CBT Gündem, sayı 1482, 14 Ağustos 2015
Nagazaki’ye atom bombası atılalı 70 yıl
oldu (9 Ağustos 1945). Yani ortalama bir insan ömründen daha az bir süre önce,
bir bomba ile 74 bin kişi öldürüldü. Hem nüfusun hem binaların üçte biri anında
yok oldu. Ölenlerin sayısı zaman içinde 143 bine yükseldi. Bomba atıldığında
zaten kentin nüfusu 240 bindi. Yani yarısından fazlası kurban.
Bundan üç gün önce de, 6 Ağustos’ta Amerikalılar
Hiroşima’ya atom saldırısı gerçekleştirmişti: 140 bin ölü.
İkinci Dünya Savaşı böyle, Japonya’nın
teslimi ile bitirildi!
Dünyanın en büyük küresel savaşı 2. Dünya
Savaşı’na 100 milyon asker katılmış ve toplam 50 milyon kadar insan
öldürülmüştü. Yahudi Soykırımı da bu savaşta gerçekleştirildi.
Tabii bu savaşların birincisi de vardı,
1914’de.
Tam bir örgütlü devletlerin örgütlü
vahşeti..
***
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kore,
Vietnam ve daha binlerce yerel savaş oldu. Afganistan, Irak, Suriye, Körfez
savaşları sonuncuları. Haaa, Yugoslavya’nın parçalanması ve ırkçı, mezhepçi
vahşeti unutmayalım. Serebrenica, Saraybosna vs.
Bunlar daha dünkü olaylar!
İnsanlık, yeryüzüne doğduğundan beri
savaş ve birbirini boğazlama eylemi içinde. Evet, birbiriyle dayanaşarak,
işbirliği ile tüm dünyayı istila etti, ama savaşarak da birbirinin kanını
akıtıyor.
Bu açıdan ilk insandan bugüne
insanoğlunun karakterinde değişen bir şey yok gibi. Kapak konumuzdaki “İnsan: Şiddetli Varlık” başlığı, karakterini,
yeryüzü ve birbiriyle ilişkilerini dile getiriyor.
İnsanoğlunun örgütlenme süreci ve
derecesi ile savaşlar ve savaş ölümleri arasında yükselen bir ilişki
kurabiliriz. Dünya savaş tarihi üzerine mutlaka çok iyi araştırmalar
yapılmıştır. Ne zaman ne kadar insanın öldürüldüğünü birileri ortaya koymuştur.
Eğer insanın yüzyıllar içinde örgütlenme (topluluklar, kabileler, aşiretler, prenslikler, kentler,
krallıklar, imparatorluklar, ulus devletler...) ve nüfus artışı ile orantılı
olarak, savaşların ve ölümlerin de artarak sürdüğünü
görebiliriz.
Peki, insanın karakteri şiddetli varlık
ise ve varlığını aydınlanma- uygarlaşma sürecinde de aynen sürdürüyorsa...
İnsandaki bu saldırganlık, tıpkı “beslenme, üreme gibi bir içgüdü” ise..
Felsefecilerin, toplumbilim vb
konularında şiddet ilişkileri üzerinde düşünce üretenler ve değerlendirmede
bulunanların, biyolojik enerjileri hesaba katmadıkları söylenebilir.
Toplumda şiddeti önlemenin en önemli
yollarından birinin demokrasi, ekonomik demokrasi, eşitlik vb olduğunu
söyleyerek, acaba bir düş mü kuruluyor?
Mesela, ileri bir toplumda şiddeti,
göreceli olarak alt düzeylerde indirgemiş ülkeleri düşünelim. Kurdukları düzeni
sürdürebildikleri sürece, bir ölçüde başarılı olabilirler.. ama
devletler-ülkeler arası şiddeti, emperyalizmi, silah ve ekonomik bakımdan güçlü
ülkelerin dayatmalarını (şiddeti) ne yapacağız?
Çıkar odaklı küçük birey veya en küçük (toplumsal-
siyasal, çevresel, ekonomik vb) topluluklar, çıkar odaklı devlet-ülke
politikalarının en alttaki birimi ise, çıkar/ yarar konusunun ve çıkarı
savunmanın gerektiğinde “şiddet” (üretme) ile ilişkisi yok mu?
***
Pek çok ayırım yapmamız şart...
Eğitimle, yasalarla, kendisi tamamen yarar ilişkileri üzerine kurulan bir toplumsal düzenin
bireylerini “terbiye” etmek mümkün olabilir mi?
Hele hele işin içine biyolojik içgüdüler
da gerçekten karışıyorsa...
Hele insanoğlu, tüm diğer canlı
varlıklardan, sahip olduğu haz öğesiyle de ayrılıyorsa..
“Haz” öğesi, varoluş biçiminin
(içgüdüler) ayrılmaz bir parçası ise..
Bütün bunların yanında ve bunlarla
birlikte, insanoğlu için “türiçi yıkım”
vazgeçilmez gibi görünüyorsa.. Savaşlar, katliamlar, işkenceler, tüm bunların
bir parçası olarak gerçekleşiyorsa..
İnsanoğlu, toplum, gelecek için uygarlık,
kardeşlik, birliktelik üzerine ütopyalar inşa edenlerin işleri çoook zor. İmkansız
gibi.
Bana bir ışık gösterin, köleniz olayım!
Bu konuyu, kapak konumuz ile birlikte
tartışalım.
Gelecek Cuma’ya kadar hoşça kalın, sağ
kalın..
Yokluk hissiyle belirip karşılanma isteği uyandıran, karşılanmadığında sıkıntı veren, karşılandığında tatmin hissi veren ekonomik ve biyolojik bir olay(İHTİYAÇ).
YanıtlaSilBence herşey bu kavram ve bunun kullanımında gizli.