Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

31 Mayıs 2011 Salı

Mersin İzlenimleri: Seçimlerde “Küçük” Hesaplar!


İstanbul’a döndüm, iki gün sonra Mersin’de bir ölü onlarca yaralı! “Kürt mahallesi içinde yaşayan Cono aşireti ile Kürtler arasında çocuk yüzünden çatışma çıktı.. ” Oysa Mersin’de Kürtler, Türkler, aşiretler, partiler açısından bakılıdğında MHP, AKP, CHP “barış içinde” yaşıyorlar.. 
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Meclisi Başkanı eczacı Faik Burakgazi, görüşmemizde “herkesin ilk sorusu, akademisyeni gazetecisi, bu etnik ve siyasi yapı kentte gerilim yaratmıyor mu, oluyor, hayır, hepimiz hoşgörü içinde işimize bakıyoruz..” diyordu. Şüphesiz bu tür çatışmalara bakıp olumsuzluk üretmemeli. Sonuçta “siyasi bloklar halinde” yaşanıyor olsa da, görünen havaya göre, Mersinliler birbirine saygılı. Bir Türkiye mozayiği Mersin.
Mersin’in CHP’li kıdemli Belediye Başkanı Macit Özcan özellikle 10 kilometreyi aşan sahil şeridi ve oradaki etkinliklerle, kültür ve kongre sarayıyla ve büyük spor komplekleriyle vb Mersin’in yüzünü değiştirmiş. Atıksu arıtma, çöp depoları, su ve diğer altyapı sorunlarını çözmüş. Sahillerde deniz giriliyor.. “Artık Ankara’da iktidarda olmak istiyorum” diyor! CHP iktidarını kastederek. AKP altında belediye başkanlığı yapmanın ve para bulmanın zorluğuna işaret ederek. Hafif raylı ulaşım planlarına sürekli taş konuyor! Arabayla geçiyoruz, GS, FB, BJK park bölgeleri! Mersin İdmanyurdu da yerini almış parkta! 
Süper Lig’e geçen kulüp üzerinden siyasi rant elde yarışında AKP en önde! Bakanları, milletvekilleri..  Ayrıca 2013 Akdeniz Olimpiyatları da Mersin’de yapılacak; İdmanyurdu ve Olimpiyatlarda Özcan’ın katkısının büyük olduğu söyleniyor, ama iktidar parsayı toplama peşinde. Tabii, liste başı olan Bakan Zafer Çağlayan!
Mersin İmece gazetesine, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ali Doğan’ı fırçalaması da manşet oluyor bakanın: “Bir yerimden mi uyduruyorum!” diyor Bakan. Gazete cümleyi “terbiye” ederek, adap kurallarına göre yazmış! Konu, bakanın Mersin’e 10 bin kişiye iş alanı açacak turizm yatırımı! Ali Doğan “yanlış bilgi veriyorsunuz..” deyince, bakandan kural dışı azarı işitiyor! Doğan, sevimli insan, “dosya veriyoruz, esas bizi dinlemeli iktidar” diyor.. 
İmece’nin sahibi Nazmi Akdağ CHP aday adayı idi seçilmedi, Mersin’de açıkça “CHP’liyim” diyebilen iş adamına rastlamak, öyle kolay değil, diyor! İktidarın azabına uğramak korkusu, bütün Türkiye’de olduğu gibi burada da yaygın! CHP mitingi, refranduma göre çok canlı geçmiş, Bakan çağlayan AKP’yi burada büyütür mü sorusunun yanıtı ortada! 
MHP tabanından AKP’ye oy akışı olacağı umudu var iktidarda! Ama Mersin işsizliğin en yüksek olduğu kentler arasında: yüzde 17 gibi!  İstihdam artışı ortalamanın altında.. umutlar turizm gibi hizmet sektörüne yatırımlarda! Ama nükleer santral planı olumsuz etkiler. Mersinliler Akkuyu nükleer santraline karşı! Başkan Özcan’a göre “yüzde 80’i istemiyor”. Bu bile iktidara oy kaybı yaşatabilir!
Mersin neredeyse kış yaşamıyor! Yakınlığının yanısıra, bu nedenle de büyük göç alıyor Güneydoğu’dan, çünkü ısınma derdi olmayınca hayat çok daha ucuz. Bir Mersinli “Mersin Kürtlere uzun süre lojistik destek bölgesi” diyor..  Kürt varlığı da (250 bin kadar!), MHP’yi güçlü kılıyor! Mersin büyükşehir sınırlarında nüfus 20 yılda 100 bin küsurdan 1 milyona yükselmiş! Geçen seçimde bağımsız milletvekilliğini az bir oyla kaybetmiş BDP. Şimdi Ertuğrul Kürkçü ile şanslarını deniyorlar. İlk başta Kürt olmaması nedeniyle mesafeli davranan Kürtler olmuş, ama “Öcalan isteğine de karşı gelmeyecekler”.  Mersin merkez, oturmuş, yerlileşmiş ve CHP ağırlıklı. Belediye Başkanı Özcan, birleştirici hizmet politikasıyla, diğer siyasetlerin de desteğini alabiliyor.
Herkes “ortadaki” bir milletvekilliğinin hesabını yapıyor, acaba kime gidecek? Genel kanı, 11 milletvekilliği 3-3-3+1 şeklinde olacak. (MHP bir baraj sorunu yaşamazsa!) CHP 4 çıkartabilir, 4. sırada bulunan milletvekili Ali Rıza Öztürk için de bu nedenle “en çok çalışan aday” diye takılıyor çevresi! 
Öztürk umutlu, köy köy kahve kahve olumlu izlenimlerini anlatıyor! 10 bin 30 bin oy hesapları havalarda uçuşuyor. Hiç biri bana bir şey ifade etmiyor! Tek rakam önemli: 280 bin oyu bulan 4. Milletvekilini cebine koyar. Hangi parti milletvekili adayını saptarken ne hata yapmış konuşuluyor. 
Yerel liderler ve isimler önemli, oy kayması açısından.. tabii Güçbirliği adayı da var, CHP’liler “bizden 500 oy götürse bile, önemli bir kayıp olur”, görüşünde! Anadolu Aleviliği ve Arap kökenlilerin oyları genellikle CHP’de! Mersinli yerleşik muhafazakar/dinibütün Türkler ve (uyumlaşmış) Kürtler, AKP’nin arkasında. Tabi Türkmen/yörük nüfus da MHP’nin!
Seçmenin kalıplaştığı hesabı var, demokrasinin en büyük açmazlarından biri “kalıplaşma”.. Seçmen ülkede çok önemli gelişmeler, olaylar yaşanıyor olmasına rağmen tepkisini oy ile özgürce dışa vuramıyorsa, derin sorun var demektir. “Aşiret” bağı önemli, “hangi aşiretten, kimlerden”.. Böyle olunca, bir adayın hiç çalışmadan belirli bir oy potansiyeli kendiliğinden oluyor! 
Bölgenin en büyük sanayi Şişe Cam’a ait! Tekstil tabii ki bitti. Silifke’de Seka kapandı. AKP oylarında azalma sürpriz olmaz, CHP oylarında artış doğal.. CHP’liler anlatıyor: yıllarca kapılardan içeri giremiyorduk, şimdi kapılar açılıyor! Anlatacağımız projelerimiz var, ilk kez.
Makine Mühendisleri Odası’nda konuşmam var (Seçimlerde Gündem: Demokrasiyi ve Cumhuriyeti Yeniden İnşa Etmek). Canlı bir tartışma.. Mühendislerle akşam yemek yiyoruz. Şube başkanı Naci Erçolak ve arkadaşları, çağdaş ve demokratik bir Türkiye’nin destekçileri. Çağdaş Üretken Mühendisler Grubu olarak odayı yönetiyorlar. Eski yeni yöneticiler dayanışma içinde bir arada. Birlikte başarmak, mottoları! Demokratik kitle örgütlerinde özveri ile çalışıyor hepsi. İlginç mühendislik öyküleri anlatıyorlar.. 12 ay çalışan bir parti gerekli, diyorlar CHP için! 
Yeni açılım ve seçim kampanyasını iyi buluyorlar! 29 Ekim’de Balbay’ı ve beni bekliyorlar, Balbay’ı “örgütleme görevi” ile dönüyorum.. Mustafa, duydun mu!
-Cumhuriyet, 27 Mayıs 2011

30 Mayıs 2011 Pazartesi

En Büyük Şiddet Hangisi? MHP ve Şiddet..


Ülkücüler, yandaş bir gazetenin cam çerçevesini indirmiş... Basın kuruluşları kınama mesajları yayınladı. Şiddet’i onaylamak mümkün değil... Ben de kınıyorum...
1980 öncesi, koltuğunun altında Cumhuriyet gazetesi taşıdığı için, o sıralarda dehşetin estiği Üsküdar meydanında üç ülkücü tarafından çevrilerek, parmaklarına geçirdikleri demir parmaklı yumruklarla enine boyuna dövülen, çene ve kaşındaki patlakların izini hâlâ taşıyan ve bir taksi şoförünce yerlerden toparlanıp kaçırılan bir insan olarak, başka bir noktaya daha dikkatinizi çekiyorum ve bir soru ortaya atıyorum:
Bugünün MHP’sine uygulanan kaset alçaklığını ve ahlaksızlığını, şiddet olarak görüyor musunuz görmüyor musunuz?!
Ben, bir partiye uygulanabilecek en büyük şiddetlerden biri olarak görüyorum. Partiyi kapatırsınız, liderlerini üyelerini içeri atarsınız, Türkiye’de özellikle sosyalist/sol partiler tarihleri boyunca buna alışıktır. Üyelerini döversiniz falan..
Ama, halkın gözünden düşürmek ve tamamen safdışı bırakmak ve sonuçta hakkı olan Meclis’e sokmamak ve milletvekillerini çalmak (tam hırsızlık, doğrusu bu iktidar dönemine çok yakışıyor!) amacıyla, şantaj kasetleri ile, bir parti üzerinde ülke çapında uyguladığınız şiddeti nasıl tanımlayacaksınız?
Bu büyük bir şiddettir! Hem de en büyük terörlerden biri olarak tarihe geçmelidir! Bu şiddetin ne hukuku vardır ne siyaseti! Eline kalem tutuşturulmuşların da bu şiddete ortak ve taraf olduklarını görüyoruz! Evet, burada açıkça, şantajın medya destekçileri ile karşı karşıyayız, ki bu bir tür ortaklığın belgesi sayılabilir! Biri “Hedef Bahçeli, yeni kasetler gelecek..” diye yazarken, sürüngenliği belgeli biri de “Hedef” kişiyi aşağılayıcı şeyler yazıyor! Mazlum’a bir tekme de ondan!
Bu siyasal-ruhsal-fiziksel büyük şiddeti kınamayan / kınayamayanlara diyecek söz bulamıyorum. Durum, basın-medya açısından hiç de etik değil.. burada etikten bahsetmek bile abesle iştifal etmektir!
İktidar, bir “İsrail Şiddeti” olarak/gibi esip gürlüyor ülke çapında!
***
Bay Muktedir, Türkiye kasetlerle dizayn ediliyor, diye nutuk atıyor! Komik! Fikir ağalarının verdikleri bir yalanı çiğniyor durmadan!
Kaset tezgahı içinde olan siyasetçiler hergün ekranlarda yüzümüze bakarak yalan söylüyor, hayret ki hiç birinin yüzü kızarmıyor! Sorsanız hepsi kaset şantajına karşı! Ama kıllarını kıpırdatmadıkları gibi, olaydan siyasal oy çıkartmaya çalışmaktan da geri kalmıyorlar: MHP’nin oy kaybetmediğini görünce, “karşıyız, ama... ” söylemine geçtiler!
Görülen o ki, AKP’nin referandumda tavladığı “ülkücüler” de MHP’nin yanına geçmiş...
Kaset şantajı aslında 4 yıldır yaşadığımız “ses, CD, sahte belge düzenleme, bunlara dayanan yargılamalar ”, zincirinin devamı niteliğindedir! Aynı yasadışı iktidar mihraklarınca (polis devletinin tipik görünüşü!) ve iktidar ortaklarının bilgi ve himayelerinde kotarılıyor!
***
Muktedirler ve düzenbazlar, sosyal ve siyasal olayları böyle şantaj/seks kasetleriyle tamamen kendi lehlerine yönlendirebileceklerini düşünürler. Toplumun karmaşıklığını bilmezler; toplumsal siyasal olayların tek yönlü ve istenilen sonuçları verecek bir yapı olmadığı konusunda da, bilimsel bilgileri yoktur.. Toplumu düz bir hat sanırlar!
Örneğin, Muhafazakar seçmen karşısında MHP’yi çökertiriz, diye düşünürler; oysa muhafazakar seçmenin önemli bir kesiminin bu şantajı gördüğünü, mağdur edilmiş 5 milyon MHP’li seçmen insan yarattıklarını, ayrıca bir kısım “muhafazakar”ın da zaten ikili-üçlü hayat yaşamaya ve kaçamaklara alışkın olduğunu anlamazlar!
Baykal’a yaptıkları şantaj da, karşılarına çok ciddi bir rakip çıkarttı! Referandum sürecine giderken çökertecekleri ve lider çıkartamayacak bir CHP yaratacaklarını umdular.. Belki de ellerine geçirdikleri “kaset oyuncağı”nın esir oldular! İmal ettiğiniz bombayı, atmaktan kendinizi alamazsınız! Bu kadar ilkeldir, onu üreten! Böylece CHP’de değişim sürecini hızlandırdılar! Laf yerine proje üreten bir ekibi iş başına getirttiler!
Diyorlar ki CHP’yi dizay ettiler! CHP’nin ‘adam olması’ ve bir an önce vciddi bir iktidar seçeneği olabilmesi için, bugüne kadar medyada yazılan yazıların, yapılan eleştirilerin haddi hesabı yoktur! (Bakınız Blog’umda CHP yazıları sayfası!) Hatta CHP’nin içi bile yıllardır kaynayıp durmaktadır! Ama Baykal’ın oluşturduğu örgüt yapısı bir türlü buna izin vermiyordu!
Sonunda bir utanç olayı ile değişimin yolunu açtılar, hiç istemedikleri bir durum yarattılar!
Şimdi de aynı hatayı MHP’de yaptılar.. Durumu kendi rayında akışa bıraksalar belki de MHP bir baraj sorunu yaşayabilirdi! Ama kaset olayı bu partiyi iyi bir oyla Meclis’e sokacak!
İktidar ortakları, kendi çukurlarını kazdı!
İktidar ve muktedirlik, hele hele hukuk, adalet tanımayan, iktidarda kalabilmek için her yolu meşru/mubah görenler için, zaten utanılacak bir şeydir!
İktidar, aynı zamanda bir şiddet yeridir! Zorbalık yeridir! Utanılacak yönü ve yanı budur!
Bu utancı, iktidarının gizli değil de, sürekli ve açık bir niteliği haline dönüştürmek, Türkiye gibi demokrasinin eser miktarda olduğu kabul edilen ülkelere özgüdür!
Ama Türkiye hiç bir zaman demokrasiden bu kadar uzaklaşmamıştı!
---29 Mayıs 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Bu Ülke Adam Olur Mu? Onur Hamzaoğlu İçin


Dilovası'nda yaptığı sağlık araştırmalarının sonuçlarını açıkladığı için, belediye başkanlarının 'halk arasında korku ve panik’ yarattığı zırvalığıyla savcılığa şikayet ettiği Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu üzerine yazdığım CBT (Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji) Gündem yazısını, Blog'daki  CBT Gündem Yazıları'nda okuyabilirsiniz. Destek ve dikkat çekmesi için bu köşede anons ediyorum..

26 Mayıs 2011 Perşembe

Doğu Perinçek: Aday, Ama Hücre’de!


Balbay ve diğer gazeteci arkadaşlarımızı yazıyoruz... Medyadan bazı arkadaşlar da sadece Nedim Şener ve Ahmet Şık’ı gündeme getiriyorlar; medyadan bazılarına göre ise, Ergenekon davasında her şey doğru, ama nasıl olduysa “yanlışlıkla” ve “kaza” ile bu iki arkadaşımız davaya bulaştırılarak “hata yapıldı” ve dava “yolundan saptı”! Onlar serbest bırakılırsa herşey yoluna girecek yeniden!
Tabii, Odatv çalışanları da hiç akla getirilmiyor.. Onlar da gazeteci! Ama, Ergenekon davasını eleştirerek ve iktidara sürekli karşı çıkarak, çifte standartçıların gözünde çoktan hakketmişlerdi içeri atılmayı!
Ama bir gazeteci meslektaşımız daha var içeride: Doğu Perinçek!
Perinçek’i herkes İşçi Partisi Başkanı olarak bilir, 40 yıldır sarı basın kartı sahibidir aynı zamanda!
Gazeteci olsa da, siyasi parti lideri ve üstelik sosyalist olması nedeniyle, medyacılar onu da silerler! “Tehlikeli”, “sakıncalı” bulunur! Hukuku, insan hak ve özgürlüklerini, öz ve eşit olarak savunmaktan yan çizerler..
***
Doğu Perinçek, hapishanelerin gedikli, çileli insanıdır. Geçmişte özellikle örgütlü sosyalistlerin başına gelen herşeyi yaşamıştır ve yaşamaktadır Perinçek.
Arkadaşlarının tuttukları notlara, yaptıkları hesaplara  bakıyorum: Hayatının 11 yılını ve son 10 seçimin 8’ini hapiste geçirmiş. 3 nesille ve askeri ve sivil darbeci dönemde hep hapis yattı, 12 Mart, 12 Eylül ve “12 AKP” dönemi!
Silivri’nin, ve Silivri’nin sahibinin 3 yılı aşkın tutuklusudur Perinçek! Dünyanın demokratik hiç bir ülkesinde, uyduruk bahanelerle insan böylesine büyük bir kin ve nefretle içeri atılmaz ve üstelik bu kadar uzun süre asla tutulmaz!..
Ama burası Türkiye’dir!
Hukuk, siyasetin emrindedir!
“İktidar bana, eşeği aday gösterdik oyunu ona vereceksin dese, eşeğe veririm” diyen hakimlerin varolduğu ve üstelik bu tutumu “şereflendirilerek” yukarılara tırmandırılmış gugukçuların yaşadığı ülkedeyiz!
Başbakana parasız eğitim pankartı açarak gösteri yapan öğrencilerin 14 aydır hapiste yatırıldıkları, savcı tahliye istemesine rağmen yargıçların tahliye reddi kararı verdikleri bir ülkedir Türkiye!
Perinçek, hukuk doktorudur. 40’dan fazla değerli kitabı vardır. Buna bile saygı sıfırdır! Üstelik ne kadar çok kitabın var o kadar tehlikeli olabilirsin, anlayışı çok yaygındır buralarda!..
***
Doğu Perinçek, üstelik İzmir’den bağımsız adaydır!
Ama, sen misin adaylığını koyan! Hâlâ içeride bile politika yapan! Üstelik Aydınlık gazetesini günlük yayınlamaya başlayan!
2 ay kadar önce hücreye kondu Perinçek! Yaşadığı mekân, tuvaleti dahil 3.5 metrekareliktir.
Hücre yetmemiş; 4 hafta duruşmalara katılmama cezası verilmiş kendisine!
Bu da yetmemiş!
Eşi Şule ile haftada bir yaptığı yasal telefon görüşmelerine de yasak konmuş 4 kez!
Bu de yeterli görülmemiş ve Şule ile 4 hafta görüş yasağı almış!
Doğu Perinçek, İzmir 2. Bölgeden bağımsız aday. 
Ama hücrede tutuluyor!
Bu ancak bir vicdansızlık uygulaması olabilir, milletvekili adayı olması bile utandırmıyor kimseleri!
Perinçek, milletvekili olarak Meclis’e girmeyi en fazla hak eden insanlarımızdan biridir.. Dahası, onların ilk başlarında gelir!
Hem emekçinin sesi olur, hem de Türkiye’nin!
Ve Türkiye’nin ne kadar iyi ve güzel kazanımı varsa, hepsinin! Kurtuluş Savaşı’nın ve Atatürk’ün!
Ermeni soykırımı yoktur” diyenleri cezalandıran İsviçre’ye kafa tutmuştur! Bu iktidara karşı da tutarlı bir mücadele sürdürmüştür.
Arkadaşları, milletvekili adaylığının kendisini hapishaneden kurtulmak amacını taşımadığını vurguluyorlar.. Onu “cesur yürek” olarak nitelendiriyorlar! İki yıldır tahliye talebinde bile bulunmuyor Perinçek!
Silivri, günümüzün Bastille’idir, Diyarbakır’ıdır!
Oradan seslerin Meclis’i çok farklı kılacağını düşünüyorum!
--26 Mayıs 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Eğitim: Yeni Yaklaşım; CHP'oen Yeni Rapor'un içeriği Üzerine


Kılıçdaroğlu, yardımcısı Sencer Ayata ve Yüksel Kavak ile birlikte, “Eşit fırsat, yaşam boyu öğrenme” başlıkları altında, partinin Eğitim projesini açıkladı ve köşe yazarlarının sorularını  yanıtladı. Böylece, Aile Sigortası, Sivil Toplum, Gençlik, Güneydoğu Kalkınma ve Çocuk projelerine ve ekonomiye ilişkin kapsamlı düşüncelere, yeni bir halka eklendi..
Seçimlere kadar 5 proje daha açıklanacak. Demokrasi ve Bilgi Toplumu, bunlar arasında..
Rapor üzerine tartışmalarda ve sorulara verilen yanıtlarda, eğitim alanında en önemli meselenin, yeteri kadar doktoralı öğretim üyesinin bulunmadığı üzerinde duruldu. Ayata kendisinin yılda 12 bin doktoralı elemanın Türkiye’ye kazandırılabileceği konusundaki projesinden Kılıçdaroğlu’da da söz ettiğini açıkladı. “CHP’nin Çılgın Projesi” adı takılan bu proje için Ayata “bunu gerçekleştirebilirsek Türkiye’nin yüzü tamamen değişir, sadece eğitim meselesini halletmekle kalmazekonomisi de değişir, dedi.
Peki kaynak? “Yılda 12 bin doktora yaptırmak için, AB kaynaklarından 600 milyon avroluk kadar yardım sağlanabileceği gibi, aileler de buna yardım ederler.” Ayata, doktoraların sadece 15 kadar seçkin üniversitede yapılmasını, ODTÜ’nun mükemmel bir öğretim elemanı yetiştirme programı olduğunu belirterek “bana göre esas çılgın proje bu, her yıl ABD’de 64 bin, Almanya’da 25 bin, İngiltere’de 20 bin, Japonya’da 18 bin, Fransa’da 12 bin doktora veriliyor”. Türkiye’de yılda verilen doktora sayısının ise 3500 olduğu belirtildi..
Şüphesiz doktoralı iş gücüne ne kadar fazla sahipseniz, o kadar ekonomik ve eğitim sorunlarına egemen olabiliyorsunuz. Türkiye’nin Bilgi Toplumu ve Bilgi Ekonomisi’ne geçmesi söz konusuysa, doktoralı işgücü konusuna öncelikli olarak birinci derecede fen ve mühendislik alanlarında vermek zorundasınız… Bu konuyu sonra tartışacağım…
***
Eğitim Raporu, dünya ve Türkiye’de eğitimi nesnel rakamlarla sergiliyor ve iktidarın eğitim konusunda başarısızlığını vurguluyor. Nitekim, kıyaslamalı sayılar incelendiğinde, Türkiye eğitimde nal topluyor:
*Gayri safi milli hasıladan eğitime ayırdığı pay yüzde 3 ile 3.8 arası… Honduras gibi ülkelerden bile az! OECD ülkeleri ortalamasına göre ilköğretim öğrencisine 6500 dolar harcama yapılıyor, Türkiye’de ise 1150 dolar. 2010 İnsani Gelişmişlik Raporunda Türkiye’nin yeri 87. Ama eğitimin bileşenleri açısında bakıldığında ise 107. sıradayız!
*Kılıçdaroğlu, iktidarın eğitimin yükünü ailelerin sırtına yüklemeye çalıştığını, bu durumun da eğitimde fırsat eşitliğini derinleştirdiğini belirtiyor.Okullaşma oranı (yurrtayların ortalama okul/eğitim yaşı) 6,5 yıl! OECD rntalaması ise 11.5 yıl! Gelecek açısından ise biz 11,5 yılı hedeflerken, onlar ise 15,5 yıla ulaşacak. Mesafeyi bu politikalarla kapatamıyoruz!
* Eğitimin kalbinde nitelikli öğretmen sayısı bulunuyor ve ayrıca iyi yönetim.. CHP buna önem verecek. “Liyakat dışlandı, bizden olsun ne olursa olsun anlayışı eğitimde de yaşanıyor. Onbinlerce öğretmen adayı kadro bekliyor..
* Test sınav sistemi, öğrenciyi okuldan uzaklaştırdı, eğitim-öğrenim derste verilir ilkesinden uzaklaştırıldı.. Okullarımızdaki eğitim düzeyi, PISA araştırmalarında görüldüğü gibi, dünya standartlarının çok altında! Çocukları ve gençliği hedef alan bir eğitim sistemi planlanmalı!
* Öğrencilere yılda 3 kez üniveriste sınavına girme hakkı verilecek, ayrıca özel randevu ile sınavlara girilebilecek.
* Okul öncesi dönemde okullaşma oranı yüzde 30, gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 79. Zorunlu eğitimi 12 yıla çıkacak. “Türkiye’yi demokrasiyi ve ekonomiyi 21.yy’la taşımak için eğitimde büyük bir dönüşüm planlıyoruz. Bu sosyal adaletin ve eşitliği sağlanması için çok önemli..”
***
CHP, fırsat eşitliği için öncelikle ana okulu ve ilköğretime yüklenmeyi planlıyor. Eğer bu “sıfır” noktadaki nesle iyi bir başlangıç yaptırılabilirse, çok iyi mesafe alınabilir, düşüncesinde, parti. Özel okullarda ve seçkin devlet okullarında tekli eğitim uygulanırken, diğer okulların büyük kesimlerinde günde ikili eğitim uygulamasının da, gençler arasında büyük bir farklılık yarattığına dikkat çekiyor rapor.. CHP bunu kaldıracak..
Sloganı: Fırsat ve Olanak Eşitliği! Kırsal kesimde kız öğrencilerin eğitimine önem verecekler. Ortaöğretimde okullaşma oranı düyük: yüzde 69. Ama bazı illerde yüzde 90, bazı illerde ise yüzde 30!
Sözleşmeli öğretmenliği de bitirecek. Lisanüstü eğitime ağırlık verecek. İstihdama yönelik eğitim önemli.
Yaz yaz bitmez bir konu bu.. İleride yeniden gündeme gelecek..
--24 Mayıs 2011/ Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

Kılıçdaroğlu: “Silivri Başbakanın özel hapishanesi, Seçmen’de eksen değişti. İstanbul’da birinci parti olabiliriz”


Bir gurup köşe yazarının katıldığı toplantıda Partisinin “Eğitim Raporu”nu açıklayan CHP Genel Başkanı, toplantının siyasi sohbet bölümünde, İstanbul’da birinci parti çıkma olasılığının yüksek olduğunu açıkladı. Türkiye’den aldığı izlenimleri paylaştı, CHP’nin puanları artıyor, AKP’nin eksiliyor dedi. MİT müsteşarının “Başbakan’ın bilgisi içinde” kendisini ziyaret ettiğini söyledi. Öcalan ile yapılan gizli görüşmeler, Kürt sorununda iktidarın yeni yaklaşımı ve dış politikadaki gelişmeler hakkında muhalefetin asla bilgilendirilmediğini söyledi. Başbakan’ın Baykal’a yapılan kaset şantajcılarının bulunması için “MİT’e talimat verdim” açıklamasının yalan olduğunu, böyle bir emrin verilmediği duyumunu aldığını söyledi... Ayrıca “Silivri, başbakanın özel hapishanesi” dedi..
İşte, sorulara verdiği yanıtlar ve Kılıçdaroğlu’ndan güncel konulara ilişkin 8 konu başlığı ile ilginç saptamalar..

CHP YÜKSELİYOR- SEÇMENDE KIRILMA OLDU: Seçimlere üç hafta kala, bugünlerde Doğu ve Güneydoğu ve Orta Anadolu’da kentlerde mitingler yapacak. Kalan günleri, en çok milletvekili çıkartan, İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir gibi büyük illere ayıracak. İstanbul’un çeşitli ilçeleri yanısıra, iki büyük miting planlıyor. İzmir’de önce ilçelerde, sonra da büyük bir miting planlandı. Ankara da öyle. Bağcılar ki AKP’nin kalesiydi, Pazar günü görülmemiş bir kalabalık toplanmıştı. Bağcılar ve İstanbul’da gördüğü ilgi, Kılıçdaroğlu’na İstanbul’dan birinci parti çıkma konusunda güçlü bir olasılık ve umut verdi, 39 il ve 45’den fazla ilçeden izlenimi: Pek çok ilde, önceki seçimlerde çıkartamadıkları milletvekilleri alacaklarını söyledi. Mesela Elazığ! Hatta Batman, Siirt’ten bile umutlu!  Seçmende eksen kaydı, bir kırılma oldu!
MEDYADAN ŞİKAYET: Mitinglerinden görüntülerin çok az kullanıldığını söyledi. Oysa Erdoğan’ın mitingleri neredeyse tamamı pek çok kanalca yayımlanıyor. Medya sadece Erdoğan’la polemiklere yerv eriyor. Oysa, mitinglerde durmadan CHP’nin projelerini anlatıyor!
GENÇLER VE KADINLAR: Meydanlar gençler ve kadınlarla dolu. Gençler ummadığım ölçülerde siyasete meraklı. Bu gelecek için umut verici! Bir de kadınlar ön saflarda ve çok sayıda! Çok sevindirci! Bu iki gurup sayesinde de oylarımız tırmanıyor! Eğer sağlıklı olarak seçimlere kadar götürebilirsek bu çalışmaları iyi bir sonuç alacağız...
MİT MÜSTEŞARI ve ÖCALAN İLE PAZARLIK: 4-5 ay kadar önce ziyaretime geldi. Başbakanın bilgisi dahilinde geldiğini söyledi. Genel Başkanlığımı tebrik için geldi. Öcalan ile MİT mi görüşüyor, başkaları mı bilmiyorum. Hükümet, kapalı kapılar ardında sürdürülen gizli görüşmeler, yapılan pazarlıklar konusunda bize hiç bilgi vermiyor.Karanlık bir alan, orası. Dış politika da da.. Bunlar oysa ulusal konularımız.. Başbakan, Baykal’a kaset şantajını yapanların araştırılması konusunda MİT’e emir verdiği söylemişti. Oysa daha o sıralarda aldığım duyumlar, böyle bir emrin gitmediği yolundaydı!
SİLİVRİ BAŞBAKANIN ÖZEL HAPİSHANESİ: Başbakan’ın, Çanakkale’de ayağa kalkmayan general Engin Alan konusunda “hakkettiğini buldu” sözleri gösteriyor ki, Silivri Başbakan’ın özel hapishanesi!.. Engin Alan’ın tabii ki kalkması gerekiyordu. TOBB’daki toplantıda beni de “Başbakan salona girdiğinde Kılıçdaroğlu ayağa kalkmadı” diye eleştirdiler. Ben Başbakanın bürokratı değilim. Niye ayağa kalkayım? Kalksaydım Başbakanın bürokratı olurdum! Yanımıza geldiğinde ayağa kalkıp tokalaştık.
MHP KASETLERİ: BULMAZLARSA İŞİN İÇİNDELER: İktidarın bu şantaj kasetlerini yapanları bulup ortaya çıkarması gerekir. Sanal alemde bunu yapanları bulmak sıradan bir olay. Yapanlar bir “parmak izi” bırakıyor. Eğer bulmazsa, demek ki işin işinde parmağı var iktidarın. Baykal da bunu açıkladı. Özel hayatın gizliliği konusunnu hem Anayasa maddesi yapıyorsunuz, hem de bu konuda parmağınızı kımıldatmıyorsunuz, üstelik meydanlarda bundan oy koparmaya çalışıyorsunuz.. MHP’nin baraja takılma sorunu yaşayacağını düşünmüyorum.
BAŞBAKAN’IN, O BİR ALEVİ SÖYLEMİ: Başbakan meydanlarda Aleviliğimi, Turnceliliğimi gündeme getiriyor ikide bir. Bu bir ayrımcılıktır! Halkı sünni alevi diye ayırarak oy toplamaya çalışıyor. Bana soruyorsunuz, neden miting alanında buna yanıt vermiyorsun diye... Ben etnik ve dini ayırımcı değilim. Herkesin CHP’siyiz diyoruz, bu yolla oy toplamayı reddediyorum. Başbakanı kınamak ve benim yerime yanıt vermek, demokratların, demokrasiye inanmış yazarların görevidir, benim değil. Yanıt versem ben de ayrımcılık yaparım, oysa birleştiriciyiz biz.. Başbakan durmadan geçmişi karşımıza çıkartıyor, geçmişi bile değerlendirecek bir birikimi yok..
SEÇİMLERİN GÜVENLİĞİ: Yüksek Seçim Kurulu’na iki kez başvuruduk, dedik ki, her sandığının sonucuna ilişikin tutanağın resmini internetten yayımlayın. Herkes hem görür hem de araştırmacılar bundan yararlanır, ayrıca seçimlerin saydam olmasını sağlarsınız.. İki kez reddedildi bu öneri. Biz parti gövrevlilerimizle ve binlerce gönüllümüzle birlikte, ıslak imzalı sandık tutanaklarının il merkezlerine teslim edilmesini sağlayacak bir sistem kurduk. Referandum’da bunu yüzde 65 oranında gerçekleştirdik. Yüzde yüz olmasa ible büyük oranda bunu sağlayacağız ve sonuçlarla kontrol edeceğiz..
Cumhuriyet, 24 Mayıs 2011

23 Mayıs 2011 Pazartesi

CHP, Yeni Başlıyor: Halkçı Program ve Taviz Vermeyecekleri Konular

Sencer Ayata ile sohbet ediyoruz Ali Sirmen’le, Cem TV’de (cuma günleri 21.30). Aykırı sorular da soruyoruz. Ayata, yanıtlarıyla, Türkiye koşullarına uyarlı başarılı bir sosyal demokrat parti kimliği çiziyor, bütünüyle... Hani CHP’ye hep saldırırlardı ya, ne zaman sosyal demokrat parti olacaksın, diye. İşte, partinin yenilenmekte olan ve bir kısmıyla tanıştığımız programı, CHP’ye, gerçekten halkçı bir nitelik kazandıracak durumda..
Şimdiye kadar, partinin Aile Sigortası,  Sivil Toplum Raporu, Gençlik anlayışı ve politikası, Doğu- Güneydoğu Raporu ve politikası ve Çocuk konusundaki parti politikalarını içeren görüşleri açıklandı..
Başka neler gelecek? 6 çalışma daha hazırlanıyor.. Bunlar peşpeşe açıklanacak... Demokrasi, Kadın, Dış Politika, Bilgi Toplumu, Sağlık Raporu... Ve dün gece açıklanan Eğitim... Peki Kültür? Bu seçime yetişemiyor! Şüphesiz ki büyük eksiklik!
Bütün bu çalışmalara katılan “uzmanların” sayısı, 250 kadar. İşin içinde çok donanımlı dar bir çekirdek kadro var, toparlayıcı olan. Hemen hepsi gönüllü olarak günlerce yardım ediyorlar! Ayata diyor ki, 10-15 kadar çok güçlü ve genç bir uzmanlar kadrosu sonunda CHP’ye kazandırılmış olacak! Tabi, partiye yeni bir içerik kazandırmakta olan raporları saymazsak! Eğitim raporunu dün geceye yetiştirmek için uykusuz bile kaldıkları olmuş..
***
Evet, iyi bir şey şüphesiz ki çok özveri ister! Hele, Kılıçdaroğlu ve ekibinin seçime çok kısa bir süre kala bu işlere sarıldıklarını anımsarsak.. Ortaya çıkartılan işleri yabana atmak haksızlık olur.. Hele hele, parti örgütü gibi devasa bir mekanizmaya bugüne kadar olmadık bir şekilde işlerlik kazandırmanın zorluğunu da düşünmek gerekir. Ki, önceki anlayışın, tv ekranlarından nutuk atmaya birincil öncelik vermek olduğunu da unutmayalım.
Peki, Yönetim mükemmel mi, gerçekten Türkiye’ye nefesleri yetişir mi? Bana göre hayır, ancak CHP için asıl çalışmanın, Ayata’nın da belirttiği gibi, seçimlerden hemen sonra, 13 Haziranda başlayacağını görmek gerekir.
Güçlü bir parti örgütü yaratmayı planlıyorlar! Kılıçdaroğlu da söylemişti: Bütün üyeler ayda bir TL ödemek zorunda olacaklar! Bunun için altyapı hazırlığı tamam gibi. GSM şirketleriyle anlaşma sağlandı, otomatik olarak üyelerz ayda 1 TL ödeyecek!  Bugün CHP’nin 800 bin üyesi varmış gibi gözüküyor.. Merkez bu aidatı ihtiyacına göre örgüte dağıtacak!
Aidat ile önemli bir aidiyet de sağlanacak!
İkinci önemli nokta, parti içi eğitim.. CHP’nin eski merkez binasını tamamen parti okulu yapacaklar. Bütün örgüt burada eğitimden geçirilecek.. ve partililer Anadolu’ya yayılacak!
Türkiye’de, Demokrasi, Cumhuriyet, Özgürlükler ve Halk Bilinci’nin aslında sıfırdan yeniden inşa edilmesi gerekir!
Gerçekten demokratik bir ülke inşası, Türkiye’nin aydınlık güçlerinin elbirliğiyle başarması gereken tarihsel bir sorumluluk...
***
Sencer Ayata, Aile Sigortası, Sosyal Adaletin sağlanması (gelirler arasındaki uçurum, fırsat eşitliği vb) ve Eğitim konularından asla taviz vermeyeceklerini söylüyor! Evet, sosyal demokrasinin olmazsa olmazları! Hele hele Türkiye için!
Türkiye’nin otoriter bir yönetime kayması, en büyük endişesi, Ayata’nın! Sivil bir diktaya yol alıyor Erdoğan!
Bu seçimler önemli...
AKP’nin sivil dikta yönetimine, geçiş ve geçit vermemek için önemli...
Muktedir’in kafası demokrasiye çalışmıyor...
Türkiye’den, bir diktatörün arzularına ram olacak bir ülke çıkartmaya çalışıyor..
Ama, yanılıyor...
--23 Mayıs 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Sınav Gençleri Neye Güveniyor?

Prof. İsa Eşme ve arkadaşlarının (Çiğdem Özcan, Vildan Katmer ve Esma Yıldırımgerçekleştirdiği "Üniversite Giriş Sınavına Yönelik Öğrenci Yaklaşım Araştırması”nda, gençlere bir de güvendikleri kurumlar soruldu.. Bu soruşturmanın grafiğini de aşağıda yayımlıyorum. Konunun yazısını, blog'da CBT yazıları sayfası içinde daha önce yayımladım..

Kabak AKP’nin Başına Patlar: MHP ve Komplo


İktidar, seçim stratejisini en az bir yıl önce MHP’nin çökertilmesi üzerine kurdu! Bir kaç kez belirttiğim gibi, iktidarın Kürt Açılımı politikasını bitirip artık Kürt Sorunu yoktur noktasına gelmesiyle, MHP’yi avlamaya yönelmesi, bu değişikliğin iki dramatik ucudur.. Daha önce yazdığımız gibi, Kürt oylarından alabileceğinin sınırlarına dayanmış, Kürt Açılımı’nda gidebileceği bir yer de zaten kalmamıştı!
Kürt sorunu yoktur, politikası KCK tutuklamalarıyla başladı! Bu, Aralık 2009’dur, dava da Ekim 2010’da açıldı! Bu zaman aralığı içinde Anayasa değişikliği Meclis’te tezgahlandı, ve evet oyu çıkması için ana güç olarak MHP’ye yüklenildi... MHP, esas referandumda (12 Eylül 2010) çökertildi önemli ölçüde!
Seçimlerde yeniden çoğunluğu sağlaması, dahası, Meclis’te Anayasa değişikliğini referanduma götürebilecek bir çoğunluk elde edebilmesi için bile, MHP’nin milletvekillerinin AKP’ye devşirilmesi gerekiyordu.. Seks ve kadın tezgahından daha kolay ne olabilirdi! İktidarın adamlarının üzerindeki büyük siyah örtüyü de bir el kaldırsa, altından sodom ve gomorra görüntüleri çıkacaktır!
Ama mitingi alanlarında hepsi sapına kadar en ahlakçı yaratıklardır!
AKP seçim öncesi son kozlarını MHP üzerinde oynuyor.. Başbakanın miting alanında oy almak için söyleyeceği hiç bir şey yoktur! Oy avcılığı yeraltı/belaltı vuruşlarla sürdürülüyor!
MHP bundan güçlü çıkar ve Meclis’te kalırsa, AKP 300’ün altına düşecektir!
Olasılık içindeki bir sürpriz de, AKP’nin tek başına iktidar olabilmesinin bile zora girmesidir!

“Muhalefete Çeki Düzen”miş!
 Kaset tuzakları”nın amacı konusunda ortalığa “büyük birader”e ilişkin komplo teorileri sürülüyor. Buna göre bir “mutlak otorite”, muhalefeti güçlendirmek ve AKP karşısında doğru dürüst bir muhalefet yaratmak için, hem CHP hem de MHP’nin “değişmez, yeteneksiz ve yetersiz” liderlerini devirmeye bu partileri yenileştirmeye girişti!
Bunu ciddi ciddi ortaya süren, ciddi ciddi insanlar var! “Muhalefetin, muhalefet partilerinin ‘iyiliğini isteyen’ bu mutlak güç, önce kasetle Deniz Baykal’ı devirdi ve CHP’de değişiklik ‘kumpası’ tıkır tıkır gerçekleşti, yeni bir CHP yaratıldı! Şimdi aynı şey MHP üzerinde gerçekleştiriliyor!
Komplo teorileri, kolaycı açıklamalardır,
a) süreçleri iyi analiz etmeyenler veya bunun zorluğuna katlanamayanlar, olayları bir büyük gücün tezgahladığını ileri sürer;
b) veya bazı hınzıroğlu hınzırlar; tezgahı kuranları gözlerden saklamak için, bu komplo teorilerini piyasaya sürer ve kafa karışıklığı yaratmaya çalışır..
MHP içindeki iktidarın elini görmemek için ya aptal ya da çok saf olmak gerekir! MHP içinden kaset olayı tezgahına, Devlet Bahçeli ve ekibini devirmek amacıyla katılanlar olabilir. Ama bunların da iktidar ve yeraltı örgütüyle birlikte içinde hareket ettikleri kesindir!
Prof. Sencer Ayata, CHP Başkan Yardımcısı ve üretilen sosyal demokrat projelerin başındaki adam, MHP komplosu üzerine bir sohbette yaklaşık şöyle dedi:
Dünyada MHP gibi partilerin niteliği üzerine uzman bir Amerikalı’ya göre, bu tür olaylar ve yıpratılan kişiler, MHP üzerinde fazla etki yapmaz. Yeter ki parti liderine, Devlet Bahçeli’nin başına bir şey gelmesin! Kamu oyu anketlerinde de MHP’nin gerçek oyunu yakalamakta zorlanırsınız, anketler genellikle, iki puan kadar düşükmüş gibi çıkar..”
Anketlerde de MHP’nin Meclis’e girmekte bir sorunu gözükmüyor!
Olayın, AKP’nin başına patlama olasılığı epey yüksek!
Haydi hayırlısı!

Akıl Tutulması mı Yalakalığın Körlüğü mü?
İktidar liboşluğu nasıl da akıl tutulması yaratıyor! Türk kürtçülerden iki mümtaz yazar, AKP’nin Kürtlerin üzerine yürüdüğüne inanmak istemiyor! Tunceli ve diğer yerlerdeki çatışmaların, iktidarın bilgisi içinde değil de, Ordu’nun kendi başına, iktidara rağmen ve iktidarı zor duruma düşürmek için gerçekleştirdiği görüşünde!
“Sayın Başbakan eğer istikrarı gerçekten önemsiyorsa, Türkiye’de ‘sivil otorite’nin başı olarak, ‘askeri otorite’ye operasyonlar konusunda söyleyeceği bir şeyler olmalıdır bu kritik dönemde...” diyorlar biribirlerine!
Pöh pöh pöh!!
Pöh pöhe bile gerek yok: Başbakan onları yalanlamakta gecikmeyecek ve Ankara Ticaret Odası’nda:
“Kuzey Irak’tan, sınırdan, Türkiye’ye ağır silahlarla girmek isteyen terörist gruplara karşı, benim askerim, sınırları korumakla görevli. Askerim mücadelesini vermeyecek mi? Bunun neticesinde orada teröristler öldürülüyor.” diyecekti!
Yani asker Başbakanın emir ve talimatları çerçevesinde hareket ediyor!
Ama onlar “Ordunun yine kendi başına haltlar karıştırdığı” görüşünde!
 --22 Mayıs 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

19 Mayıs 2011 Perşembe

AKP Başaşağı: Demirel Olayı- BDP'nin Kadınları


Ülkemizin acil ihtiyacı olan barış, demokrasi ve özgürlüklerin yolunu açacak temel kilitelerden biri, siyasetin demokratikleşebilmesidir!
Barışı da, demokrasiyi de özgürlükleri de kilitleyen, katı, lidere dayanan, ve ülkede bütün erkleri ele geçirme çabası içindeki siyasi lider ve parti diktasıdır. Bu konuda demokratik bütün çevreler fikir birliği içinde. Bu siyasi “kültür”, gücünü hem siyasi partiler yasasından alıyor hem de ülkenin siyasi ve sosyolojik köklerinden.. ve politikayı sürekli besliyor. Tabii, ülkemizdeki cehalet, meraksızlık, ilkokulu bitirme yaşını aşamayan bir ortalama eğitim yılı, kötü siyasi kültürü besleyen candamar!
Parti, hele dinsel köklerden de besleniyorsa, ortaya AKP ve Recep Tayyip Erdoğan gibi liderler çıkıyor.
Partisi içinde seçeneksiz “tek lider, tek seçici” olma özelliğine, devlette ve ülkede de bütün erklere, ve çevrede olaylara hükmetme ihtirası da doğal olarak eşlik ediyor. Erdoğan, bırakınız katkı yapmayı, siyasetin demokratikleşmesini bir kaç gömlek geri götürdü.
***
Bu seçim döneminde, görülmemiş yöntemler devreye sokuldu. Komplolarla siyasi rakipleri bertaraf etme “politikası” tırmandırılıyor.. MHP’yi mutlaka çökertmeye ve Meclis dışı bırakmaya yönelik bu girişimler, ancak siyasi ahlaksızlık ve siyasi darbe olarak nitelendirilebilir. Başbakan da meydanlarda bu durumdan nemalanmaya çalışıyor.
AKP’nin Meclis’te eski gücünü koruyabilmesi, ancak MHP’nin devre dışı bırakılmasıyla mümkün.. Partiyi yönetimsiz bırakarak, hem seçmeni avlanacak, hem de MHP’nin çıkartabileceği milletvekillerinin büyük bölümü oy dağılımı ile AKP’ye aktarılacak...
MHP’ye kurulan tezgah, son 4 yılın tipik “yeraltı faaliyetleri” dizisinin son halkası. Balyoz, Ergenekon, Odatv ve diğer gazetecilerin davaları, çeşitli düzmecelerle, zorlamalarla yaratılan, hukuksuzluklarla dolu, olağanüstü mahkemelerle, olağanüstü hakim ve savcılarla yürütülen özel ve amaçlı davalardır.. Bunlara adalette hukuk komplolarını de eklemeliyiz..
Amaca ulaşmak için her şey mubahtır” anlayışının egemen kılınması, Türkiye’yi siyasal yönetim olarak büyük bir karanlığa sürüklüyor!
***
Ortalığa, AKP yüzde 48’i aşacak haberleri pompalanıyor. Oysa bu partinin oyu yerel seçimlerde yüzde 39’un altına düşmüştü! İki yıl içinde, ancak gerilemeden bahsetmeliyiz!
 TOBB Genel Kurulu’nda Kılıçdaroğlu’na gösterilen büyük ilgi, iş dünyasının da AKP iktidarından yaka silktiğinin işaretidir!
Erdoğan’ın meydanlarda şimdi de Süleyman Demirel’i hedef alması, AKP’den önemli ölçüde “Demirel Seçmeni”nin koptuğunun işareti olabilir! RTE’nın, 2002 seçimlerinden sonra “feyz almak” için ayağına gittiği Demirel’i şimdi yerden yere vurması, AKP’den kayan oyları durdurma amacına yönelik olabilir ancak.. “Bu adam kötünün biridir, bu nedenle onun sözüne bakıp da sakın CHP’ye gitmeyin...
Başbakan Erdoğan, her hafta kamu oyu yoklaması yaptırıyor! Demek elindeki anketler, bu kayışı resmen belgeliyor.. Yoksa, hiç hesapta yokken, Demirel’in CHP’ye oy verin benzeri açık/gizli bir çağrısı bile bulunmazken, salt Mehmet Haberal’e sahip çıktı diye, Demirel’e saldırmasını izah edemeyiz!
Demek korku dağları sardı! Bu seçim sürprizlerle dolu olacak. Anketlerin bu sürprizleri saptayamadığı bir kaç açı ve boşluk olacak.. bu konuda sonra yazacağım...
Bir de, Çanakkale’de ayağa kalkmayan general Engin Alan için “cezasını buldu biçimindeki nefret sözleri de, Ergenekon / Balyoz davalarını temelden geçersiz kılacak niteliktedir!
Demek ki, nefret edilenlerin dava kazanları içine atıldığı ve subayların “terbiye” edilip cezalandırıldığı bir yeni durum ile karşı karşıyayız.. bu da başka bir yazı konrusu olacak.. yakında!!

Kadınların Siyasette Yükselmesi
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) şüphesiz ülkenin en feodal, en az gelişmiş bölgesinin partisi. Bu bölgenin temel bir özelliği kadınlar üzerindeki katmerli baskıdır. Bu iktidar döeminde, kadınların daha özgürleştiğini kimse söyleyemez, her ne kadar Meclis’e girecek kadınların sayısı katlanacak olsa bile..
BDP, doğduğu bölgenin özelliğinin aksine, kadınların ortak başrole soyunduğu bir parti! Eşbaşkanlık sistemi kurmuşlar; yani kadın ve erkeğin yönetimde ortak olduğu ve sorumluluğu paylaştığı sistem, parti ve Kürt belediyelerinde epey uygulanıyor.. Nusaybin’de bir ilköğretim okulunda bile ‘sınıf temsilciliğinde’, erkek öğrenci ile bir de “eşbaşkan” kız öğrenci var!
BDP’in listelerinde, seçilebilecek konumda 12 kadın milletvekili adayı var. “Emek, Demokrasi ve Ögürlük Bloğu” milletvekillerinin yüzde 40’nın kadın olması bekleniyor.. Bu yüksek oran diğer partilerin hiç birinde olmayacak, CHP milletvekili sayısı açısından ikinci “kadın partisi” olacak..
Kadınların siyasette öne çıkması, bölgede tüm kadınlar için olumlu bir “kültürel” değişimi etkileyecek rol oynaması umuluyor!
Aslında BDP, “Türkiye Partisi” rolünü benimseyebilseydi, adındaki barışa uygun bir demokrasi mücadelesi sürdürebilseydi, “Kürtleri yönetmek” yerine bütün Türkiye’yi yönetmeye talip olsaydı... Terörle amaca ulaşmaya destek vermeseydi..
Feodalizmi parçalamada ve demokratikleşmede Türkiye’nin şansı olabilirdi!
---19 Mayıs 2011 / Bilim ve Siyaset 

17 Mayıs 2011 Salı

“Özerk Bölge” ve “Dil”


Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) yüzde 10 engel yüzünden seçimlere bağımsız adaylarla giriyor. Bu amaçla, biraz daha geniş bir cephe politikasıyla “Emek, Demokrasi ve Ögürlük Bloğu” kurdu ve Kürt olmayan sosyalist adayları da seçilebilecek bölgelerden aday gösterdi. Bir seçim ittifakı!
Kendilerini sosyalist olarak tanımlayan insanların Meclis’de seslerini duyurmaları özlenen bir şeydir! BDP olmasa, bu gerçekleşmeyecekti!
Geçen seçimde de “sosyalist” namlı insanları meclise taşımışlardı! Hepsi hava cıva çıktı, genel olarak Kürt Meselesi’ni savunmakla sınırla kaldılar!
Şimdi de öyle bir durum söz konusu olabilir... Şüphesiz, ağırlıkla Kürt oylar tarafından seçilmenin getirdiği bir bağımlılık vardır. Ama, örneğin Ertuğrul Kürkçü, bu bir seçim ittifakıdır, diyor.
“Sosyalist adaylar” şüphesiz bu ittifakla sınırlı değil. Doğu Perinçek İzmir’den aday, TKP adayları ve daha başkaları var! Hepsine başarılar dilerim...
***
Bugün yine Kürt Meselesi’nden gideceğiz... “Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu”nun Seçim Beyannamesini okudum. Bunu eleştirecek değilim. Ancak, daha önceki Kürt metinlerine kıyasla, biraz daha “Türkiyeci/Türkiyeli” havasının olduğunu vurgulamakla yetineyim.
Ama bu, kurulan ittifakın bir yansıması olabilir! Sebahat Tuncel ve diğerlerinde, her meseleye yaklaşımlarında, neredeyse mutlak olarak bir “Kürt vurgusu” veya bulgusu var.
Demek istediğim, BDP bir “Türkiye Partisi” olmaktan çooook uzak. Olabilir mi, çok çok zor kendilerine biçtikleri rol, “Kürtleri yönetmek”. Etnik temeldeki bütün politikaları da bunun göstergesi.
Bir etnik parti niteliğinden uzaklaşabilmeleri için tepeden tırnağa değişmeleri gerek. Temel meseleleri “Kürt” odaklı olduğu sürece, zaten bunu istemiyorlar demektir. Ne kadar beyannamelerini, “Türkiye partisi olma” eksikliklerini gidermede bir adım olarak gördüklerini sözlü dile getirseler de!
Bu sadece görünüşte böyle! Çünkü, Devlet ve iktidara karşı savaşları, kendilerini Türkiye partisi olmaktan uzaklaştırıyor. Türkiye toplumundan kopuyorlar ve toplumla aralarındaki mesafe büyüyor! Sanıyorlar ki devletle savaşarak, istedikleri “hakları” elde edebilirler! “Devlet” (tabii ki iktidardaki siyaset} istediklerini verse bile, toplum bunu kabul etmeyebilir! Devlet= toplum, denklemi yanlıştır!
Bu açıdan, BDP’nin bir Türkiye partisi olması bu haliyle imkansıza yakındır.
***
Seçim beyannamelerinde (BDP’nin sitesinde bakınız) “sol söylem” vardır. Özellikle ekonomide ve demokratikleşme boyutunda. Ama esası yine de Kürt Meselesi’ne çözüm bulma odaklıdır ve bu amaçla da Türkiye’nin 20-25 yeni “özerk bölgesel yönetime” ayrılmasını öneriyorlar. (“Savunma, Dış İşleri, Maliye merkezi; emniyet, adalet hizmetleri, ise merkezi ve bölge meclislerince ortak yürütülecek.” Diğer bütün konular özerk bölgelerini sorumluluğunda, “kadın, gençlik, spor,  eğitim, sağlık, kültür, tarım, sosyal hizmetler, turizm, telekominikasyon”...)...
Şüphesiz ki bu öneri, pratikte “Kürtlerin ihtiyacı ve amacı” için geliştirilmiştir.
Gelelim dil konusuna: “Anadilde eğitim herkes için bir hak olarak kaul edilecek, eğitimin tüm aşamalarında resmi dil olan Türkçe’nin öğretilmesinin yanında, anadilde eğitim görme imkanı sağlanacaktır. Özerk bölge yönetimleri aracılığıyla bu talepler karşılanacaktır.” “Tüm ülkede geçerli olan resmi dil Türkçenin yanında, tüm ülkede geçerli, bölgeler kendi özgün ihtiyaçlarına göre başka dilleri de ikinci-üçüncü dil olarak kullanabilecektir.”
Utangaç bir ifade ile, Kürt bölgesinde eğitim dili Kürtçe olacak diyorlar. Ama Türkçe de öğretilecek, resmi dil olarak... Yanlış yorumladıksa, düzeltiriz! Tabii, diğer “özerk bölgelerde” de, istenirse, eğitim dili Kürtçe olacak...
Bu, pratikte iki resmi eğitim dilini öngörür! Kürt öğrencilere “Türkçe de” öğretilmesini öngörür..
Dananın kuyruğunun kopacağı noktalardır bunlar...
Türkiye gibi bir “Ulusal devlet”te, (Dünkü yazımda yanlış olarak hep “ulus devlet” diye yazdım, bu yanlıştır, doğrusu ulusal devlet’tir), bölgesel ve tarihsel nedenlerden dolayı, böyle bir dil politikası, esas olarak, ayrımcılığı geliştirir! (Perşembe, siyasi demokratikleşme ve kadın konusu)
--17 Mayıs 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Ulusların Kendi Kaderini Tayini mi?


