Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

31 Ağustos 2019 Cumartesi

Günde 238, yılda 87.000 kadın cinayeti


27 Ağustos 2019 Salı / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

Cinayetlerin bir günlük ömrü var diyerek iki yazıyla konuyu kapatmak yakışık almaz. Okurlardan eleştiriler gelince, bazıları dinsel söylem- aydınlanma eksikliği üzerinde durunca bir de dünyaya bakalım dedim. Açtım Almanya’yı ve dünyayı.. Oralarda neler oluyor?
2017 rakamları var. Başlık: “Üç günde bir kadın eski- yeni partnerleri tarafından öldürülüyor. 2017’de 147 kadın, erkek terörüne kurban gitmiş. Ayrıca günde bir erkek karısını, eşini veya sevgilisini boğmaya kalkışmış. Aynı yıl kadınlar 140.000 bin kez şiddetli saldırıya uğramış, tecavüz, bedeni yaralamalar, ısrarlı takipler, cinsel saldırılar, özgürlük kısma, suça ve fuhuşa zorlama... bu rakamlar kayda geçenler, arka planda resmiyete yansımayan binlerce benzer olay var. Şiddet genellikle evlerde oluyor ve hemen her düzeyde gruplarda görülüyor. Alkol, para sıkıntısı ve psikolojik sorunlar ağırlıklı nedenler.
Almanya’nın nüfusu da 80 milyon kadar. Dolayısıyla olayın içinde yabancılar da var, ama bu rakamların üçte ikisi Alman vatandaşlarına ait. Yılda 30 bin kadın 350 kadın evinde bakım görüyor. 35 milyon Avro harcanıyor. Yetmiyor, 35 milyon arttırılacak.
Alman yetkililer şaşkın: “Almanya gibi modern bir ülkede tasavvur edilemez büyük bir rakam..” Yeni ve ağırlaştırılmış cezalara rağmen..

2017: Dünyada günde 238 kadın

Avrupa’da kadınlara karşı şiddeti önlemeye yönelik kuruluş olan Avrupa’da Güvenlik ve İşbirliği  (OSZE) örgütünün Combating violence against women (kadınlara karşı şiddetle mücadele) raporuna göre, tüm dünyada 2012’de 43.600 kadın ve genç kız, eşleri, eski- sevgilileri, aile bireyleri tarafından öldürülmüş.
Aslında bu rakam dünyada bir savaşın sonuçlarını gösteriyor.
Yine de 100.000 nüfus başına Avrupa’da öldürülen kadın sayısı düşük: 0,4. Bu oran mesela Honduras’ta 15; Rusya, El Salvador ve Güney Afrika’da 6... buna göre bizim oranımız 100.000’de bir kadın cinayete kurban gidiyor. Rakamlar ne kadar sağlıklı bilmiyoruz, mesela bizdeki yaklaşık 400 kadın cinayeti, olay sırasında ölen kadınları mı kapsıyor, veya olaydan bir kaç gün sonra ölen kadınları da kapsıyor mu.. Gördüğüm kadar kadın cinayetleri olayları sağlam tutulmuyor.
Alman istatistiklerinden başka bir veri kaynağı daha var..
Buna göre, Almanya’da öldürülen kadın sayısı 210. Ona eşlik eden diğer ülkeler: Fransa 142, İngiltere 128, Romanya 138, İtalya 109.. Finlandiya’da 11, İsviçre’de 22...
Birleşmiş Milletler istatistiklerine göre 2017’de 87.000, günde 238 kadın bu bağlamda öldürülmüş.
Kadınlara yönelik bu cinayetler artık dünya literatüründe ayrı bir suç kategorisi olarak ele alınıyor ve “Femizid, Femicide” gibi bir kavramla tanınıyor. Bu kavramı da Güney Afrikalı aktivist Diana Russel 1976’da ortaya atmış.

“Ömür boyu nafaka”
Bu arada bazı erkek okurlardan biz de mağduruz, mesajları da geldi. Mesela bir okur, eski eşinin 17 yıldır kızını kendisine göstermediğini, görmek isterse icraya para yatırmak zorunda kaldığını, yatırsa bile göstenip göstermemek kadının keyfine kaldığını söyledi ve “yüzünü bile unuttuğum kadına hayat boyu nafaka ödeme”nin anlamını bana sordu! Evet çocuğunu kullananların sayısı az değil!
Adaletin, boşanma sonunda hemen her konuda düşmanlık ekmeyecek kararlar vermesi beklenir.
Ama ah.. sorun o kadar basit olsa...
Toplumda daha derin ve büyük bir kültürel değişim, kadının toplumsal rolünü ve karar verici konumunu çok daha baskın öne çıkartan değişim gerçeklemesi için çalışmalıyız..

26 Ağustos 2019 Pazartesi

Cinayetlerin bir günlük ömürleri.. Peki ne yapmalı?


26 Ağustos 2019 Pazartesi / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

Emine Bulut’un “yaşamak istiyorum” çağrısı ve cinayetin videosu ülkeyi ayağa kaldırdı. Cumhurbaşkanı bile açıklama yaptı. Medya ve sosyal medya haklı olarak yıkılıyor.
Fakat yine de beni rahatsız eden bir şeyler var.
Cinayet cinayettir.
Şüphesiz işlenip biçimi tüyleri diken diken edebilir, katilin hangi azman ve dizginlenemez vahşi duygulara sahip olduğunu görüp tepkimizi bir kaç misli arttırabiliriz.
Mesela “Vahşice..” lafı beni bunaltıyor. Bir kadının öldürülmesi sadece “vahşice” lafıyla manşetlere çıkıyor ve ülke çapında konuşuluyorsa, bunun gerisinde belki şu düşüncenin ipuçları sırıtıyor gibi, “öldüreceksen bile adam gibi, efendice öldür..”.
Nitekim yılda 400 kadar kadın cinayetinden büyük çoğunluğunu, gazetelerin üçüncü sayfalarında bir günlük ömür ile yolcu ettik.

Yardım mı, çekim mi önemli
Olayın bir de “seyirlik” yönü var ki, insanı derinden tırmalıyor.
Mesela olayın videoları.
Anne Fadime Bulut, cinayet işlenirken insanların yardım yapmak yerine cep telefonuyla kamera çekimi yapmalarına veryansın ediyor ve “çocuğum orada çırpınırken nasıl oluyor da yardım yapacaklarına çekim yapıyorlar, 10 yşındaki torunum ‘anneanne ben yardım çağırın diye bağırıyorum onlar çekim yapıyorlar’ diyor.”
Bu olay, intihar etmek için dama çıkan birine “atla atla” diye tezahürat yapmaya benzer.
Elinde cep telefonu ile hayatının videosunu çekme fırsatı yakaladım diyşe düşünen insan da, tercihini aslında cinayetin gerçekleşmesi yönünde kullanmış olmaktadır. Cinayet yarım kalsa, videosunun önemi son derece azalacaktır. Ama şimdi olayı tam saptamanın madalyası ile toplum içinde yerini almıştır.
Bunun, savaş cephesinde olayları izleyen ve ölümleri saptayan gazetecilikle benzerliği yoktur.
Bir seyir toplumuna dönüştük.

Erkeklerin sorunu ne?
Erkeklerin cinayet işleme veya kadınlara ağır saldırılara kalkışmasının ardında, büyük ölçüde tek konu var: Kadının boşanma ve ayrılma talebi. Ve ayrıca genç erkeklerin kız arkadaşından terkedilmesi..
Kadın durup dururken ayrılmaya kalkışmaz. Şiddet, on paralık kişilik, eğitimsizlik, ve önemli ölçüde de topluma entegre olamamak...
Ayrılıkların çok azında “başka bir erkek / başka bir aşk” meselesi olduğunu düşünüyorum. O noktaya az sayıdaki kadının da neden geldiğini incelersek karşımıza büyük ölçüde koca çıkarsa şaşırmayalım.
Emine Bulut olayında 4 yıl önceki boşanma var.
Adamın çocuğu gibi bir derdi yok. Varsa yoksa bir dönem birlikte olduğu kadın. Kendine yeni bir hayat kuramamış. Sürekli ayrılmanın bunalımını yaşıyor.
Bir iş, ev, yeni bir eş sahibi olamamışlık.
Kafayı takmak, tamamen bir ağır psikolojik bozukluk.
Ayrılmanın ve boşanmanın travmasını üzerinden atamamak..
Zaten işsizlik diz boyu.. Dünkü yazımda belirttiğim gibi bir toplumsal cangıl içinde yaşıyoruz.
Topluma yeni bir entegrasyon olamayınca, yalnızlık çukurunda debelenerek tüm insaniliğini yitiriyor ve tüm cangıl içinde tüm vahşiliği ortaya çıkıyor.

Ataerkil toplum mu?

Şüphesiz ki eğitim ve eğitimin niteliği ile ilgisi var. Ama sanmayınca sadece eğitim ile sorun çözülür. Önümdeki bir diğer habere bakıyorum, adam doktor, karısını izliyor, yerini söylemeyen kızını vurup öldürüyor.
Şüphesiz toplumda her alanda erkek egemenliğinin kadın üzerindeki ağır yansımalarını yaşıyoruz. Hele bizim gibi toplumlarda!
Erkek, toplumda, bu egemenliğine uyan bir rol alamayınca sorun katmerleşiyor.
Ailenin kötü ekonomisi sorunları katmerleştiriyor ve insanlar altında eziliyor.

Peki ne yapmalı?

Hep kadınlar açısından yaklaşıldı konuya. Devletin – iktidarların bu konuda şüphesiz ki vurdumduymazlıkları.. Mahkemelerin kravata bakarak ceza indirimine gitmeleri gibi cinayete prim verme komikliğine düşmeleri.
Halbuki cezaevlerinde kendisini nasıl bir hayatın beklediğini görmeleri gerek. Belki bu konuda röportajlarla toplumun gözüne sokmalı.
Boşanmış erkeklere neden topluma zorunlu uyum terapileri gündeme gelmesin? Kadınlara da erkeklere de hayatlarını düzenlemeleri için “topluma entegrasyon” devlet- sosyal dernek vb işbirlikleri doğmasın?

Kadın cinayetleri ve kentlerdeki büyük vahşi orman


25 Ağustos 2019 Pazar / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet   

Bu iktidar zamanında iki olguda büyük patlama yaşıyoruz...
Birincisi kadın cinayetleri.. yılda 400’lere varan cinayetler adeta önü durdurulamaz bir hal aldı. Ahlaksız, amansız, etiksiz, kişiliksiz, sahip olduğu şiddeti en güçsüz insanlara kadınlara karşı en fazlasıyla kullanmayı fazilet sanan aşağılık bir erkek topluluğu yaşıyor aramızda..
Bu “insanlar”, durup dururken artmadı.
Bu iktidarın yarattığı ideolojik ve toplumsal bir zeminde çoğalarak cinayet işliyorlar.
İdeolojik zemini, en basitinden; iktidarın kadının yerini evi olarak gören, erkeğine hizmet etmeyi birinci görevi ilan eden, bin bir suratlı tarikat, cemaat vb gibi sapkınlıkların ve “alim” kaftanı içinde aşağılık fetvaların çığ gibi büyüdüğü, doğru ile yanlışın birbirine karıştığı ve yer değiştirdiği, Cumhuriyetin yurttaş ve iyi insan değerlerinin yerle bir edildiği bir anlayış oluşturuyor.
Toplumsal zemini, son 17 yılda yaşadığımız büyük kargaşada görelim: Yüzde 42 olan kırsal nüfusu, bu süre içinde yüzde 20’lere indirildi. Vahşice! Toprağında geçimini sağlayamaz hale düşürüldü nüfus, ve adeta kentlere sürüldü.
Kentsel kargaşa: Kentlerde yaşam zordur. Kent kültürü zorbalık içerir; iş, aş ve ev bulmak ve buralarda tutunmak büyük rekabet konusudur ve büyük bir vahşilik tüm bu alanlara egemendir.
Yaşam hızı: Kent kültürü devingendir. Kırsaldaki biteviyelik ve değişimin görünmez işlemesi ile kentlerdeki çok hızlı kültürel ve toplumsal değişim hızı, insanları allak bullak eder. En az iki kuşak bu kentin dişlileri içinde kayıptır.

Üç kuruşluk paraya yaşam

Tüketim toplumu: Kent tüketim toplumunun ana damarıdır. Her şey burada hızla sahneye çıkar ve tüketilir. Köy ahlaki yapısı ile kent ahlakı yapısı kültürel olarak birbirinden çok farklıdır, dolayısıyla kentler aşkları sevgileri de değiştirir; insanlar bu çarkın içinde kendilerini kaybederler.
Tüketim toplumunun üyesi olabilmek için çırpınır dururlar. Her şeye sahip olacaklardır, kadın da çalışacaktır, çocuklar ortada kalacaktır, sorunlar yumak uymak artar, bunalımlar patlar bir bir ardına.
2018’de evliliklerin yüzde 37,6’sı ilk beş yıl içinde boşanma ile sonuçlandı.
Yılda 400’e yakın cinayet işleniyorsa, siz hesap edin canını kurtarıncaya kadar dayak yiyen, sakat kalan, kaçan, sığınan kadın sayısını..
İş yoktur. Üç kuruşluk sosyal yardımlarla, milyonlarca insan tüketim kentlerinde geçinmeye çalışır.. Çocuklar perişandır.
Gazetelerde sadece cinayetleri okuruz ve öfkemizi kusarız. Arkadaki toplumsal tablo kimseyi ilgilendirmez, dramın psikolojisi kültürel kodları saklı kalır.. çünkü neredeyse bu tabloda herkesin yeri vardır. Bu kadar soğukkanlı, gözü dönmüş erkek toplumu.. Kadınlar, önce davranamaz, naiftir, alçağın neler yapabileceğine karşı hazırlıklı olmaz.
AKP bir kent vahşi ormanı yaratmıştır adeta.

2017’de en az 2006 işçi

Kadın kurbanların sayısını katbekat geçen iş cinayetlerinin rekorlar kırması da rastlantı değildir:
“İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) verilerine göre, yeni konut sayısında rekor kırılan 2017 yılı, işçi ölümleri açısından da rekor yılı oldu. İSİG’in resmi kayıtlardan topladığı verilere göre, 2017’de en az 2006 işçi iş kazalarında yaşamını yitirdi. Son 15 yılda iş kazalarında ölen işçi sayısı ise 20 bin 500’e ulaştı..”
Bu resmi rakam bile doğru değil. İş kazası sonrasında yaralanan ve iş-meslek hastalıklarından dolayı Türkiye’de 2017 yılında 12 bin işçinin daha öldüğü vurgulanıyor.
İş yaşamı da bir toplumsal cangıl. Bir vahşet ki gidiyor. Çalışıyorsan, bu işin sonunda ölmek de var, iktidarın başı, mesela Soma’da madendeki kitlesel cinayeti “işin fıtratında var” diye nitelendirmişti.
İş piyasası “en düşük maaşlı işi kapma” vahşetine dönüşmüş durumda.
Bu cangıl, bütün için sağlıklı bir insan, insan ilişikleri üretebilir mi?