Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

2 Eylül 2018 Pazar

Aziz Sancar’la Anıtkabir’de ve Ankara’da sohbet.. - 2



Sancar: Ülkeme küsüm!
Çin, konferans başı 45 bin dolar önerdi

Orhan Bursalı


Aziz Hoca ile Anıtkabir dönüşü Grand Ankara otelinin lobisinde sakin bir köşede konuşuyoruz. Sancar’a Türkiye’den yapılan yoğun davetler meselesini açıyorum öncelikle. Bak sana böyle bir davet var diyerek gönderdiklerim dahil, çağrılara yanıt veremiyor. Beni araya koyanlara diyorum ki, kendiniz başvurun, Aziz Bey beni araya koyduğunuza sinirleniyor olabilir. Ama çok davet alıyor, büyük olasılıkla ya yanıt vermeyecek ya nazikçe gelmeyeceğini söyleyecek...
Türkiye’den o kadar çağrı yapılıyor sana, ama gelmiyorsun, peki başka yerlere gidiyor musun? Bildiğim kadar Nobel ödüllü bilimcilere konuşmaları karşılığında üstelik iyi bir telif ücreti de ödüyor veya öneriyorlar.. Senin durumun nedir?
Sancar: Türkiye’den de her gün gel konuş daveti geliyor. Şimdi düşün, hayatım Türkiye’de davetten davete koşmakla geçecek. Ben ne yapayım, laboratuvarımı kapatayım ve araştırma hayatımı sonlandırayım mı.. Mümkün değil, çok önemli çalışmalarım var.. Üniversitelerden ve öğrencilerden gelen davetleri reddetmek zor oluyor. Hayır diyemeyeceğim için yanıt da veremiyorum pek çoğuna. Her gün davet edenlerle yazışmanın da ne kadar zaman alacağını tahmin edersin. ABD’ye gelen Türklerden bazısı çat kapı geliyor, randevu falan yok, onlara da durmadan zaman ayırmam bazen tüm günümü öldürüyor.. Fakat bir şey de diyemiyorum, çünkü Nobel’i Ata’ya ülkeye armağan etmem büyük ilgi yarattı, ve benimle iletişim içinde olmak istiyorlar, onlar da haklı. Amacım Türkiye ve Türk dünyasının bilimde öne geçmesine katkıda bulunmak.
Söze karışıyorum: Türkiye başarıya aç. Millet, içinden çıkan, büyük bir başarıya imza atmış, üstelik kendini ülkesiyle özdeşleştiren Sancar’ı bağrına basmış, tepe tepe kullanmak istiyor. Nobel kazanmış 3-5 bilimcimiz olsa durum farklı olabilirdi.  
Sancar sözüne devam ediyor: Amerika’dan, Avrupa’dan ve dünyanın çeşitli ülkelerinden de davetler geliyor. Günde ortalama iki davet. Bunlara da gitmiyorum. Bu davetli konuşmalara 10 ile 20 bin dolar telif öneriyorlar. Ama hiç birine gitmedim.
Soru: Neden? Kurduğun Vakfın Türk Kültür Evi projesi için paraya ihtiyacı var, oraya destek olmaz mı?
Sancar: Vakfın başında bu işlerle ilgilenen eşim Gwen ve diğer arkadaşlar var, bu onların işi. Benim de esas işim bilimsel çalışmalarımı sürdürmek. Bu davetlere icabet etsem, laboratuvardaki çalışmalarım aksar. Bölünürüm..
Bak sana ne diyeceğim, Çin’e davet ettiler, konuşma başı 45 bin dolardan çeşitli üniversitelerde 10 konuşma önerdiler. Henüz evet demedim, belki bir kezlik bu daveti, parayı kız öğrenciler ve böyle amaçlarda kullanmak üzere bir kez kabul ederim. Ama esas olarak Türk devletlerinden ve KKTC’den başka bir yere gitmeme kararım var. Konferans hakkımı Türk cumhuriyetlerine ayırdım. Onlarla aramızda para meselesi yok.

En son nereye gittin?
2017 Haziranda Azerbaycan’a gittim. 2018 Nisanında Kazakistan, Kırgızistan ve KKTC’ye gittim. Kırgızistan Başkanı davet etti, Aziz Bey Türk Cumhuriyetleri diyor, Türk Birliği diyor, gelsin bir konuşalım ne demek istiyor diye. Sohbet ettik. Kırgızistan bu ülkelerin en yoksulu. Konferans verdim.. Laboratuvarımda Türkiye’den, Doğu Türkistan eyaletinden, Azerbaycan’dan asistanlarım var. başarılı araştırmacılar benim yanımda yetişiyorlar, ülkelerine dönüp bilim yapsınlar istiyorum. Türkiye ve Türk kökenli cumhuriyetlerde bilim hızla gelişmeli..

Orta Asya’da Türkler ve bilim
Aziz hoca ile bilim tarihi üzerine sohbete dalıyoruz. İslam’ın bilimde Altın Çağı sohbetin merkezinde. Yeni bir kitaptan bahsediyor. Prof. Frederick Starr’ın “Lost Enlightenment: Central Asia’s Golden Age from the Arab Conquest to Tamerlane” (Kayıp Aydınlanma: Arap Fethinden Timurlenk'e Orta Asya'nın Altın Çağı). Genel anlamda “İslamın Altın Çağı” olarak nitelendirdiğimiz 800- 1200 yıllarında Doğu’da bilim patlamasını inceliyor kitap ve “İslam denince sanılıyor ki Araplar bunu gerçekleştirdi, oysa bu patlamayı Orta Asya’da, Özbekistan’da, İran’da bilimciler gerçekleştirdi ve Arapça o tarihte entelektüellerin yazma konuşma dili olduğu için, bu patlama Araplara mal edilir, oysa bu bilimcilerin bir çoğu Orta Asya Türk kökenli. Mesela İbni Sina, Harezmi, Buhari Özbekistan’nda, Farabi Kazakistan’da, Gazali İran’da yaşıyor ve kökenleri Arap değil... Kitapta 400 kadar bilim insanı ve katkıları var.
Sancar: Arapların bilime çok katkısı olmuştur ve bu çağda bile en saydığım bilim insanlarından biri Mısırlı Ahmed Zewail’dir. Onun geliştirdiği femtokemistri yöntemini kullanarak en güzel çalışmalarımdan birini yaptım. Zewail 1999’da kimya Nobel ödülünü tek başına kazandı ve iki yil önce vefat etti.
Sancar’ın yüzü gülüyor anlatırken. Türk Cumhuriyetlerinde bilimin vaktiyle parlak durumu yeni bir ufuk açıyor bakışında. İşin içinde Türkler var diyor, bugüne kadar bu tür iddialara çok da inanarak yaklaşmazdım, fakat bu kitap çok ciddi ve Orta Asya’yı iyi bilen bir bilim insanı inceliyor durumu. Starr, Princeton Üniversitesi’nin de Rektörü..
 Diyorum ki, Bilim bir zamanlar Batı’nın malı değildi, büyük uygarlıklar bir yerde çakılı kalmıyor, uzun döngülerle yeryüzünü dolaşıyor. Ama bugünkü bilim Batı uygarlığı damgalı. Şüphesiz ki Orta Asya, Hindistan, İran’da yeşeren bilimi devralıyorlar, Ege ve Anadolu uygarlığından öğreniyorlar, bunların üzerine inşa ediyorlar bugünü.
Aziz Hoca sözü alıyor: Çin’de bilim yeniden yükseliyor, üstelik büyük bir hızla. İlk kez bilimsel yayınlarda ABD’yi yakaladılar. Benim laboratuvarımda çok Çinli araştırmacı var. Çok çalışkanlar ve başarılılar. Öğrenci olimpiyatlarında Amerikalıların kurduğu en iyi öğrenci kimya takımının beşi de Çinli! Aralarında aslen Amerikalı yok! Bu öğrencilerin çoğu ülkesine dönecek ve Çin bilimini yükseltecekler.
Orta Asya’daki bilimin altın çağında Çin de altın çağını yaşıyordu. Ama hem Çin geriledi hem de Türkler. Bak aklıma geldi: Çin ilk Nobel bilim ödülünü benimle birlikte 2015’te kazandı. Çinli bilimciler gelecek 20 yılda 10 tane Nobel alırlar. Tabii Nobel’in yanı sıra büyük başarılara imza atacaklar.
Çin Batı ile Amerika ile yarışıyor, ama biz yarışmıyoruz diyorum. Konu geliyor Türkiye’de bilime ve Türkiye’nin bilim politikasına. Fakat bu konuyu yarın yazacağım. Sancar önemli şeyler söylüyor.

 Kanserde neler oluyor
Sancar, kanser üzerinde çalışıyor. Kanser ilaçlarının etkisi ile insanın biyolojik saat ritmi arasındaki ilişkiyi araştırmada yeni bilgiler üretiyorlar. Bu konuda yeni çalışmaları var. Özellikle ünlü kanser ilacı Cisplatin’i kullanıyorlar. Bu ilaç kanser hücrelerini öldürüyor ama hem DNA’ya zarar veriyor hem de başka ciddi yan etkileri var. Hangi zaman diliminde alınmalı ki bu ilacın iyileştirici etkisi artsın veya zehirleyici etkisi azalsın..
Son yayınlarında, bu amaçla, fare böbrek ve karaciğerinde, Cisplatin kanser ilacının yarattığı DNA hasarının onarımında, biyolojik saat zamanının etkisini test ettiler. Genom onarımının iki biyolojik saat tarafından kontrol edildiğini gördüler. Genel onarımın en çok etkin olduğu zamanları, çoğu kanserin hatalı sirkadiyen ritimlerini saptadılar ve ilacın zamanlanmış dozu ile yapılacak yeni araştırmanın, ilacın sağlıklı dokudaki hasarı azaltabileceğini ve tedavi indeksini geliştirebileceğini gördüler.
Sancar’a soruyorum: Peki bu çalışma nasıl ilerliyor? Henüz bilimsel dergilere göndermedikleri için yazılmasını istemediği, ulaştıkları çok önemli bulgulara işaret ediyor. Model farelerde gerçekleştirdikleri insan kalın bağırsak kanserinde keşfettikleri, eğer pek çok kanser türünde de doğrulanırsa, kanser ve biyolojik ritm ilişkisinde yepyeni bir aşamaya ulaşacaklar ve bu bulgu büyük ses getirecek. Bu araştırma sonucunun resmen açıklanmasını bekliyoruz.

Çok yavaş ilerliyor
Bilimin mesela kanser konusunda her yıl 6 milyar doların üzerinde para harcamasına rağmen, onlarca yıldır kesin bir çözüm üretemediğinden hareketle, fikrini soruyorum. Diyor ki, bilim adım adım ilerliyor, taş üzerine taş konarak.. öyle büyük paradigma değişiklikleriyle büyük devrimsel çözümlerle sorunun halledileceğini düşünmüyorum. Çünkü moleküler ve genetik düzeyde anlaşılması gereken daha çok konu var. Bak, yeni yöntemler keşfediliyor, ve bu yöntemler çalışmalara büyük hız kazandırıyor.
Sancar’ın yeni yöntemleri hemen kullanma yeteneğini bildiğimden, genetik müdahalelerde çok hızlı sonuçlar veren mesela CRISPR-Cas9 yöntemini laboratuvarında kullanmaya başladığını öğreniyorum.
Yarın. 
Sancar: 
Türkiye’de bilim özgür bırakılmalı.

Aziz Sancar’la Anıtkabir’de ve Ankara’da sohbet 1..



Sancar’ın madalyası, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ile aynı galeride


Aslanlı yoldan ilerliyoruz, normal sıcak bir pazar günü olmasına rağmen etrafta öbek öbek kalabalıklar, gidiyor ve geliyor.. Aileler, genç çiftler, çocuklar, yaşlılar- gençler, ele ele tutuşan gençler, ve çok sayıda da başörtülü ve türbanlı kadınlar..
Aziz bey bir fotoğraf çektirebilir miyiz..” Çoğu yanıt beklemeden yanlarında çocukları varsa onları hemen Aziz hocanın yanına itiyorlar ve klik klik klik cep telefonları çalışıyor. Bak kızım- oğlum Aziz Sancar, Nobel kazandı, tanıdın mı!
Aziz bey bir fotoğraf lütfen.. Koruma tetikte, Aziz Sancar’ın sürekli yanında, önünde arkasında. Sancar kalabalıktan bunaldığında araya giriyor ve hızlı yürümemiz için yol açıyor. Aslanlı Yol’un artık epey parlaklaşmış blok taşlarının üzerlerine basıp yürüyoruz. Anıt Kabir karşımızda!
Sancar’a diyorum ki, burayı millet sadece bir kişinin, Atatürk’ün anıtı sanıyor. Aslında karşımızdaki görkemli yapıt, Atatürk’ü yüceltmenin ötesinde bir yeni varoluşu simgeliyor. Burası Türkiye’nin kuruluş simgesi, Atatürk ise bir baş mimar; emperyalizmden kurtulan bir ülkenin kuruluş, diriliş, varoluş, bağımsız ve özgürlüğü olarak ve egemen bir millet olarak sahneye çıkışının, yeniden doğuşunun simgesi.
Yürüyoruz insanlar arasında, karşımızdaki Anıtkabir gözümüzde Kurtuluş Savaşı olarak canlanıyor. Sakarya, Dumlupınar, Afyon, İnönü’ler, Ankara’lar olarak canlanıyor. Bir kurtuluş ve kuruluş tarihi. Bir Cumhuriyet ve millet canlanıyor. O büyük öyküyü, ne kadar mükemmel olursa olsun bir müzede canlandırmak asla mümkün olamazdı, bazen ise böyle bir anıtla çok güzel anlatırsınız. Türkiye’yi simgeliyor karşımızdaki yapı...
Aziz dinliyor, yüzüme bakıyor gülümseyerek, çevremizdekilerle ilerliyoruz. Bazen tedirginlik seziyorum. Anıtın merdivenlerine vardık.
***
 “Gel Ankara’ya, görüşelim”

İstanbul’da evde çalışırken telefon çalmıştı, Sancar’ın sesi. Pazar günü Ankara’ya gel, bütün gün beraber olalım, Atatürk’e gidelim.
Bu yıl Türkiye’ye gelmeyecekti. Türkiye’deki siyasi gelişmelerden rahatsızlığını dile getiriyordu: “Ben küsüm ülkeye”.. Keskin, eleştirel bakışlı gülmeyen bir fotoğrafını paylaşmıştı benimle. “Ruh halim bu, bunu kullanın” demişti, o sırada Bahçeşehir Üniversitesi’nce basılan İngilizce “Aziz Sancar ve Nobel’in Öyküsü” kitabının kapağı için (Yunanca çevirisi de hazır, sonbaharda basılacak). Aziz Sancar hâlâ aynı ruh halinde! Ülkenin toplumca bölünmüş yapısı kendisini son derece üzüyor- bu duygusunu en üst düzeyde yetkililere de iletiyor ve ülkeye gelmek istemiyor.
Bu yıl Mayıs’ta Azerbaycan ve Kırgızistan’a gitmişti; İstanbul üzerinden ABD’ye dönerken havaalanından aramış konuşmuştuk. Orada aynı zamanda yolları kesişen Cumhurbaşkanı ile de 15 dakika kadar görüşmüştü.
Daha sonra Cumhurbaşkanı’nın Başkanlık törenine davet edilince, telefonla süreç üzerine sohbet etmiştik. Küslüğüne rağmen, Ankara’ya törene katılma kararı almıştı sonuçta. Uzun uçak yolculuğu yıpratıcıdır, sevmiyor; zaten bir de kulak sorunu yaşadı. Türkiye’den çok davet alıyor, özellikle bilimsel kongrelerde Sancar’ı görmek, dinlemek, tartışmak, sohbet etmek, ağırlamak istiyorlar. Şüphesiz ki hepsine gitmesi mümkün değil, ama bir iki önemli büyük kongrede bizim bilimcilerle buluşması iyi olur diyorum ona. Mesela bir kongrede Nobel’den sonra kendi alanındaki gelişmeleri ve son yaptığı çalışmaları anlatabilir. Sancar, Türkiye’de bilim insanlarını motive edici, tetikleyici bir karakter, buna ihtiyaç var. Türk bilim insanları laboratuvarında araştırmalarına sık sık misafir oluyor, üst düzey katkıda bulunuyorlar. Onlardan çok memnun. Bu konuyu sonra yazacağım.
Sancar tam bir temel bilimci. Laboratuvardaki çalışmaları her şeyden daha önemli. Sürdürdüğü bilimsel çalışmalarından alacağı olumlu sonuç kadar kendisini mutlu edecek başka bir şey yok. İnsanlığa hizmet ve Türk’ten, bir Atatürk Cumhuriyetçisinden dünyaya katkıyı çok önemsiyor. “Şurada kaç yıl daha çalışabilirim, üretebilirim ki” diyor. 72 yaşında. İnşallah sağlıklı çok uzun  süre bilimsel çalışmalarını sürdürür! Laboratuvarında işler mükemmel gidiyor! Nelerle uğraştığı konusu sonraya...


Önce Anıtkabir

Havaalanından Büyük Ankara Oteli’ne 12’de vardığımda resepsiyondaki beyler telefon ediyor Sancar’a. Beklerken çevreme bakıyorum, bir iki kişi hareketli, şöyle oturun Orhan Bey.. Sancar’ın koruması ve şoförü. Cumhurbaşkanlığınca tahsis edilmiş. İlişkileri düzenleyen Cumhurbaşkanı Bilim Başdanışmanı Davut Kavranoğlu.
Aziz 5 dakikada aşağı iniyor, bir köşede sohbete dalıyoruz. Geleli bir kaç saat olmuş. Günü programlıyoruz. Önce Anıtkabir’e gideceğiz. Ankara sıcak; Sancar’ın üzerinde önü boğaza kadar düğmeli, ince siyah bir mont var. Ben de ceketliyim, Anıtkabir ziyaretinden sonra çıkartırız diyor. Anıttepe’ye yollanıyoruz. Aslanlı Yol’dan gireceğiz. Kontrol var arabalara, koruma pencereden “Cumhurbaşkanlığı” diyor, yollar hemen açılıyor.
İniyoruz ve Aslanlı Yol’dan yürümeye başlıyoruz...
***
Anıtkabir’in merdivenlerinden tırmanıyoruz, yeniden çevreye bakıyorum, doğal bir kalabalık var, içeri giriyoruz, saygı sırasında kadınlar gençler çocuklar erkekler... Kadınlar özellikle çocuklarını Aziz Hocanın yanına itip resim çektiriyorlar. Kim bilir belki Aziz hocadan bir şeyler bulaşır düşüncesini okuyorsunuz yüzlerinden. İnşallah! Selfi çeken çekene!
Ata’nın huzurundayız. Dua ediyor, bir fatiha kahramanın canı için! Bir minnet borcu olarak.. Bir doktor tanımıştım, Atatürk’e ödenecek borç, kendi işini, mesleğini Atatürk kadar iyi, hatta daha da iyi yapmaktır, ben de bunu hedef olarak koyarım kendime, diyordu. Aziz de işinin en iyisini yaptı ve Atatürk’e ve ülkesine borcunu ödedi diye düşünüyorum. Atatürk sevgisinin aslında en somuta dönüşmüş hali diye düşünüyorum: İşinin en iyisini yapmak! Cehaleti yenmiş, bilgili toplumun tanımı olabilir bu!
Kalabalığı, fotoğraf meraklılarını ve Sancar’a övgüleri yararak, galerilere yöneliyoruz. Bir Anıtkabir sorumlusu subay bize eşlik etmeye başlıyor. Hedefimiz Sancar’ın Nobel Madalyası’nın sergilendiği galeri. Biliyorsunuz, madalyayı Atatürk’e, Anıtkabir’e hediye etmişti. Galeride yeri hazırlanmış, nasıl sergileneceği tasarlanmış, Aziz Hoca açılış töreninin 19 Mayıs’ta yapılmasını istemiş ve 2016 19 Mayısında Cumhurbaşkanı ve Genel Kurmay Başkanı’nın da katıldığı törenle madalya ziyarete açılmıştı.
Sancar, bu madalyayı Atatürk’e, Atatürk’ün silah arkadaşlarına ve cumhuriyeti kuranlara vefa borcumu ödemek için hediye ediyorum, demişti törende.
Neden Anıtkabir’e hediye ediyorsunuz sorusuna da, bu Nobeli ülkemin gençlerine adıyorum, bu Atatürk’ün ve Cumhuriyetin madalyasıdır, madalyayı  Ata adına aldım, Ata’ya aittir ve yeri de Ata’nın yanıdır, demişti.
İki yıl önceki törenden sonra, Anıtkabir’i ve madalyanın bulunduğu galeriyi gezmemişti. Bunu “orayı görmedim” sözleriyle dile getirdi. Tabii tören başka, sonradan sivil olarak gidip görmek başka.. Oraya doğru yürürken, kısmi bir kalabalık da bize eşlik ediyor. Normal bir Pazar günü olmasına rağmen, demek ki Anıtkabir halkımızın çocuklarıyla severek gelip dolaştığı ve zamanını geçirdiği bir yer, diye düşündüm.
Aziz Hoca, Nobel Madalyasını Anıtkabire  hediye edeceğini ilk bana açıklamıştı. O sırada Stockholm’de Nobel ödülleri tören haftasındaydık ve Grand Hotel’de oturmuş sohbet ediyorduk. Ne dersin diye sormuştu, ne diyeceğim daha iyi bir yer olamazdı. Sonra bu isteğini devlete iletmiş ve hazırlıklar başlamıştı.
İşte Galeri’ye vardık. Karşımızda özel hazırlanmış vitrinde Sancar’ın madalyası dönüyordu. Resimler çektirdik. Galerinin iki yan duvarı Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ve Ata zamanında eğitim konusunda yapılanların belgeleri, haberleriyle doluydu.
Sancar “Bak, Ata’nın Gençliğe Hitabesi de orada” diye sevincini belli etti. Atatürk, ülkenin en seçkin gençlerini yüksek öğrenim için Avrupa’ya gönderirken “Sizi kıvılcım olarak gönderiyoruz, bir alev olarak geri döneceksiniz” sözlerini anımsayıp Sancar’a baktım! Gerçi geri dönmemişti ama bilimde en ileri düzeylere ulaşmıştı ve ulaşma çabalarını sürdürüyordu.
Anıtkabir’den ayrılmadan önce İsmet İnönü’nün kabrini görmek istedi. Anıtkabir’in bulunduğu alanın tam karşısında İnönü’nün mezar anıtını ziyaret ve canına fatihadan sonra oradan ayrıldık.
Yarın: 
Aziz Sancar’a konferans başı 45 bin dolar önerisi..