Arkadaşım, açıksözlü, yürekli, Vanlı,
küçüklüğünden bu yana Büyükada’da. 4 çocuklu ama eş ve çocuklarını hiç adaya
getirmedi. Arada, bir kaç ay köyüne gidiyor. HDP’ye oy verdi.
Şüphesiz ki aşiretten. Çoğu Kürt gibi. Her
konuştuğumuzda yeni şeyler öğreniyorum.
-Nedir bu
kadar çocuk Mehmet, hepsinin hakkını veriyor, okutuyor musun diyorum.
- Bak abi sana gerçeği söyleyeyim, bizde çocuk
yapma meselesi aşiretin buyruğu daha çok. Aşiret çoğalmaya bakar. Ne kadar çok
insan o kadar güçlü aşiret.. Kafa sayısı önemli! Bu nedenle herkesin mümkün
olduğu kadar çok çocuk yapmasını ister. Bir iki çocuk ile yetinenlere kızar.
(Aşiretin adını söylüyor)
- Ne kadar
sizin aşiret?
- 12 bin kişi. Biz fazla büyük sayılmayız.
- Peki
aşiretin her dediğine uyar mısınız?
- Abi yüzde 85-90 aşirete uyar herkes.
- Mesela
şuraya oy vereceksiniz derse?
- Genellikle uyulur, ama dediğim gibi yüzde 10
gibi kaçak olur!
- Peki, 2011
seçimlerinde aşiret ve sizler kime oy verdiniz?
- AKP’ye...
- 7
Haziran’da?
- HDP’ye..
- Kasım’da
yapılacak seçimlerde? AKP’liler bastırıp duruyormuş oylarını değiştiren
aşiretlere, oyları bize verin diye..
- Kasım’da tek oy bile çıkmaz bizim oralardan..
Recep Tayyip’e kızgınlık çok fazla.. Bana da haber gönderdiler, gel oyunu
kullan diye..
- Peki
PKK’nın silaha sarılmasına ne diyorlar?
- Hiç iyi yapmadı, aşiret onlara mektup yazacakmış
diye duydum. Herkes karşı, PKK bu yolla Recep Tayyip’e hizmet ediyor. Abi
silahla olmaz, neyi paylaşamıyoruz.. Bu ülke birdir ve hepimizindir.
- HDP’yi de
zor duruma düşürdüler..
- Abi HDP demek PKK demek, bunu herkes böyle
bilir. Şimdi PKK HDP’ye de, yani kendine karşı da silaha sarılıyor. Böyle bir
parti çıkmış, çözüm için umut olmuş, artık sen ne silahla ortalığı
karıştırıyorsun.. insanları öldürüyorsun, öldürdüklerinin anası babası yok mu,
ölsün diye mi büyüttüler onları..
***
Bu diyaloğu yazdım, ilginç bulacağınız
düşüncesiyle.. Şüphesiz bölgede bazıları da PKK’yı savunacaktır.. Ama Mehmet
ortalama düşünceyi yansıtıyor. Mehmet’in duyarlığı, sağduyusu, konuya PKK
safından bakan bazı “solcu-aydın”larda bile yok.
Cumhuriyet,
tersine radikal dönüşüm aşamasında
Cumhurbaşkanı’nın 30 Ağustos kabulü, bir
Cumhuriyet soslu saray-saltanat-biraz da hilafet karışımlı olmuş. Kuran okuma,
şehitler bahanesiyle monte edilmiş törene.. Biraz camii görevi üstlenmiş
saltanat sarayı..
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş temelleri, veya
Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşadığımız çeşitli safhalara, aşamalara şüphesiz ki bir
dönem ekleniyor. Kesin olan bu.
Cumhuriyetin kurucu Atatürkçü temel ve
devrimleriyle bir hesaplaşmayı da içeriyor bu aşama.
Atatürkçü kurucu ilkelerin özünde çağdaşlık vardı;
özellikle hızlı çağdaşlık için radikal devrimler vardı, dünyada hiç bir ülkede görülmeyen..
demokrasiye çıkış vardı sadece! Dış politikada barış vardı. Bilim ve kültür
vardı. Üreten ve bağımsızlığı gözeten bir ekonomi anlayışı vardı. Kendi
insanını önemseyen, yaratıcılığını ön plana çıkartan..
***
Şimdi yaşadığımız ise, Cumhuriyet’te tersine bir
dönüşümdür. Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet’in kuruluşunda var olan din esaslı
–İslami politika akımları çeşitli aşamalardan geçti ve en kararlı tersine dönüştürücü liderini bularak, Türkiye
Cumhuriyeti’nde yeni bir aşamayı başlattı.
Sarayda kabul, bu olayın fotoğrafıydı
Soru ise şu: Nereye kadar ve ne
zamana kadar.. Ve sonrası ne olacak..
Biliyoruz ki, çağdaşlığı es geçen tarihsel olarak
“tersine politik akımların” gideceği
yer, bugün, yoksulluk ve dış egemenlikler altında sürünen İslam dünyasının bir
üyesi olmaktır.
Hayır, Çağdaşlık ve Cumhuriyetin kurucu düşüncesi
kazanacak. Ülkenin başka çaresi yok.
-- 3 Eylül 2015 Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder