Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

13 Haziran 2023 Salı

Bilim için bir öneri: 1200 bilimci ile beyin fırtınası

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Bilim için bir öneri: 1200 bilimci ile beyin fırtınası

12 Haziran 2023 Pazartesi


Dünkü yazımda, Stanford gibi Nobel ödülleriyle de ünlü ve ABD’nin ilk 10 üniversitesi arasında sayılan bir üniversitede araştırmacıların, 7 milyon bilim insanının çeşitli kıstaslardan başarımlarını inceleyerek bilime katkısı en çok 200 bin bilim insanının listesini yayımladığını açıklamıştım.

Bu sıralamada Türkiye’den de 1202 bilim insanının adı vardı ve 200 bin içindeki payımız yüzde 0.6 idi.

Çok az şüphesiz. HBT’nin son sayısında yayımlanan bu araştırmanın yazarı Prof. Dr. Ata Utku Akçıl bir mektup gönderdi ve bir öneride bulundu.

Özetleyerek veriyorum, sadece iktidarın değil, muhalefetin de dikkatine sunarak:

***

Orhan Bey,

Bildiğiniz üzere boyutu ve etkisi ne olursa olsun ülkemizde her felaket ve kaza olduğunda bilimsel görüşlere başvurulması işin doğası gereği zorunluluk oluyor. Bu bilimsel değerlendirmeler hemen her medya yayın organlarında halka sunuluyor ama bunlardan bir strateji geliştirmek ve ülkemiz adına olası her tür senaryo ile geleceğe hazırlıklı olma konusunda sınıfta kalıyoruz. Kısaca her kötü olay olup bitince, yüzlerce binlerce kayıp verdiğimizde akıllara en sonda “bilim” geliyor. Bu tip olaylarda bilimsel görüşlerin öncelenmemesi nedeniyle gereken önlemler alınamıyor. Bilimsel konulardaki hassasiyetinizi bildiğim için ilgililere duyurabilmeniz amacıyla farklı ve yeni bir önerim olacak, bu önerimin siyasetten uzak ve sadece ülkedeki “bilim politikamızın” daha ileri gidebilmesi amacıyla karar vericilere de ulaşmasını arzu etmekteyim.

 Dünyanın en etkili bilim insanlarının sıralandığı ve sizin de bahsettiğiniz gibi, HBT’de yayımlanan listede Türkiye’den toplam 1200 bilim insanı yer aldı.

TETİKLEYİCİ ETKİ YAPAR

Özetle eğer ülkemiz bilim adına ciddi bir farkındalık yaratacaksa ve “bilimsel bazlı” konularda rekabetle ön alacaksa bunları dünyada kendini kanıtlamış Stanford Üniversitesi’nin listesinde temel alınan araştırma kategorilerine göre, Türkiye’de ilk sıralarda yer alanlarla başlayarak yapabilir.

Cumhuriyetimizin 100. yılında, alanında dünyadaki öncü araştırmaları dikkate alınan bilim insanlarıyla beyin fırtınası toplantıları yapmak, doğal olarak tetikleyici etki yaratacaktır.

Bu toplantılarda ülkemize özel konular (deprem, erozyon, maden kazaları, kontrolsüz yapılaşma, bağımsız dış denetlemeler, teknoloji yarışı, kritik hammaddeler, malzeme, yapay zekâ, uzay-savunma, eğitim, yoksulluk, göç) başta olmak üzere birçok küresel rekabete yönelik konular somut hedefler ve stratejik yol haritaları konularak dikkate alınabilir. Başka bir konuda bu geçen 100 yılda bilim adına neler yapabildik? Neler eksik kaldı? diye yeni yepyeni bir envanter (döküm) çalışması bu hedefli toplantılarla ortaya konulabilir.

Bunlar sadece ilk bakıştaki öneriler ama eminim gerek yöneticilerimiz gerekse bilim adına ciddi stratejiler üretebilecek potansiyeldeki paydaşlar bunları daha derinden, lider bilim insanlarıyla tartışabilecek platformları oluşturacaklardır.

BİR SIFIRDAN BÜYÜK

Ülkemizin öncelikleri ve rekabet seviyeleri de dikkate alındığında bu sürecin uzun, zahmetli ve emek yoğun çalışmalarla olacağı şüphesizdir. Ama bir, sıfırdan büyüktür! Görüldüğü üzere şapkamızı ortaya koyup düşünmemiz gerekenleri konunun esas aktörleri olan bilim insanlarımızla acilen buluşup tartışmamız ülke menfaatlerimiz açısından önemli olacaktır.

Gelişmiş ülkelerde olduğu şekliyle, günlük hayatımızda bilimsel bakış açılarının ve çözüm önerilerinin her şey bittikten yani sona geldiğimizde değil, zorunlu ve hayati ihtiyaçlar duyulmadan kısaca sorunlarla karşılaşmadan en başlarda dikkate alınması temennilerimle saygılarımı sunarım.

İyi çalışmalar,

Prof. Dr. Ata Akçıl 

ataakcil1@gmail.com

Sayımız 1202; Payımız yüzde 0.6

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Sayımız 1202; Payımız yüzde 0.6

11 Haziran 2023 Pazar


Bu nedir diyeceksiniz... Dünyada en etkili 200 bin bilim insanı içinde yer alan bilim insanı sayımız ve toplamdaki payımız. Çok geniş bir araştırmayı sunuyor bu haftaki Herkese Bilim Teknoloji dergisi, Prof. Dr. Ata Utku Akçıl’ın emeğine saygıyla.

Çok kapsamlı, tüm dünyadaki bilim insanlarının başarılarını belirli kriterlere göre araştıran, dünyanın sayılı üniversitelerinden Stanford araştırmacıları 3 yıldır dünyanın en etkili bilim insanlarını sıralayan listeler hazırlıyor ve yayımlıyor.

Tam 7 milyon bilim insanı gözden geçiriliyor.

Tabii araştırmacılar “bilim insanı” kimliği ile araştırma yapan, patent alan, etkili dergilerde makalelerini yayımlayanları dikkate alıyor. Akademik titri olup da dişe dokunur bir şey yapmayanların bu listelerde esamesi bile okunmuyor.

Üniversitenin son listesinde dikkate alınan “nitelikli yayın sayısı, yayınların yer aldığı derginin etkisi, patent sayısı, yapılan atıf sayısı, h-indeks, hm-indeks, makale sayısı, atıf alan makale sayısı ve yayımlandığı derginin etkisi gibi uluslararası ölçütler” kullanılıyor.

Bilim insanlarının “yıllık etki” kategorisinde incelenmeleri sonucu 200 bin kişi değerlendirildi veya öne çıktı.

200 BİN ARASINDA 1202

Bu bilim insanları; dünya biliminin önde gelenleri, bilime en çok katkıda bulunanlar.

200 bin kişilik listede, 1202 bilim insanımız yer alıyor. Yani toplamın yüzde 0.6’sı kadar.

Bir de “kariyer boyu etki” kategorisi oluşturulmuş.

195 bin bilim insanı değerlendirilmiş. Bu listeye daha az bilim insanımız girebilmiş: 897.

Bu araştırma, “22 bilimsel alan ve 176 alt alana ayrılmış, en az 5 makalesi olan tüm bilim insanları için alana ve alt alana özgü yüzdelikleri” gözeten veri tabanından elde ediliyor.

ÇOK EKSİĞİMİZ VAR

Dergide çeşitli başlıklar altında sıralanan listelere baktığımızda büyük eksikliklerimizi de görüyoruz. Ülkede önemli bilim disiplinlerinde çok az sayıda araştırmacımızın olduğunu, bazı bilim araştırma sektörlerinde hiç olmadığımızı, pek çok alanda zayıf kaldığımızı vb. fark ediyoruz.

Yani bazı kişilerimiz ve öbeklerimiz var.

Ata Utku Akçıl diyor ki: Yeteneklerimizin geliştirilmesi ve 200 bin kişilik listede “yüzde 1 ve üzeri oranın yakalanması hedeflenmelidir. Bu ise ancak ‘BİLİM’ için yapılacak yatırımlar ve ‘BİLİM’e güven” ile mümkün olacak. Unutulmamalı ki “Her felaket filmi, bilim insanlarına kulak asılmamasıyla başlar ve bu filmin sonu da en acı şekilde tüm canlıları etkiler”.

Önce üniversitelerimize layık rektörler atayarak ve özerkliklerini hızla artırarak işe başlayabiliriz. Boğaziçi Üniversitesi’de yaşananlar bilime teşvik değil bilimi baltalamak. Mezarını kazıyoruz! İktidar, bu işten hızla vazgeçmeli, kendisi için değil Türkiye ve gelecek için kararlar almalı. Yoksa beş yıl daha kaçan kaçana olacak.

İLK 10 KİŞİLİK LİSTE

200 bin içindeki sıralarıyla ilk 10 bilimcimiz şunlar: Dumitru Baleanu (496); İlhami Gu¨lçin (677); İsmail Çakmak (734); Mustafa Tu¨rkyılmazoğlu (812); Ahmet Sarı (1321); Metin Sitti (1345); Celal Şengör (2388); Ömer Civalek (2472); Ertuğrul Başar (2522); Fadi Al-Turjman (2609)

Bu bilimcilerimizin tam listesi dergide. Mesela çok tanınmış Celal Şengör’ü ele alırsak dünyada tüm listede 2388. sırada ama kendi uzmanlık alanında (jeokimya ve jeofizik olarak geçiyor) dünyada 34., Türkiye’de tüm disiplinler genel sıralamasında 7.

Bazı önde gelen bilim insanlarımızın Anadolu üniversitelerinde yayıldığını görüyoruz. Mesela Mustafa Tüzen, çevre bilimci, Tokat’tan, Türkiye tüm disiplinlerde 22. sırada. Cengiz Kaya, Harran’dan, bitki biyolojisi yine Türkiye’de tüm disiplinlerde 56. sırada.

Yazılacak çok şey var, en iyisi bir HBT alın, dergi satan bayilerde ve zincir marketlerde.

Şu adresten de HBT’nin PDF versiyonunu ve başka sayılarını indirebilirsiniz ve hatta akademik e-kitaplara da bakabilirsiniz: https://abonelik.herkesebilimteknoloji.com/

12 Haziran 2023 Pazartesi

Beklenen cinayet ‘Kırmızı Çarşamba!’ ve Kemal Bey’in yapmadığı şey!

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Beklenen cinayet ‘Kırmızı Çarşamba!’ ve Kemal Bey’in yapmadığı şey!

08 Haziran 2023 Perşembe


Tabii ki Erdoğan’dan bahsediyoruz. Doları güçlerinin yettiği kadar tuttular, yeni hükümet ve Mehmet Şimşek ile birlikte zincirlerini kopardı ve dörtnala koşmaya başladı. Artık, doları tutacak dolarları da kalmadı diyebilirsiniz veya tutmaya gerek kalmadı. Millete atılan ve milletin çoğunluğunun da adeta bilerek yediği veya tamamen yalanlarla kandırıldığı seçim süreci sonunda, kestirildiği gibi pahalılık aldı başını gidiyor.

İktidar bilerek ve isteyerek ekonomiyi bu noktaya getirdi. Çünkü daha iki yıl önceden yapabilecekleri bir şey olmadığını gördüler.

Doları tutmak için yüz milyonlarca dolar satmaya başladılar.

Ekonominin dolar üretmezken, tam tersine dolar yiyen bir ekonomi yaratmışken, işin sonunda dolar satarak doların / Avro’nun artışını durdurabilecekleri gibi bir sanal dünya yarattılar.

MÜMKÜN DEĞİLDİ!

Bu ancak şöyle mümkün olabilirdi: Bir kaynaktan sonsuz bir döviz akışınız olacak ülkeye.

Veya oturup kazanamadığınız doları kendi merkez bankası matbaalarınızda basacaksınız.

Böyle bir “saadet zinciri” yok.

Evet, 21 yıldır biriktirilen ve varlığından bahsedilen, kim bilir hangi emin kişiler, ortamlar, kardeş yabancı bankalarda depo edilen on milyarlarca doların ülkeye topluca geri getirilmesi de olabilirdi.

Ama öyle bir şey olabilir miydi, iflas ekonomisinin cezasını tabii ki halk çekecekti. Ve buradan da yeni paralar kazanılacaktı.

5 yıl daha soyguna devam.

Dış borçla dönen ekonomi bir yerden kopar. Seçim sonucuna iyi denk getirdiler valla: Bingo! Aslında bu dolar cinayetinin işleneceğini herkes biliyordu, “Kırmızı Pazartesi” değil ama “Kırmızı Çarşamba”ya denk geldi.

YETER YAHU!

Hayatım bu ekonominin çöküş döngüsü veya sarmalı içinde yaşamakla geçti. Yeter yahu! Ve ülkede ciddi bir planlama ile orta ve uzun vadede ülkeyi bu periyodik çöküş ekonomisinden kurtaracak bir Allah’ın kulu veya partisi olmadı.

Söyleyeyim olacağı yok, olmayacak... Hele bugünden sonra kimse böyle bir hayal kurmasın.

Bu ekonomik hayali bir kenara bırakın, ülkenin üzerine çöken ceberut anlayış, insan hak ve özgürlükleri, adaleti, hak ve hukuku, demokrasi, yargıyı, eşitliği, sevgisi, işte ne varsa hepsini de silip süpürdü.

Erdoğan cumhurbaşkanı ya, tabii ki “Halkım, hata yaptık” demeyecek, büyük ekonomistliğine toz kondurmayacak.

Yine en büyük ekonomist olarak ülkeyi sözde bu açmazdan kurtarma umuduyla, daha kısa bir zaman önce hakkında olmadık şeyler söylediği Mehmet Şimşek’i ekonominin başına getirecek. Başka ne yapsın!

Halka en büyük kötülükleri yapacak bir isim, nasılsa, “Ey halkım ben değil o yapıyor tüm bunları” diyebilir...

KILIÇDAROĞLU’NUN YAPMADIĞI

CHP üzerine yazıyorum ya: CHP başkanı ve muhalefetin ortak cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu seçimi kaybettikten sonra hemen ertesi günü halkın karşısına çıkıp hesap ve her türlü soruya içtenlikle hiçbir şey saklamadan yanıt vermeliydi. Sohbet ettiğimiz arkadaşlar özellikle buna işaret ediyorlar. Hak veriyorum.

Kılıçdaroğlu bunu yapmadı.

Şüphesiz bir hesap verme olacaktı. İstifası da sorulacaktı şüphesiz ki... Orada tüm eleştirileri dikkate alacağını ve görevinin sağlıklı bir şekilde CHP’yi kurultaya götürmek ve yeni kadrolar ile yeni lider adaylarının demokratik bir yarış içinde seçimi için ortamı hazırlamak olduğunu belirtmeliydi.

Halkla bütünleşmek bunu gerektiriyordu ama seçmenin derin hayal kırıklığından doğan şiddeti şimdi CHP’ye ve kendisine yönelik yıkıcılığa dönüştü. Bu hata neden ve nasıl yapıldı bilmiyorum. Akla, önceki seçimde “adam kazandı” hikâyesinin tekrarı geliyor.

Salı yazımda Özgür Özel’in Kemal Bey’in istifasını isteyenlerin altını kazıyın altından AKP çıkar sözünü eleştirmiştim. Özgür Bey, gerçekten AKP’li olan somut bazıları için bunu söylemiş. Düzeltirim.

Gerçekten de olay CHP yıkıcılığına dönüşüyor. Samimiyet, özür, halkı tatmin edecek eylemlerle partiyi bu açmazdan kurtarmaları gerekir. Manipülasyonlardan arınmış demokratik bir kurultay yolculuğu şart.

Önce kendi gücünü inşa etmezsen, yedek güçler zafer getirmez: Yeni bir strateji ve yeni bir bakışla başlamak - 2

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Önce kendi gücünü inşa etmezsen, yedek güçler zafer getirmez: Yeni bir strateji ve yeni bir bakışla başlamak - 2

06 Haziran 2023 Salı


Seçim sonuçlarını geriye doğru değerlendirmede, önemli bir saptama yapmalı: Kılıçdaroğlu ve ekibinin adeta önkabul ile işe koyulduğu nokta, biz CHP olarak bu kadarız, örgüt gücümüz de bu kadar... İttifak kurarak iktidara gelebiliriz.

İkinci önerme her durumda doğrudur, dünkü yazımda da belirtmiştim ama kendi gücü ile ilgili saptamayı mutlak bir gerçek veri olarak kabul ederek işe koyulmak yanlıştır.

Çünkü ittifakın başarısı veya başarıya ulaşmak, kendi gücünle orantılıdır. İttifakın motoru ne kadar güçlüyse sürükleyiciliği ve hedefe ulaşması da o kadar mümkün olur.

Seçim sonuçlarına bakıyoruz:

Motor zayıf kaldı. CHP yüzde 25.4 oy aldı. Bazı anketler CHP ile AKP’yi yakınlaştırmışlardı! Hepsi çöpe! Bu yakınlaşmaya hiç inanmadım.

CHP yüzde 27’nin üzerinde, en iyisi yüzde 30 oy alsaydı bugün Meclis’te bile başka bir fotoğraf görecektik.

Temel sorun burada

Millet İttifakı’nı kurmak için harcanan en değerli yılların bir kısmı veya en azından o kadarı bile CHP’nin halk içinde örgütlenmesine, güçlendirilmesine harcansaydı CHP oyunu yükseltir miydi veya aynı mı kalırdı, bilmiyoruz, harcandı hedeflendi de başarılamadı mı bilmiyoruz.

Bu bir hedef, öncelik, planlama ve enerji sorunudur.

AKP’nin üye sayısının onda birine bile ulaşamıyor CHP. AKP ise geçen yıl üye hedefi koymuştu.

AKP’nin mahalle örgütlenmelerine verdiği önemi dünya âlem biliyor. Bu neredeyse güçlü bir çekirdek örgütlenmesi. Hücre örgütlenmeleri gibi!

Yani, CHP kendi özgüçlerini ciddi inşa ederek bir gelişme büyüme stratejisini her zaman ilk planda tutmalı.

Örgütü diri tutma konusu

Bunu yaparken CHP tabanında çalışanlarına değer, fırsat ve yükselme vermeli. Yani merkezi yönetim, her şeyi merkezden alacağı kararlarla, atama seçme vb. ile partiyi diri tutabileceğini düşünüyorsa yanılıyor. Motivasyon birinci derecede önemli.

Bence tüm milletvekili seçimleri kararlarını, parti liderine bırakmak doğru mudur? Kurulların ve farklı seslerin görüşleri ve önerileriyle, CHP’deki bütünlüğü sağlamak, bugüne kadar CHP içinde pek de dikkat edilen bir konu olmadı.

Başka bir nokta daha var:

Kılıçdaroğlu ve ekibinin ana hedefi seçmenin büyük kitlesine sahip AKP oldu. Bir kitle partisi için doğru gibi gözükebilir. Başka nereden oy alacağız, sesi yükselecektir.

Fakat bu seçmen kitlesine sürekli olarak “şirin” görüntü veren, sağa eğilimli politikalar eleştirisi ciddi şekilde CHP içinde tartışılmalı.

Buraya kadar yazının ana fikri: Kendi öz güçlerini inşa edemezsen kazanamaz ve sürükleyici olamazsın. Taviz verirsin, kendi güçlerinden kaybedersin. Sonuçta milletvekili sayısı azalmıştır CHP’nin. Oyunu da artıramıyor. Meclis’te düşülen azınlık, ikinci turun da kaderini belirlemişti.

35.4 oyu görünce ikinci tur için fikrimi soranlara, ilk turda yanlış çıktık, izleyelim oylarımızı kullanalım herkese kullandıralım, bakalım sonuçlara, yanıtı verdim. Ama umudum açıkçası yoktu.

3 not daha

  1. Herkese yapılan ekonomik vaatlerin yanı sıra, özellikle hedef alınan belirli kesimlere ağırlıkla emekçilere yönelinmesi, az ve öz bir program daha etkili olabilir. Vaatleri tekrarlama sayısı önemli. Bunlar toplumsal psikoloji yönleri.
  2. Rakip iktidarın yemeye başladığı haltlara karşı, ilk turda tamamen hazırlıksız yakalandı. Kampanyada esneklik ve refleks eksikliği, rakibe üstünlük verdi.
  3. Seçmen çok kızgın. Özgür Özel, “Kılıçdaroğlu’nun istifasını isteyenlerin altını kazıyın AKP çıkar” demiş. İnsaf ki insaf! CHP’de yenilgiden sonra geniş bir kadro değişimi istenmesi çok doğal. Parti üyeleri arasında bir referandum yapılıp sorulmaz tabii ki. Değişim partinin demokratik süreçleri içinde ele alınmalı şüphesiz. Bu değişime yanıt verilmezse tepki çok daha büyük olur. Ne olacak o zaman?