi ile bu bölgeye yapılan on günlük keşif gezisine katıldı. Diyor ki “Hayatta bir kere yaşanabilecek bir deneyim yaşadım”. Herkese Bilim Teknoloji dergisindeki bu yazı, geziye bizleri de davet ediyor.