Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

17 Aralık 2022 Cumartesi

İmamoğlu Kararı: Ülke sırat köprüsünden geçmeye sürüldü

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Ülke sırat köprüsünden geçmeye sürüldü

15 Aralık 2022 Perşembe


Emir komuta zincirinin bulunduğu yerde vicdan da askıdadır; hukuk tabii ki. Gözü kara bir siyasetin güttüğü önemli bir dava olduğu için iki gün bu konuyu yazdım; adliyedeki aklı başında yargıçların karar ne olabilir düşüncelerinden çıkan sonuç, bir yargıcın kör gözüm parmağına, İmamoğlu’nu siyasi haklarından yoksun kılacak bir karar vermeye vicdanının elvermeyeceği yönündeydi.

Demek ki böyle bir şey yokmuş.

Yargıçlığın sıradanlığı üzerine kim bilir neler yazılır burada.

Hukukun lafıgüzaftan ibaret olduğu konusunda da romanlar döşenebilir.

HSK denen Cumhurbaşkanlığı kuruluşunun, İmamoğlu’nun önceki yargıcını gözü kara bir şekilde görevden aldıktan sonra, yerine 11 Eylül tarihli kararnamesiyle, teamüllere aykırı bir şekilde bu kişiyi 11. Asliye ceza hâkimi iken 7. Asliye Ceza Hâkimliğine atıyor.

Teamüllere göre, o sırada adliyeye 30 kadar yeni yargıç atanmıştı ve bunlardan birini atamalıydı.

Hayır HSK Cumhurbaşkanlığı kurumu seçmece davrandı. İktidar için olabilecek herhalde en iyisini seçti.

Konuştuğum hâkimler vicdan aradı, ama karar gösterdi ki boşuna, böyle bir şey yoktu.

Olmayan seçildi. Operasyonun bir parçası olarak..

ÇOK KIZGIN BİR İFADE

Berlin’de Kılıçdaroğlu’nun buradaki ilişkilerini izlemek için bir grup gazeteci de yani bizler heyecanlı zamanlar yaşadık.

CHP lideri programını iptal etti ve geri döndü.

Tabii herkes sorguladı, buna değinmeliyim. Mahkemenin böyle bir karar verme olasılığı varken Kemal Bey niye Berlin programını ertelemedi?

Şüphesiz hemen geri dönme seçeneği de düşünüldü. Bu da siyaset sahnesinin bir parçasıdır.

Kemal Bey’in uçağa binmek için otelden ayrılırken bu kadar kızgın ve hiddet içinde yüz ifadesini ilk kez görüyordum.

Oysa gezinin ilk randevusu olarak, Berlin Teknik Üniversitesi’nde sürücüsüz otomobil ve trafik için, Almanya otomobil sanayini Çin ve ABD karşısında yeniden rekabetçi kılmak ve öne geçirmek için bir Türk kökenli bilim insanı Şahin Albayrak’ın laboratuvarında başlatılan programı dinlemiştik.

ŞİMDİ NE OLACAK?

Türkiye çok zor bir dönemece girdi. Ne olursa olsun iktidarda kalacağım siyasi anlayışının egemenliği altında geçecek bir süreç.

Seçim yasası bunun için değiştirildi.

Bunun için tüm kıdemli hâkimler il ve ilçe seçim kurullarından elendi.

AKP dönemi hâkimleriyle dolu bir sürece girdik.

Seçimlere ilişkin tüm itirazları reddeden bir kapı duvarla karşılaşmaya hazır olsun muhalefet.

Ülkede hukuk, yargı ve demokrasinin kırıntısını arayacaklar.

Bu nedenle tüm operasyonları için vitrinde varmış gibi duran bir hukuk kurdular.

Bir Cumhurbaşkanlığı Hukuk Sistemi ucubesi yarattılar. Tam da tüm bu operasyonlar için.

BİR SIRAT KÖPRÜSÜ

Her şey iktidarda kalmak ve bu ülkeyi sıkılmış limon haline getirmek için.

Şunu söyleyeyim: Çok zor bir sürece girdi ülke ve siyaset.

Her şeyin mümkün olabileceği.

Ucu açık...

Her şey iktidar içinse, her şey olmaya açık...

Sordum: Mülkiye müfettişlerini görevlendirir, İmamoğlu’nu görevden aldırır, yerine kayyum veya o ucube kişiyi atar mı? Hukuken yapamaz. Çünkü İBB’de hukuken süren, Yalova’daki rüşvet soruşturması gibi bir dava yok.

Ama bu ülkede hukuk mu var ki bunu yapamasın.

İstinaf ve Yargıtay süreçlerini bekleseler, bunu bile bir ay içinde tamamlarlar... Fakat bunun siyasi sonuçları ağır olacak. İktidar hızla meşruluğunu kaybedecek bir çizgiye mi geçiyor?

Bu ülke sanki ya bitecek ya ayağa kalkacak noktasında öyle duruyor... 

Yargı adalet ve vicdan sınavında: Beraat mi mahkûmiyet mi...

obursali@cumhuriyet.com.trSon Yazısı / Tüm Yazıları

Yargı adalet ve vicdan sınavında: Beraat mi mahkûmiyet mi...

13 Aralık 2022 Salı


Savcılıklar, özellikle siyasi davalarda, siyasi iktidarın arzuladığı rol çerçevesinde hareket eder. İmamoğlu hakkında açılan dava bunun tipik örneğidir. Savcıların bu tür siyasi iddianameleri ve tavırları konusunda bir araştırma yapılmış mıdır bilmiyorum. Nesnel bir iddianame hazırlayan savcı şüphesiz ki vardır, olabilir. Mesela yasanın kendisine emrettiği, sanığın lehine delilleri de toplama görevini yerine getiren kimse var mı?

Tam da İmamoğlu davası için o kadar çok görev düşer ki bir savcıya!

Ama hayır! İmamoğlu davası bu açıdan bir savcılık için ne yapmaması gerekenler konusunda örneklerle doludur. Neler yapmadığı konusunda bir liste hazırlanabilir.

Savcılık makamı tartışmalıdır hep...

YOK HÜKMÜNDE BİR İDDİANAME

Ama esas olan şüphesiz ki mahkemedir. Savcılığın iddianamesini reddedebilir. İleri sürülen iddiaları hukuki zeminden yoksun veya eksik görebilir ve kabul etmeyebilir.

Ama bu siyasetten oldukça arındırılmış, yargının salt vicdanı ve kanun kitabı ve sosyal vicdanla baş başa kalabilen normal yargı-hukuk düzeni için geçerlidir.

Mahkemelerin geri çevirdiği iddianameler şüphesiz ki var ama siyasi ve siyaset kokan davalarda var mı, kaç tane var?

İmamoğlu davası için böyle bir iddianameyi ne savcılık hazırlayabilmeli ne de bir mahkeme kabul edebilmeliydi.

AMA DURUM ÖYLE DEĞİL

Yoksa, yargı üzerinde Hâkimler Savcılar Kurulu gibi, tamamen otoriter bir insanın atamalarıyla kendine bağlı olarak oluşturulmuş, neden böyle oluşturulduğu çok net olan hukuki- yargısal durum ortadayken hem savcılar hem de mahkemeler kendilerinden ne istendiğini az çok bilirler.

Yoksa siyasi HSK’nin görevden alma, mahkemeyi -hatta savcılığı dağıtma, başka yerlere atama, siciline not düşme, hak ettiği göreve veya mahkemeye atamama ve süründürme gibi bin bir çeşit yaptırımı devreye giriyor. Çok örneklerini yaşadık.

Tüm bunlar yargı mensuplarının tepelerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanır durur.

NE KARAR BEKLENİR?

Yarın Ekrem İmamoğlu hakkında büyük olasılıkla bir karar verilecek.

Kararı nelerin etkileyebileceğini yazdım.. Fakat ülkemizde yargıçlar var. Oluşturdukları yargıç kişiliklerine saygılı, tamamen siyasetin istekleri doğrultusunda hareket etmeyi kabul edemeyecek yargıçlar olmasa Türkiye hiç çekilmez olur, yargının aslında siyasi giyotin mahkemeleri olarak davrandığının peşinen kabul gördüğü ve bu tartışmaların bile yapılmasını gereksiz kılan bir ülke olurdu.

Evet, HSK önce yargıcı alıp geldiği yere Samsun’a geri gönderdi ve bir gözdağı verdi.

Bu yeni yargılama heyetini de yüksek töhmet altında bıraktı.

Bir HSK gelişmiş hiçbir ülkede bunu yapmaz, yapamaz, hem kendini hem de mahkemeyi-yargıcı bu kararıyla köşeye sıkıştıramaz. Demek ki çoktan kendini “lağvetti”!

Yazık bu ülkeye ve yargı sistemine...

BU DOSYADAN KARAR ÇIKMAZ

Dünkü yazımda demiştim ki, bu davanın, hem yargının adaletle, yasalarla, anayasa ile, yargıç vicdanı ile imtihanı, hem de gerçeklerle imtihanı olacağı kesin.

Var olan koşullarda ne karar çıkar kestirmek zor gerçi, ama bizzat yargı çevrelerinden edindiğim izlenimlere göre, beraat kararı zor; ama en zor karar ve artık tüm yargı sistemini yok saydıracak ve tüm milletin vicdanını ayağa kaldıracak, İmamoğlu’na iki yıldan fazla ceza vererek görevden alınmasını sağlayacak ve ceza süresince kamu haklarından yoksun bırakacak karardır.

Bunu hiçbir vicdan kabul etmeyecektir.

Dün demiştim ki millet 800 bin oy farkla İmamoğlu’nu seçerek Ankara’nın ve YSK’nin başkanlık seçimlerini tekrar ettiren kararını sandıkta çöpe attı.

Şimdi iktidar millet iradesini çiğneyerek bedeli ülkeye çok daha yüksek olacak bir karar beklentisi içine girdi.

Hiç sanmıyorum, bu dosya içeriği ile bu isteğini gerçekleştirecek bir karar çıkmayacaktır.

Ekrem İmamoğlu davası var: Karar ne olur?

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Ekrem İmamoğlu davası var: Karar ne olur?

12 Aralık 2022 Pazartesi


Çarşamba günü Ekrem İmamoğlu hakkında açılan dava var, belki de karar günü olacak veya bir süre daha ötelenecek, bilmiyoruz.

Ama bu davanın hem yargının adaletle, yasalarla, anayasa ile, yargıç vicdanı ile imtihanı hem de gerçeklerle imtihanı olacağı kesin.

İmamoğlu’nun üç yıl önceki ilk seçimde belediye başkanlığı engellenmeye çalışıldı. Seçilmesi yok sayıldı. Yüksek Seçim Kurulu’nun bir ucube kararıyla seçimlerin tekrarında, bu kez 800 bini aşkın bir oy ile koltuğuna oturdu. Tekrar seçim çok iyi oldu milletin vicdanı konuştu ve YSK kararını kaldırıp çöpe attı!

Yani arkasında büyük bir milli irade var!

VAY HAKARET ETTİN!

İktidarın gözü hep İstanbul’un yağmasında, rantında, belediye bütçesinde olduğu için, İmamoğlu iktidarın gözünde hep bir mertek. Nasıl olur da onu iş yapamaz hale getiririz, hatta koltuğundan uzaklaştırırız..

İşte bu ikinci niyet, vay YSK’ye hakaret ettin faslında, yargı açısından fecaat sayılabilecek bir savcılık yorumuyla, dışa vuruldu. Bu mahkeme safhasında yargıç değişimlerinde yaşananlar, başlı başına büyük olay. Vicdanını dinleyen yargıç, derhal değiştirilip Samsun’a atanıyor. Kim tarafından? Tabii iktidarın tercihleriyle oluşturulmuş, yargıçların patronu konumundaki HSK (Hâkimler Savcılar Kurulu) tarafından. Bu kararı verirken hiç mi vicdanlarına bakmadılar?

Bilinenlerin tekrarı gereksiz, bunlar anımsatma faslı.

Bir noktaya dikkat çekmek istiyorum.

YSK ÜYELERİNDEN SIFIR ŞİKÂYET!

İmamoğlu, açıkça ve tanıklarca da S. Soylu’ya hitaben, ilk seçimin iptalini “ahmakça” olarak nitelemesine rağmen savcılık vay Yüksek Seçim Kurulu’na hakaret ettin diyerek dava açma yoluna gitti.

Ki millet de ikinci seçimde oy farkını 25 binlerden 800 bin üstüne yükselterek siyasetin dayatmasıyla verilen iptal kararının ahmakça olduğunu zaten sandıkta tescillemişti!

Savcı, YSK üyelerinin onur, şeref ve saygınlığı rencide edildiğini söylüyor ve “Kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı alenen zincirleme hakaret” etmekten ceza davası açıyor.

Fakat iddianamede YSK üyelerine mağdur sıfatıyla yer verilmesine rağmen, hiçbir YSK üyesi, hakkı olduğu halde duruşmalara katılmadı, hiçbiri şikâyetçi olmadı! 

İDDİA SON DERECE ZAYIF

Yargı ve hukuk çevrelerine sordum, dosyayı okudum, bu normal mi, niye katılmadılar duruşmaya?

Duruşmaya katılmadıkları gibi iddianamede hiçbirinin bir ifadesi yok, “Evet hakarete uğradım, şeref ve haysiyetim zedelendi, davacıyım” diyen yok. Savcılık iddiasına katılan ve “ahmak” sözcüğünü üzerine alınan yok YSK üyeleri arasında. Çünkü hepsi biliyor ki İmamoğlu YSK kararına değil, siyasetin kararına ve dolayısıyla Soylu’ya hitaben bunu söylüyor.

Bu bile savcılık iddiasının son derece zayıflığını gösterir diyor yargı ve hukuk çevreleri. 

Başka türlü değerlendirmek mümkün mü?

İKİ AHMAK LAFI

Soylu, İmamoğlu’nun Türkiye’yi Avrupa’ya şikâyet ettiğini belirterek “ahmak” diyor. 

Bir gazeteci Soylu’nun bu sözlerini aktararak ne düşünüyorsunuz diye soruyor.

İmamoğlu da seçimlerin siyaseten iptal edildiği görüşünden hareketle, ahmakça olduğunu söylüyor.

Açıklamasında ne YSK ne de kararı veren yargıçlardan bahis var.

Nitekim, İmamoğlu da bu söz Soylu’ya söylenmiştir diyor. 

Soruyu soran ve mahkemede dinlenen tanık gazeteci de İmamoğlu’nun, ahmak sözünü, bu sözü ilk kullanan Soylu’yu hedef alarak söylediğini, kamuoyuna da bu şekilde aktardıklarını anlatıyor.

Daha ne olsun?

Ne dedik? Bu dava hukuktan çok siyasi bir davadır. Yargının namusu, vicdanı, terazisinin doğruluğu söz konusudur.

Yarın sürdüreceğim...

İthal mala evet ama ‘ithal fikre’ hayır! Ne acaip durum!

 obursali@cumhuriyet.com.tr

İthal mala evet ama ‘ithal fikre’ hayır! Ne acaip durum!

11 Aralık 2022 Pazar


İki seferdir karşılaşıyorduk ve selamlaşıyorduk Bahariye Caddesi’nde. Sakalı var, çantasında tahta kaşıklar kepçeler bilumum ahşap mutfak araçları, satacak günlük nafakasını çıkartacak. Emeklilikte boş oturmaktansa.. Son karşılaşmamızda durdurdu beni “Hatırladım adını Orhan Bursalı’sın...” dedi. Ayaküstü sohbete koyulduk, anlatacak çok şeyi var. Kartal tarafında Saadet Partili.. Siyaseti izliyor, ekranda görüyorum seni dedi.

İki önemli noktayı belirtti. “6’lı masa kimi aday gösterirse arkasında hepimiz birleşeceğiz!”.. Kimi gösterirse! Bir sürü konuda fikir birliği içindeydik, Kılıçdaroğlu’nun İkinci Yüzyıl Çağrısı konuşmasını dinlemiş..

Tek bir itirazda bulundu: Keşke yabancı danışman olmasaydı!

Jeremy Rifkin’i kastediyordu.

Demek Saadet çevresinde bu konuşuluyor.

Hayır, AKP’de  bunu bir karşı propaganda vesilesi yapıyor.

Ne telefon kullanıyorsun göstersene dedim. Şüphesiz ithal!

Baktım dün cumhurbaşkanının günlü onlarca konuşmasından birinde veya birkaçında şöyle diyordu:

“İthal danışmanlarla yürümedik biz bu yollarda. Siz varsınız yeter. İthal danışmanlar falan filan nedir, geç o işleri. Gözümüz de kalbimiz de hep milletimize baktı..”

KULLANDIĞI MAL İTHAL AMA 

Cumhurbaşkanı en iyi ithal telefonu kullanıyor.

Türkiye yabancı ithal telefonlara ne kadar ödüyor?

2011 haberi: Türkiye cep telefonuna 10 yılda 21 milyar dolar para harcadı. 1994 yılından bu yana Türkiye yaklaşık 135 milyon adet cep telefonu ithal etti.

2020 Haberi: Türkiye geçen yıl cep telefonu ithalatına yaptığı 1.8 milyar doları da sayarsak son 5 yılda telefonlara 12 milyar 840 milyon dolar ödedi, 61.2 milyon cep telefonu ithal etti.

Cumhurbaşkanının bindiği lüks arabaların hepsi ithal.

Bize evlerini açsa, şöyle bir tespit yapsak, acaba ne kadar ithal mal vardır, merak ederim.

EŞİ EMİNE HANIM’IN ÇANTASI MARKA!

Şimdi haberi okuyalım. “Polonya’da Emine Erdoğan’a alışveriş esnasında onlarca korumanın eşlik etmesi ise dikkat çekti. Pazarda uzun süren pazarlıklar yapan Emine Erdoğan aralarında 20. yüzyıldan kalma bir porselen takımının da bulunduğu antika masa, sandalye gibi eşyalar için 147 bin lira ödedi.”

Kullandığımız bilgisayarlarımız da ithal.

Aslında televizyonlar da. Yerli üretimin ana malzemeleri dışarıdan geliyor.

Şarj aletleri.. Ara kablo ihtiyacım oldu. Baktım hepsi ithal, çoğu Çin malı. Bir tek ara- bağlantı, transfer kablosu vb. kablo yapılmıyor ülkemizde. Kaç milyar dolar ödüyoruz?

BU CARİ AÇIK NEDEN?

Türkiye’de cari açık neden 60-80 milyar dolarlara fırlıyor acaba?

Neden ülkemizde makineleri ithal ediyoruz durmadan?

Neden makineler için gerekli hammaddeleri, ara maddeleri, teknolojileri, yüksek teknolojileri hep ithal ediyoruz?

Neden bu sözde “yerli ve milli” irade, propagandası, 22 yıldır iktidarda ve ithal mal kullanıyor?

Çok ayıp, “yerli ve milli” olarak insan utanır!

İTHAL MALA EVET, İTHAL FİKRE HAYIR!

Evet, Kılıçdaroğlu dünyada sanayileşme vb. konularında dikkate alınan bir fikir adamı Jeremy Rifkin’i danışman yaptı diye konuşuluyor. Bir Saray soytarısı hatta “ne kadar para ödüyorsun söyle” diye bile yazdı. Yahu sen kullandığın ithal mallara ne kadar para ödüyorsun, bu ülkeye maliyetin ne, önce bunun hesabını ver.

Rifkin şunu dese, ki demeli bence: Yahu aptal mısınız, ülkenizde üretebileceğiniz tonla mal varken bunları ithal ediyorsunuz. Gelin neleri üretebileceğinizin programını yapalım..

Ki Rifkin ülkeye yatırım ilişkileri için bir maymuncuk aslında...

Ona ihtiyacımız mı var? Aslında özellikle saygınlığına ve kapı açıcılığına ihtiyaç var.

Bizde kafa şu: Yabancı fikirlere hayır, ama yabancı fikirlerin ürettiği her şeye evet. Dolar dileniriz, ama ithal ederiz!

Ne aptalca bir durum...