Gazetelerimiz, siyasilerimiz “çözüm
süreci” ile ilgili yazıyorlar. Mesela Cumhuriyet, internet sayfasında “Erdoğan’dan çözüm sürecine bir tekme daha”
başlığıyla sundu RTE’nin son konuşmasını. PKK- HDP, KCK, yani çözüm sürecinin
Kürt tarafı da sanki AKP iktidardaymış gibi, çözüm süreci deyip duruyor!
İşin gerçeği ise, AKP iktidarının seçim
öncesi sürdürdüğü ve hepimizin “çözüm süreci” adıyla bildiğimiz sürecin,
AKP’nin iktidardan düşmesiyle zaten ortadan kalktığı veya çöktüğüdür. Sanki
ortada “partiler ve iktidarlar üstü” bir “süreç” varmış gibi davranıyor herkes.
İktidara gelecek partiler veya kurulacak hükümetler bu süreci kalınan yerden
sürdürmek zorundaymış gibi.. Kısa bir anımsatma:
“Çözüm süreci”ni, AKP hükümeti, özetle o
zamanlar Erdoğan, Kürt örgütleriyle ve liderleriyle gizli-kapaklı sürdürüyordu.
Esası taa Oslo’da 2010 öncesi başlayan gizli görüşmelere dayanıyor. Daha sonra
Oslo görüşmeleri “patlayınca”, 3 yıl kadar önce resmi olarak sürdürülmeye
başlandı. RTE’nin kumandasında MİT ve yetkilileri (Öcalan’la İmralı’da) ve
hükümet heyetiyle (En son lideri Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan) İmralı -HDP-Kandil üçgeninde devam eden süreç, en
son Dolmabahçe Deklarasyonu diye bilinen 10 maddelik açıklamayla sona erdi. Bu,
seçimlerden bir kaç ay öncesiydi.
Seçim propagandaları başlayınca RTE bu
açıklamayı reddetti ve Kürt meselesi
artık yok, Kürt yurttaşların sorunları var, dedi..
7 Haziran 2015 seçimlerine kadar, AKP
“çözüm süreci”nin meyvelerini yedi. Yani oya tahvil etti. Tam bitmese de
“çatışmasızlık durumu” bir oy primi yapmıştı. RTE, Akil İnsanlar grubuyla da,
bu primi istikrarlı hale getirdi.
Kapalı
av alanı bitti
7
Haziran’da, AKP’nin iktidarı kaybetmesiyle bu süreç sona erdi. Kürt
Meselesinin “kapalı av alanı”na
dönüştüren AKP’nin bu politikasına, Kürtler ve destekçileri de kilitlenmişti,
inanmıştı, dahası Demirtaş ve HDP’liler, Gezi
Direnişine, “eyvah AKP iktidarı
yıkılacak, çözüm süreci sona erecek” korkusuyla karşı bile çıkmışlardı!
Bu köşede gizli pazarlıklarla Kürt
Meselesi’nin çözülemeyeceği, bunun ulusal bir sorun ve boyut olduğu, tüm
partilerin katılımı gerektiği, milletin çoğunluğunun kabul edebileceği bir
çözümün tartışılmasının şart olduğu vurgulandı. TV programlarında da bu görüşü
savundum.
Şimdi ortada “çözüm süreci”nin bir tarafı
yok. Acaba Kürtler kime sesleniyor çözüm
süreci diye?
Ya, kurulursa bir koalisyon hükümeti bu
süreci yeni baştan alacak, tarafların yeni iradesiyle konu tartışılacak ve
ortak bir hareket belirlenecek... Ya da, hükümet kurulamazsa, gidilecek tekrar
seçimin sonucuna göre davranılacak.. Hikaye budur.
CHP’nin Meclis’de ortak bir partilerarası
platformda bu sürecin tartışılmasını savunmuştu hep.. Sanırım, bu doğru çözüm
politikasını sürdürecek.
Bu süreç salt partilerle ve iktidarlarla
sürdürülemez. Ulusal bir uzlaşma sağlanmadan çözülmesi zordur, kim buna tek
başına yeltenirse, kendisi çözülme tehlikesiyle karşı karşıya kalır... Çünkü
Kürtlerin, “özerklik”, “federatif yapı” gibi hareket etme istekleri vb., tüm
Türkiye’yi ilgilendiren ulusal bir sorundur.
Silahlı
saldırılar başlarsa..
KCK / PKK yapıları bu süreç üzerindeki
“silahlı vesayetleri” ile sonuca ulaşma politikalarını sürdürürlerse, güçlü bir
tepki ile karşı karşıya kalırlar. Silahla bir yere varmaya son vermeliler.
KCK’nın ilk aşama olarak “barajlara ve
inşaatlere silahlı saldırı” kararı, terörü, öldürmeyi, silahı bu konuda
hâlâ ana araç olarak gördüklerini gösteriyor. Bunun arkasından da devamı
gelebilir. Umarım bu kararları da salt sözde kalır.
Böyle bir kararın, terörün, etkileri ve
boyutları da çok olur.
Hatta, Türkiye’nin elde ettiği ve ülkeye
rahat bir nefes aldıran seçim sonuçlarını tersine çevirecek etkileri bile
yaşarız..
Bu
ciddi tehlikeyi yarınki yazımda anlatmaya çalışacağım...
-- 19 Temmuz 2015 Pazar / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder