Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

28 Haziran 2011 Salı

Cumhuriyet, Okurlar, Medya: Atatürk Cumhuriyet Gazetesini Bize Emanet Etti


Kartal Belediyesinin düzenlediği Kitap Fuarı’nda, çoğu Cumhuriyet okuru aydınlık insanlarla bir araya geldik. Geçen iktidar döneminde ve seçim sürecinde yaşadıklarımızdan yola çıkarak, yeni iktidar döneminde olası beklentiler üzerine bir ufuk turu yaptık... Cumhuriyet gazetemiz üzerine sorular yönelttiler. Cumhuriyet okuru her yerde sorar!
Bir okur gazete pahalı, çok satması için fiyatının düşürülmesi gerekir dedi. Evet ucuz değil Cumhuriyet, Ayda 30 lira.. Ama bu göreceli bir konu. Dar bütçeli okurlar, bu toplamın yarısını başka harcamalardan minik tasarruflarla karşılamayı deneyebilir. Ben içlerindeki emeği hesap ettiğimde, gazeteleri ucuz bulurum. Gazetenin yaşamı bütünüyle ilanlara bağlı olması da özgürlük zorlukları çıkartır. Bunu her gazete bir şekilde yaşar.. Cumhuriyet dahil! (*)
***
Bir okur, Cumhuriyeti yeteri kadar muhalif bulmadı.. iki aydır çok sevdiğim gazetemi bıraktım bile dedi.. Bir başkası, “kemalist olmayan, gazetede yazar olamaz” sert çıkışını yaptı! “Onu niye çıkarttınız, bunu niye aldınız diyen de..
Arkadaşlar bunlar yönetimin meselesi onlara sorun, kestirme yanıtıyla işin içinden sıyrılmak da mümkün değil.. Bunlar Cumhuriyet Okuru! Türkiye’nin Kurtuluş, Kuruluş’unun taşıyıcıları. Cumhuriyetin yetiştirdiği parlak insanlar, özellikle kadınlar!
Bir çok şeyin yanısıra, şu noktalara değindim:
* Beğenmediğiniz kişi veya yaklaşımlar olabilir, eleştirebilirsiniz. Okur olarak sizlerle pek çok şeyi paylaşabilirim. Ancak herkes gazete satın almamak için bir bahane bulsa, gazetenin kepenklerini indirmek gerekir. Cumhuriyet, bilime, özgürlüğe, insan ve bütün canlıların haklarına, ücstelik gezegenin haklarına saygılı laik, sosyal bir hukuk devletinin, bir ülkenin savunucusudur.. Kurtuluş ve arkasından Kuruluş’un, Atatürk’ün savunucudur ve iz sürücüsüdür. Kazanımların ve bütün gerçeklerin savunucusudur..
* Cumhuriyet, geçmişle gelecek arasındaki bağdır. Bu bağı hergün tazeleyen bir kurumdur; Cumhuriyet Atatürk’ün geleceğe bıraktığı mesajlardan biridir; bu mesajı hergün yayınlanarak sürdürmektedir!  Okurlar ve çalışanlar olarak, bize düşen en önemli görev, bu “mesajı”, çok daha kaliteli, bizden sonraki kuşaklara devretmektir...  Sanki Atatürk Yunus Nadi’ye değil de bizlere “Git çocuk Cumhuriyeti kur..” demiş gibi..
O kurdu, biz Cumhuriyet’i hergün daha büyük kitlelere mal ederek büyütmek zorundayız..
İşte böyle...

Nesnellik ve İyi Habercilik Kaka

(*) Basın Özgürlüğü zorda ve çıkmazda: Holding gazetelerinde, patronun mal varlığı, ticari ve siyasi ilişkileri, devletle ilişkileri, yatırımları, bağımlılıkları vb işin içine girer. Yöneticileri duruma göre de kendilerine balans ayarı yapmak durumunda kalır. Medyası olan patronların, eğer özgür basın gibi bir dertleri varsa, iktidarın maliye polislerine sıfır fırsat verecek kadar saydam olmalıdır.
Medya üzerinde iktidar baskısının ayyuka çıktığını bütün dünya biliyor. Başlıca sorunu demokratik sakatlık olan bir sayın Muktedir karşısında, en düzgün patronlar bile kendilerine durup dururken çeki düzen vermek zorunda kalabiliyor..  Şu günlerde, NTV’de bazı programların “yaz tatili” bahanesiyle erkenden kaldırıldığı söyleniyor. Basın Odası, Can Dündar’ın başarılı akşam haberleri.., en masumundan, “hele durumu görelim bir..” düşüncesiyle kaldırılmış olabilir.. Veya, iktidar bunlardan kesin hoşlanmaz, düşüncesi mi artık egemen oldu..
Nesnellik ve iyi habercilik bile tehlikeli sayılacak bir düzleme ulaştıysa, basın özgürlüğü diye hiç bir şey kalmamıştır ortada.. Hapishanelere tıkılan gazeteciler, Odatv, Şık ve Şener rezaletleri, medya özgürlüğünün sıfır noktasında olduğunun okkalı belgeleridir. Bu örneklerden “ders” mi alınıyor? Olgular zaten bu amaçla yaratıldı: Dikkat et, yakarım seni de!
İktidar ortaklarının, kurdukları kumpas ve tuzaklar, basın tarihimizin bugüne kadar rastlanmamış en karanlık dönemidir.
Meslektaşlarımızın başına örülen çorapların geçmişi, Ergenekon ve Balyoz davalarındaki hukuksuzluklar, keyfilikler, adaletsizlikler ve sahteciliklere uzanır. Oralarda yaptıkları provaları, medyayı dize getirmek ve değerli meslektaşları susturmak için kullanmaya yöneldiler..
İktidarın mottosu: satın aldığın al, alamadığını sustur, susturamadığını engelle, engelleyemediğini en azından tarafsız gibi yap...
Daha nereye kadar?
--27 Haziran 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder