Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

25 Ekim 2022 Salı

Bilimin çöküşü: İktidarın bilim akademisinin büyük ayıbı

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Bilimin çöküşü: İktidarın bilim akademisinin büyük ayıbı

23 Ekim 2022 Pazar


Dünyaca ünlü jeoloji profesörü Celal Şengör hakkında Diyanet’in şikâyeti ile açılan dava, Avrupa Bilimler Akademileri Birliği ile Saray’ın güdümündeki Türkiye Bilim Akademisi (TÜBA) arasında, Türkiye bilimi açısından utanç verici bir yazışmaya konu oldu. Olayı anımsayalım önce:

Şengör, Fatih Altaylı’nın bilim programında dile getirdiği bilimsel görüş nedeniyle, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca şikâyet edildi ve dava konusu yapıldı. Diyanet, bilim gibi kendisiyle sıfır ilgili bir alana müdahil oldu.

Şengör, programda Hz. İsa ve Hz. Musa’nın hayatlarına ilişkin elde hiçbir tarihi kanıtın olmadığını ve sadece Hz. Muhammed’in yaşadığına ilişkin kanıtlar olduğunu söylemişti. Aslında peygamberler gerçekten yaşadı mı sorusu bilim dünyasında yıllardır tartışılır ve kanıtlar aranır. Şengör, dünya bilimindeki bu tartışmaları ve varılan sonuçları anımsattı. Diyanet İşleri Başkanlığı ise dine hakaret edildiği gerekçesiyle bilim programını RTÜK’e şikâyet ederek Habertürk’ün cezalandırılmasına neden oldu. Şengör hakkında da savcılığa suç duyurusunda bulundu.

ÖZGÜRLÜĞÜ KORUYUN

Tüm bu olaylar ülkede ifade özgürlüğünü bırakın, bilimsel tartışmanın ve bilimsel bulguları açıklamanın bile tamamen suç alanına girdiğini gösterdi.

Bilime konulan bu ambargo, dünya bilim insanlarını ve akademilerini hareket geçirdi ve Şengör’ün ifade özgürlüğünün korunması ve davanın düşürülmesi için Saray dahil siyasi makamlara çağrılarda bulundular.

Avrupa Bilimler Akademisi ALLEA Birliği Başkanı Prof. Loprieno, üyeleri olan TÜBA’ya da çağrıda bulundu. Celal Şengör hakkında tarihi bir tartışma nedeniyle dava açıldığını belirterek akademik özgürlüğünün sınırlandırılmasının önüne geçilmesi için girişimde bulunulmasını istedi. Ayrıca Şengör’ün ALLEA içindeki Leopoldina Akademisi’ne (Almanya) üye olduğunu anımsattı ve Şengör’le tam dayanışma içinde olduklarını belirtti.

PEKİ TÜBA TEPKİ VERDİ Mİ?

Evet verdi, ama yüz kızartıcı, bilim özgürlüğü açısından hiçbir akademinin ve gerçek bilim insanının savunamayacağı bir yanıt verdi. TÜBA’nın başkanı olan Prof. Muzaffer Şeker, ALLEAE başkanına  gönderdiği yanıtta, Şengör’ün evet dünya çapında bir jeolog olduğunu, ancak Şengör hakkında açılan davanın uzmanlık alanı olmayan din ve tarih konusunda söyledikleriyle ilgili olduğunu, haddini aştığını belirtiyordu.

Üstelik bir jurnalleme de yaptı: Şengör’ün sadece Hz. Muhammed’in yaşadığına dair kanıtlar olduğunu söyleyerek Yahudiliği reddettiğini ve antisemitik bir davranış gösterdiğini yazdı. Amacı Şengör’ü gözden düşürmek. Çok ayıp.. Ülkenin tanınmış bir bilim insanına sahip çıkacağına... Bir de şunu demez mi “Bu konu Türkiye’nin iç meselesidir, sizi ilgilendirmez!” Yani “Asarız keseriz, size ne!”

İnsanın en hafifinden hadi yaa diyesi geliyor..

SUSTURMA GİRİŞİMİ 

Ona göre Şengör sadece jeoloji konuşabilir, bunun dışında görüş açıklaması yasaktır. Oysa Şengör’ün bir uzmanlık alanı da başta jeoloji tarihi olmak üzere bilim tarihidir de. Bu konuda çok sayıda yayını vardır ve dinler tarihinde bilim dünyasının bir araştırma sonucunu açıklamaktadır. İnsanların hangi alanlarda konuşacağına TÜBA başkanı mı karar verecek? Saray’ın üniversitelerde yarattığı büyük suskunluğun destekçisi rolünde bir TÜBA ve başkanını izliyoruz. Sus konuşma yoksa başına bak neler gelir! TÜBA, iktidarın genel susturma politikasının bir kötü aracı rolündedir.

Ayrıca TÜBA başkanı başka jurnallemeler de yaparak Şengör’ü gözden düşürmeye çalışıyor. Mesela bir öğrencisini taciz ettiğini yazıyor mektubunda. Bu konu çok tartışıldı. Öğrencisi tacizi kabul etmediği gibi, konu hakkında disiplin soruşturması açan İTÜ’nün resmi disiplin komitesinin “Taciz söz konusu değildir” kararını vermesine ve kararın rektörlük tarafından da onaylanmasına rağmen..

TÜBA kimlerin eline kalmış... Zavallı ülke bilimi... Bu kafaların hükmü bakalım ne kadar ayakta kalacak, ama eninde sonunda TÜBA özgürlüğe kavuşacak..

Türkiye’yi ‘gaz lambası’ ışığında boğma eylemi

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Türkiye’yi ‘gaz lambası’ ışığında boğma eylemi

20 Ekim 2022 Perşembe


Bu da ne demek şimdi? Elektrikler mi gidecek de eskinin gaz lambası ışığına mecbur kalacağız..

Işık deyince hemen elektrik-aydınlık aklınıza gelmesin.

Mesela dezenformasyon-sansür yasasını düşünün.

RTÜK adındaki, uygulamalarıyla çoktan anayasa dışına düşmüş kişilerin TELE1’e verdikleri üç gün ekran karartma ve nisana kadar bir ceza daha alırsa yayını kapatma cezasını düşünün.

TELE1, Halk TV, Fox, KRT... bunlar siyasi partilerin temsilcilerinin konuştukları, tartıştıkları görüşlerini açıkladıkları ekranlar...

TELE1’i karartarak sadece haber vermesini engellemiyorsunuz, muhalefeti de susturuyorsunuz..

Zaten amacı bu RTÜK denen anayasa dışına düşmüş kurum yöneticilerinin..

RTÜK MUHALEFETİ KARARTIYOR

Susturulmuş milletvekilleri, susturulmuş gazeteciler, susturulmuş siyasi partiler.

Seçimlere giderken milletin çoğunluğunu temsil eden muhalefetin sesini kesiyor.

Ülke ekonomisi dipte, gelecek endişeleri tavanda, gençler arasında büyük kaçış, bir nefret dili ülkeyi yarmış... 

Ülke sorunlarına çare bulamayınca, iktidarları sallanınca bildikleri en iyi yöntemi devreye sokuyorlar: susturma! 

Sözde dikensiz gül bahçesi yaratacaklar kendilerine.. dikensiz gülün asla olmadığını unutarak.

Deyişi bilirsiniz, teşbihte hata olmaz: Taşlar bağlanıyor, köpekler salınıyor.

Sanıyorlar ki sesler kesilince fareli köyün kavalcısı gibi, milleti peşlerine takacaklar, sandığa götürecekler...

Düşünce olarak, tartışma olarak, görüş olarak, renklilik olarak, ülkeyi karanlığa, gaz lambası ışığına mahkûm etmenin adıdır bu.

GASLIGHTING: AKLI KÖLELEŞTİRME

Amaçları muhalif sesler kısılınca, milletin kafasında boza pişirecekler, aylarca sürecek bir dezenformasyon - çarpıtılmış haber, yalan bilgi bombardımanı ve muhalefeti kötüleme yarışı ile beyinleri psikolojik olarak köleleştirecekler.

Psikolojide bunun adı gaslighting.. Fimlere konu olmuştur: Evi aydınlatan gaz lambasının ışığını her gün biraz daha kısarsınız. Eşiniz, “Bu lambanın ışığı mı azaldı” diye sorar. Siz şaşkın tavırla karıcığım hayal mi görüyorsun, dersiniz durmadan ve ışığı kısmayı sürdürürsünüz. Sonuçta kadın aklından şüphe duyar, kendine güvenini sıfırlar bağımlı hale gelir.  

Siyasette de bu plan geniş kitlelere uygulanır. Kafalar yalanla, çarpıtmayla, inkârla,  büyük bir taciz kampanyası ile insanları psikolojik olarak manipüle etme ve kontrol altına alma yöntemidir bu. Evde tek bireye uyguladığınızda deli olmayanı delirtme, hasta olduğuna inandırma, bildiği gerçekleri tersine çevirme şansınız vardır!

SİYASİ ALANDA  

İktidarların bini bir para yalanları ortaya saçtığı ve buradan güç, iktidar elde etmeyi umduğu “hakikat-ötesi” çağda da bu psikolojik beyinleri esir alma manipülasyonu esas olarak yalana dayanır ama geçmişi, tarihi çarpıtma ile de el ele gider. 

Bunu konunun uzmanı bilimciler söylüyor, ben değil.

Ama yıllardır yaşadıklarımızı anımsayan herkes bu gerçeğin farkındadır.

Siyasi gaslighting söz konusu olduğunda örneğin muhalefetin yetersizliği ve beceriksizliği sık söylenir ve önemli konuları gözden kaçırılarak iktidara yarayan haberler öne çıkarılır.

Beyinler iğdiş edilmeye, muhalefet veya memnuniyetsiz kitle en azından tarafsızlaştırılmaya, cesareti kırılmaya çalışılır.

Ekran karartma ve susturma, tam da bu hedeflere yönelmektedir. Ek olarak, cezalara eşlik eder. Hapishaneler, yoksunluklar, bezdirmeler...

İktidarın umudu, ülkeyi karartabildiği kadar karartma eylemlerine kaldıysa bu çağda.. 

Yandı gülüm keten helva.. İktidarı kurtarmaya giden son zavallı da kendini bu ateşin içine attı.

19 Ekim 2022 Çarşamba

Cumhurbaşkanı ne demeliydi?... Madenlere mühendis ataması!

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Cumhurbaşkanı ne demeliydi?... Madenlere mühendis ataması!

18 Ekim 2022 Salı


Cumhurbaşkanı, biliyorsunuz, 301 madencinin öldüğü kaza için “Kaza ve ölüm bu işin fıtratında var” demiş ve tepki çekmişti. Bartın’daki kaza için de bu kez kaza ve ölümler “İşin fıtratında var” sözüne benzer, hatta daha ötesinde şunları söyledi. “Kader planı”

“Merhumların sayısı 41 olmuş oldu. Patlamanın sorumluları soruşturmayla ortaya çıkacak. Amasra en ileri maden teknolojilerine sahip... Birileri bununla dalgasını geçebilir ama önemli değil, biz kader planına inanmış insanlarız. Kader planına inandığımız için bunun ne dünü bugünü ne de yarını olmayacaktır, bunlar her zaman olacaktır bunu da bilmemiz lazım.”

Sonra şunları da söyledi: “Soma’da kurtarma çalışmaları çok uzun sürmüştü, şimdi hamdolsun çok kısa sürede şehitlere ulaştık.”

Bu söylenenlerin hepsi yanlış veya hatalı...

KADERE İNANDIRILDI

Kader planı üzerine dünkü yazıda etraflıca yazdım. Ek olarak şunu söylerim, tarafsız ilahiyatçıların söylediğine göre, İslamda kadere inanmak Emevi döneminin halka boyun eğdirmek, yönetime biat etmelerini sağlamak, protestoları önlemek için başa gelen kötülükleri kadere, yani Allah’ın buyruğuna bağlayan bir söylemi başlatmış ve ne yazık ki bugün İslam dünyasının belki de yarısında felaketler “Kader buymuş” inancıyla kabul edilir olmuş. Böylece İslam inancının istismarı ile toplum felaketlerin eline bırakılmış. İktidarların başlıca görevi insanı toplumu korumaktır.

Cumhurbaşkanı göçük altında hayatını kaybeden madencilere Soma’ya kıyasla çok hızlı ulaştıklarını söylüyor ve “Hamdolsun” diyor.

Biz ölenlerimize ne kadar çabuk ulaştığımızı kazaları önlemede bir ilerleme mi kabul edeceğiz?

İLERLEME NEDİR?

Hayır şüphesiz ki önemli olan kazaları önlemek ve insanları canlı kurtarmak! Ayrıca Soma madeni ile Bartın maden kazalarının maden planları birbirinden çok farklı.

Bakın son büyük kazalarda kayıp sayısındaki yükselişe: 1983 Armutlu’da 103 kayıp... 1992 Kozluk’ta 263 kayıp... 2014 Soma’da 301 kayıp...

Adım adım artış. Herhalde artık 300’den daha büyük kayıp olamayacağı için 41 kayıpla felaket tablosu sürüyor.

Üstelik “Amasra en ileri maden teknolojilerine sahip.” 

Neye göre “en ileri”

Eğer Türkiye madenlerine göre ise diğer madenlerde daha büyük felaketler bizi bekliyor demektir.

Yok, dünya maden teknolojilerine göre ise hiç doğru değil. Çin ve Almanya en ileri teknolojileri uygulayarak kaza ve ölüm sayısını son 10 yıl içinde müthiş düşürdüler! Türkiye ölümlü maden kazalarında ikinci sırada dünyada.

‘MALİYET DEĞİL, MADENCİ CANI’

Cumhurbaşkanı şunu söylemeliydi: Bu kaza gösteriyor ki aldığımız önlemler yeterli değil, biz burayı en ileri teknoloji uygulanan yer sanıyorduk.. Şimdi tüm madenlerde işçi hayatını birinci derecede önemli kabul ederek kaza ve ölümleri çağdaş dünya düzeyine, en aza indireceğiz. Maliyet ucuzluğu değil artık işçi canı!

Bu söylem, cumhurbaşkanının fıtratına uygun mudur bilmiyorum.

“Kader planına inandığımız için bunun dünü bugünü yarını olmayacaktır, bunlar her zaman olacaktır bunu da bilmemiz lazım” diyen ve bundan sonra da yüksek kaza ve ölüm beklentilerini topluma sunan cumhurbaşkanına görüş değiştirmek sanki mümkün değil gibi, seçim sloganları ne diyordu: “Vazgeçmek yok yola devam!”

Hayır lütfen, hayır hayır!!!

Cumhurbaşkanı karşılaşılabilecek felaketlere önlem olarak zırhlı arabalarla, güvenliği çok yüksek uçaklarla geziyor.

Kader planına karşı en üst düzeyde önlemler alıyor.

HER OCAĞA BİR MÜHENDİS!

Maden ve iş kazalarında büyük mağduriyetleri önlemek ve Türkiye’yi utanılacak birinciliklerden kurtarmak ve aileleri bu acıları yaşatmamak için: Lütfen kaza ve ölümleri işin fıtratından çıkartacak önlemlere birinci derecede önem verin! 

Burada başka bir öneri daha sunayım: 

Maden kaza ve ölümlere karşı en iyi çarelerden biri, Maden Mühendisleri Odası’nı devreye sokmak, tüm madenlerde birer maden mühendisi bulundurmaktır. Türk-İş’e bağlı sendika orada sıfır işe yaramış. Sendikalar patronla anlaşabiliyor, işçilerin sırtından. 

Maden Mühendisleri Odası’nı hiç sevmezsiniz..

Ama kaza ve ölümleri önleyici varlıkları en çok sizin iktidarınızın işine yarar ve “Ölümleri, kazaları sıfırladık” diye milletten aferin alırsınız..

Kader planı ve fıtrat cinayetleri kol geziyor

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Kader planı ve fıtrat cinayetleri kol geziyor

17 Ekim 2022 Pazartesi


“Kaderin böyleymiş...” “Alın yazın..” “Tanrı kaderini böyle planladı” “Kader planı bu kazalar..”,

Siyasetçinin, özellikle Allah’ı Tanrı’yı toplumsal olaylarda ve iktidar amaçlarıyla veya kendi ihmalini gizlemek için kullanan cinsinin her zaman başvurduğu kavramlardır.

Bu sözler şüphesiz ki insanların inancını istismar etmenin şahikasıdır.

Ayrıca şunu öğütler: “Boyun eğ!”... “Kabul et!”, “Bunun bizimle ilgisi yok”.. “Tanrı kaderini böyle çizmiş”..

Yani şu: Diyelim yol berbat yapılmış... Bir tarafı çökecek ve sen de uçurumdan aşağı yuvarlanacaksın..

Siyasetçi diyecektir ki: Kaderin buymuş! Yani Tanrı yolun öyle yapılmasını istemiş, kaderini de çizmiş, yol kırılacak sen de geberip gideceksin...

Diyelim ki uçak düştü... Ne yapalım kaderinde bu varmış.. 

Peki uçak neden düşmüş? Mesela bir Alman pilot uçağı dağa çarptırdı ve yüzlerce kişi öldü... Anlaşıldı ki adam psikiyatrik tedavi görmüş, kafayı yemiş ve uçağı dağa çarptırmış.

Bunun yorumu şu mu yani: Tanrı pilota uçağı dağa çarptırdı.. Tanrı senin kaderini böyle çizdi. Yolcuları pilotu mu öldürdü yoksa Tanrı mı öldürmüş oluyor?

Tanrı böylece “kullarının canını mı alıyor?”

‘ÖLÜM KADERİN’

Maden kazası... Soma, 301 madenci Soma’da öldürüldü. Katil kim? Allah mı? Ortaya çıktı ki gözü, cebi, kasası doymaz maden sahibi, madende çalışılması için gerekli önlemleri almamış. Bunlardan tasarruf etmiş. Sonuçta grizu patlaması kaçınılmaz olmuş.

Fakat birileri “Maden kazası işin fıtratında var” demiş. 

Yani ölüm kaçınılmaz.

Madene girince ölebileceğini bileceksin...

Adamlarından biri de protesto edenleri yerde tekmelemiş. Sonra da Frankfurt’a atanmış ödül olarak.

Ama hayır! İşin fıtratında ölüm olduğunu, ölümlerin Tanrı’nın çizdiği kader planı gereğince olduğunu söyleyenlerin buyurdukları çerçevede, 301 işçinin katilleri bir bir serbest bırakılmışlar.

Suçu Allah’ın üzerine atarak..

SUÇ HER ZAMAN İŞÇİDEDİR

İşçi olmasaydın, madenci olmasaydın, eğer olduysan Allah’ın planları gereğince ölmeye mahkûmsun!

Bartın’da 40’ın üzerinde madenci bu “Kader Planı” gereğince hayattan koptu gitti. Geride kalanlar kanlı gözyaşları içinde kaldı.

Beş savcı görevlendirilmiş! Soma’daki gibi!

Savcıların iddianamesine “Kader Planı” ve işin fıtratı girer mi, girmez, çünkü yasalarımızda ne kader planı ne de fıtrat kavramları var.

Fakat savcıların elindeki kanunun üzerinde Allah var.

Arada bu kazaların ne olduğunu buyuran var.

Soma’da işçileri köle gibi çalıştıran patronlar paçayı sıyırdılar mı, evet.

Bartın’daki kazada yetkililer ve sorumlular iktidarın adamları.

Devleti de esir alan vahşi kapitalizmin bu durumlarda inancı “Fıtrat ve Kader”dir.

Ölenlerin ailelerine birkaç on bin lira “kan parası” verilir, “Kader ve Fıtrat” gereği dosya kapanır. 

Çünkü yasaların “Fıtrat ve Kader Planı” karşısında boynu kıldan incedir.

KİMİNE ALTIN TAHT

Kader planı öyle bir şeydir ki kimini altın kaplı tahtlara oturtur.

Paralar, dolarlar su gibi altlarından akar, gider New York’ta gökdelenlere dönüşür.

Bir yerlere milyarlarca dolar yığdırır.

Halkı, milleti soydurtur..

Altın tahtlara oturamayan halkın her bireyi suçludur.

Onlar için Tanrı’nın ölüm planları çalışır.

16 Ekim 2022 Pazar

Gerçek ile yalana yer değiştirtecek yasa

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Gerçek ile yalana yer değiştirtecek yasa

16 Ekim 2022 Pazar


Dezenformasyon.. Sözde yanlış ve kasıtlı haberlerin önünü almak için hazırlanan bir yasa. AKP pratiğinde ve uygulamasında ise bugüne kadar yoğun yaşandığı gibi, bundan sonra da bu yoğun felaket cezalandırmayı belki de 10 artıracak ve Türkiye’yi geniş çapta susturmayı amaçlayan bir yasa Meclis’ten geçti. Hayır, asla hayırlı olsun diyecek hiçbir halimiz yok...

Bakın göreceksiniz, kısa süre içinde, bugün açılan davalar, yasaklamalar ve verilen cezalar binse on bin olacak...

Çünkü yasaklamalar bu iktidarın hani denir ya fıtratında var...

İktidar bu yasayla, gerçek ile sahteye yer değiştirme amacında.

Neden mi? Özellikle siyasi konularda, rüşvet, yolsuzluk, iktidarın yasalara aykırı uygulamaları, iktidarın beğendikleri beğenmedikleri, ortadan silinmesini istedikleri, iktidara göre yanlış olan her şeyin cezalandırılması gerektiği hemen her şey bu yasa kapsamında değerlendirilecek..

Siyasi iktidarın elinin olduğu konularda bağımsız mahkeme yok. Mahkemeler savcılar özgür değil...

Doğru mu yanlış mı ayırt edilemeyecek.

Bu konuda çok sayıda örnek var.

SORDUM, GÖREVİMİ YAPTIM GAZETECİLİĞİ

Yasanın hazırlanmasında başrolü oynayanlardan Mahir Ünal’a mikrofon uzatmış Hande Fırat. Sormuş, yanıt almış, hiçbir yanıta da itiraz etmemiş veya “ama...” diye yeni soru ile yanıtları deşmemiş. “Ben sordum görevimi yaptım, yanıtları da yayımladım”..

Bu mudur iş?

Hem de gazeteciliği, medya özgürlüğünü birinci dereceden ilgilendiren bir konuda. Ama diyebilirsiniz ki iktidara yakın medyanın bu yasayla ilgili hiçbir sorunu olmayacak ki niye ayrıntısına baksın! Tabii ki sayfalarında iktidar ve elemanlarının hiçbir yolsuzluk, rüşvet vb. iddialarına yer vermemiş bir gazetenin böyle bir derdi olabilir mi?Haklısınız.

BEŞ MADDE PALAVRASI

Mesela başlığa çıkana bakın: “Beş kriterin beşi de varsa suça girer.”

Önce haaa öyle mi diye merakla okudum. Sonra ise güldüm, aldatmanın da böylecesine..

“Bir bilgi veya haberin yanıltıcı olduğuna yargı karar verecek. Aranan koşullar şunlar” olacakmış:

“1. Yayılan haber gerçek olmayacak... 2. Ülkenin güvenliği ve kamu sağlığı için gerçekdışı olacak, 3. Halk arasında panik korku ve endişe oluşturma kastı taşıyacak, 4. Kamu barışını bozmaya elverişli olacak; 5. Bunlar aleni bir şekilde yapılacak..”

PEKİ PRATİKTE NE DEMEK?

Evet işin bamteli.. iktidarın bir mahkemesi; yanlış ilan edilmesini, ortadan kaldırılmasını ve yazanın da cezalandırılmasını istediği bir habere, mesela bir iktidar milletvekilinin (diyelim) rüşvet aldığı, iktidarın bir kurumunun veya belediyesinin yolsuzluk yaptığı iddiasıyla yapılan bir habere, söz konusu bu beş koşulun da var olduğu kabul edilecek.

Çünkü bu maddeleri yorumlamak iktidarın ve yargısının işi. Evet hepsi var bu haberde, 5 değil hatta 10 koşul bile var, diyebilecek.

Yasada ayrıntı yok..

Ülkenin güvenliği, endişe ve korku, barışı bozmak, sağılığa aykırılık bunlar nesnel saptanabilecek konular değil. Yaptım oldu.. Her şey bunların kapsamı, alanı içine sokulur.

***

Bugün en büyük dezenformasyon kaynağı, iktidarın medyası... Gazetesiyle tv’leriyle..

Yalanın bini bir para.. Ama yasaca bir karşılığı yok onlara!

Sanki iktidar, kendi medyasının bu yalanlarından bıkmış, onları engellemek ve cezalandırmak için bu yasayı çıkardı, dersiniz!

***

Bir deyim vardır ya, teşbihte hata olmaz: “Taşları bağladılar, köpekleri saldılar”...

Bakalım neler olacak, bakın neler olacak neler.