Cemaatin özellikle emniyetteki
güçlerine karşı, yasa dışı telefon dinlemeleri gerekçesiyle gözaltılar
başladı.. Genel kuraldır.. İktidarın tepelerinde şiddetli kapışma, kaybedenin
tekmelenmesiyle sonuçlanır.
Bu savaş, 2010
Kasımında filiz verdi.. 6 Haziran
2010 tarihli “Neden Şaşırıyorsunuz?,
başlıklı yazımda ilk kez işaret etmiştim: “Gülen, AKP ile giderek yol ayrımına
gelecektir! Kaderleri farklıdır ve herkes kendi kaderini kendi çizmektedir..”
Sonra herkes
kendi kaderinin ağlarını ördü. Cemaat iki büyük atak yaptı. İlki MİT- Hakan
Fidan’a (üzerinden RTE’ye, 7 Şubat 2012) yönelikti, ikincisi de 17 ve 25 Aralık
2013’de Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu ile yine RTE ve iktidarına karşıydı..
İlki, savuşturulabilecek nitelikteydi. Zayıftı, temelleri eksikti.. RTE, bir
hafta içinde yasa çıkarttı ve MİT’i korumaya aldı..
İkincisi ise çok nitelikliydi.
Cemaatin adamları 1,5 yıl buna hazırlandı. İktidarın karıştığı yolsuzluk ve
rüşvet olayları taa bakanların kalbinde, RTE’nin oğluyla telefonlarını
dinlemeye varıncaya kadar, izlendi.. herşey çarşaf çarşaf ortaya döküldü. Değil
Erdoğan’ı, hükümeti yıkacak ve AKP’yi bile önemli ölçüde bitirecek skandallar
zinciri, beklenen sonucu vermedi. Çünkü burası demokratik bir hukuk ülkesi
değildi.. Erdoğan’ı iktidarda tutan ekonomik (ve kültürel) dinamikler hükmünü
ve desteğini sürdürüyordu..
***
Şimdi karşı darbeyi izliyoruz.. Bu bir
temizleme operasyonudur.. Erdoğan nereye kadar gider bilmiyoruz. Yurtseverlere
karşı uyguladıkları cehennemi haksızlık yöntemlerini devreye sokabilirler mi
bilmiyoruz. Cemaatin dinlemelerine ve başka yasadışı faaliyetlerine, örneğin
casusluk kapsamına sokulabilecek çalışmalarına ilişkin ciddi deliller
bulabilirler mi... Gizli örgüt yapılanmasına kadar giden dava açılır mı..
Ama mümkündür.
Erdoğan’ın son 6 aydır Cemaate yönelik söylediklerini alt alta sıralarsanız,
kararlılığını, temizleme azmini görürsünüz. Dahası, Cumhurbakanlığı programında
da, dini cemaatlerin, dinin devletle ilişkilerine bile yeni bir düzenleme
açıkladığına göre..
Ama bu bir
başlangıç, bunu söyleyebiliriz; ne yöne dal budak sarar, bilmiyoruz.. Ama kesin
olan bir şey var: başbakan Cematin devlet içinde yanıbaşındaki varlığını bitirecek..
Köşke çıkarsa, “paralel yapı”yı izleyeceği iki önemli konudan biri ilan
ettiğine göre.. Şimdi saptamalar:
YARGI TEMEL
SİLAH
1) İktidar
çatışmasında ve politik tasfiyede temel silah her zaman yargıdır. Cemaat bu
“siyasi gerçeği” bildiği için, muhtemel siyasi hedeflerine ulaşmak için,
yargıda örgütlenmeye yıllar boyunce büyük “emek” verdi!
Ve buna paralel
olarak, tabii yargının eli kolu uzantısı olan, toplumu en geniş denetim ve
siyasetin uygulama mekanizması olarak da emniyet-polis içinde örgütlenmeye.. Bu
“başarıları” olmasaydı, Silivri davaları hem de en alçak bir biçimde
kotarılamazdı. Ayrıca RTE iktidarına karşı da iki büyük operasyonu
düzenleyemezdi..
2) Türkiye’de
demokrasi, düzgün işleyen bir parlamenter sistem ve yasalar içinde çalışan bir
iktidar olmadığının en büyük kanıtı, Yargı’nın ve Emniyet’in durumudur. Cemaat,
Türkiye’nin demokrasizliğinden yararlanarak ve bunu kullanarak, yargı ve
poliste bütün kirli tezgahlarını kurabildi! Bilmedi ki, aynı demokrasizlik
ortamı, keser döner sap döner örneği, gelip kendisini de vurabilir ve
vuracaktır da..
3) Bunu bilmesi
de mümkün değildi. Çünkü karşımızda sıkı bir ideolojik –gizli- örgütlenme var
ve ele geçirme politikaları geeği topluma ve sisteme hesap verebilirlikleri ve
saydamlıkları sıfırdır. Bu tür devlet içindeki siyasi-dini yapılar, ancak
diktatoryal koşullarda bir süre çalışır; aslında eninde sonunda temizlenmeye
mahkumdur, tabii yarım bile olsa çalışabilir parlamenter sistem ve yarı açık
toplum koşulları mümkün olduğu sürece.. Türkiye’de bu vardır..
4) Birbirinden
tamamen farklı iki yapının birbirini temizlemesi de zorunluydu. Doğaları ve
hedefleri, birbirlerine verdikleri ile yetinmeyi imkansız kılar.
5) Cemaat,
devlette, iş dünyasında ve medyada
sahip olduğu büyük silahlara ve güçlere bakarak, aslında bir “güç –iktidar zehirlenmesi” yaşadı..
Şimdi bunun bedelini ödüyor.
6) Cemaat
güçlerine karşı bu operasyon, tamamen, hükümete karşı yolsuzluk ve rüşvet
operasyonlarının intikamıdır. 17-25 Aralık 2013 olmasaydı, başlarına bu kadarı
gelmezdi.
7) RTE
iktidarı, Cemaati tasfiye için de bu kez kendi yargısını oluşturdu. Bir RTE
yargısı ile karşı karşıyayız. Bir hafta önce yeni sulh ceza mahkemelerine 116
hakim atandı. İstanbul’daki cemaat operasyonlarını sürdürenler, rüşvet ve
yolsuzlukta tutuklama kararlarını kaldıranlar... Yani gitti cemaat yargısı,
geldi RTE yargısı..
8) Cemaate
operayon yapılıyor ne güzel diye sevinecek miyiz, yoksa, yargının bu
feci durumuna, Türkiye’de hak ve özgürlüklerin bu kez de RTE’nin yargısal
ipoteği altına alınmasına daha da üzülecek miyiz.. Ben ikinci durumdayım... Düzgün, hak ve adalete dayanan tarafsız ve
bağımsız yargı yoksa, burada hiç bir şey yaşayamaz..
9) Cemaat, haram yemedik diyor. Hak yemek,
suçsuz insanları hapislerde çürütmek, en büyük haram yemenin (iktidar ve siyasi
olanak elde etme) adıdır. Zulümden daha büyük haram yemek mi olur!
10)
Unutmayalım: Cemaatin operasyonu olmasaydı, bu operasyon da olmazdı.. Cemaat,
rüşvet operasyonuyla aslında Silivri’nin boşaltılmasına da en büyük hizmeti
ediverdi, istemese de!
-- 24 Temmuz 2014, Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuiyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder