Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

30 Haziran 2018 Cumartesi

AKP: Başarılı bir “kazanımları korumak” politikası Seçim analizi - 2


28 Haziran 2018 Perşembe / Bilim ve Siyaset - Cumhuriyet

Her gittiğim yerde siyasetle sahada çalışanlara vb hep şunu sordum: AKP’ye oy veren seçmen kitlesinde bir kopma var mı? Tekil yanıtlar dışında “evet var” diyen yoktu. Anket çalışmaları da AKP oylarını yüzde 42’nin üzerinde ve Recep Tayyip Erdoğan da yüzde 50’lerde gösteriliyordu. Bu köşede, AKP’nin 7 Haziran seçimleri gibi yüzde 40 ve altına düşebileceğini yazdım. MHP’nin oyunun da yetmeyebileceğini ve İnce’nin yüzde 32’nin üzerinde oy alması durumunda seçimlerin ikinci tura kalabileceğini..
Neyse tutmayan masalı bırakalım.. AKP’nin ana gövdesinden anlamlı bir kopuş olmadı. AKP’nin oyu yüzde 40-43 civarında. 1 Kasım 2015 seçimlerinin yüzde 49,5’u normal – ortalama oy kabul etmek doğru olmaz.

Kazanımları- iktidarı korumak
AKP’nin ana stratejisi bu gövdeyi bir arada tutma üzerine kuruluydu. Bunu başardılar, propagandayı bunun üzerine inşa ettiler. Vaatler yoktu veya sıradandı, “kazanımları korumak” vardı.
Bu nedenle “başörtüsü” ve geçmiş anımsatıldı. Gelinen nokta bilinçlere çıkartıldı, “bir arada durmazsak bunları kaybederiz” dendi. Bir anlamda korku gündemdeydi. “Beka” korkusu ile birlikte işlendi..
Bunun için yine düşman CHP idi, tabii daha çok İnce.
AKP “ara partileri” vitrinden tasfiye etti. AKP’den oy kopartabilecek İyi Parti ve Saadet hiç dikkate alınmadı, sahneye de çıkartılmadı, dolayısıyla onlar “pasif” bıraktırıldı.
Karşısında kenetlenilecek düşman, kazanımları yok edecekler “İnce” ve CHP idi. Bunu başarıyla çalıştılar.
RTE’nin karizması, partisinden yüzde 7-10 daha çok. İnce ile RTE karşı karşıya kaldığında, ki istenen buydu, “RTE kazanacaktı”, ki bu hesap gerçekleşti.
İnce, RTE karşısında çok başarılı bir polemik ve söylem tutturdu. Bu, muhalefeti çok memnun etti. Yüzde 30’un üzerine oy sıçraması bu memnuniyetin ifadesiydi. CHP –ve ona yakın kitle– kahramanını bulmuştu. Güven verdi İnce ve şimdi yaşanan onun arkasında kenetlenme isteği...

Bir başarısızlık var
İyi güzel de, amaç AKP’nin seçmen dış halkasını koparmaksa ve en azından ikinci turu zorlamaksa eğer, bir başarısızlık var diyeceğiz.
İnce’nin seçim propagandası, hedefleri, iyi tartışılmış ve kotarılmış mıydı?
Amaç RTE miydi yoksa iktidar değişiminin ülkeye ve millete ne kadar gerekli olduğu muydu? Ülkenin içine düşürülen durumu anlatılırken, neyin ne kadar ve nasıl yapılması gerektiği, yani değişimin ana mesajları verilebildi mi?
RTE- İnce arasındaki polemiklerin videolarını seyrettiğinizde “ne güzel RTE’yi dövüyor” dersiniz..
Ama bu başarılı polemik, AKP kitlesinin RTE etrafında kenetlenmesiyle sonuçlandı.
Bu anlamda RTE’yi hedef alan başarılı polemikten çok, AKP’den kopmayı sağlayacak bir içerikle hedefe ulaşılabilseydi, amaç  hasıl olacaktı.
Mesela İnce’nin salt bu vaatlerini ele alan bir video klibi tartışmayı isterdim. Oradan mesajların nasıl verilemediğini görürdük.
Yani RTE’yi değil, sadece yapılacaklar üzerine bir mesaj bombardımanı ve tekrarı ile bu propagandanın özellikle AKP mahallelerine bir şekilde taşınmasını sağlayacak bir sistem kurmak, gençleri büyük bir dijital örgütlenmeyle sefer etmek, arzu edileni sağlayabilir miydi?
Seçim- iletişim stratejisi bilimsel bir olaydır.
Not: AKP yoksulluğu başarıyla yönetti başlıklı bir yazım daha gelecek.
(*) Devlet Bahçeli bana teveccühünü göstermiş ve tam sayfa ilanlarda şikayetçi olduğu gazeteciler listesine eklemiş. Bunu, tüm anket şirketleri ve diğer AKP ve muhalif yazarlar gibi, “MHP oy yitirecek” yorumumdan dolayı, bu teveccühü fazlasıyla hakkettim. Teşekkür ederim.
Bizim değerlendirmemiz doğru çıksaydı, böyle bir ilan vermeyi akıl etmeyecektik.. Neyse, aklımızda olsun!

27 Haziran 2018 Çarşamba

AKP Stratejisi: İyi, Saadet, HDP’ye ekran yasağı Seçim analizi - 1


26 Haziran 2018 Salı / Bilim ve Siyaset - Cumhuriyet


Recep Tayyip Erdoğan AKP ile siyasete soyunduğundan beri en önem verdiği bir konu medyayı kontrol altında tutmaktı. Bunu biliyoruz ama dün dinlediğim bir öykü bu isteğinin ne kadar eskiye gittiğini gösteriyor: Belediye Başkanı iken sık ziyaret ettiği, ellerini sıkıp hatırını sorduğu bir grup işçiye şunu söylemiş: İktidara geleceğiz, bunun için basını kontrol altına almalıyız. Bunu başarırsak, ülkeyi yönetecek konuma geliriz..
RTE 2003’ten beri, önce tatlı, sonra tatlı-sert ve nihayetinde de en güçlü olduğu zamanda, 2008’den itibaren de bu kez medyaya saldırarak (2008: Aydın Doğan’ı batırma operasyonu) kontrol mekanizmasını büyük ölçüde kurmasıyla bu amacına ulaştı. RTE 10 yıldır en büyük savaşını bu alanda verdi bile diyebiliriz.
Havuz Medyası olayları ve en son Aydın Doğan’ı teslim alarak ülkenin en büyük ve etkili medyasının Demirören’e satılmasını sağlamasıyla, medya savaşını noktaladı.
Burada bir tartışma başlatılabilir: Peki medya üzerinde egemenlik kurarak, sürekli toplumu kendi iktidarı için yönlendirmek veya manipüle etmek mümkün müdür?
Bu cümlede “sürekli” sözü arıza çıkartabilir. Bir ülke artık medya ile yönlendirilemeyecek olaylara sahne olana kadar medya kontrolü amaca hizmet eder. Yaşadığımız büyük olaylar (Fetö alçaklığı gibi) RTE’yi güçlendirici etki yaptı. PKK ve hendek savaşı dahil.
Konumuza dönelim: Doğan Medya operasyonunun seçimlerden önce bitirilmesi rastlantı değil. Olay Martın sonunda gerçekleşti.. 18 Nisan’da erken seçim kararı açıklandı. Nisan- Mayıs ve Haziran: Üç ay boyunca Doğan Medya iktidarın dolaylı kontrolü altındaydı.
Yüzüne gözüne dursun, İnce ve Kılıçdaroğlu’nu ekranlara çıkartıp durmadı mı, Hürriyet’te yer vermedi mi” derseniz, evet verdi, çıkardı. Diyecek bir şey yok.

“Ekranda hep biz”

Ama politikası şu oldu:
1)                                Ben (biz) hep ekranlarda olacağım... Günde beş posta RTE ve adamları ekranlardaydı. Resmi olarak tamamen havuzlanmış ekranların dışındakiler de tam bir RTE ve adamlarının işgali altındaydı. Hele Ramazan boyunca, neredeyse tüm iftar sonrası, ekstradan bir RTE şovu ekranlara egemen oldu.
2)                                Türkiye ortalama insanı okumaz seyreder, bakar, konuşulanı ertesi gün dile getirir. Arada bir İnce’nin, CHP’nin ekranlara çıkmasıyla, RTE ve adamlarının ekranda görünmesi arasındaki oransal ilişki nedir? 1/10 mu?
Burada durum şu: ekranda boy gösteren bir CHP gözden kaçabilir, ama 9 AKP’linin gözden kaçması zordur. Biri kaçar ikisi ekranda kalır. Dördü kaçar beşi ekranda kalır.
3)                                Tüm TV’lerin RTE ve dahası Başbakanın tüm konuşmalarının canlı verdiğini de anımsayalım. Yani özetle tüm ekranlar AKP istilası altında bulunuyor.
Ana TV stratejisi
4)                                Ama RTE’nin seçimlere yönelik ana stratejisi, ekranlara İyi Parti’nin ve Saadet Partisi’nin asla çıkartılmaması, konuşturulmaması ve neredeyse görüntülenmemesiydi.
Neden böyle? Çünkü AKP’den – Cumhur ittifakından oy kopartabilecek iki parti onlardı. İyi Parti MHP’den ve AKP’den... Saadet Partisi de AKP’den.. Hayır, büyük paylardan bahsetmiyorum, yüzde 0.5’lik, 1’lik, 2’le oy kopması bile seçimlerde etkili olacaktı ve bunun önlenmesi gerekiyordu. Bunu başardılar. İyi Parti’nin propaganda çalışmaları bile saldırılara uğradı. Bu iki parti Fox TV dışında, ekranlarda dertlerini programlarını görüşlerini anlatamadılar.

Salt CHP var, Saadet ve İyi yok

Böylece önemli bir seçmen kitlesinin gözünde ortada iki parti bırakıldı: AKP ve CHP! Bu, kamplaştırılan ve birbirine düşmanlaştırılan toplum politikasına uygundu. Oysa İyi Parti ve Saadet “ara form” partilerdi ve AKP ve MHP’den geçişler söz konusu olabilirdi. Onları saf dışında bırakırsanız, AKP-CHP düymanlığı temelinde politikanızı sürdürürsünüz. AKP’nin yüzde 40 ve altına düşmemesi, bence bu politikanın başarıyla uygulanmasının sonucudur.
5)                                HDP baştan dışlandı. Adeta yasa dışı ilan edildi. Demirtaş da içeride tutuldu. Böylece, AKP’ye oy veren Kürt seçmeni “AKP çemberi” içinde tutulmak amaçlandı.
RTE hayali olan Medyayı kontrol et, iktidarı kazan veya iktidarda kal politikasının başarısını mı yaşıyoruz?