Herşeyi bir yana bırakın, Demirel’i yoğun
eleştiren bir tanıdıktan sabah erkenden gelen şu mesaj, Demirel’in eğrisi
doğrusu ile bizlerden biri olduğunu anlatır: “Demirel bir Cumhuriyet çocuğuydu”.
Geçen yıl “Süleyman Demirel Demokrasi ve
Kalkınma Müzesi”nin açılışında, doğduğu köy İslamköy’deki törende yaptığı
konuşmada özetle şöyle diyecekti:
“Bu
köyde doğdum, Cumhuriyetin faziletinden yararlandım, ilkokulu, ortakulu, liseyi
burada bitirdim, Cumhuriyet olmasaydı okuyamazdım, devlet olmasaydı
okuyamazdım. Mühendis çıkmamı devlet sağladı, bu devlete ülkeye borcumu
ödemeliydim, borcumuzu ödedik...” Kişilerin aynı zamanda “ulus-cumhuriyet” açısından
da değerlendirmesi var.
Günümüzde, Cumhuriyet bir reklam
arasıydı diyen, Cumhuriyet dönemini Atatürk’ten itibaren kesip atarak
ülkeyi Osmanlının satılmış ve çökmüş dönemine yapıştıranları gördükçe, “Atatürk cumhuriyetinin bir ürünüyüm”
diyen bir Demirel, bize ne kadar sevimli, gerçekçi, doğru geliyor!
Geçen yıl şöyle diyordu hâlâ: “Büyük Gazi Mustafa Kemal’i rahmetle şükranla
anıyorum, onu hergün ansak azdır, herşeyi ona borçluyuz. Gazi M. Kemal’i
unuttuğumuz zaman herşeyi kaybederiz, o bizim herşeyimizdir. Şükran minnet
borcumuz var, ödemeye devam edeceğiz. 50 yıl bu borcun peşinden gittik..”
***
Bugünün muktedirleri ne kadar medya ve
gazeteci düşmanıysa, Demirel, medyanın varlığını, birlikte yaşamanın,
demokrasinin olmazsa olmazı olarak içselleştirmiş bir insandı. Gördüğüm tüm
gazeteciler bunu teslim ediyor.
Demirel’in sadeliği ile bugünün
cafcaflarını mukayese etmek mümkün olamaz. Yeğenleri bile yargılanan bir adam!
Demirel, 40 yılımıza damga vurdu, siyasal
ve toplumsal süreci olumlu olumsuz etkiledi.
3
askeri darbenin muhatabı
1960’dan sonraki 3 askeri darbe/müdahale sırasında iktidardaydı. 12 Mart 1971 askeri
müdahalesi Demirel hükümetini devirdi. 12 Eylül 1980 askeri darbesi yine
Demirel hükümetini devirmekle kalmadı, Anayasa’yı da ortadan kaldırdı,
partileri kapattı. Askerlerin 28 Şubat 1997 “post-modern müdahalesi” Demirel’i
bu kez Cumhurbaşkanlığı koltuğunda yakalayacaktı!
***
Demirel bir deneyimin adıdır: “Demokratik
kaidelere uyulduğu taktirde sonuç alınmaması mümkün değildir, bu kaideler uzun
süreli tecrübelerin sonucu ortaya çıkmıştır..” Demirel “iktidar ve demokrasi deneyimlerini” ne
kadar yazılı olarak bırakmıştır? Siyasi hayattan çekildikten sonra, 40-50 yılın
“eleştirel” bir deneyimini yazılı olarak bırakmamıştır, anımsadığım kadarıyla.
İkinci el anlatımlar vardır, yazımlar, biyografiler vardır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin çok önemli bir
döneminin baş şahidi, deneyimlerini ve bir dizi gizini beraberinde götürmüş
gibidir, eğer 10-15 yıldır kendisi bunları yazmamış veya dikte ettirmemişse..
Deniz’lerin idamlarını bir kenara
bırakıyorum, bu kararı anımsamak bile istemiyorum.. Askeri darbelere giden yolu
kesebilir miydi? Siyasetçiler, ülkenin “askeri darbe” eşiğine gelmesinde, hele
iktidarlardaysa, şüphesiz sorumludurlar.
Büyük
siyasi düşence neredeydi?
Mesela 12 Eylül 1980 askeri darbesinin
yolunu kesecek önlemleri alamazlar mıydı.. Ecevit
ile, her ne pahasına olursa olsun darbeye gidişatı önleyecek büyük bir güç
oluşturamazlar mıydı.. 12 Eylül öncesi yaşadığımız büyük katliamları,
vuruşmaları denetim altına alacak, en zor zamanlarda olması gereken “büyük siyasi düşünce” niye
üretilemedi.. Demirel, vuruşanların bir kanadı ile milliyetçi cephe hükümetlerinde birleşerek, ağır aksak / yaralı
bereli demokrasiyi-parlamenter düzeni daha çok çıkmaza sokmadı mı.. askeri
darbenin “meşruiyetine” yaradı mı yaramadı mı bu hükümetler.
Darbelerin askeri-siyasi mekanizmalarını,
Türkiye’nin ABD/NATO’nun ileri –savaş cephesi olmasından ayrı tutamayız.
Türkiye bir “askeri strateji” ülkesiydi. Bizim değil, batının.. ABD’nin
Türkiye’yi siyasal askeri eksenler çerçevesinde yönlendirmeleri ile darbeler
arasındaki ilişkiler konusunda, acaba Demirel neler anlatırdı?!
***
Yazacak çok şey var, ama şimdi, bir rakam
adamına, fötr şapkasını kaptırmamak için yerlerde güreşene, güçlü belleğe,
durmadan ayakta kalma ustasına, olabilirlikler adamına, bir “cumhuriyet çocuğu”na güle güle deme
zamanı.
--18 Haziran 2015 Perşembe / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder