Sandık
ustası RTE, bu sonuçla kesin egemenlik kurduğu gibi, parti içi tartışmalara da son
verdi. Orada herkes boyun eğecek ya da partiyi terkedecek..
RTE her zaman ülkede ve parti üzerindeki
egemenliğini, sandığa dayanarak kurmuştur. Haziran seçimlerinin yüzde 41’in altına sarkan
sonuçları, parti içinde ikinci üçüncü plana atılanları, tasfiye edilenleri,
RTE’nin tek adam yönetiminden bunalan ve endişlenenleri, ülkenin geleceğinden
ekonomik ve demokrasi açısından kaygılananları, parti içinde tartışmaya sürüklemişti..
Bir ayrışma olmuştu. Dahası Davutoğlu da RTE’den ayrı kendisine ait bir
özgürlük alanı ve yönetim tarzı kurma girişimlerinde bulunmuştu.. RTE yanlıları
ve AKP’yi kurumsal olarak yeniden inşa etmek isteyenler oluşmuştu..
Bu durum beşinci parti tartışmalarına yol açtı. Abdullah Gül, her zamanki gibi
ihtiyatlı hareket etmiş ve sonuç beklemişti. Yani, 1 Kasım seçimlerinin, 7
Haziran seçim sonuçlarını teyit etmesini..
Eğer 7 Hazirana benzer bir sonuç çıksaydı, RTE iktidarı
paylaşmak zorunda kalacaktı. Parti içi muhalefet kendisine bağımsız bir iktidar
alanı yaratmış olacaktı. Cumhurbaşkanı bir koalisyon, sonunda kendisine ve
ailesine dokunan sonuçlar da üretebileceğini biliyordu.
Ama öncelikle, tek
adamlığını kaybedemezdi.
Seçim stratejisi uzmanı
Bunu geçmiş seçimlerde kanıtlamıştır; her seçimde
düşmanı ve vurup devirmek isteyeceği bir hedefi vardı. Bu genellikle de MHP
oldu. 2011 seçimlerinde MHP kaset şantajı ile devrilmek istendi. 7 Haziran
seçimlerinde AKP’nin politik sepetinde birikenler kiirli siyasetler, özellikle
de PKK görüşmeleri nedeniyle, iki parti arasında gidip gelen yüzde 3’lük
duyarlı muhafazakar oyları MHP’ye kaçırttı.
RTE, yeniden seçimi dayattı. Koalisyonları önledi.
Stratejisi, öncelikle bu yüzde 3’ü geri almaktı. Bu stratejiyi, kaybedeceğini
gördüğü 7 Hazirandan hemen önce kurdu, Dolmabahçe
Deklarasyonunu çöpe attı, ama kurgu ancak 1 Kasım sürecinde işledi.
PKK savaş kararıyla RTE’ye stratejisini uygulama zemini
yarattı. Temmuzdaki “PKK Neden RTE’yi Başkan Yapmaya Soyundu?” (http://orhanbursali.blogspot.com.tr/2015/07/pkk-neden-rteyi-baskan-yapmaya-soyundu.html)
başlıklı yazım, bunu anlatıyordu. MHP o andan itibaren yüzde 3 oyu AKP’ye kaybetmeye
başladı, seçime iki ay kala bu görüldü aslında. Yazılarımda, RTE’nin düşlediği
sonuçlara ulaşamayacağı da ileri sürülüyordu!
Ama 27 Temmuz’da bu stratejiyi açıklayan “RTE'nin
Temel Güdüsü: İktidarını Hiç Bırakmamak” başlıklı yazımda “RTE çizdiği erken seçim ve 276
milletvekilini bulma rotasında ilerliyor”, diyordum
(http://orhanbursali.blogspot.com.tr/2015/07/rtenin-temel-gudusu-iktidarn-hic.html)
Beklenmeyen yan etki: Kürtlerin kaçışı
Ama PKK’ya
operasyonların bir başka yan etkisi ortaya çıktı: AKP’nin bile göremediği
HDP’ye destek veren Kürt seçmenin de AKP’ye kaçışı. Türkiye ile birlikten yana,
PKK’dan bunalmışların bir kesimi. Eğer PKK savaştan kaçınsaydı, ateşkes
sürecek deseydi, 1 Kasım sonuçları ortaya çıkar mıydı? En azından yüzde
49,3 gibi? Peki HDP PKK’ya hayır deseydi?
1 Kasım
sonuçları, PKK/HDP’nin derin
yanlışlarının, burnunun uçlarını görememelerinin, PKK’nın Türkiye’ye savaş
açmasının, kendisine ve dış desteğe aşırı güvenmesinin sonucudur.
RTE PKK’ya
(ve ardından IŞİD’e, Cemaate) vurdu, hem MHP’yi hem HDP’yi (üstelik BBP ve
SP’yi) silkeledi! Üstelik parti içinde
muhalefeti sona erdirdi, tartışılmazlığını kesinleştirdi.
Bazıları
seçimleri Davutoğlu’nun zaferi olarak görüyor. Seçim sonuçları, Davutoğlu’nun,
‘Majestelerinin başbakanı’ durumunu kesinleştirdi.
Olay budur.
Yeni bir durum ortaya çıkıncaya kadar… Bu Türkiye’ye neye patladı vb, ayrı bir
konudur, bunu yazan yazıyor zaten.
RTE başkan gibi yönetiyor ülkeyi. Koalisyon
olsaydı bile, kendine bağlı “ikinci hükümet” ile (yargısı vb) zaten büyük bir
icra gücünü de elinde bulunduruyordu.
Peki başkanlık anayasasına ihtiyacı var
mı hâlâ? Varsa gerçekleşebilir mi?
3 Kasım 2015 Salı / Bilim ve Siyaset Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder