Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

31 Mayıs 2022 Salı

İktidar, büyük bir medya hapishanesi hazırlığında

 obursali@cumhuriyet.com.tr

İktidar, büyük bir medya hapishanesi hazırlığında

29 Mayıs 2022 Pazar


Şuna bakın; hem önümüzdeki bir yıllık seçim sürecinde yaşayacaklarımızı hem de “Dezenformasyonla Mücadele Yasa Taslağı” ile neler yapılmak istendiğini anlayın: RTÜK, dört TV kanalına, Kılıçdaroğlu’nun, TÜRGEV ve Ensar vakıflarından ABD’deki TÜRKEN Vakfı’na milyonlarca dolar gönderildiğini açıkladığı ve Erdoğan’ın kaçacağını söylediği videosunu yayımladıkları için ceza vermeye hazırlanıyor. Nedeni de kanıtlanmamış iddia imiş. 

Daha önce de Gezi davası sonuçları üzerine milletvekillerinin mahkeme önünde yaptıkları canlı yayını yaptıkları için soruşturma açmıştı RTÜK.

Muhalefet lideri açıklama yapıyor, bir iddia ileri sürüyor, ama bu iddiayı duyurmak, RTÜK adındaki kuruluşa göre yasak! (Yasadaki tarife göre tarafsız kamu kurumu!) 

“Önce iddia kanıtlansın, sonra haber yapın..” mantığı içinde, her türlü habere yasak koyacak bir zihniyet iktidarda.

Medyanın görevi iddiaları kanıtlamak değil, ama ortaya atılan ciddi iddiaları haberleştirmek.

Eğer muhalefetin söylediklerini haberleştiremeyecekse medyaya şu deniyor asında: İktidarın yaydığı haberleri ver, gerisiyle ilgilenme..

RTÜK seçim sürecinde yol aldıkça tüm haberlere yasak koyma yolunda ilerliyor.

YASA TANIMAZLIK

RTÜK, altısı iktidarın, üçü muhalefetin atadığı kişilerden oluşuyor. Başında medya özgürlüğüne düşman bir kişinin bulunduğunu biliyoruz. İkinci başkanı da kurumun tabii ki iktidar yanlısı. 

RTÜK, anayasanın “Basın hürdür sansür edilemez” maddesini çöpe atmış bir kurum. Dolayısıyla anayasayı çiğniyor. Anayasa emrini yasalarda işlemez bir duruma getiren uyduruk ve gerçeklerle ilişkisiz yorumlarla haberleşme özgürlüğünü yok ediyorlar. RTÜK’ün, anayasayı çiğneyen kararlarıyla hesap vereceği bir merci yok mu?

İktidarın bu RTÜK aletini seçim sürecinde tüm yasaları hiçe sayan uygulamalar için kullanacağı açık ve seçik. Yasaklar... Günlerce ekran karartmalar... Ekrana çıkma yasakları... Program iptalleri... Yüksek para cezaları... Bir adım sonrası da TV’ler için belki de frekans iptalleri... Yayın yasakları, TV kapatmaları...

Olmaz olmaz demeyin, hukuk rayından çıkan yöneticilerin, var olmak veya yok olmak olarak gördükleri seçim sürecinde yapmayacakları yoktur. 

YA VARIZ YA YOKUZ!

Aynı durum Saray için de geçerli: Bu seçimlerde ya iktidarda kalacağız, yani var olacağız ya da kaybedecek ve yok olacağız!

Meclis’e sevk ettikleri “Dezenformasyonla Mücadele Yasa Taslağı” tam da bu bakışla hazırlanmış: Var olmak için medyayı, dijital medyayı susturmalıyız. Halkın gerçeklere ulaşmasını engellersek, bir umut kendi yalanlarımızı millete yuttururuz!

“Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayarak endişe, korku veya panik yaratma, ülkenin iç ve dış güvenliğini kamu düzenini ve kamu barışını bozmaya” yönelik yayın yapanlara 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası! Bunu “örgütlü” yaptığını söylerlerse, daha çok ceza..

Şimdi bu maddedeki ifadelerin hepsi yoruma açık. Belirsiz. Şu şu haberlerin yayılmasını istemiyorum dedi mi iktidar, yandı medya. 

İstemediği bir haberi verirsen, “Endişe, korku ve panik yaratmak istedin” yargısıyla Saray mahkemeleri ipini çekmeye hazırda bekliyor olacaklar. 

Bunu yaşadık da.. Enflasyonun yüzde 60’a varacağını, doların tutulamayacağını yazan gazeteciler hakkında dava açıldı. Neyse ki bu açık ve net öngörü birkaç ay içinde gerçekleşti de mahkeme beraat verdi.

Yarın: Dezenformasyon kaynağı iktidar olabilir mi?

Cumhurbaşkanı’ndan yargı itirafları: Etki alanım!.. Ve sonuçları

 obursali@cumhuriyet.com.tr

Cumhurbaşkanı’ndan yargı itirafları: Etki alanım!  

26 Mayıs 2022 Perşembe


Dünyanın her yerinde siyaset tabiatı icabı etki alanını genişletmek ister, bunun için sürekli sınırları zorlar. Siyasetin etki alanını genişletme çabalarına yargı alanı da dahildir, hatta en başlarda gelir. Sanmayın ki bu sorun Türkiye’ye mahsustur, Amerika’sından Avrupa’sına her yerde aynı çekişme yaşanmıştır, halen de yaşanmaktadır.”

Bu sözleri Cumhurbaşkanı Erdoğan“İdari Yargı Günü ve Danıştay’ın 154. kuruluş yıldönümünü” konuşmasında dile getirdi. Seçilerek iktidara gelmiş siyasetin başlıca meselesinin ne olduğunu çok net bir şekilde dile getiren sözler.

RTE türü siyasetçinin yargıyı nasıl gördüğünü anlatıyor: Yargıyı etki alanı kapsamı içinde görmek ve bu etki alanını mümkün olduğunca genişletmek.

İkinci bir önemli nokta, siyasetçinin etki alanını durmadan genişletmek isteğini veya mücadelesini “siyasetin tabiatı icabı” görmesi, bunu böyle kabul etmesidir.

Cumhurbaşkanı, kendisiyle yargı arasındaki ilişkiyi belki de ilk kez bu kadar net tarif etti.

Ve yargı konusunda Saray’a yöneltilen “yönetme-gütme, siyasi amaçları için kullanma” eleştirilerine açıklık getirdi.

Yani tercüme edersek gayet normal, çünkü bu siyasetçinin tabiatı gereğidir, nesini eleştiriyorsunuz bunun, dünyada bu böyle.

NERELERDE BÖYLE?

Öyle mi? Evet, bizim gibi, otoriter, hatta otokrat eğilimli siyasetçilerde ve yönettikleri pek çok ülkede böyle. Bu ülkeler genellikle ciddi siyasal, hukuksal, toplumsal ve ekonomik derin sorunlar yaşıyorlar. Demokrasi, insan haklarında, basın özgürlüklerinde, anayasal hakların kullanımında derin sorunlu, göstergelerde hep en alt düzeyde ülkeler.. Türkiye dahil.

Avrupa’nın anayasal sistemi oturmuş ülkelerinde, “yargıyı siyasetin etki alanına alma” diye bir sorun hemen hemen yok. Anayasal sistem herkes için uyulması gereken gerekli koşulları oluşturuyor. Yani yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, siyasetin bir aleti olamıyor.

Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında belki demek istediği “ABD’ye bakın, federal ve yüksek yargıyı etkilemek, yanına çekmek için ne savaş veriliyor”. Evet, muhafazakâr politikanın karanlık diplere vurduğu, Capitol’e baskın -darbe yapılmaya kalkışıldığı, politik yalanların zirve yaptığı, içte parçalanmış giderek derinleştiği, ırk ayrımının yeniden canlandığı okullarda öğrencilerin kitlelerce tarandığı bir ülkeye dönüşmüş bir ülke.. Dolayısıyla yargı savaşları da buna eşlik ediyor.

Saray politikası giderek ülkeyi ABD’ye benzetme savaşında gibi. Bu konuya ikinci bir yazıyla döneceğim.

HER ŞEY RTE’NİN ETKİ ALANINDA

Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamasında, etki alanını genişletme meselesi, söylediği gibi çok kapsamlı. Burada da cumhurbaşkanı kendisini tanımlıyor. Bugün etki alanı dışında hemen hiçbir şey bırakmamış durumda. Devletin tüm kurumlarının başında adeta birer kendi sureti oturuyor gibi.

Etki alanını dış ülkelere doğru genişletme çabası ve isteğinin ise sık sık dış duvarlara çarptığını da biliyoruz. Mesela Mısır’ın Müslüman Kardeşler örgütünün politikalarını benimseyerek Ortadoğu’da İslam ülkeleri arasında nüfuz kazanmak... Saray, dışa yönelik etki alanları genişletme politikasında, özellikle ticaret- ekonomi vb. için son yıllarda kullandığı en önemli araç ise “yardım”. Bu politika özellikle Afrika’nın yoksul ülkelerine yönelik...

Başa dönersek RTE, konuşmasında adeta yargıya dolaylı olarak şöyle demektedir: Yargı ile ilişkimi normal görün. Bunun dışında da bir şey düşünmeyin.

Fakat bu konuşmasında üst düzeyde zerre doğru olmayan noktalar var. Yeni anayasa yapacaklarını da belirttiğinde...

26 Mayıs 2022 Perşembe

SADAT-Asder-Assam tek bir örgüt

obursali@cumhuriyet.com.trSon Yazısı / Tüm Yazıları

SADAT-Asder-Assam tek bir örgüt

24 Mayıs 2022 Salı


Silah satımında aracı şirket konumuna yükseldiler

İç içe geçmiş bir yapı var önümüzde. ASDER Adaleti Savunanlar Derneği, ASSAM Adaleti Savunanalar Stratejik Araştırmalar Derneği.. SADAT da bunların eylem için kurdukları şirket. İstanbul merkezli, şeriatla yönetilen İslam ülkeleri konfederasyonu hedeflerini gerçekleştirmek için, hem ideolojik - siyasi fikir ve yapılarıyla yol alıyorlar hem de bu amaçla kurdukları SADAT şirketi ile pratikte askeri iş yapıyorlar.

Yani bir fikir ve iş bütünlüğünde iç içe kuruluşlar.. O ayrı bu ayrı falan bir durum yok.

Adnan Tanrıverdi, SADAT’ın kuruluşunu kabul ettirmek için epey dil dökmüş devlete. 

Dünyada 70 adet bu tür şirket var, demiş. Müslüman ülkelere de hizmet verdiklerini görüyoruz. Sömürüyorlar, emperyalistler. Bu hizmeti biz verelim, diye harekete geçmişler. 

RTE “yasaların yasaklamadığı” bu hizmet biçimine evet deyince, devlete de kabul etmek düşmüş. Cumhurbaşkanı üstelik Tanrıverdi’ye kapılarını en üst düzeyde açmış.. Kendisine ideolojik, siyasi ve dışarıya vereceği hizmet olarak da ters, yabancı ve yanlış gelen bir durum görmemiş...

Kısaca SADAT’çılar, İslam dünyasında hem ideolojik hem de askeri hizmet için çalışıyorlar.

TÜRKİYE’Yİ NASIL DÖNÜŞTÜRECEK?

Bizi ilgilendiren tarafı, hedefleri arasında bulunan İstanbul başkentli İslam ülkeleri konfederasyonu gibi bir yapının olması. Bu Türkiye Cumhuriyeti’ni, anayasasını yapı olarak tamamen değiştirip yerine başka bir ülke-devlet, anayasa kurmak istemek demek.

Muhalif insanların, “vay bak devlete kurumlarına falan hakaret ettin” diyerek yıllarca hapis cezasına çarptırıldığı bu ülkede, iktidar yargısının, SADAT’çıların bu açıklamalarıyla, faaliyetleriyle ilgilenebilmesi şüphesiz ki mümkün değil. Adam tepelerde!

Türkiye’den nasıl bir şeriatla yönetilen İslam ülkesi konfederasyon üyesi yapacağı ve başkenti Ankara’dan İstanbul’a taşıyacağı merak konusu.

Çünkü bu iş bir eylem gerektirir.

Adamda açık ideoloji var, her türlü askeri uzman var, keskin nişancı yetiştirmekten tutun, terörist eğitimine kadar...

MEHDİ GELİNCE..

Zaten toplum da bu meraktan işin peşine düşmüş durumda.

Üstelik bu fikir, sahibiyle birlikte ülkeyi yöneten en üst düzeyde, Cumhurbaşkanlığı katında kabul görmüş, devletin en önemli zirve toplantılarında boy göstermiş. 

Bu işi ancak AKP iktidarıyla, lideriyle birlikte, devleti, orduyu kurumlarını değiştirerek, adım adım ilerleyerek, Hz. Eyüp sabrı ile yapabiliriz, diye düşünmüş belli ki.

Ama ne zaman ki kafayı iyice yiyerek “Mehdi gelecek, biz ortamı hazırlıyoruz” dedi, ortalık yıkıldı, yahu bu iş bizim başımıza patlayacak iktidardan bir şekilde gidersek, endişesiyle kapının önüne konuldu. 

‘SADAT’A BAŞVURUN’

Ama gitmedi, görünüşte cumhurbaşkanının resmi görevlerinden gitti, devletle iş tutmaya devam ediyor. 

“Devletimizin kontrolünde, ülkemizin dış politikasının da bir enstrümanı” olarak hizmetini sürdürüyor.

Devlet silah satma işini de yavaş yavaş SADAT’a ve kurulduğunu açıkladıkları daha pek çok benzeri şirket devrediyor gibi! Baksanıza, oğul Tanrıverdi, Ukrayna doğrudan SADAT’tan silah, mühimmat vb. istemiş! (Saymaz’a açıklaması)

Demek Saray, devlet, ürettiği her türlü askeri malzemeyi almak isteyenlere adres olarak SADAT’ı göstermeye başladı. SADAT gibi kuruluşları, aracılık “hizmetleriyle” devlet eliyle zengin etmenin bir yolu da bu olmuş. İktidarın bildiği en iyi işlerin başlıcası..

***

Tamam da Türkiye Cumhuriyeti’nden, şeriatçı bir İslam ülkesi yaratma ve başkenti İstanbul’a taşıma işi konusunda neler yapıyorlar? Aldıkları aracılık ücretleriyle bu faaliyetlerini mi yönetiyorlar, nasıl, nerede ve kimlerle?

Açık kaynaklarda bu konuda somut bir bilgi yok.

Not: Yakın zamanda yayımlanan Caner Taşpınar ve Ersin Eroğlu’nun Gölge Ordu kitabı, (Kırmızı Kedi) meraklısına derli toplu bilgi sunuyor.

23 Mayıs 2022 Pazartesi

SADAT: Önce ideolojileri sonra iç savaş eğitimleri

 obursali@cumhuriyet.com.tr

SADAT: Önce ideolojileri sonra iç savaş eğitimleri

23 Mayıs 2022 Pazartesi


SADAT örgütünün ideolojik ve eylem bütünlüğü açısından analizini bu kez farklı bir boyuttan sürdüreceğim.

Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER), ilk ortaya örgütlü çıkışları. Orduyu dindar yapmak için ordu içinde faaliyet gösteren ve bu nedenle ordu ile ilişkileri kesilen subay ve astsubayların ağırlıklı olarak kurdukları bir dernek.

Adnan Tanrıverdi, köktendinci birisi. Mehdi gelecek diyor. Ve Mehdi gelmeden ortamı ona hazırlamayı görev ediniyor.

Mehdi, İslam ülkelerine geleceğine göre, hazırlıkları Türkiye ve diğer Müslüman ülkelerinde.

İslam ülkelerini kurtaracaklar! Böyle bir ideolojileri var. Şeriatla yönetilen hem distopik hem de imkânsız, üstelik başkenti İstanbul olacak İslam Konfederasyonu hayalini satıyorlar. 

‘DEVLETİMİZİN KONTROLÜNDE’ 

İslam ülkelerini nasıl hazırlayacaklar?

Dinci ideolojilerini ön plana alarak, onlara askeri konularda eğitim vererek.

Bakıyor ki İslam ülkelerinde, mesela Suudi Arabistan’da çok sayıda, mesela ABD’li şirket askeri eğitim vb. hizmeti veriyor, onların yerine niye bu hizmeti biz Müslümanlar vermesin diye yola çıkıyor ve 28 Şubat 2012’de ASDER’lilerle birlikte SADAT’ı kuruyor.

Diyor ki Kübra Par’a (2018): “İslam ülkelerinin kendi ayakları üzerinde kalması için emekli askerlerimizi organize ederek destek verelim diye düşündük. Devletimizin kontrolünde, eski Osmanlı coğrafyasındaki Müslüman ülkelere ihtiyaç duydukları hizmet verilmeliydi. Bu hizmet verilirken bu şirketler aynı zamanda ülkemizin dış politikasının da bir enstrümanı olmalıydı. ASDER mensupları ile 28 Şubat 2012 tarihinde SADAT Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat, Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’ni kurduk…”

28 Şubat tarihi tabii ki ilginç. 1997’de ordu, doğrudan müdahale etmeden hükümetin değişmesine neden olmuştu. 

DIŞ POLİTİKA ENSTRÜMANI 

Burada ipuçları: SADAT devletin kontrolünde iş yapacak... Aynı zamanda ülkemizin dış politikasının da bir enstrümanı olacak.

Adnan Tanrıverdi, ASDER üyeleri olarak Kısıklı’da evinde ziyaret ettiği o zaman başbakan RTE’ye bu fikrini kabul ettiriyor ve SADAT’ın ordu ile işbirliği macerası başlıyor.

Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı ile Güvenlik ve Dış Politika Kurul Üyeliği’ne getiriliyor. Bu sıfatlarla güvenlik zirvelerine katılıyor.

2020’de Mehdi gelecek ortamı hazırlamalıyız açıklamasını yapınca ortalık karışıyor ve görevlerinden istifa ettiriliyor.

Ama burada önemli olan, bu kafa yapısında bir kişinin, altı yıl boyunca bu Saray görevlerinde kalmasıdır.

Herhalde Cumhurbaşkanı, yahu ne boşboğaz bir adam, dilini tutamadı, demiştir.

Adnan Tanrıverdi, “Gayri nizami Harp Kursu” görmüş, Genelkurmay Özel Harp Daire Başkanlığı ve Akit yazarlığı yapmış bir isim.

Kurduğu SADAT “Gayri Nizamı Harp” ve “Keskin Nişancılık” gibi başlıklarla da dikkat çekiyor. “Kara Harekâtı”, “Keskin Nişancılık”, “Koruma”, “Tahrip”, “Gayri Nizami Harp”, “İleri Tek Er Muharebe”, “Topçu ve Havan İleri Gözetleyicilik”, “Tank / Zırhlı Araç Avcılığı” gibi kurs eğitim paketleri ile “hizmet” veriyor.

Bu görev süresince, TSK’nin yeniden yapılanmasına düşünceleri anlaşılan ışık tutmuş.

SADAT “Devletin kontrolünde”“ülkemizin dış politikasının da bir enstrümanı olarak” hizmet vermiş.

Saray’ın SADAT’ın teşhir edilmesini dış güçlere hizmet olarak nitelendirmesi boşuna değil.

Dış güçler “SADAT’tan rahatsız” ise bu örgütün devlet kontrolünde Suriye’de, Libya’da yaptığı örtülü işler var demek.

Kim bilir, bu örtülü işler arasında AKP iktidarının devamı için, “yerli ve milli” içeriye yönelik ne hazırlıklar var, bilmiyoruz.

Ama bu faaliyetlerin hepsi çıkar ortaya.

SADAT, iktidarın bir parçası mı?

 obursali@cumhuriyet.com.tr

SADAT, iktidarın bir parçası mı?

22 Mayıs 2022 Pazar


SADAT’ın üzerindeki örtü yırtılmış, gizli etkinlikleri oralardan sırıtmıştır ve iş, örtüyü tamamen çekip almaya kalmıştır. 

Adnan Tanrıverdi’nin oğlu Melih Tanrıverdi’nin apar topar Halk TV ekranlarında boy göstermesi bile, henüz her şey açığa çıkmadan “Biz masum bir şirketiz” imajını topluma yayma ve devletle iç içe faaliyetlerini gizleme amacını güttüğü açık. Kılıçdaroğlu’nun karanlık örgüt olarak nitelendirdiği SADAT’ın seçim sürecinde ülkeyi karıştırıcı eşlemlerde bulunabileceğine dikkat çekmesi hem SADAT hem de iktidar cephesinde endişe yarattı. 

M. Tanrıverdi bu nedenle masum bir yüzle ekranda boy gösterdi. Ve Cumhurbaşkanı da “SADAT’ın yöneticileriyle yakından uzaktan hiçbir alakam olmadı” dedi.

M. Tanrıverdi çok önemli konulardaki sorulara anımsamıyorum, bakayım size yanıt veririm diye geçiştirdi. Suriye’ye gönderilen TIR’larla ve oradaki rejim karşıtı terör örgütlerinin eğitimi ile ilgili sorulara ve Libya’da Türkiye’nin bulundurduğu askeri - yarı askeri güçler konusunda ilgimiz yok dedi.

Var mı diyecekti, Şam’a karşı terör örgütlerine veya bizim iktidarın koltuk altında barındırdığı ÖSO’yu eğitip silahlandırıyoruz mu diyecekti?

Bu tür yapılarla ilgili gerçekler, ancak üzerlerindeki örtünün iyice çekip alınmasıyla ortaya çıkar.

O süreç başlamış görünüyor.

UNUTULAN İLİŞKİLER

Melih Tanrıverdi, “Kılıçdaroğlu orada bizim olmadığımızı bildiği bir saatte geldi” diye uyduruk laflar ederken düşündüm, acaba örgüt veya şirket yöneticileri, Kılıçdaroğlu’nun kendilerine geldiğini öğrenince mi apar topar binadan ayrıldılar..

Bu şirket elemanlarıyla yapılacak görüşmeler esaslı hazırlıklar gerektiriyor. Şüphesiz ki kişiyi ekranlara çıkarmak gazeteci başarısıdır, koşa koşa gelmesi bile manidardır; bu başarı, gizli örtüyü üzerlerinden çekip almakla sürmelidir.

Cumhurbaşkanı SADAT’la ilgimiz yok derken, ülkenin en gizli ve önemli güvenlik toplantısına SADAT’ın kurucu başkanını aldığını, onu kendine başdanışman ve Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu üyesi yaptığını, dört yıllık birliktelik ve işbirliğini unutuyor. Ama Saray şöyle düşünüyor olabilir: Adnan Tanrıverdi, yanımıza alınca SADAT’tan ayrıldı!!! Örgütün başına oğlunu getirdi, SADAT’ın bütün örgütlenmesini, fikri yapısını kurdu ama “ilişkisi yok”!

Cumhurbaşkanı son zamanlarda pek çok şeyi anımsamıyor. Bir gün önce söylediğine, ertesi gün tamamen ters şeyler söylüyor. Büyük bir inandırıcılık sorunu yaşıyor. Bu konuda seçmeni ve sevenleri açısından herhangi bir sorun olacağını haklı olarak düşünmüyor olabilir.

BİR İTİRAF

Ama SADAT örgütünün iktidarla içlidışlı ilişkisi konusunda mesela AKP Osmaniye Milletvekili İsmail Kaya TBMM Genel Kurulu’nda “Çok değerli milletvekilleri, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte, Savunma Sanayii Başkanlığımız birçok firmayla çalışmaktadır, SADAT da bu firmalardan bir tanesidir” diyor.

Evet, devletin kontrolündeki savunma sanayisi silah ve parça üreten onlarca şirketle çalışıyor... Fakat SADAT bir üretici şirket değil, fabrikası yok, ne silah ne de parça üretiyor. 

Peki, ne yapıyor? Eğitim veriyor: Gayri nizami harp, terörcü yetiştirmek... 

Fakat Cumhurbaşkanı, SADAT ile ilişkilerini üstü örtülü olarak dile getiriyor. Grup toplantısında, SADAT’ın ne hizmetler verdiğini çok net anlatırken, Kılıçdaroğlu’nun SADAT’ı gündeme getirmesine neden olarak, bu “Türkiye’nin bölgesindeki çatışmalarda üstlendiği arabulucu rolüne ve sınırları dışında yürüttüğü kapsamlı operasyonlarına karşı verilmiş bir cevaptır” diyor ve Kılıçdaroğlu’nun dış güçlerin itelemesiyle SADAT’ı gündeme getirdiğini ima ediyor.

Türkiye kendi ordusuyla kuvvetleriyle dış operasyonları yürütüyorsa, SADAT’ın bu konuyla ne ilişkisi var? Akla gelen: Demek ki bu operasyonlarla SADAT da ilişkili.

Daha çok şey var yazılacak. Ama perde aralandı.