Yok bir çözümü diyor, Kürt meselesinin. Yılların kültür ve bilim insanı, konulara güncel siyaset açısından yaklaşmıyor, kılavuzu daha geniş zaman dilimli bir bakış. Bölsen bölünmez, atsan atılmaz... Orada kendi başlarına bıraksan, tek başlarına yapabilecekleri bir şey yok. Olsa olsa ancak ABD’nin bir üssü olur Kürdistan. Washington için ballı börek mi: Ne Türkün yüzü ne Arabın şekeri...
Yemekte sohbet ediyoruz, Kürt Meselesi üzerine serbest tartışma...
Bugünkü durum, ABD’nin de uzun erimli politikasının bir sonucu. Büyükelçileri, “günde bir milyon dolarlık bilgi veriyoruz, yüzünüze gözünüze dursun..” dedi ya, 20 yıldır yaptıkları tavşana kaç tazıya tut. Tam bir ikili oyuncu. Her iki taraf için ne ondurma ne öldürme! Önemli olan, problemin uzun dönemde varlığını sürdürmesi! Zamanın ruhu PKK’nın lehine çalışıyor hesabında, bay Washington!
***
Washington şüphesiz ki bir terörist devlet, ülke! Buna şüphe yok, ama tartışan da yok! Zimnen kabul edilmiş bir olgu! Emperyalist, aynı zamanda kaçınılmaz olarak bir terörist olabilir ancak! Bunu en yakın zamanda, en çıplak ve en ahlaksız haliyle, Irak’ın işgali ve bir milyon insanın öldürülmesinde gördük, son olarak Usame Bin Ladin’in evinde basılarak öldürülmesinde! Teröristler birbirlerine ancak böyle davranır! Cinayet, üstelik Beyaz Saray’da emri verenlerce naklen yayında izlendi! Vahşi Batı, dünya egemenliği için vahşi batılığını hiç bir zaman yitirmedi!
Vahşiliğini şimdi Libya’da uyguluyor! Sözde, “insan hak ve özgürlükleri” için! Hayır tabii ki! “Yandaş bir yönetim” için sadece! Pazar egemenliği ve pazar sömürüsü, Batı kapitalizminin varlığının can damarı; tabii bu çerçevede milyarı aşkın İslam nüfusu üzerinde hegemonyanın sürmesi!
Huntington medeniyetler çatışması demişti..
Bunun türkçesi, Batının İslam ülkeleri üzerinde kesin egemenliğinin her koşulda sürmesi! (Tabi uzak doğu da var)
Bilgi, orta ve yüksek teknoloji, değerli bilim; çağdaş değerler, çağdaş insanlar ve çağdaş yaratıcılar üretemeyen müslümanlar, her zaman ezilmeye, geri ülke kalmaya ve sonuçta sadece Bin Ladinler üretmeye mahkümdür!
Ve tepelerinde her zaman politik Vahşı Batı ile yaşamaya!!
Batı vahşiliğinden, ancak, üstünlük araçları ellerinden alınarak, veya aynısını kullanarak, arındırılabilir! (Tıpkı Çin’in yaptığı gibi!)
***
Kürtler gerçeklerden kopuk! Ulusların kendi kaderini tayin hakkı diyor, Sebahat Tuncel, Kürt Meselesini tartışırken! Kürt siyasetinin, düşüncelerini en berrak söyleyen temcilcilerinden... Onu cesur buluyorum!
Ulusların kendi kaderini tayin hakkı, denince, komik buluyorum!
Bu eskiden varolan bir şeydi, kurtuluş savaşları zamanında! Şimdi ancak, ‘ulusların kaderinin emperyalist müdahale ve politikalarınca tayin edilmesi’nden bahsedebiliriz! Emperyalist yararına! Artık böyle bir zamandayız!
Irak’ın, Suriye’nin, Libya’nın kaç parçaya bölüneceğini, bölünmesi gerektiğini; ülkelerdeki hangı dini ve etnik farklılıkların ulus devlet kurmaları gerektiğini tayin eden, sadece emperyalistlerdir!
Tuncel, diyelim ki iyi niyetli, başka dünyada yaşıyor! Diyor ki yaklaşık, çağımızda ulus devletler rollerini yitiriyor, Türkiye’nin temel sorunu da bir ulus devlet olmakta direnmesinde..
Bu tamamen emperyalist ve yardakçılarının dayattığı, baskı ve denetim altında tuttukları “ulus devletleri”i çözmeye yönelik fikri-siyasi propagandasıdır! Bir de, Türkiye’den başka bir devlet daha yaratma projesinin takipçilerinin söylemi!
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ulus devletlerin sayısının beşe onar artarak 192’ye yükseldiği ve BM’nin de bir ulus devletler topluluğu olduğu, en anımsanmayan olgu!  ABD’den daha çok “en ulus devlet” olan kim var?
***
Ulus devlet”in, yanlış anlaşılmasın, bir etnik kimliğe (Türklüğe!) dayalı olması gerekmiyor! (ABD hangi etnik kimliğin yönetiminde?!) Türkiye Cumhuriyeti, sınırları içinde yaşayan herkesin “ulus devleti”dir.. Türklerin de Kürtlerin de ve bütün diğer dinlerden ve etnisiteden yurttaşların da!..
Burada sorun, devleti yöneten iktidarların, hükümetlerin bu gerçeği pratikte uygulamamasıdır! Kültür ve dillere özgürlük tanımamasıdır!
Sorunun temelinde, yönetici siyasetin demokratik olmaması gereği yatıyor! Oysa, bırakın demokratikleşmeyi, AKP iktidarı, Türkiye’yi daha koyu bir otoriter rejime götürdü!
Bakın, bütün Türkiye sanki Olağanüstü Hal uygulamasında!
Sosyalistlere baskın ve gözaltı, değişmeyen gerçeği ülkenin! Kürtlere de, yandaş olmayan Türklere de! Türkiye en karanlık dönemine giriyor!... (Yarın..)
-16 Mayıs 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet