Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

21 Mart 2013 Perşembe

1) Utanmaz Adamlar; 2) Başkanlıktan Yan Çizeri mi?


Başlangıçta, tıpkı Balyoz’da olduğu gibi tam dolduruşa getirilen iktidar destekçilerinden bazıları, şimdi bu ne biçim dava diyorlar. “Kimse beni Başbuğ’un darbe planladığına inandıramaz” diyenden tutun, “elmalarla armutları bir araya tıktılar” diyene kadar.. Tabii, değer veya değersizliklerini sorgulamaya gerek olmayan bazı yüzsüzler de “az bile istediler” diyor.. Bakıyorum, sadece Cemaatçiler, savcının tam arkasında! Yazarlarıyla, gazeteleriyle ve tv’lerde hazır kuvvet tipleriyle.. Robokop gibiler!
Hele içlerinden bir eski savcı, hukukçu kılığıyla, tam 5 yıldır, elindeki savcı iddianamaleriyle tv’den tv’ye koşturup durdu.. oradan açıp okuyor hâlâ. Bu ne utanmazlık öyle! Aradan bunca yıl geçmiş, dosyaya bir dizi delil girmiş, savunmalar yapılmış, insanlar suçsuzluklarını anlatıp durmuşlar.. Adamlarda tık yok, yüz de yok! Tam mahkeme duvarı! Savcının masallarını hâlâ anlatıp duruyorlar.. Yahu bir kez de sanıklar bu iddiaları nasıl çürüttü, ona bak, dile getir, söyle, kulak ver!
Bu zamanlar geçecek ve birileri bunları vitrinde teşhir malı gibi sergileyecektir..
Ergenekon davasında savcının talep ettiği, giyotinle kafa kesme, enjeksiyonla veya gazla zehirleme, (niye Baldıran otu yok bunlar arasında?!), elektrikli sandalyeye oturtma, ipe çekme gibi, henüz ülkemizde olmayan öldürmelere denk düşen ağırlaştırılmış ebedi hapis cezalarının bir geleceği olabilir mi? ( Erdoğan halkım isterse idamı geri getiririm demişti anımsatırım!)
Örneğin İlker Başbuğ’a biçilen yeni suç ve istenen ceza, Erdoğan’a da bir yanıt mı? Bunları (kan temizler demiyeceğimJ) ancak af temizler eylemine bir kapı mı açıldı? Başbakan, cemaatin elindeki bu mahkemeleri tam kapatmayarak, acaba kendisine bir “affetme yüceliği” için koşul ve fırsat mı yarattı?
Malum, affın da kendisine oy kazandıracağı hesaplarını, hangi seçimler üzerinde kuruyor.. Dikta anayasası üzerine mi? Hadi buna bakalım şimdi..

Başkanlıktan Yan Çizme
Başbakan Erdoğan, Kürt Meselesi çözümünü, rafında hazır bekleyen diktacı Anayasasına bağlayacak ve bunu millete dayatacak mı, yoksa bundan vaz mı geçecek..
Önümüzdeki bir ayın temel sorusu budur.
Üç aydır yazıp çiziyorum. Erdoğan’ın Kürt Meselesi çözümüyle başkanlık sistemi anayasası birdir diye. Önlerindeki bu apaçık olguyu görmek istemeyenlerden kimisi yok yahu nereden çıktı bu dedi. Kimisi, başkanlık anayasası sonraki sorun dedi.. TV’lerde birlikte olduğum hükümet yanlıları yemin bilah yok dedi..
Ama Öcalan bu pazarlığı resmen açıkladı. RTE de tarih verdi: Nisan ayında getiririz Anayasamızı! Sonbaharda da referandum gözükmüştü. Kürt siyasetçileri “Başkanlığa destek veririz” deyince, millet önünü görmeye başladı! Bazı gazete yazarları da köşelerinde Kürt Meselesi ile diktacı anayasanın birbirine bağlanmasının yanlış olduğunu yazmaya başlayınca, konu en önemli gündem maddesi olarak yayıldı..
Geçen gün bir kanalda baktım, kamuoyu araştırma şirketi yöneticileri bir masaya dizilmiş.. Özetle hepsi, Kürt Meselesi çözümü ile Başkanlık anayasasının ayrı tutulmasını öneriyor.. Neden? Kamuoyu yoklamalarına göre, millet diktacı yetkilere hiç yüz vermiyormuş. Yüzde 20-30 arası bir destek varmış. Eğer Kürt çözümü başkanlık sistemi anayasasına bağlanırsa, hepsi toptan reddedilirmiş.. yazık olmaz mıymış..
İçlerinden biri, “bu durum karşısında Başbakan bir hata yapmaz, önce Kürt meselesini anayasada yapacağı değişikliklerle çözer.. Sonra bu çözümü gören milletten alacağı hızla, başkanlık sistemine yüzde 80 destek alır” dedi.. Bir diğeri, iktidarın anayasayı kabul ettirmesi için milletin kafasını iyi yıkaması zorunluluğuna dile getirdi!
Eh, elbirliği ile bunu yaparsınız!
Evet, önümüzdeki bir ayda dananın kuyruğu kopacak. Erdoğan biliyorsunuz, Başkanlık sisteminin faziletlerini halka anlatma timi kurdu, Soylu’dan tutun Kuzu’ya kadar hepsi bla bla bla.. Kuzu ki, daha 2007’de Başkanlık sistemlerinin hızla diktatörlüğe dönüşeceği konusunda sayfalarca makale yazdı. Kuzu’ya bakıyorum da kendi “bilimsel” saptamalarını nasıl ayakları altına alıp çiğniyor.. Demek bilimci ile ilimci arasındaki fark burada.. veya bilimcinin kendini siyasi kullandırtmasının çok iyi bir örneği olarak vitrinde oturuyor!
Başbakan, ya herro ya merro ikisini birden istiyorum der mi.. bilemem. Vazgeçebilir.. O zaman, milletvekili yaptığı anayasa profesörleri, şu sıralarda, Apo ile RTE anlaşmasını hayata geçirecek anayasa değişiklikleri üzerinde harıl harıl çalışıyorlardır. Habercilere duyurulur.. RTE, dikta anayasasını sonbaharda referanduma sunmaktan kaçınabilir. Çünkü, tepetaklar olma olasılığı çok büyük..
NOT- ÖSYM Başkanı Ali Demir sınav salonlarında kopyacılığa göz açtırmayacağız diye demeç veriyor..  Salonlarda sıkı güvenlik önlemleri alacaklarmış.. Demir’e söyleyelim: mesele salonlar değil, ÖSYM’nın kendisi; soruların hazırlığı, dağıtımı oradan oluyor! Sınav soruları güvenliği merkezi bir sorun..
--21 Mart 2013 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder